En yüksek yağış dönemi geride kaldı: Beklenen olmadı
En yüksek yağış dönemi geride kaldı: Beklenen olmadı
Su yılının 1 Ekim’de başlayıp, 30 Eylül’de bittiğini kaydeden Prof.Dr. Ul, ülke olarak en yüksek yağışı alacağımız dönemi geride bıraktığımızı söyledi. “Bizler çocukluğumuzda da çok fazla su sıkıntısı yaşadık. Vidanjörlerle mahalleye su gelirdi, o günleri bir daha tecrübe etmek istemiyoruz.”
Haber Giriş Tarihi: 16.03.2023 05:18
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER
Türkiye’de kuraklık sorunu gün geçtikçe derinleşirken, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mehmet Ali Ul, su yılı olarak adlandırılan 1 Ekim’i gündemine aldı. Ülke olarak en yüksek yağışı alacağımız dönemi geride bıraktığımızı vurgulayan Ul, Ege Bölgesi özelinde konuşarak, “Yağış yılı kapsamında düşmesi gereken yağışın yüzde 50’si ancak karşılanabildi. Ve bunun barajlara yansımasını da net bir şekilde görebiliyoruz. Mart ayı başı itibari ile İzmir’e su sağlayan 5 tane temel barajımız mevcut… Son birkaç yıl ile kıyasladığımız zaman ortalama yüzde 40 eksiğimiz var” bilgisini paylaştı. Bazı şehirlerde su kısıtlamasına gidildiğini ve soruna yönelik çözüm önerileri üretilmezse tedbirlerin daha şiddetli bir hale dönüşeceğini aktaran Ul, “Bizler çocukluğumuzda da çok fazla su sıkıntısı yaşadık. Sularımız 2 gün akmazdı. Vidanjörlerle mahalleye su gelirdi, camilerden anonslar yapılırdı. O günleri yaşayarak bu zamanlara geldik. Ve bir daha tecrübe etmek istemiyoruz” dedi.
Öte yandan, köy enstitülerinin yeniden faaliyete geçmesiyle tarıma can suyu sağlanacağını belirten Prof.Dr. Ul, “Bir Çin atasözü var, ‘Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam bilirim…’ Tarım da böyle bir şey. Köy enstitülerinin tam olarak böyle bir misyonu vardı” cümlelerini kullandı.
23 YILIN EN KÖTÜ SENESİ Mİ?
Yaşanan su sorununa ilişkin, “Kritik eşiği aşmadık ama ciddi bir sıkıntının da başlangıcındayız” ifadelerini kullanan Ul, şöyle devam etti: “Takvim yılı 1Ocak’ta başlar, 31 Aralık’ta biter. Ama su açısından bizim takvimimiz farklıdır. Su yılı 1 Ekim’de başlar, 30 Eylül’de biter. İçinde bulunduğumuz yılın, su yılının şu an ekim, kasım, aralık, ocak, şubat olarak ilk beş ayını yaşadık. Ülkemizin iklim özelliklerine baktığımız zaman ise orta ve Doğu Karadeniz bölgesini hariç tutacak olursam yağışın önemli bir bölümünün kış ayında düştüğünü görürüz. Yani kasımdan başlayıp, marta kadar… Ülke olarak en yüksek yağışı alacağımız dönemi geride bıraktık. Baktığımız zaman uzun yıllar ortalamasının neredeyse yarısı kadar yağış almışız bu sene. Bölgesel olarak ise daha iyi durumda olan yerlerimiz var, daha sıkıntılı olan yerlerimiz var. Ama Ege Bölgesi özelinde konuşacak olursak, bu orana yakın. Yağış yılı kapsamında düşmesi gereken yağışın yüzde 50’si ancak karşılanabildi. Ve bunun barajlara yansımasını da net bir şekilde görebiliyoruz. Mart ayı başı itibari ile İzmir’e su sağlayan 5 tane temel barajımız mevcut… Son birkaç yıl ile kıyasladığımız zaman ortalama yüzde 40 eksiğimiz var. Örneğin, Tahtalı Barajı. İzmir’in içme suyunun karşılandığı en büyük baraj. Evet, şu an bir su krizi var ama 23 yıldır Tahtalı Barajı su tutmuş vaziyette. 23 yıldır İzmir’e içme-kullanma suyu tedarik ediyor. Ve bu 23 yılın en kötü senesi mi? Değil. Daha kötü senelerimizde olmuş. Bu yıl o 23 yılın en kötü 8. yılını yaşıyoruz” bilgisini paylaştı.
YAŞAM KALİTEMİZİ ETKİLEYECEK
Sözlerine devam eden Prof. Dr. Ul, “Bizler çocukluğumuzda da çok fazla su sıkıntısı yaşadık. Sularımız 2 gün akmazdı. Vidanjörlerle mahalleye su gelirdi, camilerden anonslar yapılırdı. O günleri yaşayarak bu zamanlara geldik. Ve bir daha o günleri tecrübe etmek istemiyoruz. Çocuklarımıza, torunlarımıza yaşatmakta istemeyiz. Bireysel olarak da şunun bilincinde olmamız lazım, ‘Bu kaynaklar sınırsız değil.’ Bir sonu var. Ve o son bizim de sonumuzu getirmesin. Çanakkale’de ve diğer bazı şehirlerde su kısıtlamasına gidildi. İnsanların evinin önünde halı ya da araba yıkaması sınırlandırıldı. Su sıkıntımız daha da büyürse tüm bu tedbirler her kentte uygulanacak hem de şiddeti arttırılarak. Bu da yaşam kalitemizi doğrudan etkileyecek” dedi.
TARIMA CAN SUYU: KÖY ENSTİTÜLERİ
“Köy enstitülerinin yeniden hayata geçirilmesi gerekiyor” diyen Prof.Dr. Mehmet Ali Ul, “Bu enstitülerin zamanında olduğu gibi şimdi de Türkiye’deki tarıma ve daha birçok alana can suyu olacağını düşünüyorum. Tarım bir faaliyet ama işin hem teorik hem de pratik anlamda iki boyutu var. Teorinin ve pratiğin beraber ilerleyeceği bir sistem köy enstitülerinde mümkündü. Tarım kitaplarla öğrenilemez, yaparak öğrenilir. Bir Çin atasözü var, ‘Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam bilirim…’ Tarım da böyle bir şey. Köy enstitülerinin tam olarak böyle bir misyonu vardı. Onlar tarımı ve diğer meslekleri yaparak öğrenmeye, öğretmeye çalışıyorlardı” bilgisini paylaştı.
BÖYLE BİR GİRİŞİM, DOĞRU BİR BAŞLANGIÇ
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Seferihisar bölgesinde inşa etmek istediği Tarım Lisesi’ne değinen Ul, “O kadar hoşuma gitti ki. Bu projenin içinde olmam gerektiğini düşündüm. Heveslendim, heyecanlandım. Çünkü doğrusu buydu. Böyle bir girişim, doğru bir başlangıçtı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarım Daire Başkanı Şevket Bey ile iletişime geçtim. Onun öncülüğünde bu girişimin başladığını öğrendim. Kendimi tanıttım. Öğretim üyesi ve aynı zamanda bir çiftçi olduğumu dile getirdim. Tarımın bilinçli olarak yapılabilmesinin temelinde teori ve pratiğin birleştirilmesinin çok önemli olduğunu, şahsım olarak böyle bir yaşam sürdüğümü de dile getirdim. Bu proje hayata geçirilecekse bunu önemseyeceğimi, seve seve elimden gelen desteği sunacağımı belirttim. Karşılıklı yüz yüze görüşelim dendi. Fakat o gün bugündür ses yok. Projenin ne boyuta geldiğine dair de bilgilendirilmedim. Ama her şeye rağmen hayata geçirilmesini çok isterim. Özlemle andığımız o köy enstitülerinin boşluğunu doldurabilecek, devamı olabilecek bir çalışmaya öncülük edebilirler” dedi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Su yılının 1 Ekim’de başlayıp, 30 Eylül’de bittiğini kaydeden Prof.Dr. Ul, ülke olarak en yüksek yağışı alacağımız dönemi geride bıraktığımızı söyledi. “Bizler çocukluğumuzda da çok fazla su sıkıntısı yaşadık. Vidanjörlerle mahalleye su gelirdi, o günleri bir daha tecrübe etmek istemiyoruz.”
SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER
Türkiye’de kuraklık sorunu gün geçtikçe derinleşirken, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mehmet Ali Ul, su yılı olarak adlandırılan 1 Ekim’i gündemine aldı. Ülke olarak en yüksek yağışı alacağımız dönemi geride bıraktığımızı vurgulayan Ul, Ege Bölgesi özelinde konuşarak, “Yağış yılı kapsamında düşmesi gereken yağışın yüzde 50’si ancak karşılanabildi. Ve bunun barajlara yansımasını da net bir şekilde görebiliyoruz. Mart ayı başı itibari ile İzmir’e su sağlayan 5 tane temel barajımız mevcut… Son birkaç yıl ile kıyasladığımız zaman ortalama yüzde 40 eksiğimiz var” bilgisini paylaştı. Bazı şehirlerde su kısıtlamasına gidildiğini ve soruna yönelik çözüm önerileri üretilmezse tedbirlerin daha şiddetli bir hale dönüşeceğini aktaran Ul, “Bizler çocukluğumuzda da çok fazla su sıkıntısı yaşadık. Sularımız 2 gün akmazdı. Vidanjörlerle mahalleye su gelirdi, camilerden anonslar yapılırdı. O günleri yaşayarak bu zamanlara geldik. Ve bir daha tecrübe etmek istemiyoruz” dedi.
Öte yandan, köy enstitülerinin yeniden faaliyete geçmesiyle tarıma can suyu sağlanacağını belirten Prof.Dr. Ul, “Bir Çin atasözü var, ‘Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam bilirim…’ Tarım da böyle bir şey. Köy enstitülerinin tam olarak böyle bir misyonu vardı” cümlelerini kullandı.
23 YILIN EN KÖTÜ SENESİ Mİ?
Yaşanan su sorununa ilişkin, “Kritik eşiği aşmadık ama ciddi bir sıkıntının da başlangıcındayız” ifadelerini kullanan Ul, şöyle devam etti: “Takvim yılı 1Ocak’ta başlar, 31 Aralık’ta biter. Ama su açısından bizim takvimimiz farklıdır. Su yılı 1 Ekim’de başlar, 30 Eylül’de biter. İçinde bulunduğumuz yılın, su yılının şu an ekim, kasım, aralık, ocak, şubat olarak ilk beş ayını yaşadık. Ülkemizin iklim özelliklerine baktığımız zaman ise orta ve Doğu Karadeniz bölgesini hariç tutacak olursam yağışın önemli bir bölümünün kış ayında düştüğünü görürüz. Yani kasımdan başlayıp, marta kadar… Ülke olarak en yüksek yağışı alacağımız dönemi geride bıraktık. Baktığımız zaman uzun yıllar ortalamasının neredeyse yarısı kadar yağış almışız bu sene. Bölgesel olarak ise daha iyi durumda olan yerlerimiz var, daha sıkıntılı olan yerlerimiz var. Ama Ege Bölgesi özelinde konuşacak olursak, bu orana yakın. Yağış yılı kapsamında düşmesi gereken yağışın yüzde 50’si ancak karşılanabildi. Ve bunun barajlara yansımasını da net bir şekilde görebiliyoruz. Mart ayı başı itibari ile İzmir’e su sağlayan 5 tane temel barajımız mevcut… Son birkaç yıl ile kıyasladığımız zaman ortalama yüzde 40 eksiğimiz var. Örneğin, Tahtalı Barajı. İzmir’in içme suyunun karşılandığı en büyük baraj. Evet, şu an bir su krizi var ama 23 yıldır Tahtalı Barajı su tutmuş vaziyette. 23 yıldır İzmir’e içme-kullanma suyu tedarik ediyor. Ve bu 23 yılın en kötü senesi mi? Değil. Daha kötü senelerimizde olmuş. Bu yıl o 23 yılın en kötü 8. yılını yaşıyoruz” bilgisini paylaştı.
YAŞAM KALİTEMİZİ ETKİLEYECEK
Sözlerine devam eden Prof. Dr. Ul, “Bizler çocukluğumuzda da çok fazla su sıkıntısı yaşadık. Sularımız 2 gün akmazdı. Vidanjörlerle mahalleye su gelirdi, camilerden anonslar yapılırdı. O günleri yaşayarak bu zamanlara geldik. Ve bir daha o günleri tecrübe etmek istemiyoruz. Çocuklarımıza, torunlarımıza yaşatmakta istemeyiz. Bireysel olarak da şunun bilincinde olmamız lazım, ‘Bu kaynaklar sınırsız değil.’ Bir sonu var. Ve o son bizim de sonumuzu getirmesin. Çanakkale’de ve diğer bazı şehirlerde su kısıtlamasına gidildi. İnsanların evinin önünde halı ya da araba yıkaması sınırlandırıldı. Su sıkıntımız daha da büyürse tüm bu tedbirler her kentte uygulanacak hem de şiddeti arttırılarak. Bu da yaşam kalitemizi doğrudan etkileyecek” dedi.
TARIMA CAN SUYU: KÖY ENSTİTÜLERİ
“Köy enstitülerinin yeniden hayata geçirilmesi gerekiyor” diyen Prof.Dr. Mehmet Ali Ul, “Bu enstitülerin zamanında olduğu gibi şimdi de Türkiye’deki tarıma ve daha birçok alana can suyu olacağını düşünüyorum. Tarım bir faaliyet ama işin hem teorik hem de pratik anlamda iki boyutu var. Teorinin ve pratiğin beraber ilerleyeceği bir sistem köy enstitülerinde mümkündü. Tarım kitaplarla öğrenilemez, yaparak öğrenilir. Bir Çin atasözü var, ‘Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam bilirim…’ Tarım da böyle bir şey. Köy enstitülerinin tam olarak böyle bir misyonu vardı. Onlar tarımı ve diğer meslekleri yaparak öğrenmeye, öğretmeye çalışıyorlardı” bilgisini paylaştı.
BÖYLE BİR GİRİŞİM, DOĞRU BİR BAŞLANGIÇ
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Seferihisar bölgesinde inşa etmek istediği Tarım Lisesi’ne değinen Ul, “O kadar hoşuma gitti ki. Bu projenin içinde olmam gerektiğini düşündüm. Heveslendim, heyecanlandım. Çünkü doğrusu buydu. Böyle bir girişim, doğru bir başlangıçtı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarım Daire Başkanı Şevket Bey ile iletişime geçtim. Onun öncülüğünde bu girişimin başladığını öğrendim. Kendimi tanıttım. Öğretim üyesi ve aynı zamanda bir çiftçi olduğumu dile getirdim. Tarımın bilinçli olarak yapılabilmesinin temelinde teori ve pratiğin birleştirilmesinin çok önemli olduğunu, şahsım olarak böyle bir yaşam sürdüğümü de dile getirdim. Bu proje hayata geçirilecekse bunu önemseyeceğimi, seve seve elimden gelen desteği sunacağımı belirttim. Karşılıklı yüz yüze görüşelim dendi. Fakat o gün bugündür ses yok. Projenin ne boyuta geldiğine dair de bilgilendirilmedim. Ama her şeye rağmen hayata geçirilmesini çok isterim. Özlemle andığımız o köy enstitülerinin boşluğunu doldurabilecek, devamı olabilecek bir çalışmaya öncülük edebilirler” dedi.
Son Girilen Haberler
Kemeraltı’nda yangın paniği: Tekstil binası alevlere teslim oldu
İzmir'in tarihi ve turistik mekanlarından biri olan Kemeraltı çarşısında bir yangın çıktı. Yangın, Kemeraltı Veysel çıkmazı 2. Beyler'deki 2 katlı tekstil deposunda meydana geldi. Yangın, çevredekiler tarafından fark edilerek yetkililere bildirildi. Olay yerine sevk edilen çok sayıda itfaiye ekiplerince yangın kontrol altına alındı. Depoda soğutma çalışmalarına geçildi.
Kızından DNA alınmıştı! Dere yatağında bulunan kemikler Korhan Berzeg'e ait
Balıkesir’in Gönen ilçesinde dere yatağında bulunan kemiklerin, kayıp Ekonomist Korhan Berzeg’e ait olduğu kızından alınan DNA sonucu netleşti.
İYİ Parti'de yeni genel başkan belli oldu
İYİ Parti'nin 5. Olağanüstü Kurultayı'nda yapılan başkanlık seçiminin üçüncü turunda, 611 delegenin oyunu alan Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti'nin yeni genel başkanı seçildi. Rakibi Koray Aydın ise 548 oy aldı. Bu sonuçlarla birlikte Dervişoğlu, partinin yeni lideri olarak göreve başlamış oldu