Batur ‘Sular temele ulaştı’ demişti: Güçlendirme Kordon’u kurtarır mı?

İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi önceki dönem başkanı ve mevcut yönetim kurulu üyesi Eylem Ulutaş Ayatar, Kordon’dan Güzelyalı’ya kadar sahil şeridinde temeline deniz suyu ulaşan yapılar için yıkım mı yoksa güçlendirme mi olmalı sorusunu yanıtladı

Haber Giriş Tarihi: 21.09.55743 18:30
Haber Güncellenme Tarihi: 21.09.55743 18:30
ilksesgazetesi.com

Birinci derece deprem kuşağında olan İzmir’de irili ufaklı art arda depremler meydana gelirken kentin yapı stokunun dayanıklılığına ilişkin soru işaretleri ise hala giderilmedi.

30 Ekim 2020 depreminin ardından kentsel dönüşüm birincil konu haline gelirken, depreme dayanıklı kent olma konusunda etkili ve güven sağlayan bir yol henüz kastedilmedi.

Kentin yapı stokuna ilişkin endişeler devam ederken geçtiğimiz hafta Konak Belediye Başkanı Abdül Batur’un Kordon’dan Güzelyalı aksına kadar olan sahil şeridinde deniz suyunun binaların temeline kadar girdiğini açıklamasıyla birlikte vatandaşların endişeleri bir kat daha arttı.

Bölgenin depreme dayanıklı bir alan haline nasıl getirileceği soruları hala devam ederken İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi önceki dönem başkanı ve mevut yönetim kurulu üyesi Eylem Ulutaş Ayatar, yıkım mı yoksa güçlendirme mi olmalı sorusunu yanıtladı.

GÜÇLENDİRME MÜMKÜNDÜR AMA…

Kordon şeridinde yaşanan bina temeline deniz suyu ulaşması sorununda çözümünde bazı detaylara dikkat çeken Ayatar, “Korozyon sorunu özellikle sahil şeridinde olmak üzere İzmir için önemli bir sorun. Sahil şeridinde bazı binaların bodrum katlarına indiğimizde bunu görebiliyoruz. Burada esas olan bu durumun önüne geçmek. Buralar dolgu alanlar, yeraltı su seviyesi de oldukça yüksek. Bu nedenle binaları, bu sudan yalıtarak inşa etmemiz gerekiyor. Maalesef yalıtım işine gereken önemi göstermemişiz. Hala da ne kadar ediyoruz muamma. Su, bir yapı için baktığımızda ciddi oranda tehlikelidir. Yapının sürekli suya maruz kalması, betonun donatısını bozmasına neden olur. Burada en kritik şey, binaların inşasında yalıtıma gereken önemi göstermek. Güçlendirilme mümkündür elbet. Ama bu, her yapı için her yöntemle olacak diye bir şey yok. Yerinde tetkikle bina özelinde yapılacak çalışmalarla güçlendirme olabilir. Güçlendirme yapıyı deprem riski açısından bakıldığında can güvenliği sağlamayan bir yapıya can güvenliği performansını sağlattırmaktır. Ama tabii bu güçlendirme her yapıda ve zemine uygun olmayabilir. Kordon aksı gibi bir aks boyunca ‘buranın hepsi güçlendirilir’ ya da ‘güçlendirilemez’ demek doğru olmaz. Binanın durumuna bağlı. Güçlendirmeye uygunsa güçlendirilir. Ancak güçlendirme, yıkıp yeniden yapımın ortalama yüzde 40 maliyetini geçerse o yapının yıkılıp yeniden yapılması daha mantıklıdır. Kordon şeridi gibi bitişik nizamda güçlendirme çok özenli bir iştir. Kolay değildir. Aynı şekilde oradaki bir yapıyı yıkıp yapmak da aynı şekilde özenlikli bir imalat gerektirir” dedi.

BÜYÜK BİR TABLOYLA KARŞI KARŞIYAYIZ

Bina dayanıklılığı konusunda sadece İzmir değil tüm İzmir’in riskli bölge olduğunun altını çizen Ayatar, merkezi iktidar ve yerel yönetimlere çağrı yaparak “Bu sadece o bölge açısından değil İzmir genelinde değerlendirilecek bir durum. 30 Ekim depremi bize işaretler verdi. O bir uyarı depremiydi. İzmir merkezli bir depremde çok daha büyük bir hasar ve yıkımla karşılaşacağımızı biliyoruz. İzmir’in genelinde çok yeni bir yapı stokuna sahip değiliz. Burada yenilikten kastımız 2001’deki Yapı Denetim Kanunu öncesi ve sonrası. Daha iyi tasarladığımızı ve denetlediğimizi düşündüğümüz bir sürece girdik. Türkiye’de hazır beton 2000 yılında kullanılmaya başlandı. Ama bu bir bıçak değil. 2000 öncesi her yapı kötü, sonrasındakiler iyi diye bir şey yok. O nedenle bu sorun sadece sahil şeridinin değil tüm İzmir’in sorunu. O nedenle konuyu oradan fokuslamadan yöneticilerimizin sorunun nasıl çözüleceğini sormaları lazım. Biz Büyükşehir’le imzalanan bir protokolle bina envanterlerini çıkarıyoruz. Biz bunu yapıyoruz ama sonunda ne olacak? Büyük bir tabloyla karşı karşıyayız. Kamu eliyle yapmadan bunun altından kalkamayız. Kamu kaynaklarının öncelikli olarak bu yönde kullanılması gerekiyor. Yerel yönetimlerin yaptıkları ve yapmadıkları var ama esas olarak merkezi idarenin el atması ve yerel yönetimlerle işbirliği yapmaları gerekiyor. Kamu kaynaklarının doğru kullanılması, acil olmayan projeler yerine insan hayatıyla ilgili projelere ağırlık verilmeli. Sahi şeridi ağırlıklı olmak üzere Çiğli, Mavişehir, Bayraklı’da zeminde sıvılaşma var. Bina incelemesi olmadan zemininde ya da temelinde olup olmadığını göremeyiz. Yani sıvılaşma ve korozyon ayrı. Tabii sahil şeridinde riskin yüksek olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu.

BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Deniz yükseldikçe kıyılar yükseltiliyor… İç Körfez tehlikede!