TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

40 metre kare evde 25 kişi

Mülteci alanında çalışmaya başlayan ilk dernek olan Mülteciler Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Eda Bekçi ile Suriyeli mültecileri bugününü ve geleceğini konuştuk. Bekçi’nin söyledikleri Suriyeli mülteciler gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi  

Haber Giriş Tarihi: 28.06.2015 07:28
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
40 metre kare evde 25 kişi

TANER UYANIKER- Arap baharıyla beraber Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş hala devam ediyor. Evlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalan vatandaşlar komşu ülkelere sığınma yolunu seçti. Bu komşu ülkelerden birisi olan Türkiye’ye de çok sayıda Suriyeli mülteci akın etti. Bu rakam şu an için 2 milyonu aşmış durumda ve bu insanlar Türkiye’nin her tarafına dağılmış vaziyette. Türk topraklarında yaşam mücadelesi veren bu insanlar için tam anlamıyla bir planlamanın olmaması nedeniyle kendi başlarına terk edilmiş durumdalar. İzmir’e baktığımızda da bu rakam 100 bin civarında. Mülteciler Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Eda Bekçi, hem ülke hem İzmir bazında Suriyeli mülteciler sorununa değindi. Genç bir avukat olan Bekçi, Suriyeli mültecilerin hangi şartlarda yaşadıklarından, nerede çalıştıklarına, Türkiye’de neden kapana kısıldıklarına kadar birçok konuda gazetemize açıklamalarda bulundu.

“SURİYELİLER ADINA KURULAN İLK DERNEK”

Tüm Türkiye genelinde bu konuda kurulan ilk dernek olduklarını belirten Bekçi, 2008’de faaliyete geçtiklerini söyledi. Bekçi, “Sadece İzmir’deyiz başka yerde şubemiz yok. 2 yıldır yönetim kurulu başkanıyım. Derneğin 2008’de kurulmasını tetikleyen olay Ege Denizi’nde gerçekleşen ölümlerdir.  ‘Bu insanları bu yola iten nedir? Biz bunlara nasıl yardımcı olabiliriz’ diye düşünerek bu derneği kurduk. Kuruluşumuzdan çok kısa süre önce Seferihisar’da kaza olmuştu ve 76 kişi ölmüştü. O zaman mülteci sayımız o kadar fazla değildi. Suriye’deki iç savaş da daha çıkmamıştı. Ege Denizi’ni Avrupa’ya geçiş yolu olarak gördükleri için Türkiye kullanılıyordu. Yani kalış yeri değil geçiş noktası konumundaydık. Zamanla bu farklı bir boyuta ulaştı. Yakın coğrafyamızda artan savaşlar nedeniyle mülteci sayısı arttı. Bugün iki milyon Suriyeli sayısından bahsediyoruz. Diğer milletlerden 200 bin civarında mülteci söz konusu” diye ifade etti.

YASAL DÜZENLEMELER

Mülteci sayısının artması sonucunda yasal düzenlemelerde değişiklik yapıldığını ifade eden Bekçi, bu olaylardan önce bununla ilgili hiçbir yasanın olmadığını söyledi. Bekçi, “2008 yılından sonra yasal düzenlemelerde de değişiklik yapıldı. Ve ilk bu konu hakkında bir yasal düzenleme yapıldı. İdari prosedürlere ve yabancı polisinin yönlendirilmesiyle bu işler çözülüyordu. Türkiye bu yüzden çok defa İnsan Hakları Mahkemesi’nce konu edinmiştir. Bu yasa çerçevesinde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kuruldu. Burada iltica alanındaki tüm işlemler yapılacak. Bununla ilgili devir teslim tam olarak yapılamadı. Bazı yerler hala yabancılar polisi şubesinde bulunmaktadır” dedi. 

“SURİYELİLER TÜRKİYE’DE KISILI KALDILAR”

“Suriyeli mültecilerle birlikte Türkiye dünyanın en büyük sosyal olayıyla karşı karşıya gelmiştir” diyen Bekçi şunları söyledi: “Türkiye doğru bir şey yaparak açık kapı politikası uyguladı. Tabi komşumuzda böyle bir durum söz konusuysa onlara yardım etmek gerekirdi. Tabi bu süreç sonrasında krizi iyi yönetemedik. Suriyelilere şu an yasa olarak geçici koruma yönetmeliği çıktı. Yönetmelik savaştan 3.5 yıl sonra çıktı. Bu da çözüm olamadı. Bu yönetmelik burada bulunan mültecilere 3. ülkeye geçme imkanı sağlamıyor. Bu durumun ne kadar daha süreceği belli değil. Bu insanlar Türkiye’ye kısılı kalmış durumdalar. Kamplarda 220 bin Suriyeli yaşıyor. Bunun dışında Türkiye’nin her tarafına dağınık bir şekilde dağılmış 2 milyon Suriyeli yaşamaktadır. Bu insanlar kendi başlarının çarelerine bakmak zorundalar. Sağlık imkanı dışında başka hiçbir hakka sahip değiller. Eğitim oranları çok düşük. Bu sürecin ne kadar devam edeceğini bilmiyoruz. Bu savaşın daha ne kadar süreceğini de bilmiyoruz. Bu insanların geri dönüp ya da dönme isteğin de olup olmayacağını hakkında da bir öngörümüz yok. Türkiye’nin daha köklü bir çözüm yolu araması gerekmektedir. Bu insanların burada kalma ihtimallerine göre düzenlemeler yapılmalıdır. Çünkü eğitim çok büyük bir sorun çocuk sayısı çok fazla. Çok küçük yaşta gelen çocuklar şu anda yetişkin birey oldular ve bunlar yeterli eğitim göremediler.  Yeterli beslenemediler, yeterli giyinemediler ve genç insanlar bunlar. Çoğu şeyin özlemi ve isteği içindeler.  Bu insanlar büyüdüğünde daha ciddi ve büyük sorunlarla karşılaşacağız ve bunların hesabının kimseye veremeyiz.”

ÇIKIŞ YOLU

Mültecilerle ilgili ne gibi sorunların beklediğini sorduğumuz Bekçi, “Bir insan eğitim görmediyse açlık çekmişse ve çalışma hakkı yoksa bu ülkede ne yapacak? Ya kayıt dışı çok düşük işlerde çalışacak ya da başka yollarla açlığını gidermeye çalışacak. Birkaç yıl sonra Suriyeli suç örgütleriyle karşılaşabiliriz. Ya da hırsızlık gasp gibi veya diğer kanun dışı şeylere bulaşmasıyla karşılaşabilirz. Bir Türk’ün bu işe bulaşma ihtimaliyle bir Suriyelinin karışma ihtimali aynı değildir. Haklardan yaralanamıyorsunuz ve geçinmek zorundasınız başka çıkış yolu onlar için kalmıyor” cevabını verdi.

“GERİ DÖNMEK İSTEMEYEBİLİRLER”

Gayriresmi rakamlarla bugün için Türkiye’de 2,5 milyona yakın Suriyeli bulunduğunu söyleyen Bekçi, “Suriyelilerin bir kısmı Türkiye’de kalmak istemiyor. Ege Denizi’nden yurt dışına kaçmaya çalışan Suriyelileri görüyoruz. Tekne kazalarında sağ olarak ele geçirilenler var ve bu rakamlar gitmek isteyen kişilerin sayıları hakkında bilgi veriyor bize. Bu rakamlar her yıl artıyor. Geçen yıl sağ olarak kurtulanların rakamı 13 bindi ve bunların 7 bine yakını Suriyeliydi. Şimdi bu yılın ilk 6 ayına baktığımızda bu rakam şimdiden 12 bine ulaşmış durumdadır. Yılın yarısında geçen yılın total rakamına ulaşmış durumdayız. İnsanlar buradan gitmek de istiyor. Savaş bitti diyelim evine gitmek isteyenler olacaktır ama şöyle bir şey de söz konusu; gidebilecekleri bir evleri kalmadı artık.  Burada da az bir zaman kalmadılar 3-5 yıl burada yaşadılar ve buraya alıştılar kendilerine göre bir düzen kurdular gitmek de istemeyebilirler. Geri dönmeme ihtimalleri üzerinde de düşünmek gerekir” şeklinde konuştu.

GEÇİCİ ÜLKE

Bekçi, “Türkiye doğu sınırından gelenlere mülteci statüsü tanımıyor. Batı bölgesinden gelenlere tanıyor. Bu şunu söylüyor; doğuda yer alan Irak, Suriye, Afganistan gibi ülke vatandaşlarını mülteci olarak kabul etmiyor. Sadece şunu diyor; ‘ben sizi geçici olarak tutuyorum ve üçüncü bir ülke buluncaya kadar barındırıyorum.’ Geçici bir koruma sağlıyor yasa bunu da şartlı mülteci olarak adlandırıyor. Doğu sınırımızdan gelenlerin mülteci olma ve burada bir geleceğe sahip olma durumu söz konusu değil. Yalnız Suriyelilerde şöyle bir şey söz konusu oldu ve Türkiye şartlı mülteci olarak kabul etmedi ama ‘geçici koruma veriyorum’ dedi. Bunun uluslararası hukukta yeri yok hatta hiç yeri yok. Bu üçüncü ülkeye yerleşmelerini kayıt yaptırmalarını da engelleyen bir durumdur. Böylelikle burada kapana kısılmış Suriyeliler söz konusudur. Ne diğer ülkelere gidebiliyorlar ne de savaş nedeniyle kendi ülkelerine gidebiliyorlar. Burada kapana kısılmış durumdalar. Bu nedenle Suriyeliler, Türkiye’de kayıt olmama yoluna gidiyor ya da yasadışı yollarla Avrupa’ya geçmeye çalışıyorlar. Avrupa açısından da ikiyüzlülük çok fazla. Cenevre Sözleşmesi’ne imza atmış ülkeler, mülteci kabul etmek zorundalar. Ancak bu rakamlar çok düşük bazı ülkeler de bu rakam bile yok. Ortadoğu olarak baktığımızda da burada çıkan savaşlar nedeniyle komşulara mülteci akını olur. Yıllarca Suriye’de Filistinli mülteciler vardı. Şimdi Filistinli mülteciler Türkiye’de mültecinin mültecisi olmuş durumda. Ne yazık ki böyle bir coğrafyada yaşıyoruz” dedi.

RAKAMLAR ARTACAK

İlerleyen dönemde artacak Suriyeli rakamlarının bir sorun olmayacağını söyleyen Bekçi, “Buraya göç eden Suriyelileri bir kültür entegrasyonu ve değer olarak düşünüyorum. Türkiye büyük bir ülke bunu aşamayacak bir ülke de değil. Bu insanlar burada kayıt dışı olsa da çalışıyorlar. Türkiye bunu pozitif anlamda kullanabilir. Bu insanların faydalanacağı hem de bizim faydalanacağımız bir değer yaratmamız gerekiyor. Bunu her zaman olumsuzlaştırarak işin içinden çıkamayız. Daha somut daha doğru kararlar alarak bu insanlarla nasıl yaşayabiliriz nasıl bir gelecek kurabiliriz gibi değerler üzerinden gitmemiz gerekmektedir”  şeklinde konuştu.

“DÜŞÜK ÜCRETLERE ÇALIŞTIRLIYORLAR”

Bekçi, “30’a yakın ilde araştırma yaptık. Suriye’ye yakın illerde de bulunduk. Vatandaşlar tarafında Suriyeli mültecilerle birlikte işsizlik ve ev kiralarının artış göstermiş olması en çok dile getirilen problemdi. Bu insanların iş düzenine yerleşmeleri açısından büyük bir sorun var. Bu yasal düzenlemelerle mümkün değil. İşverenin başvurması gerekiyor ve çok sayıda prosedürü aşması gerekmektedir.  O işi bir Türk’ün yapamayacağının ve neden yapamayacağının açıklanması gerekiyor bu da çok zor olarak görünüyor. Nitelikli kalifiyeli bir eleman gerekiyor ve bu doğrultuda Türkiye’de 5-6 Suriyeli çalışma iznine ulaşabilmiş durumda. Suriyeliler şu anda çalışıyorlar ama kayıt dışı merdiven altı ve sektörel bazlı Türkiye’nin sıkıntı yaşadığı alanlarda çalışıyorlar. İzmir özelinde baktığımızda Ayakkabıcılar Sitesi’nde çalışıyorlar. Ayakkabıcılar Sitesi’ne baktığımızda zaten yıllarca sıkıntı yaşanılmış bir yer konumunda. İzmir’in yarayan kanası. Sigortanın ödenmemesi, paranın zamanında verilmemsi gibi sorunlar yaşanıyordu. Mülteciler bu tür yerlerde çalışıyor. Buralar Türkiye’yi ekonomik olarak çok etkilemeyen alanlar ve oralarda iş imkanı buluyorlar. Bunun dışındaki yerlerde bu insanları göremiyoruz. Bir kamu kuruluşunda göremezsiniz zaten. Bu kişiler Türkiye’de kayıtsızlığın olduğu yerlerde çalışıyor” diye konuştu.  

“YETERLİ DENETİM YOK”

Bu durumun kayıtsızlığı tetikleyip tetiklemeyeceğine dair sorumuza ise, sorunun mülteciler olmadığını dile getiren Bekçi, “Zaten Türkiye’de devlet bu kayıtsız iş yerlerine yeterli denetimi yapmadığı için bu durum ortaya çıkıyor. Bir işveren sigortanızı yapmadan, yarı ücrete, belki de daha az bir miktara sizi çalıştırıyor. Bunun sorumlusu o düşük ücretle çalışan kişi değil buna müsaade eden sistemdir, bunu kullanan işverendir. Hiçbir işçi kayıtsız çalışmak istemez. Mültecilerde iş kazası, ücretini alamama, darp edilme gibi o kadar olayla karşılaşıyoruz ki. Ne bunu yargıya taşıyabiliyorlar ne de buna tepki gösterebiliyorlar. Sınır dışı kalma tehlikesiyle o kadar karşı karşıyalar ki. Çalışma izinleri olmadığı için de dava açma hakları bulunmamaktadır” dedi.

“ÇÖZÜM BULUNABİLİR”

Türkiye’den de 10 milyon insanın yurtdışında çalıştığını belirten Bekçi, bu konuya çok da yabancı olmadığımızı ifade etti. Bekçi, “Bunların nasıl barınacağı hangi sektörlerde nasıl çalıştırılacağı konularında tecrübemiz var. Çözüm bulunabilir. Zaten çalıştıkları alanlarda sorunlu yerler. Çalışmayı tercih ettikleri yerler bizim açık dediğimiz işsizliğin olduğu alanlardır. Bizim işsizliğimiz eğitimli, kalifiyeli elemanlarda üniversite mezunlarında çok fazla. Üniversite mezunu gidip inşaatta çalışmaz ama inşaatta çalışacak elemana ihtiyaç vardır. Bunun için yeniden Amerika’yı keşfetmeye gerek yok. Dünya bunun çözümünü bulmuş durumda” dedi.

“40 METRE KAREDE 25 KİŞİ YAŞIYOR”

Mültecilerde ev bulmanın büyük sorun olduğunu söyleyen Bekçi, şunları ifade etti: “Ev sahibi Türk vatandaşlar, bir Suriyeliyi evlerine aldıklarında sözleşme yapmak istiyorlar ve bunun için de Türk vatandaşını kefil olarak istiyorlar. Öyle bir durum söz konusu olduğu için Suriyeliler bulabildikleri her şeye razı duruma geliyor. İzmir’de yoğunluklu olarak Çiğli ve Kale’de kalıyorlar. Kale’de terk edilmiş evlerde kalıyorlar, fiziki olarak bir insanın yaşamaması gereken ve yaşamayacağı yerlerde hayatlarını devam ettiriyorlar. Bu evlere de çok yüksek kira ödüyorlar. 50 lira vermeyeceğiz yere 400 lira veriyorlar. 40 metre karelik yerde 25 kişi kalmak zorunda kaldıklarını biliyorum. Şimdi böyle koşullarda yüksek kiralar da ister istemez bazı illerde sıkıntı olabilir. Bu insanların zor durumda kalmalarından dolayı biraz istismar edildiğini söyleyebiliriz. Bir Türk vatandaşına verilecek kiranın 2-3 katı kiraya veriliyor. Mecburen insanlar da bunları vermek zorunda kalıyor. Türklerin kirası da artıyor, ‘Suriyeli bu parayı veriyor siz de verin’ diyorlar. Yani sorumlu yine bizleriz.”

“DÜNYA BARIŞI İSTİYORUZ”

Seçimlerden sonra oluşan durumla ilgili değerlendirmelerde bulunan Bekçi şunları söyledi: “Bu seçim biraz diğer seçimlerden farklıydı. Amerika’da göçmenler nedeniyle bu konu onların siyaset sahnesinde yer alırdı. Türkiye’de böyle bir şey şimdiye kadar geçerli değildi. Adaylar seçim meydanlarında bunu zikrettiler. Suriyelileri geri döneceklerini söylediler. Biz dünya barışı istiyoruz. Mültecilik sorunun çözülebileceği tek şey dünya barışıyla olabilir. Bunun için de savaş çıkmasını önlemek gerekiyor. Ülkelerin iç siyasetine karışmak ve oradaki çatışmaları körükleyerek bir savaş zemini hazırlarsak, özellikle mensup olduğumuz bu coğrafyada mülteci sorunu kaçınılmaz olacaktır. Burada çıkacak bir çatışmadan etkilenmememiz mümkün değil. Yeni kurulacak hükümetten isteğimiz; daha barışçı bir politika izlenmesidir. Herkesin kendi vatanında yaşamaktan başka ne arzusu olabilir ki. Ben avukatlık yapıyorum Antep’te hamur yoğuran, çöp toplayan meslektaşlarımı gördüm. Geldikleri ülkedeki i refahını, statüsünü düşünün bir de buradakini düşünün. Bunu kim isteyebilir ki.”

SAYILARI BELLİ DEĞİL

İzmir’de tam olarak Suriyeli mülteci sayısının bilinmediğini söyleyen Bekçi, “Burada çok sayıda sirkülasyon var. Bugün gelen, yarın gemilerle başka yerlere geçebiliyor ama tahminen 100 bin civarı bir rakam olduğunu düşüyoruz. Burada dediğimiz gibi Suriye dışında başka milletlerden de var. Basmane’ye gittiğimiz zaman bu mozaiği görebilirsiniz. Bu kadar sayıya rağmen bu insanları göremiyoruz.  Bunun nedeni de varlıklarını sürdürebilmelerinin bununla mümkün olmasıdır. Merdiven altlarında çalışarak, terk edilmiş mahallerde yaşayarak hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Çok ciddi bir nüfustan bahsediyoruz ve biz bunları göremiyoruz bile. İki çocuk dilencilik yaptığı zaman nefret söylemi oluyor. İzmir olarak biraz bizden olmayanları ötekileştiriyoruz. Ama ev yakma, darp etme gibi ciddi bir vakayla karşılaşmadık. Bu da görünmezlikleriyle alakalı. Görünür olduklarında bunlarla ilgili artış da olacağını düşünüyoruz” diye konuştu.

“YARDIMLAR YETERSİZ”

Belediye’nin yardımının çok yeterli olmadığını söyleyen Bekçi, “Belediyenin içinde kent konseyi kapsamında mülteci çalışma kurumu kuruldu ama şu an bunların faaliyetleri durdu. Şimdi bunlarla ilgili bir çalışma yapıldığını görmüyoruz. Belediyeden talebimiz halk eğitim kurslarıyla Suriyeli kadınlara el işleri öğretmeleridir. Böylelikle topluma kazandırılabilir bu insanları. Keza çocukların eğitimi bazında çalışmalar yapılmalıdır. Hemşehirlik bir ırk temeline dayanmaz, aynı şehirde yaşamanız yeterlidir. Vaatleri oy verecek seçmene dayalı değil bu vatandaşlara da yönelik olmalıdır diyoruz” dedi.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.