Bir şair olarak Türk ve dünya edebiyatını yakından takip edip, yerine göre değerlendirme, önerme veya eleştirme hakkımı hep kullanmışımdır. Ben eleştirmen değilim ama var olan eleştirmen arkadaşlarımın, özellikle değindikleri yapıtı Edebiyat kuramları bağlamında değerlendirmesi, incelemesi, önermesi veya eleştirmesi hem okuyucuya hem de yazarına daha farklı nesnel bir kapıdan, kendini görmeyi de göstermesi açısından çok önemlidir.
Yıllardır eleştiri yazıları yazmadım. Öncelikle eleştirinin derinliğinde, eserin derinliğinde, imgesel kurgusu veya söylemek istediği değil de söyleyemediği ayrıntıları yakalayabilme birikimine sahip olmak gerekir. Eleştiriyi ayrı bir edebi dal olarak ele alıp insanı ve hayatı ilgilendiren bütün süzgeçlerden geçirmek, tarihin imbiğinden, bilginin doğruluk ırmağından, kurgunun öznelliğinden, biçimsel tekniğin kıvrımlarına kadar okunan eseri yeniden yaratmak gerekir. Ve sonuçta yapıtın yazarı bile kendi yapıtındaki gömünün altın mı, bakır mı, teneke mi olduğuna kendisi de şaşırmalı
Peki okuyucunun yapıtla buluşması, ilk randevusu nasıl gerçekleşir! Özellikle bir yazar, bir yapıt aranmıyorsa, özgürce kitapevindeki dolaşımdaki buluşma süreci nasıldır?
Bir yapıta, kitaba önce kapakın çekim alanı ile ulaşırız. Hepimizin ortak noktası bu. İlk tanışmanın dokunmanın, göz göze gelmenin ruhsal akışındaki söylencelerin arasında birkaç saniyede verdiğimiz karar ile elimize alırız veya es geçeriz
Kapak, insanın elbisesi neyse, kitap için de odur. Ve giysiler genellikle o insanın psikolojisini, hayata bakış açısını, ekonomik varsıllığı veya yoksunluğu, temizliği, bakımını özetler imler taşıdığına inanıyorum.
Biçim aldatır mı?
Elbette aldatır Şık giyimli, nazik kibar tavırlı birinin ruh kapağını, bilinç kapağını açtığınızda köpüren bir lağım veya kanlı figürleri görürsünüz. Bakımsız, salaş, renksiz ama mütevazi birilerinin penceresini açtığınızda da kelebeklerin kanatlarından dökülen renkleri, kuşların unuttuğu notaları görür veya duyarsınız.
Peki, nerden başlamalı?
Benim gibi estetiğe önem veren birisi için zor. Yani, önce o kitabın kapağı özene bezene ve özgün, görülmemiş bir hayatın, anlatılmamış bir aşkın bütün duygu ve düşüncelerini imgesel kurgu içinde renk ve desen, figür harmonisi içinde kendi içeriğini kıyısından da olsa sezdiren veya sizi o ırmağa çağıran bir şelalenin kıyısında oturmuş hüzünlü bir çocuğun burukluğu kadar içinizi titretmeli Veya tam zıttı İğrenç bir kapak ve hayatın çırılçıplak damarları
Ben estetikten yanayım. Katı gerçekçilerin yaptığı gibi iskelet fotoğrafı basılmış kitap yerine kapağında daha soylu söylemleri olan, cazibesi, çekiciliği olan ve bütün hayallerimdeki bulutları yeni bir söyleme çevirmiş olan kapaklara, kitaplara uzanırım.
Kitaba elinizi uzattığınız an da kitabın beğenildiğini, farklılığını, biçimsel anlamda da olsa ayrıcalığını tescil etmiş olursunuz. Binlerce kitap arasında elinizi uzatıp ta incelemeye başladığınız kitabın kapağı ve adı da sizin psikolojinizi ele veriyorsa da, bunu uzmanlarına bırakıp geriye döndüğümüzde o ilk eylem, elinizi uzatıp ta tuttuğunuz kitap, o kitapevinde mevcut kitapların arasında ayrıcalıklı bir konuma yükselir.
Nasıl mı?
Eh binlerce kitap arasından o sizi çekti veya siz onu çektiniz Ortak paydaya dönüşen bu kısa süreli ve hızlı ilişki çok önemli. Kareyi dondurup o anki duygu ve düşünceleri ayrıştıracak zaman yok Bu nedenle bunu da es geçiyorum
Bir yazarın en çok istediği, kendinden bir parçaya dönüşen yapıtının çok kişi tarafından okunması, paylaşılması, önerilmesi, tartışılması, gündem yaratması veya gündemde durması, okuyucuların ondan hayranlıkla söz etmesi, yüceltmesi, farklılığını ve gücünün özgünlüğü içinde diğer yazarlardan ayrı ve üstün tutması gibi alternansların girdabında kıvranarak, isteyerek, belli ederek, okuyucunun gözlerine, eleştirmenlerin dudaklarına bakar. Şu an da Türk Edebiyatında yapıta ve yazarına nesnel bakan kaç eleştirmen var, eleştiri yazıları ile gündem oluşturan, geçimini oradan sağlayan, salt edebi etik ile hayatı ve yapıtı, yazarı değerlendiren kaç eleştirmen var? Tartışılır ama yine de bu anlamda direnenleri saygıyla karşılıyorum
Ya bu birkaç kelaynak ta olmasaydı ne yapardı edebiyat dünyası! Neyse bu ayrı bir konu.
Dönelim yapıt / kitap ile okuyucunun ilk aşkına.
Estetik Bana göre, öncelikle estetik.
Bir sanat yapıtında bunun izleklerini daha yapıtın kapağından başlayarak önemsemek, yaratıcılığı sınamak, farklılıklar yaratarak sıradaki binlerce kitap arasından ön plana çıkmak.
İkinci sırada kitabın adını çok önemsiyorum. Eski kavramlar veya eski algıların hızla değiştiği içinin farklı doldurulduğu veya boşaltıldığı bir zaman diliminde kitap adları da bir devrim yaşadı. Eskiden kitabın içeriğine uygun, öyle ki içinde geçen bir sözcüğü alıp kitap adı yapıldığı dönem bitti. Artık kitap adlarını sallapati veremezsin. Çünkü karşında sanal dünyanın cinlerini atlatmış, gözleri fer fecir genç okuyucuların karşısına melankolik bir mırıltıyla çıkamazsın. Kitabın içeriğine uygunluğu da aranmıyor artık. Tek sıkımlık mermi Okuyucuyu vurdun mu vurdun, ıskalarsan bir daha dönüp sana bakmaz. Çapkınca öpücük atıp, göz kırpıp kaçan sevgililer gibi alımlı ve şipşak, anında seni çarpan, elektrik sızıntısı gibi bir ad olmalı Vavvv işte bu dedirttiğin anda veya ona yakın hayranlık, derinlik, çekicilik ve daha ilk adımda farklılık yarattığın an da; kapak kompozisyonu ile kitap adının cazibesinin buluştuğu an da okuyucu da, tüketici süjede, birden bir rahatlamayı hisseder... Aradığını bulmuştur veya ruhsal sayfada kendi birikiminin veya ağırlığının yansısı olan bir hayata ilk adımını atmanın ruhsal, düşünsel sarhoşluğuna başlamıştır. İşte yazar-kitap-okuyucu arasındaki bağın ilk kelebeği Peki, bütün bunlar o kitabı almak için yeterli mi?
Hayır Bu bir başlangıç
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit Yaşar Işıkhan
Kitap ve İnsan İlişkisi -1
Bir şair olarak Türk ve dünya edebiyatını yakından takip edip, yerine göre değerlendirme, önerme veya eleştirme hakkımı hep kullanmışımdır. Ben eleştirmen değilim ama var olan eleştirmen arkadaşlarımın, özellikle değindikleri yapıtı Edebiyat kuramları bağlamında değerlendirmesi, incelemesi, önermesi veya eleştirmesi hem okuyucuya hem de yazarına daha farklı nesnel bir kapıdan, kendini görmeyi de göstermesi açısından çok önemlidir.
Yıllardır eleştiri yazıları yazmadım. Öncelikle eleştirinin derinliğinde, eserin derinliğinde, imgesel kurgusu veya söylemek istediği değil de söyleyemediği ayrıntıları yakalayabilme birikimine sahip olmak gerekir. Eleştiriyi ayrı bir edebi dal olarak ele alıp insanı ve hayatı ilgilendiren bütün süzgeçlerden geçirmek, tarihin imbiğinden, bilginin doğruluk ırmağından, kurgunun öznelliğinden, biçimsel tekniğin kıvrımlarına kadar okunan eseri yeniden yaratmak gerekir. Ve sonuçta yapıtın yazarı bile kendi yapıtındaki gömünün altın mı, bakır mı, teneke mi olduğuna kendisi de şaşırmalı
Peki okuyucunun yapıtla buluşması, ilk randevusu nasıl gerçekleşir! Özellikle bir yazar, bir yapıt aranmıyorsa, özgürce kitapevindeki dolaşımdaki buluşma süreci nasıldır?
Bir yapıta, kitaba önce kapakın çekim alanı ile ulaşırız. Hepimizin ortak noktası bu. İlk tanışmanın dokunmanın, göz göze gelmenin ruhsal akışındaki söylencelerin arasında birkaç saniyede verdiğimiz karar ile elimize alırız veya es geçeriz
Kapak, insanın elbisesi neyse, kitap için de odur. Ve giysiler genellikle o insanın psikolojisini, hayata bakış açısını, ekonomik varsıllığı veya yoksunluğu, temizliği, bakımını özetler imler taşıdığına inanıyorum.
Biçim aldatır mı?
Elbette aldatır Şık giyimli, nazik kibar tavırlı birinin ruh kapağını, bilinç kapağını açtığınızda köpüren bir lağım veya kanlı figürleri görürsünüz. Bakımsız, salaş, renksiz ama mütevazi birilerinin penceresini açtığınızda da kelebeklerin kanatlarından dökülen renkleri, kuşların unuttuğu notaları görür veya duyarsınız.
Peki, nerden başlamalı?
Benim gibi estetiğe önem veren birisi için zor. Yani, önce o kitabın kapağı özene bezene ve özgün, görülmemiş bir hayatın, anlatılmamış bir aşkın bütün duygu ve düşüncelerini imgesel kurgu içinde renk ve desen, figür harmonisi içinde kendi içeriğini kıyısından da olsa sezdiren veya sizi o ırmağa çağıran bir şelalenin kıyısında oturmuş hüzünlü bir çocuğun burukluğu kadar içinizi titretmeli Veya tam zıttı İğrenç bir kapak ve hayatın çırılçıplak damarları
Ben estetikten yanayım. Katı gerçekçilerin yaptığı gibi iskelet fotoğrafı basılmış kitap yerine kapağında daha soylu söylemleri olan, cazibesi, çekiciliği olan ve bütün hayallerimdeki bulutları yeni bir söyleme çevirmiş olan kapaklara, kitaplara uzanırım.
Kitaba elinizi uzattığınız an da kitabın beğenildiğini, farklılığını, biçimsel anlamda da olsa ayrıcalığını tescil etmiş olursunuz. Binlerce kitap arasında elinizi uzatıp ta incelemeye başladığınız kitabın kapağı ve adı da sizin psikolojinizi ele veriyorsa da, bunu uzmanlarına bırakıp geriye döndüğümüzde o ilk eylem, elinizi uzatıp ta tuttuğunuz kitap, o kitapevinde mevcut kitapların arasında ayrıcalıklı bir konuma yükselir.
Nasıl mı?
Eh binlerce kitap arasından o sizi çekti veya siz onu çektiniz Ortak paydaya dönüşen bu kısa süreli ve hızlı ilişki çok önemli. Kareyi dondurup o anki duygu ve düşünceleri ayrıştıracak zaman yok Bu nedenle bunu da es geçiyorum
Bir yazarın en çok istediği, kendinden bir parçaya dönüşen yapıtının çok kişi tarafından okunması, paylaşılması, önerilmesi, tartışılması, gündem yaratması veya gündemde durması, okuyucuların ondan hayranlıkla söz etmesi, yüceltmesi, farklılığını ve gücünün özgünlüğü içinde diğer yazarlardan ayrı ve üstün tutması gibi alternansların girdabında kıvranarak, isteyerek, belli ederek, okuyucunun gözlerine, eleştirmenlerin dudaklarına bakar. Şu an da Türk Edebiyatında yapıta ve yazarına nesnel bakan kaç eleştirmen var, eleştiri yazıları ile gündem oluşturan, geçimini oradan sağlayan, salt edebi etik ile hayatı ve yapıtı, yazarı değerlendiren kaç eleştirmen var? Tartışılır ama yine de bu anlamda direnenleri saygıyla karşılıyorum
Ya bu birkaç kelaynak ta olmasaydı ne yapardı edebiyat dünyası! Neyse bu ayrı bir konu.
Dönelim yapıt / kitap ile okuyucunun ilk aşkına.
Estetik Bana göre, öncelikle estetik.
Bir sanat yapıtında bunun izleklerini daha yapıtın kapağından başlayarak önemsemek, yaratıcılığı sınamak, farklılıklar yaratarak sıradaki binlerce kitap arasından ön plana çıkmak.
İkinci sırada kitabın adını çok önemsiyorum. Eski kavramlar veya eski algıların hızla değiştiği içinin farklı doldurulduğu veya boşaltıldığı bir zaman diliminde kitap adları da bir devrim yaşadı. Eskiden kitabın içeriğine uygun, öyle ki içinde geçen bir sözcüğü alıp kitap adı yapıldığı dönem bitti. Artık kitap adlarını sallapati veremezsin. Çünkü karşında sanal dünyanın cinlerini atlatmış, gözleri fer fecir genç okuyucuların karşısına melankolik bir mırıltıyla çıkamazsın. Kitabın içeriğine uygunluğu da aranmıyor artık. Tek sıkımlık mermi Okuyucuyu vurdun mu vurdun, ıskalarsan bir daha dönüp sana bakmaz. Çapkınca öpücük atıp, göz kırpıp kaçan sevgililer gibi alımlı ve şipşak, anında seni çarpan, elektrik sızıntısı gibi bir ad olmalı Vavvv işte bu dedirttiğin anda veya ona yakın hayranlık, derinlik, çekicilik ve daha ilk adımda farklılık yarattığın an da; kapak kompozisyonu ile kitap adının cazibesinin buluştuğu an da okuyucu da, tüketici süjede, birden bir rahatlamayı hisseder... Aradığını bulmuştur veya ruhsal sayfada kendi birikiminin veya ağırlığının yansısı olan bir hayata ilk adımını atmanın ruhsal, düşünsel sarhoşluğuna başlamıştır. İşte yazar-kitap-okuyucu arasındaki bağın ilk kelebeği Peki, bütün bunlar o kitabı almak için yeterli mi?
Hayır Bu bir başlangıç