İzmir'de Belediyelerin İflası

Yazının Giriş Tarihi: 11.10.2016 06:52
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.10.2016 06:52

İzmir… Smyrna…

18. yüzyılda küçük Paris olarak anılan; eğlencenin, ticaretin, dinlerin ve dillerin bütün renkliliği  ile özgürce yaşandığı kent. Tiyatroları, meyhaneleri, tavernaları, kütüphaneleri, alışveriş merkezleriyle hayatın gürül gürül aktığı, gemilerin rıhtıma yanaşmak için sıra beklediği, aşıkların  Punta’dan Kokar Yalı’ya  faytonlarla kaçtığı, mavi ve yeşilin seviştiği bu kent, çok kısa sürede,  tanınmaz hale geldi.

1930’dan günümüze kadar yaşanılan süreçte derisi soyulan ve her yıl acılar içinde kıvranan bir coğrafyanın, bir kentin yaşlanan ve betonla kaplı iğrenç yüzü ile baş başa kaldık. Veya bırakıldık…

Ne oldu bu kente... Kim bu hale soktu... Kim, hangi tiyatro  oyununda  siyah pelerinini  sonsuza kadar bu kentin üzerine örttü... Hiç uzağa gitmeden 1970’li yılların İzmir’ini bile masala dönüştüren kim?

Bunda elbette yerel yönetimlerin, mülki amirlerin  izlediği politikalar ve uyguladıkları çağdaş  mimariye rahmet okutan   plansızlıkları etken olmuştur. Margırus  otobüslerin yorgun argın ulaştığı kente girerken Salhane dediğimiz şimdiki Manavkuyu bölgesinde, Çınarlı’da, Mersinli’de, Halkapınar’da bulunan, balık kaynayan pınarların, derelerin kanalizasyon kanalına dönüştürülmesi, sanayi tesislerinin dere, deniz kenarlarında; ulaşım problemi olmasın diye şehrin kıyısında, göbeğinde  kurulmasına izin verilmesi, boya, tekstil, tekel, tariş, omo, persil, çimento, metaş  vb birçok fabrikanın  arıtmadan habersiz bütün pisliğini, atık sularını  bu kanallarla körfeze dökmesi... Kokmuş haşlanmış yumurtanın iğrenç kokusunu bu kente armağan edenler kimlerdi?

Kendi kokuları hissedilmesin diye  destekledikleri kolonyacılar  n’oldu... İzmir geceleri, altın damla, tütün, zambak, yasemin kolonyalarının satıldığı köşeleri gökdelenlere kim verdi! Balık hali, Pasaport’ta deniz kenarında kıpır kıpır taze balıkları ile  halkın buluşma yerini, Basmane’deki sebze-meyve hali tamamlardı. Balıkların ruhunu şehir dışına dağlara taşıyanlar kimler!

Şimdiki laçka, ruhsuz beton yığını o zamanlarda planlandı. Çok katlı ve anahtar teslimi  reklamlarla eski cumbalı evlerin canına okudular. Rengarenk Arnavut kaldırım taşlarını asfaltla kaplatan hayatımızı ve bu kenti simsiyah ziftle kapatanlar yine onlar… Katiller aynı elbiselerin takım elbisesindeydi.  12 Eylül faşist askeri  darbeyle  iktidara gelen mülki ve yerel yöneticiler bir fırsat olarak değerlendirdikleri bu çarpık yapılaşmayı  resmileştirerek  askeri  lojman mantığıyla kentin bütün mimari estetiğini yok ettiler… Takunyacı  başkandan  sonra gelenler çok da farklı davranmadı... Al birini çarp öbürüne... Sonuç ortada… 3. sınıf bir kasabaya döndü tarihin soylu prensesi Smyrna…

Yıl 2016... Uzayın derinliklerine yolculuğa başlayan siber tekno toplumların yanında biz halen 10 yılda zar zor tamir edilen teleferik tesisimizle oyalanıyoruz... Yarısı sisler arasında kalan dağlarda 6 ayda yenisini kuran teknolojiden bi haber ve aldırmazlık ruhuyla smokinlerimizle kokteyllerde, İzmir’i kurtarmışız gibi danstan dansa koşturuyoruz. Bu kentte yaşayan zavallı halkımızı kışın yağmur ve soğuktan koruyacak, yazın güneşin yangınından koruyacak bir  otobüs durağı bile yok… Mevcut otobüs hatlarını azaltarak, “sürün Mehmet’’ talimini yaptıran  yetkililer  utanmadan halkın karşısına çıkıp, modernizmden, hayatın bu kentteki yaşam  kalitesinden söz ediyorlar.

Zavallı İzmir… Zavallı küçük Paris…Ve zavallı küçük beyinler…

Kaldırımları her yıl değiştiren zihniyet, dikey gelişmeyle, gökdelenleriyle  bu kentin hava borusunu tıkayan mimari deha, her gün azalan yeşilliğin son kırıntılarını da otoparka çevirirken bu kentin tarihine  kara bir leke olarak kalacaklarını  bilerek  koltuklarına yapışmış olarak pencerelerini küçültüyorlar.

Kordonboyu’nda genişletiletilen kaldırımlar, vatandaşın rahat ve güvenli gezinti veya yürüyüşüne ayrılacağına  cafe-restoranlara  armağan edildi.

 Pardon ya!  Kaldırımlar kimin?  Halkın değil  mi?

Kaldırımları kimin için genişlettiniz?  Kordonboyu’nda, Pasaport’ta... “Topçu”dan, Hilton’a doğru yürüyün... Bütün kaldırımlarda  masalar atılmış ve işgal edilmiş durumda... İnsanlar caddede araçlar arasında cambazlık yaparak  geçiyor... Kıbrıs Şehitler Caddesi’nin ara sokaklarında, insanlar tek sıra yürüyemiyor... Her yer işgal altında... Masalar… Sandalyeler... Otoparklar...  Ve yöneticiler…

Kim mi yöneticiler?  Elbette en başta yerel yöneticiler... Ve bu kentin bütün erkanı’ı sefalet.

Tamam, açık hava, anladık… Dükkana paralel bir sıra masa at, anladık… İki sıra at, anladık… Bütün kaldırım işgal edilir mi?  Dünyanın neresinde gördünüz?  O zaman tümüyle trafiğe kapat, caddede de insanlar yürüsün. Ve kaldırım adını değiştir. Dükkânlara  ait açık alan olarak ilan et. Herkes haddini bilsin… İlgililer; maliye, polis, zabıta ve bilumum yetkililer uyuyor veya başka şeyler dönüyor... Bunun başka açıklaması yok. Ve her ikisi de suç.

Görev tanımının  yapılması  gerekir, öncelikle... Nedir belediyenin asli görevi... Diğer kamu kurumları… Aç mevzuatları oku. Veya öğren… Bu ülkede köy… Bu ülkede kasaba veya batıya, uygar dünyaya açılan bir kent nasıl yönetilir. Hiç mi yurt dışına çıkmadınız! Zavallı hurdacılar…

Sizi gidi alış verişçiler sizi!

İzmir’in 60-70’li yıllardaki adını biliyor musunuz? Yeşil İzmir... Nerde kaldı Yeşil İzmir! Ne kadar yeşil olduğumuzu görmeniz için lütfen Kadife kale’ye çıkın ve kente  tepeden bakınız... Zaten bakıyorsunuz ya!

Homeros’u biliyor musunuz? Peki, Hasan Tahsin’i…

İlkelerini değil, yalnızca adını bildiğiniz ve kullandığınız, tarihimin gül ve aydınlık yüzü, yüzyılın dehasını, devrimci ve halkçı  Mustafa Kemal’i! Gerçekten tanıyor musunuz? Yoksa siz de mi takiyye yapıyorsunuz!

Vitrininiz olan Alsancak! Uluslararası fuhuş merkezi olmuş, biliyor musunuz? Ara sokaklarında uyuşturucu satıcıları açık ve net kokular içinde tütsülüyorlar gençleri!  Bu ülkenin geleceği olan küçük yaşlardaki oğlanlar, kızlar sizin çocuklarınız, bu kentin bu ülkenin çocukları gözümüzün önünde sabaha kadar kaldırımda pazarlanıyor… Hem de İzmir’e 9 Eylül 1922'de ilk giren komutan, atından düşüp yara almasına rağmen, Konağı’na Türk bayrağını çeken Yüzbaşı Şerafettin beyin adını verdiğiniz o kutsal sokakta! Bu mu sizin tarihe, gençlere ve hayata bakış açınız… Sokakta bütün bu rezaletlere göz yummanızı bana ve İzmir halkına açıklayabilir misiniz? Bütün sokak genelev gibi, yol boyu karılar, gıcılar, dönmeler, politikacılar, rüşvetçiler, gençler… Kemeraltı pazarlıkları sabaha kadar… Yoksa oradan da mı nemalanıyorsunuz? Nedir bu suskunluk, nasıl kıyarsınız bu gençlere!

Ailenizle hiç geçtiniz mi  o sokaklardan! Yoksa orda mı oturuyorsunuz!

Bu mu sizin modern hayat anlayışınız? Bu mu modern İzmir yaratma çabanız? Yollar, caddeler, kaldırımlar sürekli renk ve boyut değiştiriyor… İş makinaları kentin ruhunu iğdiş ediyor. Ve siz utanmadan, 2016 yılında gelişmiş ve modern bir hayattan  bahsediyorsunuz…

Gavur İzmir’miş… Gavurlara kurban olun…

Bu mu sizin kutsallıklarınız? Bu mu sağlıklı toplum ve sağlıklı gelecek projeleriniz? Bu mu sizin hayal ettiğiniz kent? Bu mu çocuklarınıza bırakmayı düşündüğünüz hayat?

Yoksa siz de mi  çocuklarınızı  CIA ajanı Fetö’nün okullarında okutmaya, çalışmaya, yerleştirmeye çalışıyorsunuz…  Pardon!  Duymadım! Amerika’da mısınız?

Kültür sanat adı altında gerçekleştirdiğiniz ıvır zıvırlara değinmiyorum!

Zavallı palyaçolar… Zavallı, bu kentin sahte sahipleri…

Ah İzmir… Ah bahtsız kraliçem... Ne kadar çok hain saklıyorsun  bağrında.

Ah Öksüz Prensesim, al beni  yanına... Kurtar bu ruhsuz ve satılmış hayattan ve bu kentten…

Veya bu hainleri sil tarihinden…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.