Nezir Akyeşilmen

Yazının Giriş Tarihi: 17.10.2016 07:28
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.10.2016 07:28

nezmen@yahoo.com

Tanrının Şehri

Siyaset bilimciler, filozoflar, araştırmacılar, alimler, düşünürler tarih boyuca insanın mutlu, güvenli, huzurlu ve özgür olacağı bir siyasal modeli araştırmışlar. Her bir düşünür kendi döneminin gereklerine, insanların ihtiyaçlarına göre farklı yönetim formları geliştirmişler. Filozof kraldan peygamber krala, monarşiden mutlakiyetçiliğe ve despotizmden demokrasiye pek çok modeller geliştirmişler. Kimisi anlayışını bilim ve akla, kimisi din ve inanca, kimisi güç ve baskıya dayandırmış, fakat her biri kendince en ideal modeli sunmuştur. Adalet, ahlak, mutluluk ve özgürlük birçoğunun aracı ve amacı olmuştur.

Plato aristokrasiyi, Aristo monarşiyi savunurken, John of Salisbury ve St. Augustinus dine dayalı yönetimi şart koşmuştur. Ne Aristo ne de Plato'da demokrasi iyi bir yönetimdir. Fakat ikisinin de yönetim anlayışında adalet, ahlak ve erdem geniş bir yer tutar. Augistinus ve çağdaşları ise, daha ziyade dine dayalı ve özellikle belirli kiliselere bağlı yönetimi kutsamışlar. Din temelli (onlara göre Hıristiyanlık temelli) yönetimin hüküm sürdüğü  şehre ya da devlete "Tanrının Şehri" demişler. Tanrının şehrinde monark Tanrının kurallarıyla yönetir ve halkın mutluluğunu amaç edinir. Daha önce şeytan olarak gördükleri Roma imparatorluğu Hıristiyanlığı kabul edince "Kutsal Roma İmparatorluğu" oluverdi. Yani aslında tarihte ve günümüzde birçok şey ideolojik gidiyor. Farabi'nin ideal devleti ise, Plato'nun Republicası gibi, toplumsal işbölümüne dayalı ve halkın refah ve mutluluğu merkezdedir. Mutlakiyetçi bir yönetimi öngörür. Oldukça rasyonel ve hatta seküler bir modeli önerir Farabi. İdeal olmasa da ona yakın olan ve önerdiği yönetimler arasında Cemaiye de vardır ve topluma dayalı yönetim şeklidir. Kimisi onu demokrasi diye çeviri.

Bugün insanın geldiği nokta aslında çok da bu tarihi örneklerden farklı sayılmaz. Tanrının şehri bir yer ya da Darus-Selam olması için insanlığın kat etmesi gereken çok mesafe var. Dünyanın yarısı demokratik bir şekilde yönetilirken, diğer yarısı baskıcı ve ayrımcı hükümetlerin zulmü altında inlemektedir. Dünyanın yarısı demokratik derken, öyle özgürlük ve eşitliğin oturduğu, hukukun üstünlüğünün sağlandığı katılımcı demokrasiyi anlamamak lazım. Büyük bir çoğunluğu yarı özgür demokrasilerdir. Ve maalesef son 15 yıldır tüm dünyada temel hak ve özgürlüklerde bir gerileme, demokrasi kalitesinde bir düşüş yaşanmaktadır. İslam ülkelerinde tablo daha da iç karartıcıdır maalesef. Üç beş tane yarı demokratik ülke dışında, diğer tüm İslam ülkeleri otoriter ve diktatöryal rejimlerin baskısı altında, yoğun şiddet içeren çatışmalar ve ayrımcılıkların had safhada olduğu bölgeler oluşturmaktadır.

Oysa İslam kelime anlamı itibariyle barış ve huzur demektir. Farabi'nin ideal devleti ve diğer pek çok İslam düşünürünün ideal toplumu Peygamber Efendimizin devri ve dört halife dönemini kapsar. Hz. Osman'ın seçim süreci Yunan demokrasisi dahil Yeni Zelanda'da genel oy ilkesinin uygulandığı 1896 yılında kadar, dünya tarihindeki en katılımcı demokratik süreçtir. Bi'at (özgür seçimler), Şura (danışma-meclis), hukukun üstünlüğü ilkesi, Medine Meclisi, Halifenin seçilmesi ilkesi (İbn-i Sina zorunlu diyor). Fakat bu demokratik nüveler içeren süreç maalesef İslam tarihinde sürdürülememiştir. Dört Halifeden sonra saltanata dönüşen yönetimler günümüzde de büyük oranda bu gayri İslami anlayışı sürdürmektedirler.

Tanrının şehri, ya da İslami bir söylemle Darus-Selam (Barış ülkesi) insan iradesinin saygı gördüğü, adaletin en ince noktasına kadar uygulandığı, özgürlük, mutluluk ve huzurun hakim olduğu eşitlikçi bir yerdir. İsra 70. ayette ifade edildiği gibi, onurlu yaratılan insanın değer gördüğü, insanlık onurunun korunduğu ve kula kulluğun esamesinin okunmadığı bir yerdir. Zira, bir yerde özgürlük yoksa orada iman ve ahlak da olmaz.

Gerçekten İdeal devlet, Darus-Selam ya da Tanrının şehri bütün bu insani ve ahlaki ilkeleri yerine getiren yerdir. Aksi takdirde bir yerin isminin ne kadar İslami (İslam Cumhuriyeti) ya da dini (Kutsal Roma gibi) olduğu hiçbir şeyi ifade etmez. Önemli olan söylem değil, uygulamadır. Sadece söyleme bakılırsa, Hitler'den bile oldukça insancıl bir figür çıkarabilirsiniz. İnsanlar gibi, yönetimlerin uygulamasına bakılmalı, söylemlerine değil.

Dünyanın gerçek anlamda bir Darus-Selam olabilmesi için herkesin içinde bunu yaşaması gerekir. Buna inanması ve gerekli olan ilkeleri benimsemesi, onlardan taviz vermemesi ve despotlara izin vermemesi gerekir.

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.