12 Eylül, suya atılan taşın gittikçe yayılan dalgaları gibi tüm ulusu etkilediği bir dönem. Toplumun her kesimi bir şekilde bu darbeden etkilendi.12 Eylül ve sonrasında dini kesimin edebiyata yöneldiğini görürüz. Din ve istendik ahlak merkezli kitaplar yayımlandı. Din ağırlıklı Çocuk Edebiyatı kendi içinde bir cemaatin kültür odağını yaratması düzeyinde kapalı kaldı ama buna bağlı olarak kendi içinde yeni yayınevlerinin oluşumunu sağladı. Dini yayınlar, dönemin siyasi düşüncesiyle birleşerek daha açık hale geldi.
***
12 Eylül ve 80 sonrasında hızla yükselen kentleşme bireyselliği öne çıkardı. Bireysellik şehirlerde arabesk bir kültür yarattı. Bu kültür yaşamın her alanında kendini hissettirdi. Çocuğu, toplumda yeniden yükseltti. Çocuğun bu yükseliş, cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki değer olarak yükselmesi yerine ailenin merkezi durumunda kaldı. Üretimin dışında, tüketici olarak önemli rol aldı. Giysiden çocuğun oyuncaklarına kadar uzanan geniş bir yelpazede ve Çocuk Edebiyatına da yansıdı. Çok sık görülmese de çocuk kendi okuyacağı kitapları kendi seçmeye başladı.
***
Görsel medyanın ve iletişimin yoğun yaşandığı dünyamızda, çocuğa belli fikirlerin, buyurgan bir tarzla verilemeyeceği unutulmuş gibi. Her çocuğun düşçü, oyun sevdalısı, kendi düşleriyle, kendi gerçekleriyle yüzleşerek büyümek ve bu dünyada davranışlarıyla yetişkinler arasında var olmayı kanıtlamak istediği göz ardı edildi, hala edilmeye de devam ediliyor.
***
Hapishanelerin doldurulduğu 12 Eylül’ün üzerinden tam 44 yıl geçti ama o darbeden öyle ya da böyle, bir şekilde etkilenenlerin uğradığı travma hala silinmiş değil belleklerde, ilk günkü tazeliğini koruyor.
12 Eylül darbesi edebiyatla toplum arasındaki bağı kopardı. Bir yaşam biçimi olarak solda yazanları etkilediği söylenemez, çünkü onlar yazmaya devam ettiler, ederken de bedel ödediler. Ama 12 Eylül bir zamanlar sola yakınlık duyan pek çok yazarın toplumsal ve siyasi meselelerden elini eteğini çekmesine neden oldu. Böylelikle, o güne kadar edebiyat dünyasına egemen olan edebiyat-siyaset-ideoloji durağana girdi, üretemez oldu, bir kısır döngü içinde kaldı.
***
Üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen her alanda (sosyal, kültürel, ekonomik) yaralar kanamaya, sızlamaya devam ediyor. 12 Eylül’ün baskıcı yönetimi her şeyi kontrolü altında tutmakla tarihin olağan akışını değiştireceğini ve darbeyi yapanların görüş ve düşüncesi paralelinde olacağını düşünmüş olmalılar ki dönem savunucuları ve ortak siyasi görüşün yol göstericileri radikal kararlar aldılar… Her şeyin kendi savı doğrultusunda gelişeceği düşüncesiyle edebiyat, sanat alanında o kadar ileri gittiler ki dili etkin biçimde kullanmayı dönemin en ağır suçları arasında yer almasını sağladılar. Dönemin iktidarı siyasetten korktuğu kadar edebiyattan, sanattan da korkuyordu.
***
Özgürlük, eşitlik konularını işleyen, buna vurgu yapan şairleri, yazarları, sanatçılar ülke ve cumhuriyet için tehlikeli bulup mahkûm ettirdi. Daha da ileri gidip sözcükler (devrim, ulus, örgüt gibi vb.) de yasaklandı. Sözcüklerin, dergi, gazete, kitapların yasaklandığı koşullar altında edebiyat, hele hele çocuk edebiyatı yapmanın güçlüğü tartışılamaz bile. Çocuk edebiyatı var olma çabasını bu güçlüğe rağmen sürdürdü. Sancılı bir doğumla dünyaya gelen ve bebekliğini yaşayan Türk Çocuk Edebiyatının bir arpa boyu yol aldığını söylemek mümkün değil. 21. yüzyılın başlarında 12 Eylül’ün açtığı silinmeyen travmaya rağmen edebiyata, çocuk yazınına emek veren, çocuğu birey olarak gören ve çocuk gerçekliğine dayanan ürünler veren yazarlar, sanatçılar oldu ve hep olacaktır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İlhan Soytürk
12 Eylül ve Çocuk Edebiyatı
12 Eylül, suya atılan taşın gittikçe yayılan dalgaları gibi tüm ulusu etkilediği bir dönem. Toplumun her kesimi bir şekilde bu darbeden etkilendi.12 Eylül ve sonrasında dini kesimin edebiyata yöneldiğini görürüz. Din ve istendik ahlak merkezli kitaplar yayımlandı. Din ağırlıklı Çocuk Edebiyatı kendi içinde bir cemaatin kültür odağını yaratması düzeyinde kapalı kaldı ama buna bağlı olarak kendi içinde yeni yayınevlerinin oluşumunu sağladı. Dini yayınlar, dönemin siyasi düşüncesiyle birleşerek daha açık hale geldi.
***
12 Eylül ve 80 sonrasında hızla yükselen kentleşme bireyselliği öne çıkardı. Bireysellik şehirlerde arabesk bir kültür yarattı. Bu kültür yaşamın her alanında kendini hissettirdi. Çocuğu, toplumda yeniden yükseltti. Çocuğun bu yükseliş, cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki değer olarak yükselmesi yerine ailenin merkezi durumunda kaldı. Üretimin dışında, tüketici olarak önemli rol aldı. Giysiden çocuğun oyuncaklarına kadar uzanan geniş bir yelpazede ve Çocuk Edebiyatına da yansıdı. Çok sık görülmese de çocuk kendi okuyacağı kitapları kendi seçmeye başladı.
***
Görsel medyanın ve iletişimin yoğun yaşandığı dünyamızda, çocuğa belli fikirlerin, buyurgan bir tarzla verilemeyeceği unutulmuş gibi. Her çocuğun düşçü, oyun sevdalısı, kendi düşleriyle, kendi gerçekleriyle yüzleşerek büyümek ve bu dünyada davranışlarıyla yetişkinler arasında var olmayı kanıtlamak istediği göz ardı edildi, hala edilmeye de devam ediliyor.
***
Hapishanelerin doldurulduğu 12 Eylül’ün üzerinden tam 44 yıl geçti ama o darbeden öyle ya da böyle, bir şekilde etkilenenlerin uğradığı travma hala silinmiş değil belleklerde, ilk günkü tazeliğini koruyor.
12 Eylül darbesi edebiyatla toplum arasındaki bağı kopardı. Bir yaşam biçimi olarak solda yazanları etkilediği söylenemez, çünkü onlar yazmaya devam ettiler, ederken de bedel ödediler. Ama 12 Eylül bir zamanlar sola yakınlık duyan pek çok yazarın toplumsal ve siyasi meselelerden elini eteğini çekmesine neden oldu. Böylelikle, o güne kadar edebiyat dünyasına egemen olan edebiyat-siyaset-ideoloji durağana girdi, üretemez oldu, bir kısır döngü içinde kaldı.
***
Üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen her alanda (sosyal, kültürel, ekonomik) yaralar kanamaya, sızlamaya devam ediyor. 12 Eylül’ün baskıcı yönetimi her şeyi kontrolü altında tutmakla tarihin olağan akışını değiştireceğini ve darbeyi yapanların görüş ve düşüncesi paralelinde olacağını düşünmüş olmalılar ki dönem savunucuları ve ortak siyasi görüşün yol göstericileri radikal kararlar aldılar… Her şeyin kendi savı doğrultusunda gelişeceği düşüncesiyle edebiyat, sanat alanında o kadar ileri gittiler ki dili etkin biçimde kullanmayı dönemin en ağır suçları arasında yer almasını sağladılar. Dönemin iktidarı siyasetten korktuğu kadar edebiyattan, sanattan da korkuyordu.
***
Özgürlük, eşitlik konularını işleyen, buna vurgu yapan şairleri, yazarları, sanatçılar ülke ve cumhuriyet için tehlikeli bulup mahkûm ettirdi. Daha da ileri gidip sözcükler (devrim, ulus, örgüt gibi vb.) de yasaklandı. Sözcüklerin, dergi, gazete, kitapların yasaklandığı koşullar altında edebiyat, hele hele çocuk edebiyatı yapmanın güçlüğü tartışılamaz bile. Çocuk edebiyatı var olma çabasını bu güçlüğe rağmen sürdürdü. Sancılı bir doğumla dünyaya gelen ve bebekliğini yaşayan Türk Çocuk Edebiyatının bir arpa boyu yol aldığını söylemek mümkün değil. 21. yüzyılın başlarında 12 Eylül’ün açtığı silinmeyen travmaya rağmen edebiyata, çocuk yazınına emek veren, çocuğu birey olarak gören ve çocuk gerçekliğine dayanan ürünler veren yazarlar, sanatçılar oldu ve hep olacaktır.
Yaşasın edebiyat…