Çalışan anne gelirinden baba gibi evine harcamak zorunda mı?
Yazının Giriş Tarihi: 28.04.2016 08:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.04.2016 08:20
İslamda mal hürriyeti vardır. Yani erkeğin kazandığı malı kendisine, kadının kazandığı mal kendinedir. İslama göre herkes kendi malının sahibi ve tasarruf yetkilisi olduğundan ne kocanın ne de bir başkasının kadının malını nereye, nasıl ve ne kadar harcaması gerektiği gibi konularda karışma hakkı yoktur. Kadın dilerse malı yer, dilerse dağıtır, dilerse kocasına veya bir başkasına verir. Kimse bu konuda onu zorlayamaz. Kocanın o mal üzerinde bir yetkisi yoktur. Nitekim Allahu Teâlâ bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır:
Müminler! Kendilerinden hoşlanmadığınız halde kadınlara mirasçı olmaya kalkmanız size helal değildir. Onlara verdiğinizden geri almak için baskı da yapmayın; ispatlanabilir bir fuhuş yapmış olurlarsa o başka. Onlarla marufa uygun geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız bakarsınız ki, siz bir şeyden hoşlanmıyorsunuz ama Allah onda birçok hayırlar yaratacak olabilir. (Nisa 4/19)
Dolayısıyla anne evine gelirinden harcamak zorunda değildir. Aynı şekilde koca da hanımının kazancına el koyamaz. Ama kadın dilerse gelirinden hayat müşterektir deyip çocuklarının eğitimi, evin geçimi ya da bir başka iş için kocasına verebilir.
Kiliseden camiye çevrilen yerde namaz kılmak caiz mi?
İbadetler hususunda bizim diğer ümmetlerden bir farkımız da yeryüzünün bize mescit kılınmasıdır. Yani temiz olduktan sonra her yerde namaz kılmamız caizdir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde yeryüzü bana mescit kılında şeklinde buyurmaktadır.
Daha da ötesi kilisede dahi temiz olduktan sonra namaz kılmak caizdir. Ancak zaruret bulunmadıkça kilisede namaz kılmak mekruhtur. Fakat namaz kılacak başka bir yer bulunamadığı takdirde, temiz olmak kaydıyla kilisede namaz kılmada dini mani yoktur.
Aynı şekilde Kilise, Havra vb. gayri Müslimlere ait mekanlar satın alınarak veya başka yollarla camii haline getirilirse bu mekanlar mescit hükmünü alır. O yerde de namaz kılmakta hiçbir sakınca kalmaz.
İnsanlara zarar veren kimsenin gıybetini yapmak caiz mi?
Gıybet, Müslüman veya kafir olsun fark etmeksizin ki bir kimsenin ayıbını ve kusurunu, onu kötülemek için arkasından söylemek ve başkalarına anlatmaktır.
Gıybet, İslamın yasakladığı büyük günahlardan birisidir. Gıybeti yapmak günah olduğu gibi hoşlanarak da dinlemek aynı şekilde günah ve haramdır.
Nitekim ayeti Kerimde bu hususta şöyle buyrulmaktadır: Birbirinizin gıybetini yapmayınız. [Hucurat 12]
Hz. Peygamber de bu hususta şöyle buyurur: Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz? sahabeler,
Allah ve Resulü daha iyi bilir! dediler. Bunun üzerine: Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: "Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?) dedi. Hz. Peygamber, Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.
Dolayısıyla bir kişide olan kusuru söylemek gıybet, olmayanı söylemek ise iftiradır. Her iki durumda da kul hakkı işlenmiş ve büyük günaha girilmiş olunur.
Ancak bazı durumlarda kişinin gıybetini yapmak caizdir. Mesela: Kişi, insanları dini ve dünyevi hususlarda kandırıyorsa ya da zarar veriyorsa, kendinse nasihat edilmesine rağmen ya da uyarılmasına rağmen aynı şekilde davranmaya devam ediyorsa o zaman insanları uyarmak ve uyandırmak adına, o kimsenin bu günahlarını ya da kötü ahlakını söyleyebiliriz. Çünkü kusur ya da yanlışlarını söylemediğimizde bu kimse başkasına zarar verecektir.
Dolayısıyla zarara engel olma adına, o kişinin bu huy ve durumunu izhar edip insanlara söyleyebiliriz. Bunda da bir günahımız olmaz, bilakis sevabımız olur.
Günün Ayeti
Bir zamanlar Rabb'in meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz dediler. (Rabb'in): Ben sizin bilmediklerinizi bilirim dedi.
Bakara, 2/30.
Günün Hadisi
Kim ki, eli darda olan borçlusuna, durumu düzelinceye kadar süre tanırsa, Allah da ona günahından tövbe edinceye kadar süre tanır
Günün Sözü
Asıl yetimler anadan, babadan değil; ilim ve ahlâktan yoksun olanlardır.
Günün Duası
Allahım güne hayırla başlamayı ve hayırla bitirmeyi nasip eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Dârul- Beka
Sonsuzluk, ebedîlik yurdu demektir. Bu tâbir ile maksat; ölüm, yokluk ve sonu olmayan âhiret hayatı, cennet ve cehennemdir.
Günün Nüktesi
Terbiye Yaratılışa Tabidir
Eski İran hükümdarlarından biri vezirine oğlunun hocasından yakınıyordu:
- Ben istiyorum ki oğlum ilim öğrensin, benim yerime iyi bir hükümdar olsun, o ise devamlı müzikle, sesle, sazla meşgul. Demek ki hocası buna iyi bir yön veremiyor. Vezir aynı görüşte değildi:
- Hükümdarım hocanın elinde mucize yok. Çocuğun kabiliyeti neye ise hocası ancak onda ilerlemesine, olgunlaşmasına yardım edebilir. İnsanın tabiatı değiştirilemez. Terbiye yaratılışa tabidir.
Hükümdar aksi görüşteydi. Terbiye ile yaratılışa yön verebileceğini iddia ediyordu. Bunu kanıtlamak için bir akşam sarayında bir eğlence düzenledi. Bu eğlence sırasında eğitilmiş kedilerin bir gösterisi de yer aldı.
Bu kediler, sırtlarında, bir tabak içinde yanan mumları taşıyorlar ve onları düşürmüyorlardı. Hükümdar vezire bu kedileri göstererek:
- Görüyorsunuz, terbiyenin nelere gücü yetiyor, dedi.
Vezir karşılık vermedi. Olumlu, olumsuz bir şey söylemedi. Yeni bir eğlence gecesini bekledi. Bir başka gecede düzenlenen eğlenceye gelirken yanında gizlice bir kaç tane fare getirdi. Kediler gösteriye başladığı zaman bu fareleri kedilerin ortasına doğru salıverdi. Fareleri gören kediler sırtlarındaki tabağı, mumu unutup farelerin peşine takıldılar. Mumlar, tabaklar hepsi bir yana yuvarlandı. Yanan mumlardan yerdeki halılar tutuştu. Ortalık bir anda ana-baba gününe döndü. Tam bu esnada vezir padişaha yanaşıp iddiasını kanıtlamanın gururuyla şöyle dedi:
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Çalışan anne gelirinden baba gibi evine harcamak zorunda mı?
İslamda mal hürriyeti vardır. Yani erkeğin kazandığı malı kendisine, kadının kazandığı mal kendinedir. İslama göre herkes kendi malının sahibi ve tasarruf yetkilisi olduğundan ne kocanın ne de bir başkasının kadının malını nereye, nasıl ve ne kadar harcaması gerektiği gibi konularda karışma hakkı yoktur. Kadın dilerse malı yer, dilerse dağıtır, dilerse kocasına veya bir başkasına verir. Kimse bu konuda onu zorlayamaz. Kocanın o mal üzerinde bir yetkisi yoktur. Nitekim Allahu Teâlâ bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır:
Müminler! Kendilerinden hoşlanmadığınız halde kadınlara mirasçı olmaya kalkmanız size helal değildir. Onlara verdiğinizden geri almak için baskı da yapmayın; ispatlanabilir bir fuhuş yapmış olurlarsa o başka. Onlarla marufa uygun geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız bakarsınız ki, siz bir şeyden hoşlanmıyorsunuz ama Allah onda birçok hayırlar yaratacak olabilir. (Nisa 4/19)
Dolayısıyla anne evine gelirinden harcamak zorunda değildir. Aynı şekilde koca da hanımının kazancına el koyamaz. Ama kadın dilerse gelirinden hayat müşterektir deyip çocuklarının eğitimi, evin geçimi ya da bir başka iş için kocasına verebilir.
Kiliseden camiye çevrilen yerde namaz kılmak caiz mi?
İbadetler hususunda bizim diğer ümmetlerden bir farkımız da yeryüzünün bize mescit kılınmasıdır. Yani temiz olduktan sonra her yerde namaz kılmamız caizdir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde yeryüzü bana mescit kılında şeklinde buyurmaktadır.
Daha da ötesi kilisede dahi temiz olduktan sonra namaz kılmak caizdir. Ancak zaruret bulunmadıkça kilisede namaz kılmak mekruhtur. Fakat namaz kılacak başka bir yer bulunamadığı takdirde, temiz olmak kaydıyla kilisede namaz kılmada dini mani yoktur.
Aynı şekilde Kilise, Havra vb. gayri Müslimlere ait mekanlar satın alınarak veya başka yollarla camii haline getirilirse bu mekanlar mescit hükmünü alır. O yerde de namaz kılmakta hiçbir sakınca kalmaz.
İnsanlara zarar veren kimsenin gıybetini yapmak caiz mi?
Gıybet, Müslüman veya kafir olsun fark etmeksizin ki bir kimsenin ayıbını ve kusurunu, onu kötülemek için arkasından söylemek ve başkalarına anlatmaktır.
Gıybet, İslamın yasakladığı büyük günahlardan birisidir. Gıybeti yapmak günah olduğu gibi hoşlanarak da dinlemek aynı şekilde günah ve haramdır.
Nitekim ayeti Kerimde bu hususta şöyle buyrulmaktadır: Birbirinizin gıybetini yapmayınız. [Hucurat 12]
Hz. Peygamber de bu hususta şöyle buyurur: Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz? sahabeler,
Allah ve Resulü daha iyi bilir! dediler. Bunun üzerine: Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: "Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?) dedi. Hz. Peygamber, Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.
Dolayısıyla bir kişide olan kusuru söylemek gıybet, olmayanı söylemek ise iftiradır. Her iki durumda da kul hakkı işlenmiş ve büyük günaha girilmiş olunur.
Ancak bazı durumlarda kişinin gıybetini yapmak caizdir. Mesela: Kişi, insanları dini ve dünyevi hususlarda kandırıyorsa ya da zarar veriyorsa, kendinse nasihat edilmesine rağmen ya da uyarılmasına rağmen aynı şekilde davranmaya devam ediyorsa o zaman insanları uyarmak ve uyandırmak adına, o kimsenin bu günahlarını ya da kötü ahlakını söyleyebiliriz. Çünkü kusur ya da yanlışlarını söylemediğimizde bu kimse başkasına zarar verecektir.
Dolayısıyla zarara engel olma adına, o kişinin bu huy ve durumunu izhar edip insanlara söyleyebiliriz. Bunda da bir günahımız olmaz, bilakis sevabımız olur.
Günün Ayeti
Bir zamanlar Rabb'in meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Melekler): A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz dediler. (Rabb'in): Ben sizin bilmediklerinizi bilirim dedi.
Bakara, 2/30.
Günün Hadisi
Kim ki, eli darda olan borçlusuna, durumu düzelinceye kadar süre tanırsa, Allah da ona günahından tövbe edinceye kadar süre tanır
Günün Sözü
Asıl yetimler anadan, babadan değil; ilim ve ahlâktan yoksun olanlardır.
Günün Duası
Allahım güne hayırla başlamayı ve hayırla bitirmeyi nasip eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Dârul- Beka
Sonsuzluk, ebedîlik yurdu demektir. Bu tâbir ile maksat; ölüm, yokluk ve sonu olmayan âhiret hayatı, cennet ve cehennemdir.
Günün Nüktesi
Terbiye Yaratılışa Tabidir
Eski İran hükümdarlarından biri vezirine oğlunun hocasından yakınıyordu:
- Ben istiyorum ki oğlum ilim öğrensin, benim yerime iyi bir hükümdar olsun, o ise devamlı müzikle, sesle, sazla meşgul. Demek ki hocası buna iyi bir yön veremiyor. Vezir aynı görüşte değildi:
- Hükümdarım hocanın elinde mucize yok. Çocuğun kabiliyeti neye ise hocası ancak onda ilerlemesine, olgunlaşmasına yardım edebilir. İnsanın tabiatı değiştirilemez. Terbiye yaratılışa tabidir.
Hükümdar aksi görüşteydi. Terbiye ile yaratılışa yön verebileceğini iddia ediyordu. Bunu kanıtlamak için bir akşam sarayında bir eğlence düzenledi. Bu eğlence sırasında eğitilmiş kedilerin bir gösterisi de yer aldı.
Bu kediler, sırtlarında, bir tabak içinde yanan mumları taşıyorlar ve onları düşürmüyorlardı. Hükümdar vezire bu kedileri göstererek:
- Görüyorsunuz, terbiyenin nelere gücü yetiyor, dedi.
Vezir karşılık vermedi. Olumlu, olumsuz bir şey söylemedi. Yeni bir eğlence gecesini bekledi. Bir başka gecede düzenlenen eğlenceye gelirken yanında gizlice bir kaç tane fare getirdi. Kediler gösteriye başladığı zaman bu fareleri kedilerin ortasına doğru salıverdi. Fareleri gören kediler sırtlarındaki tabağı, mumu unutup farelerin peşine takıldılar. Mumlar, tabaklar hepsi bir yana yuvarlandı. Yanan mumlardan yerdeki halılar tutuştu. Ortalık bir anda ana-baba gününe döndü. Tam bu esnada vezir padişaha yanaşıp iddiasını kanıtlamanın gururuyla şöyle dedi:
- Gördünüz mü padişahım terbiye yaratılışa tabidir.