Şehit Adem’in Yürek Burkan Hikayesi

Yazının Giriş Tarihi: 11.10.2016 07:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.10.2016 07:48

‘Deniz amca, sana istek yolladım kabul et’ demesinin üzerinden 5 yıl geçti.

Eniştemin bakkal dükkanının yanına gelip ‘takılan’, sohbet eden gençlerden biriydi. Genç dediğime bakmayın daha 15-16 yaşlarında çocuktu. Facebook da o zaman bu kadar popüler değildi ve ben şimdiki kadar sık değil arada girip bakıyordum.

Profil resmi objektife hafif yandan, ince, uzun burnu, kırışık yanakları ile sertçe bakan bir selfieydi.

Palmiye apartmanı 16 numarada oturan Melisa’ya yanıktı. Zaten hep de bu yüzden bakkalın önünde takılır, o apartmana sipariş olduğunda onu bahçede, asansörde, merdivenlerde görebilmek için ‘Abi ne olur ben götüreyim be’ diye yalvarırdı. ‘Bak bir şartla; kızı görünce siparişi teslim etmeyi unutma!’ diye tembihler, poşeti verirdik.

Büyük bir heyecanla koşup giderdi. Bazen ‘Evde yoklar ya’ diye boynu bükük gelir, bazen de ‘Abi var ya Melisa beni görünce pencereye çıktı’ derdi sevinçle.

Melisa, Adem’in ona baktığı gibi bakmazdı. Hatta Adem’in onu görünce kapıldığı heyecanı da yaşamazdı, görüyorduk. Ama Adem onunla akşam üstü apartmanın önündeki parkta sohbet etmeyi, yan yana olmayı seviyordu. O da Adem’in yanında olmasından, ilgisinden, korumacı yaklaşımından rahatsız değildi.

Facebook sayfasında Ask Fm’de sık sık aşk ile ilgili sorulara verdiği cevapları paylaşır, bunu Melisa’nın anlamasını beklerdi belki de.

Birkaç sokak ötede lüks rezidansın kapıcısının oğlu olduğunu biliyorduk ama o Melisa’nın yanında orada oturduklarını söylerdi.

Aradan birkaç yıl geçti. Melisa büyüdü, serpildi, daha da güzelleşti. Adem ise hep aynı boyda kaldı sanki. Daha çok genç olmasına rağmen zayıf yanaklarındaki çizgiler belirginleşti.

Melisa artık Adem’in o apartmanda kapıcının oğlu olduğunu öğrenmişti ve kendi düzeyindeki yeni arkadaşları ile geziyordu. Büyüdükçe hayatın gerçekleri ile tanışıyorlardı. ‘Davul bile dengi dengine’ydi. Ortada zaten bir aşkın varlığından bahsedebilir miydik ki?

Adem’in babası trilyonluk dairelerde oturan insanların, her ay asık bir surat ve bin bir söz ile verdiği aidattan toplanan asgari ücret ile ailesinin geçimin zor sağlıyordu. ‘Kedilerine, köpeklerine bile milyar harcıyorken bana verdikleri asgari ücreti bile çok görüyorlar. ‘Kapıcı dairesinin elektrik ve suyunu kapıcı ödesin’ diye karar almışlar. Beni çıkarmak istiyorlar ama tazminatımı da vermek istemiyorlar. Böyle şeyler yaparak beni yıldırmak istiyorlar. Çocuklar bir büyüsün. Bir gün karşılarına çıkıp ‘Alın lan sizin olsun bu kapıcı dairenizde, verdiğiniz elektrik parası da, üç kuruşunuzda’ diyeceğim.’demişti bir keresinde babası.

Adem pek çoğu düşük gelirli aile çocuklarının gittiği, benim de bitirdiğim, devlet lisesine gitti. ‘Dersler nasıl Adem?’ diye sorardım ara sıra ‘Eh işte abi. Senin okuduğun zamanlardaki gibi değil ki. Esrar, bonzai, her şey var. Öğretmenler korkudan ders işleyemiyorlar. Biz de arada okumaya çalışıyoruz’ diyordu.

Oysa Melisa özel bir liseye gitmiş, yanı sıra etüd merkezlerinde özel dersler alıyordu.

‘Üniversite sınavında İzmir’i kazanacak puanlar alamadı. Zaten dışarıya göndermeye de gücüm yetmiyor’ dedi babası. Adem’de okumak için çok ısrar etmedi. Babasının çektiği sıkıntıları görüyor, bir an önce işe girip para kazanmak istiyordu. Melisa İstanbul’da özel bir üniversitenin psikoloji bölümüne girdi.

Adem bir pizzacıda çalışmaya başladı. O pizzacıdaki resimlerini paylaşırken Melisa yazın dil kursu için gittiği Londra’da Big Ben’in önünde arkadaşları ile çekilmiş resimleri koymuştu.

Adem 19’unu bitirdiğinde askere çağrıldı.

Askerlik Türkiye’de yaşayan her gencin gururla gittiği, delikanlılığın olmazsa olmazıydı.

O da askere gitti. Zayıf, çelimsiz fiziğine biraz bol gelen bir askeri üniforma ile çekilmiş birkaç pozunu gördüm facete. Yüzündeki kırışıklıklar daha da belirginleşmişti.

Melisa ise İstanbul’da konserine gittiği ünlü grubun solisti ile yanak yanağa çekilmiş bir resmini ‘hayatımda bu kadar eğlenmedim’ diye paylaşmıştı.

Dün Adem’in Hakkari’de canlı bomba ile yapılan saldırıda şehit olduğunu öğrendik.

O saldırıda şehit olan 18 vatan evladından birisiydi. Ademin nereli olduğunun, aslının Kürt olduğunun da bir önemi yok aslında. Artık Adem diye biri yok çünkü.

Mehmet Akif’in ‘Bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor!’ demesinin üzerinden neredeyse 100 yıl geçti ve bir hilal uğruna hala nice güneşler batıyor.

Trilyonluk ev sahipleri rahatsız olmasın diye kapıcı dairesi taziye evi yapılmadı. Amcasının gecekondu bahçesinde taziyeleri kabul edecek aile bireyleri. Ve nice Ademler sessizce çekip giderken Melisa’lar daha nice konserlere, nice gezilere katılıp resim paylaşmaya devam edecek.

Güle güle sevgili oğlum. Bu dünya da bir gün göremedin, belki öteki dünyada…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.