Mardindeki ikinci günümde ilkokulu bitirdiğim okula ziyarete gidecektim. Oraya gitmeden önce çocuklara ufak tefek hediyeler almak için yeğenimle beraber bir toptancıya gittik. Dükkana girip selamlaşma faslını bitirdiğimizde Hele oturun önce bir çay içelim dedi adam. Çay içmek orada bir hafta boyunca gittiğim her yerde karşıma çıkan bir ritüel. Çay içirmeden kimse bırakmıyor. Çay içmemek ise kabalık olarak kabul ediliyor.
Çayımızı içerken biraz sohbet ettik.
İşler nasıl? dedim.
Allaha çok şükür günü geçiriyoruz. Biz Nusaybin, Cizre ve Şırnaka göre şanslıyız. Ama işler eskisi gibi de değil. Yarın ne olacak bilemiyoruz. İnanır mısın İstanbul İzmir gibi şehirlerde bir iş yapıp geçinebileceğimi bilsem ne var ne yok satıp savar, çeker giderim buradan. Tam huzuru bulmuştuk, buralar gelişip zenginleşiyordu. Ama birileri müsaade etmedi yine dedi.
Kim müsaade etmedi? dedim.
Önce etrafına baktı, bizden başka kimsenin olmadığından emin olduktan sonra da Şu dönemde kimse ağzını açıp bir şey söylemeye cesaret edemiyor ki. Sadece parti için (HDPyi kastediyor) demiyorum. Devletin de kafası karışık. Oysa birkaç yıl önce ne güzel olmuştu buralar. İnsanlar yeniden huzur bulmuşlardı. Alışveriş oluyordu, geziyorlardı. Yeniden hayat bulmuşlardı adeta. Sonra yeniden çatışmalar başladı, hendek savaşı oldu. Oldu da neye yaradı? Kim kazandı? 500 bin insan göç etti. Çoluk çocuk perişan oldular. Vallahi benim bir dairemde Nusaybinden kaçan 6 aile kalıyordu. Düşün bunların hali Suriyelilerden de beter olmuştu. Oraya mal satıyorduk. Hepsi iflas etti, dükkanı kapattılar. Bizim paramız da gitti. Kim ne istedi? Ne elde etti? Ben anlamıyorum dedi sessizce.
Çok dertli olduğu belliydi. Ben herhangi bir şey sormadan o devam etti.
Dün burada bir arabayı patlattılar. 5 kişi öldü. Ben artık dışarıya çıkmaya korkuyorum. Ben ki buralıyım. Ben korkuyorsam başka yerden insanlar gelir mi?
Onu dinlerken çayı soğutmuştuk. Tazaleyelim çayı dedi. Acelemiz var, daha köye gideceğiz dedik. Alışverişimizi yapıp çıktık.
Dayı çarşıya çıkmışken hediyelik eşyalarda al istersen belki sonra vakit olmayabilir dedi yeğenim.
Yeğenim orada yaşadığı için tanıdık bir hediyelik eşya dükkanına girdik.
Selam sabahtan sonra adam Sadi! Koş iki çay getir abilerime diye genç çocuğu hemen çaya gönderdi. Az önce içtik dememiz bir işe yaramayacaktı. Bize gösterdiği yere oturduk. İçeride çoğu el yapımı bakır tepsi, çaydanlık, bardak, mutfak malzemeleri ve gümüş el işlemeleri, yöresel çanta ve takılar vardı.
İşler nasıl? diye klasik bir soru sordum.
Kimin işi iyi ki? diye bir sigara yaktı önce. Dumanı dışarı üflerken Bir iki yıl önce bu sokaklarda adım başı Turist vardı. Japonu, Çinlisi, Amerikalısı, İngilizi Envai çeşit milletten insan vardı burada. İnanır mısın mal yetiştiremiyorduk mal! O kadar çok alışveriş oluyordu. Dükkan kiraları 1000 dolar-1500 dolara çıkmıştı. Bu dükkandan başka bir dükkan daha açmıştım. Yedi kişiye ekmek veriyordum ben. Şimdi? Diğer dükkanı kapattım. Sadece bu dükkan kaldı ve bu yanımdaki eleman kaldı. Çünkü kimse gelmiyor artık. Turist zaten gelmiyor. Gelirse İstanbul, Ankara ve İzmirde oturan buranın yerlileri geliyor. Sayı tam olarak veremem ama 10nun üzerinde otel kapandı burada. Kimse boş dükkan bulamıyordu şimdi git bak! Mesela yanımdaki dükkan hediyelik eşyacıydı, kapattı dedi. O kadar çok dertliydi ki. Akşama kadar otursak anlatabilirdi.
Vaktimizin kısıtlı olduğunu söyleyip hediyelerimizi seçmeye geçtik
İki yıl önce geldiğimde bu dükkanda en az dört beş çift hediye seçiyorken şimdi sadece ben vardım.
Keyfim kaçmıştı artık. Birkaç arkadaşıma bir iki şey seçtim. Vedalaşırken Allah yardımcınız olsun dedim. Amin amin. Allah bu ülkedeki herkese akıl fikir versin. Versin ki herkes oturup Neden? diye düşünsün dedi.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Deniz Arslan
Allah Niye Akıl Fikir Versin?
Mardindeki ikinci günümde ilkokulu bitirdiğim okula ziyarete gidecektim. Oraya gitmeden önce çocuklara ufak tefek hediyeler almak için yeğenimle beraber bir toptancıya gittik. Dükkana girip selamlaşma faslını bitirdiğimizde Hele oturun önce bir çay içelim dedi adam. Çay içmek orada bir hafta boyunca gittiğim her yerde karşıma çıkan bir ritüel. Çay içirmeden kimse bırakmıyor. Çay içmemek ise kabalık olarak kabul ediliyor.
Çayımızı içerken biraz sohbet ettik.
İşler nasıl? dedim.
Allaha çok şükür günü geçiriyoruz. Biz Nusaybin, Cizre ve Şırnaka göre şanslıyız. Ama işler eskisi gibi de değil. Yarın ne olacak bilemiyoruz. İnanır mısın İstanbul İzmir gibi şehirlerde bir iş yapıp geçinebileceğimi bilsem ne var ne yok satıp savar, çeker giderim buradan. Tam huzuru bulmuştuk, buralar gelişip zenginleşiyordu. Ama birileri müsaade etmedi yine dedi.
Kim müsaade etmedi? dedim.
Önce etrafına baktı, bizden başka kimsenin olmadığından emin olduktan sonra da Şu dönemde kimse ağzını açıp bir şey söylemeye cesaret edemiyor ki. Sadece parti için (HDPyi kastediyor) demiyorum. Devletin de kafası karışık. Oysa birkaç yıl önce ne güzel olmuştu buralar. İnsanlar yeniden huzur bulmuşlardı. Alışveriş oluyordu, geziyorlardı. Yeniden hayat bulmuşlardı adeta. Sonra yeniden çatışmalar başladı, hendek savaşı oldu. Oldu da neye yaradı? Kim kazandı? 500 bin insan göç etti. Çoluk çocuk perişan oldular. Vallahi benim bir dairemde Nusaybinden kaçan 6 aile kalıyordu. Düşün bunların hali Suriyelilerden de beter olmuştu. Oraya mal satıyorduk. Hepsi iflas etti, dükkanı kapattılar. Bizim paramız da gitti. Kim ne istedi? Ne elde etti? Ben anlamıyorum dedi sessizce.
Çok dertli olduğu belliydi. Ben herhangi bir şey sormadan o devam etti.
Dün burada bir arabayı patlattılar. 5 kişi öldü. Ben artık dışarıya çıkmaya korkuyorum. Ben ki buralıyım. Ben korkuyorsam başka yerden insanlar gelir mi?
Onu dinlerken çayı soğutmuştuk. Tazaleyelim çayı dedi. Acelemiz var, daha köye gideceğiz dedik. Alışverişimizi yapıp çıktık.
Dayı çarşıya çıkmışken hediyelik eşyalarda al istersen belki sonra vakit olmayabilir dedi yeğenim.
Yeğenim orada yaşadığı için tanıdık bir hediyelik eşya dükkanına girdik.
Selam sabahtan sonra adam Sadi! Koş iki çay getir abilerime diye genç çocuğu hemen çaya gönderdi. Az önce içtik dememiz bir işe yaramayacaktı. Bize gösterdiği yere oturduk. İçeride çoğu el yapımı bakır tepsi, çaydanlık, bardak, mutfak malzemeleri ve gümüş el işlemeleri, yöresel çanta ve takılar vardı.
İşler nasıl? diye klasik bir soru sordum.
Kimin işi iyi ki? diye bir sigara yaktı önce. Dumanı dışarı üflerken Bir iki yıl önce bu sokaklarda adım başı Turist vardı. Japonu, Çinlisi, Amerikalısı, İngilizi Envai çeşit milletten insan vardı burada. İnanır mısın mal yetiştiremiyorduk mal! O kadar çok alışveriş oluyordu. Dükkan kiraları 1000 dolar-1500 dolara çıkmıştı. Bu dükkandan başka bir dükkan daha açmıştım. Yedi kişiye ekmek veriyordum ben. Şimdi? Diğer dükkanı kapattım. Sadece bu dükkan kaldı ve bu yanımdaki eleman kaldı. Çünkü kimse gelmiyor artık. Turist zaten gelmiyor. Gelirse İstanbul, Ankara ve İzmirde oturan buranın yerlileri geliyor. Sayı tam olarak veremem ama 10nun üzerinde otel kapandı burada. Kimse boş dükkan bulamıyordu şimdi git bak! Mesela yanımdaki dükkan hediyelik eşyacıydı, kapattı dedi. O kadar çok dertliydi ki. Akşama kadar otursak anlatabilirdi.
Vaktimizin kısıtlı olduğunu söyleyip hediyelerimizi seçmeye geçtik
İki yıl önce geldiğimde bu dükkanda en az dört beş çift hediye seçiyorken şimdi sadece ben vardım.
Keyfim kaçmıştı artık. Birkaç arkadaşıma bir iki şey seçtim. Vedalaşırken Allah yardımcınız olsun dedim. Amin amin. Allah bu ülkedeki herkese akıl fikir versin. Versin ki herkes oturup Neden? diye düşünsün dedi.