TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

‘Seni seviyorum’ diyen adamlar Katilimiz olabilirmiş

Yazının Giriş Tarihi: 26.03.2021 09:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.03.2021 09:44

BURCU YANAR

Biz kadınlar dünya var olduğu andan itibaren varlığımızı bizlere bahşedilen birtakım farklılıklarla devam ettiriyoruz. Bu farklılıkların başında tüm dişilerde olduğu gibi doğurganlık geliyor. Yani bir toplumu oluşturmak ve insan nüfusunu arttırmak özelliği bizlere doğuştan bahşedilen özel bir yetenektir. Sevgi dolu, dürüst, merhametli, düşünceli bir erkeği de dünyaya getirebiliyoruz; döven, eziyet, eden, yalan söyleyen, öldüren erkekleri de dünyaya getirebiliyoruz. Tabi ki hiçbir kadın nasıl bir çocuk dünyaya getireceğini önceden bilemez. Çocuk içine doğduğu toplumun ve ailenin gelenek görenekleri, bakış açısı ve yetiştirme tarzı ile büyüyüp kendine bir dünya yaratır. Bu dünya ya kendisini ‘güçlü erkek’ olarak gösterme üzerine kuruludur ya da ‘aile babası’ kavramı üzerine kuruludur. Her ikisinde de toplumun erkek cinsiyeti üzerine atfetmiş olduğu baskıları görmek mümkündür. Çocukluğunda kendisini yetersiz hissettiren, aile içi şiddet gören ya da buna tanık olan çocuk büyüdüğünde aynı şeyleri eşine, sevgilisine, hatta annesine ve kızına bile uygulayan biri haline dönüşüyor. Tam tersi bir şekilde aile sevgisi ile güvenli bir ortamda büyüyen çocuk ise diğer duyguların ne demek olduğunu bilmediğinden şiddet eğilimini uygulayan biri olmayacaktır. Ancak burada dikkat çekmek gereken noktalardan bir tanesi de ‘şımarıklık’ meselesidir. Sevginin abartılı bir şekilde gösterilmesi, çocuğun sürekli pohpohlanması ve her istediğinin yapılması da kişiyi bencil bir ruh haline sokabileceği için büyük bir tehlikeyi beraberinde getirebilmektedir. Bu tehlike ‘istediğini elde etme’ ve ‘kendini kanıtlamaktır.’

Etrafınıza bir bakın, gördüğünüz, duyduğunuz, okuduğunuz haberlere dikkat edin. Yılar önce Türkiye’de yaşanan Münevver Karabulut cinayetini ve Cem Garipoğlu’nu hatırlayın. Münevver ile Cem’in fotoğraflarına baktığınızda ne kadar mutlu ve iki gülen yüz görüyorsunuz öyle değil mi? Oysa fotoğraflarda gülümseyen bu kişi sonsuza kadar aynı fotoğraf karesinde mutlu bir şekilde gülümsediği insanı testereyle canice kafasını keserek öldürdü. Sonrasında ise hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmek isteyerek kaçıp kayıplara karıştı. Kırmızı bülten ile arandı ve en sonunda cinayetten 197 gün sonra Cem Garipoğlu İstanbul’da kendisi teslim oldu.

Bunları neden anlatıyorum biliyor musunuz? Çünkü dava sürecinde dönemin İçişleri Bakanı, ‘Kızlarına sahip çıksalarmış’ açıklamasını yaparak kamuoyu tarafından tepki çekti. Oysa Münevver’in tek suçu belki de sevmek ve güvenmekti. Cem’in suçu ise öfkesine hakim olamamak. Cem Garipoğlu’nun yıllar önce verdiği ifadeleri incelediğimizde şunlara rastlıyoruz: “‘O’nu seviyordum. Ama cep telefonundaki ‘Sevgilim, canım’ yazılı mesajları görünce çılgına döndüm. Tartıştık, itiştik. Mutfaktaki meyve bıçağını alıp sapladım, sapladım... Öldüğünü anlayınca da cesedini bavula koymak istedim. Sığmadı, nalburdan testere alıp başını kestim.’ Bu ifade bizi en başta bahsettiğim ‘istediğini elde etme’ ve ‘kendini kanıtlama’ meselesine götürüyor. Bir genelleme yapacak olursak erkekler ‘kabullenme’ konusunda kadınlar kadar cesur değiller. Bir ilişkinin bitebileceğini, kadının ona ait olan bir mal olmadığını kabul edemiyorlar. Bu yüzden de kendini kanıtlama çabası içersine girerek şiddet eğilimi gösteriyorlar. Böyle böyle ‘seni seviyorum’ diyen adamlar katilimiz oluyor. Artık bir İstanbul Sözleşmesi’ne bile dahil olmadığımız Türkiye’de bir kadını hayatı erkeğin vicdanına ve merhametine kalıyor.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.