Gençler neden mesajlaşmayı tercih ediyor? Psikolojik sebepler ve sonuçlar
Gençler neden mesajlaşmayı tercih ediyor? Psikolojik sebepler ve sonuçlar
Gençler arasındaki iletişim tercihlerinin değiştiğini aktaran Psikolog Özlem Sena Depecik, gençlerin psikolojik olarak kendilerini daha rahat ve güvende hissettikleri için arama yapmak yerine mesajlaşmayı tercih ettiklerini vurguladı
Haber Giriş Tarihi: 24.09.2024 10:51
Haber Güncellenme Tarihi: 24.09.2024 11:00
Muhabir:
MERVE AĞRIÇ
Teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte, gençler arasındaki iletişim alışkanlıkları büyük bir hızla değişiyor. Yapılan bazı araştırmalara göre 18-34 yaş arası bireylerin yüzde 70’i arama yapmak yerine mesajlaşmayı tercih ediyor. Mesajlaşma, gençler için yalnızca hızlı ve pratik bir iletişim aracı olmanın ötesine geçerek, kendilerini ifade etme ve sosyal onay alma süreçlerinde önemli bir rol oynuyor. Psikolog Özlem Sena Depecik, gençlerin mesajlaşmayı tercih etmesinin arkasında yatan psikolojik faktörlere dikkat çekerek, “Mesajlaşmak iletişimlerini kolaylaştırmaktan öte aslında psikolojik olarak da kendilerini daha rahat ve güvende hissetmelerine neden oluyor. Bu nedenle gençler telefonla aramak yerine mesajlaşmaya yöneliyorlar. Yüz yüze iletişim kurarken veya arama yaparken hissedilen baskıdan dolayı da mesajlaşmayı tercih edebiliyorlar. Bu özgüven eksiklerinden de kaynaklanabiliyor” dedi.
ARAMALARDAN KAÇMAK ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ Mİ?
Gençlerin mesajlaşmayı tercih etmesindeki temel sebepleri değerlendiren Depecik, “Gençler genellikle mesajlaştıkları zaman, anlık tepkilerden kaçabildikleri ve konuşmayı kontrol edebildikleri için kendilerini daha rahat hissedebiliyorlar. Mesajlaşmak iletişimlerini kolaylaştırmaktan öte aslında psikolojik olarak da kendilerini daha rahat ve güvende hissetmelerine neden oluyor. Bu nedenle gençler telefonla aramak yerine mesajlaşmaya yöneliyorlar. Bu sayede hem iletişimi kontrol altında tutabiliyorlar hem de kişisel alanlarını koruyabiliyorlar. Mesajlaşma aynı zamanda gençlerin kendi kimliklerini oluşturmalarına ve ifade etmelerine yardımcı oluyor. Örneğin kullandıkları dil, emojiler, gifler ve benzeri şeyler kendi aralarında iletişim biçimi oluşturmalarına neden oluyor. Bu mesajlaşma tarzı kendilerini ifade etmelerine yardımcı oluyor. Sosyal medyadaki mesajlaşma şekli, özellikle son zamanlarda kimlik arayışı içinde olan ergen bireylerde önemli bir durum haline geldi. Bu mesajlaşma şekli ile sosyal medyada onaylanma ihtiyaçlarını karşılıyorlar ve sosyal çevreleri tarafından daha kolay kabul görülebiliyorlar. Hemen cevap verme zorunluluğu olmadığı için de gençler daha dikkatli ve düşünerek mesajlar yazabilir hale geldi aslında. Bu sayede de sosyal medyada popüler olan ve beğenilen içerikleri paylaşarak sosyal onay ihtiyacını karşılamaya çalışıyorlar aslında. Gençler yüz yüze iletişim kurarken veya arama yaparken hissedilen baskıdan dolayı da mesajlaşmayı tercih edebiliyorlar. Bu özgüven eksiklerinden de kaynaklanabiliyor. Aslında bu durum özellikle duygusal konularda daha açık olma konusunda çekingenlik yaşayan gençler için önemli duruma geliyor. Bu çekingenlik özgüven eksikliğinden kaynaklanabiliyor. Kendini ifade edememe korkusu da iletişim tercihlerini değiştirebiliyor” ifadelerini kullandı.
JENERASYONLAR ARASINDA İLETİŞİM ŞEKLİ DEĞİŞİYOR
Geçtiğimiz yıllara kıyasla jenerasyonlar arasındaki iletişim seçeneklerinin değişiklik gösterdiğini belirten Depecik, “Teknolojinin gelişmesi, internet çağına geçmemiz ve yeni jenerasyonun iletişim tercihlerinin değişmesi, diğer kuşakları da ister istemez etkiliyor. Yeni neslin teknoloji çağının içinde doğması, çok erken yaşlarda adapte olup ve teknolojiye eğimli biçimde yetişmeleri nesiller arasındaki iletişimde büyük farklara neden oluyor. Mesajlaşma dilinde geçmiş kuşaklar ve yeni kuşaklar arasında bile değişiklikler gözlemlenebiliyor. Çevreden de gördüğümüz kadarıyla eski kuşaklar telefonla konuşmaya daha yatkın. Arayarak veya görüntülü konuşarak iletişim kurmayı daha çok seviyorlar. Ancak gençler kendi medya dili üzerinden giflerle ve sosyal medya diliyle konuşmayı daha çok tercih ediyorlar” diye aktardı.
TELEFONDA GEÇİRİLEN SÜRE KONTROL ALTINA ALINMALI
Gençlerin telefon başında geçirdikleri sürenin psikolojik etkilerini değerlendiren Depecik, bireylerin telefon başında geçirdikleri süre boyunca gerçek yaşamdan koparak, medyada maruz kaldıkları içeriklerin duygu durumlarına doğrudan etki ettiğini belirtti. Ekran süresinin bu nedenle kısa tutulması gerektiğini vurgulayan Depecik, “Bazen farkında olmadan herhangi bir bildirim olmasa dahi telefonu açıp ekrana bakıyoruz. Bu da bir çeşit bağımlılık ve alışkanlık şekli. Bu nedenle telefonda geçirdiğimiz süreyi kontrol altına almamız gerekiyor. Bazen işinden kaynaklı olarak telefon veya bilgisayara uzun süre bakmak zorunda kalanlar olabiliyor. Ancak yine de bilgisayarda yapılabilecek işlerin bilgisayarda yapılması gerekiyor.
Çünkü sürekli telefona bakmak iş dışındaki hayatta da alışkanlık haline gelebiliyor. Telefon ekran süresini azaltmak, kaliteli bir yaşam için daha kısa tutulmalı. İş, sosyal çevre ve bağımlılık faktörleri gibi etkenler olsa da minimum seviyede tutarak 1-2 saatten fazla ekrana bakılmamalı” sözlerine yer verdi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Gençler arasındaki iletişim tercihlerinin değiştiğini aktaran Psikolog Özlem Sena Depecik, gençlerin psikolojik olarak kendilerini daha rahat ve güvende hissettikleri için arama yapmak yerine mesajlaşmayı tercih ettiklerini vurguladı
Teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte, gençler arasındaki iletişim alışkanlıkları büyük bir hızla değişiyor. Yapılan bazı araştırmalara göre 18-34 yaş arası bireylerin yüzde 70’i arama yapmak yerine mesajlaşmayı tercih ediyor. Mesajlaşma, gençler için yalnızca hızlı ve pratik bir iletişim aracı olmanın ötesine geçerek, kendilerini ifade etme ve sosyal onay alma süreçlerinde önemli bir rol oynuyor. Psikolog Özlem Sena Depecik, gençlerin mesajlaşmayı tercih etmesinin arkasında yatan psikolojik faktörlere dikkat çekerek, “Mesajlaşmak iletişimlerini kolaylaştırmaktan öte aslında psikolojik olarak da kendilerini daha rahat ve güvende hissetmelerine neden oluyor. Bu nedenle gençler telefonla aramak yerine mesajlaşmaya yöneliyorlar. Yüz yüze iletişim kurarken veya arama yaparken hissedilen baskıdan dolayı da mesajlaşmayı tercih edebiliyorlar. Bu özgüven eksiklerinden de kaynaklanabiliyor” dedi.
ARAMALARDAN KAÇMAK ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ Mİ?
Gençlerin mesajlaşmayı tercih etmesindeki temel sebepleri değerlendiren Depecik, “Gençler genellikle mesajlaştıkları zaman, anlık tepkilerden kaçabildikleri ve konuşmayı kontrol edebildikleri için kendilerini daha rahat hissedebiliyorlar. Mesajlaşmak iletişimlerini kolaylaştırmaktan öte aslında psikolojik olarak da kendilerini daha rahat ve güvende hissetmelerine neden oluyor. Bu nedenle gençler telefonla aramak yerine mesajlaşmaya yöneliyorlar. Bu sayede hem iletişimi kontrol altında tutabiliyorlar hem de kişisel alanlarını koruyabiliyorlar. Mesajlaşma aynı zamanda gençlerin kendi kimliklerini oluşturmalarına ve ifade etmelerine yardımcı oluyor. Örneğin kullandıkları dil, emojiler, gifler ve benzeri şeyler kendi aralarında iletişim biçimi oluşturmalarına neden oluyor. Bu mesajlaşma tarzı kendilerini ifade etmelerine yardımcı oluyor. Sosyal medyadaki mesajlaşma şekli, özellikle son zamanlarda kimlik arayışı içinde olan ergen bireylerde önemli bir durum haline geldi. Bu mesajlaşma şekli ile sosyal medyada onaylanma ihtiyaçlarını karşılıyorlar ve sosyal çevreleri tarafından daha kolay kabul görülebiliyorlar. Hemen cevap verme zorunluluğu olmadığı için de gençler daha dikkatli ve düşünerek mesajlar yazabilir hale geldi aslında. Bu sayede de sosyal medyada popüler olan ve beğenilen içerikleri paylaşarak sosyal onay ihtiyacını karşılamaya çalışıyorlar aslında. Gençler yüz yüze iletişim kurarken veya arama yaparken hissedilen baskıdan dolayı da mesajlaşmayı tercih edebiliyorlar. Bu özgüven eksiklerinden de kaynaklanabiliyor. Aslında bu durum özellikle duygusal konularda daha açık olma konusunda çekingenlik yaşayan gençler için önemli duruma geliyor. Bu çekingenlik özgüven eksikliğinden kaynaklanabiliyor. Kendini ifade edememe korkusu da iletişim tercihlerini değiştirebiliyor” ifadelerini kullandı.
JENERASYONLAR ARASINDA İLETİŞİM ŞEKLİ DEĞİŞİYOR
Geçtiğimiz yıllara kıyasla jenerasyonlar arasındaki iletişim seçeneklerinin değişiklik gösterdiğini belirten Depecik, “Teknolojinin gelişmesi, internet çağına geçmemiz ve yeni jenerasyonun iletişim tercihlerinin değişmesi, diğer kuşakları da ister istemez etkiliyor. Yeni neslin teknoloji çağının içinde doğması, çok erken yaşlarda adapte olup ve teknolojiye eğimli biçimde yetişmeleri nesiller arasındaki iletişimde büyük farklara neden oluyor. Mesajlaşma dilinde geçmiş kuşaklar ve yeni kuşaklar arasında bile değişiklikler gözlemlenebiliyor. Çevreden de gördüğümüz kadarıyla eski kuşaklar telefonla konuşmaya daha yatkın. Arayarak veya görüntülü konuşarak iletişim kurmayı daha çok seviyorlar. Ancak gençler kendi medya dili üzerinden giflerle ve sosyal medya diliyle konuşmayı daha çok tercih ediyorlar” diye aktardı.
TELEFONDA GEÇİRİLEN SÜRE KONTROL ALTINA ALINMALI
Gençlerin telefon başında geçirdikleri sürenin psikolojik etkilerini değerlendiren Depecik, bireylerin telefon başında geçirdikleri süre boyunca gerçek yaşamdan koparak, medyada maruz kaldıkları içeriklerin duygu durumlarına doğrudan etki ettiğini belirtti. Ekran süresinin bu nedenle kısa tutulması gerektiğini vurgulayan Depecik, “Bazen farkında olmadan herhangi bir bildirim olmasa dahi telefonu açıp ekrana bakıyoruz. Bu da bir çeşit bağımlılık ve alışkanlık şekli. Bu nedenle telefonda geçirdiğimiz süreyi kontrol altına almamız gerekiyor. Bazen işinden kaynaklı olarak telefon veya bilgisayara uzun süre bakmak zorunda kalanlar olabiliyor. Ancak yine de bilgisayarda yapılabilecek işlerin bilgisayarda yapılması gerekiyor.
Çünkü sürekli telefona bakmak iş dışındaki hayatta da alışkanlık haline gelebiliyor. Telefon ekran süresini azaltmak, kaliteli bir yaşam için daha kısa tutulmalı. İş, sosyal çevre ve bağımlılık faktörleri gibi etkenler olsa da minimum seviyede tutarak 1-2 saatten fazla ekrana bakılmamalı” sözlerine yer verdi.
Kaynak: MERVE AĞRIÇ
İzmir'de otizmli çocuğa cinsel istismar davasında emsal karar
İzmir'deki otizmli çocuğa cinsel istismar davasına gizlilik kararı geldi
İncel grupları nedir? Sosyal medyada yetersizlik algısı ve etkileri
Sıfır faizli kredi çekmenin tam zamanı: Faizsiz kredi veren bankalar hangileri?
Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’nin aldığı ceza açıklandı
Aslanoğlu: Tugay'ın şerhi İzmir'in şerhidir
Altay kupaya veda etti
Ferit Demir, İzmirli meslektaşlarıyla buluşuyor
Yapay zeka İzmir'in en sakin ilçesini açıkladı: Huzur nerede bulunuyor?
Karşıyaka’da kadına şiddete karşı çalışma
Son Girilen Haberler
Bakan Bolat işsizlik rakamlarını değerlendirdi!
Ticaret Bakanı Ömer Bolat, sosyall medya hesabından işsizlik rakamlarını değerlendirdi. Bakan Bolat ağustosta istihdam edilenlerin sayısının bir önceki aya göre arttığını dile getirdi.
İletişim Başkanlığı "Kurumsal Sosyal Medya Kullanım Rehberi" hazırladı
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, kamu kurumlarına sosyal medya kullanımında yol gösterici olacak "Kurumsal Sosyal Medya Kullanım Rehberi" hazırladı.
4. Sardalya Şenliği'ne yoğun ilgi
Dikili ve Çandarlı’da düzenlenen 4. Sardalya Şenliği’ne vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi