TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Kuruluş Yıllarında Cumhuriyetin Diplomatik Üslubu

Yazının Giriş Tarihi: 29.10.2022 08:28
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.10.2022 08:28

Ülkemiz uluslararası siyaset bakımından dünyanın en zor bölgelerinden birinde yer alıyor. Yakın tarihimiz, her dönemde karşımıza çıkan çetin engellerin örnekleriyle dolu. Bu engellerle baş ederken haliyle dışarıya karşı kullanılan üslup da kritik önem taşıyor. Cumhuriyetimizin 99'uncu yıldönümünü kutladığımız bugünlerde, biraz geriye giderek, yabancı güçlerle ve komşularla ilişkilerimizde, kurtuluş ve kuruluş yıllarında nasıl bir diplomatik dil kullanıldığını, bugünlere de ışık tutabileceği düşüncesiyle okurlara sunmak istedim. Son iki yüzyılında kendisine Avrupa’nın “çöken ve dağılan hasta devleti” nazarıyla bakılan Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı sonunda galip devletlerce işgal edilmiş, yok olma süreci başlamıştı. Devlet artık göstermelik reformlarla, idare-i maslahatla, emperyalistlere masa başında verilecek ödünlerle, Avrupa güçlerini birbirine karşı kullanma maharetiyle ya da mandacılıkla kurtarılamayacak haldeydi. Bu ölüm kalım çıkmazında Atatürk, kurtuluş için tam bağımsızlık ve esaslı bir devrim dışında bir yol kalmadığına, Batı’nın pençesinden kurtulduktan sonra Batı ile barış yapılması ve çağdaşlık yoluna girilmesi gerektiğine inanıyordu. Yıkılan Osmanlı devletinin Hariciyesi, devlet geleneklerine dayanan, iyi dil bilen diplomatlara sahip olmasına rağmen, 18nci yüzyıldan itibaren, sürekli toprak kaybeden, büyük devletlerin baskısıyla kararlar alan bir imparatorluğun, başı eğik, günü kurtarmaya çalışan bir kurumu haline gelmişti. Cumhuriyet diplomasisi ise 30 Ağustos 1922’de kazanılan büyük askeri zaferin ve bunu diplomatik kazanımlarla dünyaya kabul ettiren Lozan Barışının haklı gururu ile yola çıkıyordu. Bu iki parlak başarı ve bu başarıların gerçek kahramanı Atatürk’ün tüm dünyada kazandığı haklı saygınlık, Cumhuriyet döneminin diplomatik üslubuna da damgasını vurdu. Bu ayrıcalıklı üslupla Cumhuriyet yönetimi uzun yıllar boyunca gerçekçilikten, akılcılıktan, sağduyudan ayrılmadı. Macera peşinde koşmadı. Komşularının içişlerine karışmadı. Büyük devletlerle mesafeye dikkat ederek, bölge istikrarına katkıda bulunan bir dış siyaset izledi.

ATATÜRK DIŞ SİYASETE DAİR NELER SÖYLEMİŞTİ?

Atatürk’ün henüz Cumhuriyet kurulmadan dış politika konusunda müstakbel devletin izleyeceği yolla ilgili sözlerini anımsayalım:

“Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Milli istiklal bence bir hayat meselesidir.” 1921

“Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir.” 1921

“Panislamist değilim. Biz Türk’üz o kadar. İyi Müslüman olmak bize yeterlidir; dost kazanmak, tam bağımsızlığımızı korumak, her şeyi Türk bakış açısından görmek… Bundan sonra ittifakları birbirine karşı kullanmayacağız.” 1922

“Dış politika, bir toplumun iç yapısıyla sıkı sıkıya ilişkilidir. İç yapıya dayanmayan dış politikalar her zaman yenik düşer. Bir toplumun iç yapısı ne kadar güçlü ve sağlam olursa, diş politikası da o oranda güçlü ve dayanıklı olur.” 1923

Atatürk’ün İkinci Dünya Savaşı öncesinde söylediği şu sözler de dönemin diplomasisi konusunda önemli bir gösterge olarak dikkati çekiyor: “Barış, milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram bir defa ele geçirilince daimi bir dikkat ve itina ve her milletin ayrı ayrı hazırlığını ister.” 1938

Atatürk, 1934 yılında genç bir yazar olan Ruşen Eşref Ünaydın’ı Tiran’a Büyükelçi olarak uğurlarken, ona bugün de diplomatlara kılavuz olması gereken şu talimatı vermişti: “Sefir ve sefaret, nezdinde bulunduğu devleti yıkmaya matuf bir komitenin mümessili ve teşkilatı değildir. Bilakis nezdinde bulunduğu devletle mümessili bulunduğu devlet arasında sıkı dostluk teşkiline ve dost devletin takviyesine çalışır.” (Bilâl Şimşir, Bizim Diplomatlar, sayfa 458, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1996)

1925 yılından Atatürk’ün ölümüne kadar 13 yıl Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Dr. Tevfik Rüştü Aras’ın şu sözleri de üslup yönünden ilginç olsa gerekir: “Cihanın bu kısmında biz kardeşliğe inandık. Şimdi biz asırlarca süren geçimsizliğin ve bu mıntıkaları o kadar uzun zamandan beri harap eden, kökleşmiş addedilebilecek olan kinlerin yerine, karşılıklı muhabbet hislerini ikame ediyoruz. Biz memleketimizin selamet ve menfaatini barışta buluyoruz. Çocuklara öğretmek lazımdır ki, bir mezarlıkta eğlenceli bayram olamaz ve harabeler üzerine bir saadet köşkü kurulamaz.” (Bilâl Şimşir, aynı eser, sayfa 270) Bu temeller üzerine kurulan Türk Hariciyesinde Cumhuriyet’in üslubunu benimseyen ve görevini başarıyla yürüten sayısız diplomat yetişti. Atatürk’ün 1931 yılında dile getirdiği ünlü “Yurtta Barış Dünyada Barış” özdeyişi de çevremizde istikrar ve güven üretmeyi amaçlıyordu. Türk diplomasisine saygınlık kazandıran bu ünlü söz, aynı zamanda ülkeler arasında eşitliğin, karşılıklı saygının ve mütekabiliyet ilkesinin de ifadesiydi. 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesinin akdi sürecinde Türkiye’nin kullandığı olumlu üslup ve oynadığı yapıcı ve olgun rol de, İkinci Dünya Savaşı öncesi ortamda büyük takdir toplamıştı. Üslup meselesinde, Atatürk’ün “Başarıda gurura, felakette ümitsizliğe yenik düşmemeliyiz” sözündeki felsefi içerik, aynı dönemde yaşayan Hitler, Mussolini gibi mağrur davranmayı, yüksekten bakmayı alışkanlık edinmiş liderlerin yıkıcı üslubu göz önüne alındığında, özellikle dikkat çekmektedir. Cumhuriyet’in dilinde ve üslubunda hesapsız hamaset, meydan okuma ve maceracılık yoktu. Nitekim “Nutuk”ta Atatürk bu konuda şöyle diyordu: “Milli siyaset, … rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamaktır, … medeni dünyadan da medeni ve insani muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir.” İki büyük savaş arasında uluslararası ilişkilerde yaşanan bunalımlı ortamda Atatürk’ün ve Cumhuriyet diplomasisinin kullandığı bu dikkatli dil ve üslup, Türkiye’ye büyük bir saygınlık kazandırmıştı. Öyle ki, Kurtuluş Savaşındaki hasmımız Yunanistan’ın Başbakanı Venizelos 1934 yılında Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday göstermişti.

Okurlarımın Cumhuriyet Bayramını bu düşüncelerle kutluyorum.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.