TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

1 Mayıs’ın gölgesinde… 70’li yılların İzmir’inde işçiler

İzmir’de 1970’li yılların sendikal mücadelelerine ışık tuttuğu yeni romanı Debbağ’ı anlatan Hazman, kentte araştırma yapıp kitap yayınlamanın zorluklarını, “Doğru söyleyeni 9 köyden kovuyorlar” sözleriyle anlattı

Haber Giriş Tarihi: 01.05.2024 08:53
Haber Güncellenme Tarihi: 01.05.2024 08:53
Kaynak: HABER MERKEZİ
1 Mayıs’ın gölgesinde… 70’li yılların İzmir’inde işçiler

YUSUF ÇAĞIRTEKİN-RÖPORTAJ - Araştırmacı Yazar Abdulkadir Hazman, yazın dünyasına önemli bir eser daha kazandırdı: Debbağ. Roman türündeki eser, 1970’li yılların İzmir’inde işçilerin sendikal mücadelelerini ve dönemin en önemli iş kaynaklarından tabakhanelerdeki (deri fabrikaları) çalışma şartlarını ortaya koyuyor. Yunus isimli başkahramanın, sınıfsal mücadele içinde bir işçinin olgunlaşıp, kendi sorunlarına bilinçli sahip çıkışının işlendiği roman, dönemin İzmir’inin sosyo-kültürel olarak ortaya koymasıyla kent tarihi açısından da önemli bir yere sahip. Kitabın yılların emeği olduğuna dikkat çeken Hazman, İzmir’de araştırma yapıp kitap yayınlamanın İstanbul ve Ankara’dan daha zor olduğunu şu sözlerle anlattı: “Doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu bir şehirdir İzmir.”

Debbağ romanı ile yazın dünyasına çok önemli bir eser daha kazandırdınız. Kitabı yazma fikri nasıl gelişti?

Tersanelerde, fabrikalarda, atölyelerde ve daha birçok çalışma alanında üretim yaparak toplumun ihtiyaçlarını karşılayan işçi sınıfı toplumun en önemli dinamiklerinden biridir. Üretenler ile üretim araçlarına sahip olanlar arasında ki çelişki kapitalist sistem de en üst düzeye çıkmıştır. Her ekonomik krizin yükü genelde işçi sınıfı üzerine yıkılmıştır. Özellikle ülkemizde 1970 yıllar da başlayıp 1980 askeri darbesine kadar süren ekonomik krizin de yükünün başta işçi sınıfı ve dar gelirlilerin üzerlerine yıkılmasına karşı ezilen sınıfların sesini yükseltmesi yaşamın doğal bir süreciydi. İşte bu yıllar da İzmir Yeşildere bölgesinde ki bir tabakhane işçisi olan ve bu mücadelede karınca kararınca yer alan Yunus’un gerçek yaşam öyküsü beni etkiledi. 

Ana karakter Yunus aynı zamanda gerçek hayatta yaşamış ve 1970 yıllarda toplumunda sağ-sol çatışmasının ortasında kalmış bir karakter. Yunus, bu romanda neyi simgeliyor?

1970 yıllar da başlayan toplumsal uyanış işçilerin, köylülerin, memur ve öğrencilerin mücadelelerini kartopu misali genişletiyor ve ülke geneline yayılmasını sağlıyordu. İnsanın doğasın da var olan merak etme, araştırma, öğrenme dürtülerini iletişim araçları, yayınlar ve çeşitli yazılı görsel araçlar daha da artırıyordu. Toplumun neredeyse hemen hemen her kesimi mesleki, sınıfsal veya siyasi örgütlenmeler oluşturuyorlardı. Bu örgütlenmeler aynı zaman da sermaye sahiplerinin de örgütlenmesine yol açıyordu. Sınıfsal ve toplumsal çelişkiler artıkça sermayeden yana olanlar ile emekten yana olanlar arasın da keskin çatışmalar oluşuyordu. Buna iktidar ve bazı çevreler sağ-sol olarak adlandırmaları toplumun bölünmesine neden olurken emekçilerin özellikle de işçi sınıfının mücadelesine gölge düşürüyordu. Yunus dedesinin anlattığı Osmanlı dönemin de ki işçi sınıfı mücadelesi ve çevresin de ki yakın arkadaşlarından dinledikleri ile merak etme, araştırma ve öğrenme çabası onun örgütlü yani sendikalı olarak mücadelede etmesine yol açar. Yunus karakteri tam anlamıyla sınıfsal mücadele içinde bir işçinin olgunlaşıp sorunlarına bilinçli sahip çıkışının bir göstergesidir.  

YUNUS BENİ DERİNDEN ETKİLEDİ

Yunus’un kişiliği ve hayata bakış açısı bizleri çok etkiledi. Karakterin hayata karşı duruşunu yazarken neler hissettiniz?

Yunus yaşama olumlu bakmasını kaybettiği ailesinden öğrenmiş, mesleğinde ustalık seviyesine ulaşmış genç bir işçi. Saz çalıp türkü söylemesi onun yaşama nasıl sıkı sıkı bağlı olduğunun bir ifadesi. Arkadaşlarına ve komşularına saygılı ve olgun davranışı onu güvenilir biri olarak görmemizi sağlıyor. Bir yandan tabakhane de ki ayakçı Ali ile arkadaşlık kurarken öte yandan yaşamın da çok önemli bir yeri olan öğretmen Yusuf’la can dost olmasını beceriyor. Onun için en önemli değer insan olmak. Yetim kalışını, yoksulluğunu dert edip isyana dönüştürmek yerine bunun sebeplerini araştırıp öğreniyor. Yüreğinde ki duygusallık aklında ki bilinçle birlikte müthiş bir sentez oluşturuyor. Onun bu yaşam şekli herkes gibi beni de derinden etkiledi.

Kitap aynı zamanda 1970’lerin başında İzmir’in sosyo-ekonomik, siyasi ve kültürel özelliklerini de yansıtıyor. Bu açıdan İzmir’e büyük bir değer kattınız. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

1970’ler den 1980’lere uzanan süreç yeterince araştırılmadı.1980 de askeri darbe ile hem ülkemiz de hem de kentimiz de ekonomik, siyasi ve kültürel çöküntün başlamasına sebep oldu. Bugün olumsuzlukların sebebini iyi ve doğru analiz edebilmemiz için o dönemi iyi araştırmamıza bağlıdır. 1932 yılın da İzmir’de sendikal birlik oluşturma çabaları, o yıllar göz önüne alındığın da hiç de küçümsenecek bir çaba değildir. Bu çabaların sonucun da 70’li yıllara geldiğimiz de İzmir’de sendikal örgütlenme ve mücadele zirveye ulaşmıştı. Öyle ki bir iş kolun da hak arama mücadelesi diğer iş kollarını tetikleyip sokaklara taşıyordu. Anadolu’nu farklı kentlerinden göç eden insanlar bu mücadele potasında kaynaşıyorlardı. İnsanlar arasın da sen –ben ayrımcılığı ortadan kalkıp biz varız diyorlardı. Tabi bu durum özellikle de işverenlerin ve yöneticilerin işine gelmiyordu. Şunu unutmayalım hakkını alan insanlar daha iyi üretirler ve mutlu toplumlar oluştururlar.

İZMİR’DE EDEBİYATIN ÖNEMİ YOK

Dönem eserleri yazmak zordur ama siz bir yandan da hem o döneme tanık olmuş hem mücadeleler vermiş hem de araştırmalar yapmış olarak bu eseri yazarken zorlandınız mı?

Bu topraklar da insanca yaşamak her daim zor olmuştur. İzmir’de araştırma yapıp kitap yayınlamak İstanbul, Ankara gibi şehirlere nazaran daha da zordur. Belli kesimlerin adamı değilsen elinden tutan olmaz. Çalışmalarım da kendi imkânlarımla bir şeyler yapmaya çabalıyorum. İzmir’de ne yazık ki tarihin, sanatın, edebiyatın bir önemi yok. Kitabın yazın aşamasın da kimse yardımcı olmak istemiyor. Basım aşamasın da ise her kapı yüzümüze kapanıyor. Sizin anlayacağınız doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu bir şehirdir İzmir.

Dönemin bir diğer gerçeği de tabakhanelerdi. Tabakhaneler de bu kentin bir gerçeği. Bu gerçeği İzmirlilere bir kez daha hatırlattınız. Tabakhanelerin şimdiki durumunu nasıl buluyorsunuz?

İzmir merkezin de tabakhaneler daha çok Cumhuriyet döneminde oluşmuştur. İzmir’in bazı ilçelerin de ise tabakhanelerin tarihi Osmanlı hatta daha eskilere dayanmaktadır. İzmir’in merkezin de tabakhaneler bölgesi olarak bilinen Yeşildere 1800 yıllarda İzmir’de yaşayan seçkinlerin çok sık gittikleri mesire yani piknik alanıydı. Osmanlının son dönemleri ve Cumhuriyetin ilk dönemlerin de Yeşildere çayının hem Gürçeşme hem de Kadifekale eteklerinin aşağısın da Yeşildere semtinde tabakhaneler oluşmaya başlamıştır. Zamanla bu bölge tamamen tabakhaneler bölgesi olmuştur. Yeşildere çayını ve körfezi kirletmesine rağmen İzmir ekonomisine katkıların dan dolayı uzun yıllar yöneticiler bu duruma göz yummuşlardır. 1980’ler den sonra tabakhanelerin başka bir yere taşınması zaman zaman gündeme gelmiş ola da tabakhanelerin Menemen’e taşınması 1900’lerin sonu bulmuştur. Dericilik neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Bir dönem İzmir için önemli bir iş olanağı yaratmış olan tabakhaneler ve orda üretilen derilerin işlenip yurt içi ve de dışına satılması İzmir ekonomisine şüphesiz katkıları büyük olmuştur. Menemen de ki şimdiki tabakhaneler daha çok moderne fabrikalar tarzındadır. Hayvan üretiminin azalması, hayvan hakları savunucularının mücadeleleri ve çevre kirliliği gibi sebepler bu sektörü olumsuz etkilemektedir. Öte yandan suni üretilen deriler daha çok ilgi gördüğünden klasik deri imalat sektörü zor günler yaşamaktadır.  

İNSANLAR GEÇMİŞİ ÇABUK UNUTUYOR

Kitabınızda yakın tarihimizde yaşanmış gerçek olayları ve kişileri konu etmeniz okuyucuyu heyecanlandırıp, hafızasını tazelemesini sağlıyor. Bu sizin bilinçli bir terciniz mi?

Evet, ne yazık ki insanlarımız sağlıklı beslenmediği ve ülke gündeminin çok sık değiştiğinden her şeyi özellikle geçmişe dair olanları çok çabuk unutuyor. Ya da unutmak istiyor, bence bu biraz da bilinçli bir tercih. Bunca sıkıntının arasın da bir de geçmişte yaşananlar ile dertlenmek istemiyor. İnsanlarımız çok az okuyor ve çok az araştırıyor. İçine kapanıyor, bencilleşiyor. Bu çıkmaz dan kurtulmak gerekiyor. Bunun için insana dokunanları yazmak gerektiğine inanıyorum.

Araştırma-inceleme kitapları yazmak zordur ama siz genel olarak bu alanda çok önemli eserler ortaya çıkardınız bugüne kadar. İlerleyen dönemde bu türde, İzmir tarihine ışık tutacak yeni eserleriniz olacak mı?

Öncelikle bu söyleşi için sana ve gazetene teşekkür ederim. Sağlığım el verdiği ölçüde bu topraklara ve bu insanlara borcumu ödemeye tabi ki devam edeceğim. Şimdiler de beni çok heyecanlandıran ve aynı zaman da çok üzen Kuruluş savaşın da İzmir’de yaşanmış pek bilinmeyen gerçek bir olayı araştırıyorum. Umarım en kısa zaman da okuyucularımıza sunabilirim.

 

Kaynak: HABER MERKEZİ

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.