TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

KRALİÇENİN CENAZE TÖRENİ VE İNGİLİZLER

Yazının Giriş Tarihi: 19.09.2022 05:37
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.09.2022 05:37

İngiltere Kraliçesi İkinci Elizabeth hakkında ölümünden sonra çok şey yazıldı. Batı’nın önde gelen demokrasileri arasında sayılan İngiltere’de, anayasal dengeler içinde önemli bir yere sahip Kraliçe, aynı zamanda geleneklerin korunmasını ve yaşatılmasını da temsil ediyordu. Ülke içinde monarşik düzen ne denli simgesel olursa olsun, onun hayatta olduğu yetmiş yıl boyunca kolonilerde İngiliz hegemonyası altında yaşanan acılar ve haksızlıklar da bir şekilde Kraliçeyle ilişkilendirilerek eleştiriliyor. Övgüde de yergide de sınır tanınmıyor. Örneğin Kraliçenin hayvanseverliğini övenler olduğu gibi, avcılık merakını öne sürerek onu hayvan katliamıyla suçlayanlar da oluyor.

Şimdi binlerce kişi düzgün sıralar halinde, uzun kuyruklarda saatlerce bekleyerek, Westminster Hall’daki katafalkın önünden saygı geçişi yapıyor. Kuyrukta sabırla on altı saat, hatta daha fazla bekleyenlerin olduğu söyleniyor.

“İngilizlerin Mizah ve Nezaket Anlayışı” başlıklı yazıda değindiğim gibi, dünyanın en güçlü imparatorluklarından birinin zengin kültürünün mirasçısı, aynı zamanda ünlü üniversitelere ve başarılı bir demokrasiye sahip İngilizler, yüzyıllardır köklü geleneklerini de muhafaza etmeyi başarabilmişler. İngiliz muhafazakârlığı herhalde bu olsa gerek. Belki de İngilizlerin bir adaya sıkışmış halde, nispi bir yalıtım içinde yaşamaları, onların böyle özel, bize ilginç gelen niteliklere sahip bir halk olmalarına yol açmış.

Söz kuyrukta beklemekten açılmışken, İngiliz antropolog Kate Fox, “İngilizleri Gözlerken” adlı kitabında, İngilizlere özgü olup da diğer kültürlerde pek görülmeyen bir özelliğin, kuyrukta beklemeleriyle ilgili olduğunu anlatıyor: Londra caddelerinde, okulda yemek sırasında beklermiş gibi, düzgün biçimde ip gibi dizilerek otobüs beklerler. Otobüsü bekleyen bir kişi bile olsa, o yine arkasında kuyruk oluşmasına yardımcı olacak şekilde intizam içinde durur. Bir kimsenin dışarıdan kuyruğa girerek araya karışması, bekleyenlere saygılı davranmaması çok önemli bir âdap meselesidir. Bu yüzden kuyruğa dışarıdan “kaynayanlara” bir türlü sözlü müdahalede bulunamazlar. Diğer ülkelerde tepkiler, kaba müdahalelerle başlayıp, kaynayan kişiyi “idare etmeye” kadar değişen farklılıklar gösterse de, kızgınlıklarını bir türlü söze dökemeyen İngilizler, tepkilerini üfleyip püfleyerek, kaş çatarak, bazen kaşlarını kaldırarak, mırıldanarak, iç geçirerek veya öksürerek belli ederler. Bu tepkilerin dilinden anlayıp yüzü kızaran “kaynakçı” da belki kuyruğun en arkasına geçer; geçmeyenin ise maalesef yaptığı yanına kâr kalır.

İngilizlerin cenazelerdeki davranışlarını da adı geçen yazar şöyle anlatıyor: Ölünün arkasından İngilizler de üzülür, yalnız İngilizler cenazede pek gözyaşı dökmezler, zira cenaze töreninde ağlayıp sızlanmak bencillik kabul edilir; hatta ağlamak, ölenin bıraktığı manevi değerlere haksızlık ediliyor anlamına gelir. Cenaze yakınlarının ağlamaması, cenazeye katılanlara saygının da bir gereğidir.

Cenaze töreninin, vefat tarihinden hemen sonra değil de, acılar bir nebze dindikten sonra düzenlenmesi de törenin daha bir olgunluk içinde geçmesini sağlıyor. Diğer bazı Batı ülkelerinde de bu geleneğe rastlamak mümkün. Böylece ölenin yakınları, başsağlığı dilemek isteyen misafirler ile duygulara kapılmaksızın birkaç kelime konuşma imkanı elde ediyorlar.

Bizde ölünün arkasından konuşulmaması, dedikodu yapılmaması önemlidir. Bildiğimiz şeyler olumsuz da olsa bunları dillendirmeyiz. Yazar Kate Fox, İngilizlerin ölünün arkasından dillerini pek tutamadıklarını, fakat düşüncelerini yine de oldukça “diplomatik” formüllerle açığa vurduklarını söylüyor. Örneğin, içkiye düşkünlüğüyle tanınmış biri için “Eğlence ortamlarının vazgeçilmeziydi”; birçok kişiyle samimi olan bir merhume için “Sevgisinde cömert davranırdı”; huysuz, kaba, hasis biri için, iğneleyici dini bir deyim olan “Aptallarla pek geçinemezdi”; eşcinsel biri öldüğünde ise “Bekarlığı teyit olunmuştu” ifadesi kullanılırmış. Yazar, İngilizlerin üzüntülerini başkalarının yanında ağlayarak değil, “üzgünmüş gibi davranma” şeklinde belli etmeyi tercih ettiklerini söylerken, bunu “İngilizlerin dayanılmaz hafifliği” diye yorumlamadan da edemiyor.

Kraliçenin cenazesinin önünden saygı geçişi yapabilmek için uzun kuyruklarda bekleyen İngilizlerin ölünün hakkında ne konuştuklarını doğal olarak bilemiyoruz. Ancak monarşinin İngilizlerin toplumsal hayatında bugünden yarına değiştirilmesi pek mümkün olamayacak bir yere sahip olduğunun bu vesileyle bir kez daha ortaya çıktığını herhalde söyleyebiliriz.

Bize düşen ise “Toprağı bol olsun” demek.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.