TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Katiller İçimizde!

Yazının Giriş Tarihi: 22.08.2020 07:46
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.08.2020 07:46
“Kimi der ki kadın,
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın,
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim,
Hayat arkadaşımdır.”

Şair Nazım Hikmet o güzel dizelerinde böyle anlatıyor kadını. Günümüzde toplum tarafından pek çok kategoriye yerleştirilmeye çalışan ve cinsiyet eşitsizliğine maruz bırakılan kadınlar, tam da bu baskılardan kurtulmak ve aslında olması gereken şeyleri bir lütufmuş gibi gösteren pek çok yasa ve sözleşmeyle haklarını korumaya çalışıyor. Her türlü kesim tarafından tartışma konusu haline getirilen İstanbul Sözleşmesi’ de bunlardan bir tanesi. Sözleşmenin içeriğine baktığımızda bizleri koşulsuz şartsız koruyacak olduğuna inandığımız maddeleri görüyoruz. Fakat tüm maddeleri içselleştirerek okuduğunuzda bunların sadece kadın hakları temelinde değil, bireysel insan hakları çerçevesinde ‘bizim isteklerimizle’ şekillenen maddeler olduğunu görüyoruz. Nitekim kendimi daha iyi ifade edebilmek adına örnek vermek gerekirse; şu zamana kadar sayısız kere tartışılan kürtaj yasası ile ilgili binlerce şey yazılıp çizildi, eylemler yapıldı fakat hiçbir işe yaramadı. Yasa var olan fakat fiilen uygulanmasında zorluklar yaşanan, devlet hastanelerinin de genellikle reddettiği kürtaj benim bedenimle alakalı bir durum olmasına rağmen yasalarla veya sözleşmelerle koruma altına alınmaya çalışılan bir hak haline geldi. Oysa ki ben istemediğim bir çocuğu doğurmama hakkına sahibim. Çünkü ben bir kadın olarak sevmediğim, istemediğim bir çocuğu olması gerektiği gibi sevgi ve huzur ortamı içinde yetiştiremezsem her gün okuduğumuz kadın cinayetlerine bir fail daha eklemiş olurum. 2020 yılının Ocak ayında Prof.Dr. Doğan Şahin tarafından yayınlanan makalede yer alan veriler de söylediklerimi doğrular nitelikte.
Prof.Dr. Şahin, bu makalede sadizmden bahsediyor. Sadizmin anne-baba ve çocuk ilişkilerinde ortaya çıkan bir durum olduğunu ve çok farklı uç noktalarının olduğu altı çizilen makalede şu ifadelere yer veriliyor: “Sadizm uç halleriyle birçok insana uzak ve yabancı gelse de anne- baba- çocuk ilişkilerinde, cezalandırma ve zaman zaman fiziksel acı verme eylemlerinin yaygınlığı insanın yaygın bir biçimde sadistik bir eğilim taşıdığını göstermektedir. Çocuk, anne- baba değerlerini benimser ve uyum sağlarsa ilişkide şiddet daha görünmez ve örtük olurken uyumsuzluk ve ‘itaatsizlik’ durumlarında şiddet artar ve belirgin hale gelir.”
Şimdi içinizde “Tüm bunların kadın cinayetleri, kürtaj ve İstanbul Sözleşmesi ile ne alakası var” diyenlerin çıktığını duyar gibiyim. Oysa işte tam da bununla alakası var. “Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” gibi bir olumlama mevcutken bir insanı ‘itaatsizlik’ ile suçlayıp, ona karşı işleyeceği şiddeti kendine hak gören insanlar içimizden yetişiyor. Katiller içimizde! Çünkü onları bizler yetiştiriyoruz. Böyle böyle kadın cinayetleri ve şiddet olayları daha görünür hale gelirken bizler de doğuştan sahip olduğumuz hakları erkek egemen sisteme karşı savunmak zorunda kalıyoruz.
 
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.