Uyarı depremlerinden ders alınıp aynı hatalar yapılmamalı
Uyarı depremlerinden ders alınıp aynı hatalar yapılmamalı
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, İzmir’i sarsan 30 Ekim Depremi’nin uyarıcı bir deprem olduğunu hatırlatarak, “Bundan sonraki süreçte imar affı kesinlikle gündeme gelmemeli” dedi
Haber Giriş Tarihi: 30.10.2024 12:25
Haber Güncellenme Tarihi: 30.10.2024 12:27
Kaynak:
HABER MERKEZİ
AYSELİN UZUN / TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından, İzmir’de 4 yıl önce meydana gelen ve 117 vatandaşımızın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan 6.6 büyüklüğündeki yıkıcı depremin yıldönümü etkinlikleri kapsamında bir seminer düzenlendi. Tepekule Kongre Merkezi’nde düzenlenen seminerde deprem tehlikesine dikkat çekilerek, alınması gereken önlemlere değinildi.
BU UYARI DEPREMİ
“İzmir’de 117 yurttaşımızı kaybettiğimiz, çok sayıda binanın hasar aldığı 30 Ekim 2020 Ege Denizi Depremi'nin 4. yıl dönümündeyiz. Bir uyarı depremi olarak ifade ettiğimiz bu deprem sonrası yaşadığımız can ve mal kayıpları, kent merkezinin merkez üssü olduğu bir depremde ortaya çıkacak tablonun daha endişe verici olacağını düşündürmektedir” diyerek sözlerine başlayan İzmir İnşaat Mühendisleri Odası Afet Kurulu Başkanı Abdullah İncir, “Bu nedenle, kentimizdeki yapı stoğunun durumu dikkate alındığında daha büyük acılar yaşamamak için deprem riskine karşı hazırlanacak plan ve müdahalelerin kentimizin ana gündemlerinden biri haline gelmesi gerekmektedir” dedi.
HAREKETE GEÇMELİYİZ
Dünyanın sismik olarak en hareketli topraklarından birinin üzerinde yaşadığımızı vurgulayan İncir, “Ülkemizde ortalama her 6 yılda bir kez yıkıcı deprem meydana gelmektedir: Erzincan, Afyon- Dinar, Adana-Ceyhan, Marmara, Düzce, Bingöl, Van-Erciş, Elazığ, Samos (Ege Denizi) ve en son yaşadığımız Maraş depremleri… Bu depremlerin ardından alınmayan her önlemin faturasını bir sonraki depremde ağır bedellerle ödemekteyiz. Bu nedenle, ‘Deprem olacak mı? ve ne zaman olacak?’ sorusu yerine ‘Depremi afete dönüştürmemek ve kent olarak hazır olmak için biz ne yaptık?’ sorusunun cevaplarını aramalıyız. Yaşadığımız felaketleri sadece geçmişe bakarak değil, gelecekte benzer olaylardan korunmak için alınacak önlemlerle anmalı; depremler sadece yaşandıklarında değil, öncesinde alınacak tedbirlerle de gündeme gelmelidir. Depremler, doğa olayları olarak önlenemez; ancak afetlere dönüşmemesi için gerekli tedbirler alınabilir. Bu kapsamda, kentlerimizin güvenliği ve dayanıklılığı için atılması gereken adımlar şunlardır: Yapıların güvenliği, doğru tasarım ve denetim süreçleriyle sağlanabilir. Projeler mutlaka alanında uzman ve yetkin mühendisler tarafından tasarlanmalı, denetim süreçleri bağımsız kuruluşlar tarafından yönetilmelidir. Şantiyelerde görev alan şantiye şefleri, yetkin ve tam zamanlı olarak projelerinin başında bulunmalı, yapım işlerinin niteliği ve büyüklüğüne göre görev dağılımı yapılmalıdır. İMO’nun 2021 yılının başlarından beri yürüttüğü ‘Her Şantiyeye Bir Şef’ kampanyasında da vurguladığı gibi, keyfi uygulamalara son verilmeli ve şantiye şefliği titizlikle uygulanmalıdır” diye konuştu.
SÜREKLİ EĞİTİM VE YETKİNLİK SAĞLANMALIDIR
Yapı üretim sürecinde yer alan mühendis, mimar, müteahhit, yapı denetim ve ustalar gibi tüm aktörler, mesleki tecrübelerinin yanı sıra sürekli eğitimle yetkin hale getirilmesi gerektiğine dikkat çeken İncir, “Bu görevlerde yer alacak kişiler, ilgili meslek odalarınca verilecek eğitimlere katılmalı ve bu eğitimler zorunlu hale getirilmelidir. Ayrıca, yapı denetim sisteminde görev alan tüm teknik elemanlar bağımsız olmalı ve piyasadaki koşullarda yetkilerini tam anlamıyla kullanabilmeleri için kamusal güvence sağlanmalıdır” şeklinde konuştu.
DENETİM ALTINDA OLMALIDIR
Yapı üretiminin, proje aşamasından imalatın tamamlanmasına kadar uzman mühendisler tarafından mevzuat hükümlerine göre ciddi şekilde denetlenmesi gereğini belirten İncir, “Her aşama, şeffaf ve denetlenebilir olmalı, üretilen işin kalitesi sorgulanabilmelidir. Yapı üretim sürecinin tüm aşamalarında yer alan aktörler, yasa ve yönetmeliklere uygun hareket etmeli ve bu süreçler bağımsız kuruluşlar tarafından denetlenmelidir. TOKİ gibi kamu kurumlarının ürettiği yapılar da ayrıcalıksız olarak benzer denetime tabi olmalıdır” ifadelerini kullandı.
BİLİNÇSİZ MÜDAHALELERİN ÖNÜNE GEÇİLMELİ
“Yapı kullanma izin belgelerinin ilgili ilçe belediyesinden alınması sonrasında, yerinde izin alınmadan yapılan inşaat ruhsatı ve eklerine aykırı imalatlar 3194 sayılı Kanunun 32. maddesine istinaden imar kirliliğine sebep olmaktadır” diye sözlerine devam eden İncir, “Kolon, kiriş, perde duvar gibi binanın ana taşıyıcı sistemine zarar vererek yapılan tadilat adı altındaki uygulamalar özellikle de zemin katlarda binanın deprem performansına ciddi zararlar vermektedir. Dolayısıyla, izinsiz, kontrolsüz bir şekilde yapılarda tadilat işlemleri yapılmamalı, binalar periyodik kontrollere tabi tutularak bu tip bilinçsiz müdahalelerin önüne geçilmeli, bu konularda vatandaşın bilinçlendirilmesi ve farkındalığın arttırılması çalışmalarının gündemde olması gerekmektedir” dedi.
EĞİTİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ
Doğal afetlerin öncesi ve sonrasında eğitimin büyük önem arz ettiğine vurgu yapan İncir, “Başta inşaat mühendisliği olmak üzere, yapı üretim sürecinde yer alan tüm meslek alanlarında eğitimin kalitesi ve işlerliği büyük önem arz etmektedir. Eğitim kurumlarının yeterli akademik ve fiziki imkanlara sahip olması sağlanmalı ve sektöre nitelikli mezunlar kazandırılmalıdır. Mühendislik ve mimarlık fakülteleri, sektörün ihtiyacını karşılayacak sayıda ve donanımda öğrenci yetiştirmelidir” açıklamasında bulundu.
YAPI STOKU ÇALIŞMALARI HIZLANDIRILMALIDIR
Mevcut yapı stoğu durumunun tespit edilmesi ve hızlı bir şekilde Yapı Stoku Envanteri oluşturulması konusunda uyarıda bulunan İncir, “Risk altındaki yapılar belirlenerek hazırlanacak önceliklendirme alanları üzerinden eylem planları harekete geçirilmeli, sadece dönüşüm değil güçlendirme seçenekleri de yaygın hale getirilmelidir. Teknik açıdan uygun olan yapılarda, güçlendirme hem ekonomik hem de hızlı bir çözüm olarak değerlendirilebilir. Yapı bilimi ilkeleri gözetilerek üretilecek akılcı çözümlerin uygulanmasında ihtiyaç duyulan finansal kaynak için devlet kurumları iş birliği içinde hareket etmelidirler. İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda, vatandaş bu konuda kaderine terk edilmemelidir” dedi.
TOPLUMDA DEPREM BİLİNCİ GELİŞTİRİLMELİDİR
Deprem afetlerine karşı toplum bilincini yükseltecek eğitim programları oluşturulmasının önemine dikkat çeken İncir, “Mahalle bazlı afet örgütlenmeleri yaygınlaştırılmalıdır. Kent konseyleri, muhtarlar ve gönüllü mahalle sakinleri bu süreçte aktif rol almalıdırlar. Tüm bu önlemler, gelecekteki afetlerde yaşanacak kayıpların önüne geçmek için hayati önem taşımaktadır” açıklamasını yaptı.
DERS ÇIKARILMALI
Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar ise her depremin bir uyarı niteliği taşıdığını ve bu uyarılardan çıkarılması gereken birçok ders olduğunu belirterek, “Hem meslektaşlarımızla hem de kentin afetlere daha dirençli hale gelmesi için çalışmalarımız var. Biz her zaman bilgi ve birikimimizi paylaşma niyetinde olduğumuzu ifade etmek isteriz. İzmir’de yeniden bir depremle karşılaşacağımızın farkındayız. Umarım bir sonraki depremde daha hazırlıklı oluruz. Her zaman yapılan çalışmaların bilimin ışığında ilerlemesi gerektiğini söylüyoruz. İmar Affını da her zaman bilime ters bir yasa olarak görüyoruz. Bu yasa, hiç mühendislik hizmeti almamış yapıların legal hale gelmesini ifade ediyor. Bu yapılar barınma amaçlı inşa edilmiş olabilir ama devletin sorumluluğu yurttaşlarını güvenli konutlarda yaşatmaktır. İmar aflarının bir daha gündeme gelmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Haklı çıkmak istemediğimiz bir konu aslında. Ama maalesef acı gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. Doğru olan tektir, imar aflarının asla gündeme gelmemesi gerekiyor. 6 Şubat depremlerinden önce meclise yine bir yasa gelmişti ve komisyondaydı ancak deprem olunca geri çektiler. Umarız bir daha böyle bir yasayla karşı karşıya kalmayız. Yurttaşlar olarak da daha fazla bilinçle ‘Yapılarımızı nasıl daha fazla güvenli hale getiririz?’ diye düşünmemiz gerekiyor. Anayasa’nın ilk 4 maddesinin dahi tartışılabilir olduğu yönünde ifadeler var. Keşke olsa, gündeme alınmaması ile ilgili sağlıklı yapıların inşa edilmesinin önemi, buradaki mühendislik hizmetinin anlamı yasalarımıza girse ve yetkin mühendislik hizmeti yasalaşsa ya da keşke her ilde bir üniversite olmasa. Keşke her şantiyede bir şef olsa, bunlar yasalarımıza girse ve değiştirilemez maddeler olsa. Bunlar tabi ki temennimiz ve isteğimiz ancak bunların devlet politikası haline gelmesi lazım. Elbette bunun için bu bakışa sahip yöneticilerin olması gerekiyor. Tabi sadece yasaların olması bunların önlem olacağı anlamına gelmiyor çünkü boşluklar oluyor. Toplumsal bilincin artması gerekiyor. Meclis raporlarındaki eksikliklere bakılıp yasal değişiklikler yapılabilir diye düşünüyorum. Kent bütününe dair bir envanter çalışmasının tamamlanması gerekiyor. Yapının alacağı kuvvet, deprem etkisi ve buna yapının nasıl davranış göstereceği meseledir. En güçsüz, zayıf diye tahmin ettiğimiz zeminlerden başlamak üzere oradaki yapıları inceleyip ya güçlendirme ya da çalışmalarına başlamak gerekiyor. İzmir merkezinin dışında olan bir depremde Bayraklı’da yıkım oldu, Karşıyaka da etkilendi. Karşıyaka’nın zemin özelliklerini düşündüğümüzde, Bayraklı ve Bornova’daki zeminin etkisini düşündüğümüzde, Konak’ın bir bölümünü düşündüğümüzde bunlar depremi daha çok hissedecek ilçeler diye düşünüyoruz” diye konuştu
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, İzmir’i sarsan 30 Ekim Depremi’nin uyarıcı bir deprem olduğunu hatırlatarak, “Bundan sonraki süreçte imar affı kesinlikle gündeme gelmemeli” dedi
AYSELİN UZUN / TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından, İzmir’de 4 yıl önce meydana gelen ve 117 vatandaşımızın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan 6.6 büyüklüğündeki yıkıcı depremin yıldönümü etkinlikleri kapsamında bir seminer düzenlendi. Tepekule Kongre Merkezi’nde düzenlenen seminerde deprem tehlikesine dikkat çekilerek, alınması gereken önlemlere değinildi.
BU UYARI DEPREMİ
“İzmir’de 117 yurttaşımızı kaybettiğimiz, çok sayıda binanın hasar aldığı 30 Ekim 2020 Ege Denizi Depremi'nin 4. yıl dönümündeyiz. Bir uyarı depremi olarak ifade ettiğimiz bu deprem sonrası yaşadığımız can ve mal kayıpları, kent merkezinin merkez üssü olduğu bir depremde ortaya çıkacak tablonun daha endişe verici olacağını düşündürmektedir” diyerek sözlerine başlayan İzmir İnşaat Mühendisleri Odası Afet Kurulu Başkanı Abdullah İncir, “Bu nedenle, kentimizdeki yapı stoğunun durumu dikkate alındığında daha büyük acılar yaşamamak için deprem riskine karşı hazırlanacak plan ve müdahalelerin kentimizin ana gündemlerinden biri haline gelmesi gerekmektedir” dedi.
HAREKETE GEÇMELİYİZ
Dünyanın sismik olarak en hareketli topraklarından birinin üzerinde yaşadığımızı vurgulayan İncir, “Ülkemizde ortalama her 6 yılda bir kez yıkıcı deprem meydana gelmektedir: Erzincan, Afyon- Dinar, Adana-Ceyhan, Marmara, Düzce, Bingöl, Van-Erciş, Elazığ, Samos (Ege Denizi) ve en son yaşadığımız Maraş depremleri… Bu depremlerin ardından alınmayan her önlemin faturasını bir sonraki depremde ağır bedellerle ödemekteyiz. Bu nedenle, ‘Deprem olacak mı? ve ne zaman olacak?’ sorusu yerine ‘Depremi afete dönüştürmemek ve kent olarak hazır olmak için biz ne yaptık?’ sorusunun cevaplarını aramalıyız. Yaşadığımız felaketleri sadece geçmişe bakarak değil, gelecekte benzer olaylardan korunmak için alınacak önlemlerle anmalı; depremler sadece yaşandıklarında değil, öncesinde alınacak tedbirlerle de gündeme gelmelidir. Depremler, doğa olayları olarak önlenemez; ancak afetlere dönüşmemesi için gerekli tedbirler alınabilir. Bu kapsamda, kentlerimizin güvenliği ve dayanıklılığı için atılması gereken adımlar şunlardır: Yapıların güvenliği, doğru tasarım ve denetim süreçleriyle sağlanabilir. Projeler mutlaka alanında uzman ve yetkin mühendisler tarafından tasarlanmalı, denetim süreçleri bağımsız kuruluşlar tarafından yönetilmelidir. Şantiyelerde görev alan şantiye şefleri, yetkin ve tam zamanlı olarak projelerinin başında bulunmalı, yapım işlerinin niteliği ve büyüklüğüne göre görev dağılımı yapılmalıdır. İMO’nun 2021 yılının başlarından beri yürüttüğü ‘Her Şantiyeye Bir Şef’ kampanyasında da vurguladığı gibi, keyfi uygulamalara son verilmeli ve şantiye şefliği titizlikle uygulanmalıdır” diye konuştu.
SÜREKLİ EĞİTİM VE YETKİNLİK SAĞLANMALIDIR
Yapı üretim sürecinde yer alan mühendis, mimar, müteahhit, yapı denetim ve ustalar gibi tüm aktörler, mesleki tecrübelerinin yanı sıra sürekli eğitimle yetkin hale getirilmesi gerektiğine dikkat çeken İncir, “Bu görevlerde yer alacak kişiler, ilgili meslek odalarınca verilecek eğitimlere katılmalı ve bu eğitimler zorunlu hale getirilmelidir. Ayrıca, yapı denetim sisteminde görev alan tüm teknik elemanlar bağımsız olmalı ve piyasadaki koşullarda yetkilerini tam anlamıyla kullanabilmeleri için kamusal güvence sağlanmalıdır” şeklinde konuştu.
DENETİM ALTINDA OLMALIDIR
Yapı üretiminin, proje aşamasından imalatın tamamlanmasına kadar uzman mühendisler tarafından mevzuat hükümlerine göre ciddi şekilde denetlenmesi gereğini belirten İncir, “Her aşama, şeffaf ve denetlenebilir olmalı, üretilen işin kalitesi sorgulanabilmelidir. Yapı üretim sürecinin tüm aşamalarında yer alan aktörler, yasa ve yönetmeliklere uygun hareket etmeli ve bu süreçler bağımsız kuruluşlar tarafından denetlenmelidir. TOKİ gibi kamu kurumlarının ürettiği yapılar da ayrıcalıksız olarak benzer denetime tabi olmalıdır” ifadelerini kullandı.
BİLİNÇSİZ MÜDAHALELERİN ÖNÜNE GEÇİLMELİ
“Yapı kullanma izin belgelerinin ilgili ilçe belediyesinden alınması sonrasında, yerinde izin alınmadan yapılan inşaat ruhsatı ve eklerine aykırı imalatlar 3194 sayılı Kanunun 32. maddesine istinaden imar kirliliğine sebep olmaktadır” diye sözlerine devam eden İncir, “Kolon, kiriş, perde duvar gibi binanın ana taşıyıcı sistemine zarar vererek yapılan tadilat adı altındaki uygulamalar özellikle de zemin katlarda binanın deprem performansına ciddi zararlar vermektedir. Dolayısıyla, izinsiz, kontrolsüz bir şekilde yapılarda tadilat işlemleri yapılmamalı, binalar periyodik kontrollere tabi tutularak bu tip bilinçsiz müdahalelerin önüne geçilmeli, bu konularda vatandaşın bilinçlendirilmesi ve farkındalığın arttırılması çalışmalarının gündemde olması gerekmektedir” dedi.
EĞİTİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ
Doğal afetlerin öncesi ve sonrasında eğitimin büyük önem arz ettiğine vurgu yapan İncir, “Başta inşaat mühendisliği olmak üzere, yapı üretim sürecinde yer alan tüm meslek alanlarında eğitimin kalitesi ve işlerliği büyük önem arz etmektedir. Eğitim kurumlarının yeterli akademik ve fiziki imkanlara sahip olması sağlanmalı ve sektöre nitelikli mezunlar kazandırılmalıdır. Mühendislik ve mimarlık fakülteleri, sektörün ihtiyacını karşılayacak sayıda ve donanımda öğrenci yetiştirmelidir” açıklamasında bulundu.
YAPI STOKU ÇALIŞMALARI HIZLANDIRILMALIDIR
Mevcut yapı stoğu durumunun tespit edilmesi ve hızlı bir şekilde Yapı Stoku Envanteri oluşturulması konusunda uyarıda bulunan İncir, “Risk altındaki yapılar belirlenerek hazırlanacak önceliklendirme alanları üzerinden eylem planları harekete geçirilmeli, sadece dönüşüm değil güçlendirme seçenekleri de yaygın hale getirilmelidir. Teknik açıdan uygun olan yapılarda, güçlendirme hem ekonomik hem de hızlı bir çözüm olarak değerlendirilebilir. Yapı bilimi ilkeleri gözetilerek üretilecek akılcı çözümlerin uygulanmasında ihtiyaç duyulan finansal kaynak için devlet kurumları iş birliği içinde hareket etmelidirler. İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda, vatandaş bu konuda kaderine terk edilmemelidir” dedi.
TOPLUMDA DEPREM BİLİNCİ GELİŞTİRİLMELİDİR
Deprem afetlerine karşı toplum bilincini yükseltecek eğitim programları oluşturulmasının önemine dikkat çeken İncir, “Mahalle bazlı afet örgütlenmeleri yaygınlaştırılmalıdır. Kent konseyleri, muhtarlar ve gönüllü mahalle sakinleri bu süreçte aktif rol almalıdırlar. Tüm bu önlemler, gelecekteki afetlerde yaşanacak kayıpların önüne geçmek için hayati önem taşımaktadır” açıklamasını yaptı.
DERS ÇIKARILMALI
Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar ise her depremin bir uyarı niteliği taşıdığını ve bu uyarılardan çıkarılması gereken birçok ders olduğunu belirterek, “Hem meslektaşlarımızla hem de kentin afetlere daha dirençli hale gelmesi için çalışmalarımız var. Biz her zaman bilgi ve birikimimizi paylaşma niyetinde olduğumuzu ifade etmek isteriz. İzmir’de yeniden bir depremle karşılaşacağımızın farkındayız. Umarım bir sonraki depremde daha hazırlıklı oluruz. Her zaman yapılan çalışmaların bilimin ışığında ilerlemesi gerektiğini söylüyoruz. İmar Affını da her zaman bilime ters bir yasa olarak görüyoruz. Bu yasa, hiç mühendislik hizmeti almamış yapıların legal hale gelmesini ifade ediyor. Bu yapılar barınma amaçlı inşa edilmiş olabilir ama devletin sorumluluğu yurttaşlarını güvenli konutlarda yaşatmaktır. İmar aflarının bir daha gündeme gelmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Haklı çıkmak istemediğimiz bir konu aslında. Ama maalesef acı gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. Doğru olan tektir, imar aflarının asla gündeme gelmemesi gerekiyor. 6 Şubat depremlerinden önce meclise yine bir yasa gelmişti ve komisyondaydı ancak deprem olunca geri çektiler. Umarız bir daha böyle bir yasayla karşı karşıya kalmayız. Yurttaşlar olarak da daha fazla bilinçle ‘Yapılarımızı nasıl daha fazla güvenli hale getiririz?’ diye düşünmemiz gerekiyor. Anayasa’nın ilk 4 maddesinin dahi tartışılabilir olduğu yönünde ifadeler var. Keşke olsa, gündeme alınmaması ile ilgili sağlıklı yapıların inşa edilmesinin önemi, buradaki mühendislik hizmetinin anlamı yasalarımıza girse ve yetkin mühendislik hizmeti yasalaşsa ya da keşke her ilde bir üniversite olmasa. Keşke her şantiyede bir şef olsa, bunlar yasalarımıza girse ve değiştirilemez maddeler olsa. Bunlar tabi ki temennimiz ve isteğimiz ancak bunların devlet politikası haline gelmesi lazım. Elbette bunun için bu bakışa sahip yöneticilerin olması gerekiyor. Tabi sadece yasaların olması bunların önlem olacağı anlamına gelmiyor çünkü boşluklar oluyor. Toplumsal bilincin artması gerekiyor. Meclis raporlarındaki eksikliklere bakılıp yasal değişiklikler yapılabilir diye düşünüyorum. Kent bütününe dair bir envanter çalışmasının tamamlanması gerekiyor. Yapının alacağı kuvvet, deprem etkisi ve buna yapının nasıl davranış göstereceği meseledir. En güçsüz, zayıf diye tahmin ettiğimiz zeminlerden başlamak üzere oradaki yapıları inceleyip ya güçlendirme ya da çalışmalarına başlamak gerekiyor. İzmir merkezinin dışında olan bir depremde Bayraklı’da yıkım oldu, Karşıyaka da etkilendi. Karşıyaka’nın zemin özelliklerini düşündüğümüzde, Bayraklı ve Bornova’daki zeminin etkisini düşündüğümüzde, Konak’ın bir bölümünü düşündüğümüzde bunlar depremi daha çok hissedecek ilçeler diye düşünüyoruz” diye konuştu
Kaynak: HABER MERKEZİ
TÜPRAŞ'ta patlama!
Ankaralı Turgut entübe edildi
Aras Kargo, kan kaybediyor
Zeytin ve zeytinyağında yeni sezon Bergama'da başladı
İGC Basın Ligi 2024 Selamettin Bayındır sezonu heyecanla başladı
Ege Üniversitesi’nde AB projeleri eğitimi, ilgiyle karşılandı
Başkan Sengel’den Meryem Ana otoparkı çağrısı: Gelir kaynağımız tehdit altında
EÜ Hemşirelik Fakültesi Cumhuriyetin 101. yılı için Kırmızı Beyaz Yürüyüş gerçekleştirdi
Buca Belediyesinde gündem Kızılçullu
Karabağlar’da kentsel dönüşüm soruldu… Menemen örnek gösterildi
Son Girilen Haberler
İzmir haber: Feribot iskeleye çarptı
İzmir'de Fethi Sekin feribotu, yanaşma sırasında teknik arıza nedeniyle Bostanlı İskelesi'ne çarptı
Burs ve öğrenim kredisi sonuçları açıklandı
Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, GSB Burs ve Öğrenim Kredisi başvuru sonuçlarının açıklandığını duyurdu
Eğitim esnasında kaza: Deniz Teğmen Mustafa Kemal Öz şehit oldu
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) eğitim sırasında yaralanan Deniz Teğmen Mustafa Kemal Öz’ün hastanede şehit olduğunu duyurdu