Herkese afiyet olsun, çiftçi aç kaldı

Bir tarım ülkesi olmaktan giderek uzaklaşan ve çiftçisinin tarlasına küstüğü Türkiye’de tarım sektörü alarm veriyor. Çiftçinin yönlendirilmemesi, komisyoncular ve markalaşma sıkıntısı gibi sebeplerden üreticinin de ülkenin de zarar gördüğünü belirten İzmir Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hakan Çakıcı, tarım politikasının sil baştan yapılması gerektiğinin altını çizdi.

Haber Giriş Tarihi: 11.08.2024 11:26
Haber Güncellenme Tarihi: 11.08.2024 11:26
Kaynak: MUHABİR BERKAY ERDEN
Herkese afiyet olsun, çiftçi aç kaldı

Muhabir-Berkay Erden / Çiftçinin üretimden para kazanamadığı Türkiye’de üretilen sebze ve meyvenin geliri başkalarının cebine giriyor. Türkiye, tarımsal üretim miktarında dünyada üst sıralarda yer almasına rağmen, yanlış üretim politikası, yanlış destek programları ve üretime katma değer katılamaması gibi sebeplerden emeğin karşılığı alınamıyor. Tarımdaki bu durumun sebebini uygulanmakta olan tarım politikasına bağlayan İzmir Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Profesör Hakan Çakıcı yaptığı açıklama ile Türkiye’nin ve İzmir’in potansiyeline dikkat çekerek bu kötü durumdan çıkış için ilk olarak üretim planlaması yapılması gerektiğini vurguladı.

Çakıcı yaptığı açıklamada, “Bizim çok büyük tarım alanlarımız var, iklim değişikliği biraz zorluk çıkarsa da çok uygun iklimimiz var. Pek çok üründe biz dünya sıralamasında üst sıralamadayız. Tarımsal üretimde her zaman il 10 içindeyiz ama tarımsal üretimden elde edilen gelire bakıldığında durum böyle değil. Burada en büyük sıkıntılardan birincisi üretim planlaması yapılmaması. Ne oluyor bir sene bir ürün çok para ediyor diye ertesi yıl çiftçi o ürüne yükleniyor ürün para etmiyor çiftçi zarar ediyor. Ürün seçimini sadece çiftçiye bıraktığımız ve onu yönlendirmediğimiz için böyle bir döngüye giriyoruz” şeklinde ifadelerde bulundu.

Türkiye aslında tarımda Hollanda’dan önde

Çiftçinin yeni teknolojiler ile tanıştırılması ve bunun maliyetinin karşılanması gerektiğini belirten Hakan Çakıcı, Hollanda ile Türkiye kıyaslamasında, Türkiye’nin gelir bakımından geride kaldığını aktarıp; “Bir diğer sıkıntı da tarım artık sadece hava, güneş ve su ile yapılan bir üretim değil artık tarımın tanımın içinde girdi kullanımı var. Bu girdi sisteminde damla sulama, hasat makinaları çeşitli araç geçler zaten olması gereken şeyler bunları saymıyorum bile bunların ötesinde yeni teknik ve teknolojiler var. Tabi bunların hepsi bir girdi maliyeti. Bizim işte bu girdi maliyetleri için çiftçiye destek olmamız lazım ki çiftçi üretimi sürdürebilsin. Üretim planlaması ve girdi desteği şart. Hep Hollanda örneği veriyoruz esasında Türkiye Hollanda’dan tarım alanında daha önde bir ülke çünkü Hollanda bir tarım ülkesi olarak nitelendirilmez. Aslında onlar tarım ürünleri ticareti yapan da bir ülke. Bu yüzden tarımdan çok fazla gelir elde ediyorlar. Her sene farklı bir sıkıntı oluyor bu yılda sanayi domatesi sıkıntı. Çok üretildiği için fiyatlar düştü çiftçi zarar etti. Geçen sene ürün yok diye ihracatını durdurduk ama bir üretim planlaması yapılsa her sene neyi ne kadar ekeceğiz bilsek ihracatı durdurmaya gerek olmazdı. Zeytinyağında da aynı hatayı yaptık geçen sene zeytinyağı yok dedik, Tariş 300 liralara yakın bir fiyat açıkladı, piyasa altüst oldu çünkü bir önceki sene fiyatlar 70-80 lira bandındaydı. Sonra baktık ki buna gerek yokmuş fiyatlar düşmeye başladı. Bu ithalat ihracat dengesini merkezi yönetimin ayarlaması lazım” dedi.

Marka üretilmesi lazım

Türkiye’nin tarımda sadece ürettiği ürünü satarak istenilen düzeyde gelir elde edemeyeceğinin altını çizen Profesör Çakıcı, diğer ülkelerin bizden aldıkları ürünlerle marka üreterek Türkiye’deki piyasayı belirlediğini söyledi. Konu hakkında yaptığı açıklamada Çakıcı, “Bir de ürettiğimiz ürünler konusunda markalaşma sağlamamız gerekiyor. Mesela en önemli örnek fındıktır dünya üretiminin yüzde 65’ini karşılıyoruz ama fiyatı belirleyemiyoruz. Sadece ham fındığı üretip satıyoruz ama fındıktan üretilen ürünler konusunda bir şey yaptığımız söylenemez. Başka bir ülke gelip bizden bu fındığı alıyor çikolata üretiyor, kakaolu fındık kreması üretiyor ve markalaştırıyor oradan para kazanıyor. Sonra da gelip senin buradaki fındık piyasasını belirliyor tek başına. Bizim böyle bir marka sıkıntımız var. Zeytinyağı için de durum böyle dökme zeytinyağı ihraç ediyoruz bize ait bir marka yok” şeklinde konuştu.

Çiftçinin sanayiciden ne eksiği var?

Ürün destek ödemelerinin yanlış yapıldığını belirten Çakıcı, yapılan desteklemenin bölgesel özellikler dikkate alınarak yapılması gerektiğini dile getirdiği açıklamasında; “Ürün desteklemeleri ve taban fiyat açıklamaları bölgesel olmalı. Asgari ücret için de bu konuşuluyor biliyorsunuz İstanbul’un hayat pahalılığı ile Anadolu’daki bir şehrin pahalılığı aynı değil diyorlar. Tarımda da benzer bir durum var aynı ürünü sulak bir alan da yetiştiren çiftçiyle kurak bir yerde yetiştiren çiftçinin maliyeti bir değil. Kurak yerdeki adam bitkisini geliştirmek için daha fazla destek besin veriyor daha fazla maliyet yapıyor günün sonunda sulak yerdeki üreticiden daha az ürün alıyor ama sattığı zaman aynı fiyat uygulamasıyla karşılaşıyor. Bu insanlara daha fazla fiyat vereceksiniz ki çiftçinin hevesi kaçmasın seneye de tarlasını eksin. Bunlar eskiden beridir konuşulur ama yapılmaz. Destekleme programları da bu şekilde olmaz, sonradan ödenen paralarla bu iş yürümez. Bir çiftçinin bir dekar buğdayı işlemesi için gereken mazot miktarı belli bunun tarım il müdürlüklerinde hesapları var. Hep mazottan gidiyoruz ama bu gübre için de böyle. Bu kalemler direk sübvanse edilmeli. Sanayiciler için çeşitli şirketler için aflar çıkıyor çiticinin nesi eksik” diye sordu.

Geliri olsa İzmirli çiftçi tarlasında kalır

Büyük bir şehir olmasına rağmen tarımda da oldukça ileri seviyede olan İzmir’in üretici açısından çok avantajlı olduğunu söyleyen Çakıcı, İzmirli çiftçinin gelir elde etmesi durumunda kazanacağı avantajlardan söz ederek; “İzmir’in potansiyeli çok, süt ürünleri konusunda çok iyi konumda İzmir adete küçük bir Hollanda. Süt konusunda bir sürü fabrika marka ve kooperatif mevcut Ama bölgelerde de her şey yem bitkisine dönüyor bu sefer su sıkıntısı oluyor. Fayda sağlayan şey bir noktadan sonra size zarar vermeye başlıyor böyle olunca her şeyin bir sınırı olmalı. İş yine dönüp dolaşıp planlamaya geliyor. Bölgede hayvansal gıda üretimi artınca bu kez çiftçi sebzeden uzaklaşıyor para kazanabilmek umuduyla yem bitkisine dönüyor. Böyle olunca da tarım alanları optimum kullanılmamış oluyor. Tarımda gelir olursa gençler de bu üretime katılır. İzmir’in bu konuda avantajı da yüksek. Evet belki tarım yaptığınız yer kırsal olabilir ama mesela Torbalı’dan şehir merkezine gelmek 30 dakika sürüyor. İzmir tarımla iç içe olan bir büyükşehir. Orada gelir olduğu sürece insanlar kırsalda kalır şehir merkezinde yaşamak zorunda hissetmezler kendilerini” şeklinde görüşlerini aktardı.

Kooperatifleşme bir çözüm olabilir

Üretim maliyetleri ve satış sorunları konusunda çiftçinin bireysel olarak fark yaratamayacağının altını çizen Hakan Çakıcı, kooperatifleşmenin önemine dikkat çekerek; “Bu bir organizasyon işi aslında nasıl hayvancılık ürünleriyle ilgili kooperatiflerden bahsettiysek sebze üreticileri için de bundan bahsetmeliydik. Bizim en büyük sıkıntımız tarlada 2 lira olan sebzeyi markette 10 liradan satıyor olmamız tarla ve market arasında 10 katı fark olan ürünler var. Bu ürünlerin mümkün olan en az aracı ile en kısa sürede tüketiciye ulaşması lazım.  Hal yasası var hallerle ilgili sorunlar var bunları çözmemiz lazım. O kadar çok aracı var ki hiçbir ürün olmasın tarladan toprağı alın paketleyin maliyeti zaten 10 lira oluyor. Bu da bazı ürünlerde kooperatifleşme ve o kooperatiflerin uzmanlaşmasıyla mümkün. Tüketici daha ucuza sebze-meyve alır, üretici kooperatif aracılığı ile daha ucuza gübre alır, ilaç alır. Çiftçi tek başına edinemediği teknolojiye kooperatif ortaklığı ile erişebilir. Örneğin her çiftçinin ‘ilaçlama drone’u almasına gerek var mı? Yok. Kooperatif üzerinden bu imkana ortaklaşa ulaşabilirler bu da hem maliyet düşüşüne hem de üretim kalitesinin artmasını sağlar. Dünya’da bu iş böyle gidip bir tarım arazisi aldığınız zaman kafanıza göre ben şunu ekeceğim diyemiyorsunuz. Size bir kooperatife üye olmanızı söylüyorlar. Çiftçi kooperatifin önerdiği ürünlerden biri seçip dikiyor orada” dedi.

Tarım politikası sil baştan olmalı

Kınık’taki domates üreticilerinin eylemlerini hatırlatan Çakıcı, tarım politikasının sil baştan yapılması gerektiğini belirtti. Serbest piyasa ve sözleşmeler bahane edilerek çiftçinin zarar gördüğünü söyleyerek; “Tarım politikasının sil baştan yapılması lazım. Biz gidip piyasada bol bulunan bir ürünün ithalatını yapabiliyoruz böyle olunca çiftçi zarar ediyor. Biz pandemiye kadar bu kadar tarım konuşmuyorduk. O günlere kadar tek bildiğimiz Rusya’ya domates sattık mı satmadık mı üzerineydi. Pandemide nakliye krizi vardı şimdi enerji kriziyle birlikte maliyet enflasyonu var. Gıda enflasyonu tüm dünyada arttı ancak 2 yıldır tüm dünyada düşmeye devam eden gıda enflasyonu Türkiye’de yükselmeye devam ediyor. Serbest piyasanın arkasına sığınıp çiftçiye ne ekersen onu biçersin dersen, sözleşme tarım diyerek çiftçiyi sanayicinin eline bırakırsan çiftçi de gider domatesini döker. Sanayici ile konuşursanız onların da kendi dertleri var mutlaka. Şu an tam mevsimi domatesler oradan oraya açık kasalı kamyonlarla bu sıcakta oradan oraya taşınıyor alın size maliyet. Bireysel üreticinin satışla pazarlamayla uğraşmaması lazım böyle kaygıları olmayacak üreticinin. Siz çiftçiyi tüccarın eline bırakırsanız tüccar gelir tarladan 3 liraya toplar üzerine kar koyar satar. O da başkasına kar koyar satar bu böyle devam eder” ifadelerini kullandı.

Değer üretmezseniz değer görmezsiniz

Türkiye’nin ürettiği ürüne pek bir değer katmadığını söyleyen Oda Başkanı Çakıcı, içinde bulunduğumuz sıkıntının yeni olmadığını belirterek açıklamalarını şu şekilde noktaladı; “Bir maliyet bir de talep enflasyonu var denir. Bu ülkede et tüketimimi arttı da mı et fiyatları yükseliyor? Hayır maliyetler arttı. Maliyet enflasyonunun içinde tabi ki sadece çiftçinin maliyeti de yok. Şu benim söylediklerimi Torbalı’daki bir çiftçide söyler çünkü doğru olan bu doğru olan 1 tane. Bu sorunlar son 20 yılın bu iktidarın da sorunu değil 1980’lerde başladı bu kriz. Biz 1980’lerden beri giderek üretimden uzaklaşıyoruz. Biz tembel bir toplum muyuz hayır kesinlikle değiliz. Planlama ve denetim yapmazsan dünyanın her yerinde her iş bu hale gelir. Geldiğimiz noktada üretim yapmıyoruz biz. Orada bir yerde tohumu gübreyi alıp ürünü çıkaran bir kişi var ondan sonrası sadece hizmet sektörü. Aldığı domatesi pizzanın üstüne koyacak hale getirmek, domatesi alıp nakletmek gibi şeyler bunların hepsi hizmet. Bir tek çiftçi üretiyor aradaki nakliyecisi halcisi hepsi hizmet sektörü. Tüm bu hizmet işlerinden para çıkarmaya çalışıyoruz.  Değer üretmezseniz ülke kalkınmaz ürettiğiniz şey de değer görmez heba olur. Az önce verdiğimiz fındık örneği gibi siz bir kamyon fındık veriyorsunuz adam size bir kamyon fındık parasına 1 koli çikolata satıyor.”

Kaynak: MUHABİR BERKAY ERDEN

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.