TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#yoksulluk

yoksulluk haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, yoksulluk haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Kadınlara eşitlik yok, yoksulluk çok Haber

Kadınlara eşitlik yok, yoksulluk çok

Yeniden Refah Partisi, TBMM’ye nafaka düzenlemesiyle ilgili Türk Medeni Kanunu’nda değişiklik öngören kanun teklifi sundu. Kanun teklifinde; nafakanın süresiz olmaması, nafaka ödemesinin 5 yılla sınırlandırılması gibi düzenlemeler yer aldı. Duruma toplumun her kesiminden tepki yükselirken, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da ses yükseltti. Yazılı bir açıklama yapan platform, “Geçtiğimiz günlerde Meclis’te 6284 karşıtı bir söz alıp ‘Kadınları korumak için yasalara ihtiyacımız yok’ diyen Yeniden Refah Partisi aynı vakitlerde kendi milletvekillerinin tümünün imzası ile nafaka hakkının sınırlandırılması için yasa teklifi vermişler. Şu an teklif alt komisyonlarda. ‘Kadınları korumak için yasaya gerek yok’ diyen düşünce erkeklerin sözde mağduriyetleri gerekçesiyle yasa teklifi için kollarını sıvamış. ‘Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ demeyeceğiz çünkü kadınlar için istedikleri dünyanın, kadınların köleliği olduğunu biliyoruz” eleştirisinde bulundu. EL UZATTIKLARI SADECE NAFAKA HAKKI DEĞİL… “Her gün saldırıları kadınların modern haklarına” denilen açıklamada, “El uzattıkları sadece nafaka hakkı değil, nafaka ile birlikte 6284, Medeni Kanun kapsamındaki mal paylaşımı, miras, boşanma gibi nice haklarımız. Sadece bununla da sınırlı değil, belirli bir inancın belirli bir yorumu doğrultusunda Anayasa değişikliği hedefleri. Bugün tekrar gündeme getirdikleri nafaka ile ilgili olarak unutmamamız gereken birkaç noktayı tekrar hatırlatıyoruz: Yasanın hiçbir maddesinde nafakanın kadın tarafına verileceğine ilişkin bir madde yoktur. Ama yobazların ve gericilerin tartışmaları hep kadınlara verilen nafakalar üzerinden ilerliyor. Nafaka miktarına ve süresine boşanma aşamasında kadın ve erkeğin gelir durumu gözetilerek karar veriliyor. ‘Erkekleri yoksullaştırdığı’ yönündeki iddialar tabii ki kalan tüm açıklamaları gibi gerçek dışıdır. 1 gün evli kalıp süresiz nafaka veren yoktur” mesajı verildi. EŞİTLİK MADDESİ İHLAL EDİLMEKTE Açıklamada öne çıkan diğer cümleler ise “Esas sorun ve soru yoksulluğa düşen tarafın neden hep kadınların olduğudur. Yoksulluk, iştirak nafakalarının kim tarafından, kime, ne miktarda ve hangi koşullar devam ettiğinde verileceği mahkeme kararı ile belirlenmektedir. Tekrar mahkeme kararı ile de kalkmaktadır. Bu anlamda süreye ilişkin iddia edilen mağduriyetler de gerçek dışıdır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sürdüğü sürece nafaka hakkı var olmaya devam edecektir. Ev içerisinde eşitsiz ilişkiler son bulmadığı sürece, kadınların istihdamı, yaşlı, çocuk bakımı gibi kadınlara yüklenen sorumluluklar kamusal olarak düzenlenmediği sürece bu hak devam edecektir. Anayasanın eşitlik maddesi Yüksek Refah Partisi’nin bu önerisi ile ihlal edilmektedir” şeklinde. ARTIK BİZ KONUŞACAĞIZ Platform tarafından son olarak “Son hatırlatmayı 2011 yılında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar ile yapalım:  Medeni Kanun’un 175. maddesinde yer alan ‘süresiz olarak’ ibaresinin Kestel Aile Mahkemesi tarafından iptali istenmişti. Anayasa Mahkemesi de ‘itiraz konusu kuralın boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek eşi korumak için getirildiği ve diğer eşin koşulları bulunduğu sürece, herhangi bir süre sınırı olmaksızın yoksulluk nafakası vermesi yükümlülüğünü düzenlediğini ve bu yükümlülüğün de sosyal hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğunu’ vurgulamış ve talebi reddetmiştir. Böylesi haklarımıza yönelik saldırılar peşi sıra geliyor. Bu saldırılar eşitliği ortadan kaldırmaya yönelik olduğu gibi özgürlüklerimize birer kasıt. Kadınlar korkmayın. Bu teklifi kölece bir yaşam dayatılan kadınlar olarak bizler durdurabiliriz. Eğer bir mağduriyet konuşulacaksa da onu yaşamlarıyla bedelini ödeyen kadınlardan çok kimse yaşamamıştır, bilemez. Artık biz konuşacağız” sözlerine dikkat çekildi. BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR- Foggo Çocuk Kongresi’nde konuştu: Yoksulluk insan hakları ihlalidir!

Her Yer Çocuk ekibi anlattı: Çocuklar oyun yerine yoksulluğu düşünüyor Haber

Her Yer Çocuk ekibi anlattı: Çocuklar oyun yerine yoksulluğu düşünüyor

Çocukların yaşadığı her sorunun politik olduğuna inanan ‘Her Yer Çocuk’ adlı topluluk, yaklaşık 8 yıldır Türkiye’nin pek çok ilinde ve yüzlerce mahallesinde çocuk hakları temelinde etkinlikler düzenliyor. Resim, satranç, müzik, felsefe, sanat, spor, edebiyat, toplumsal cinsiyet, ekoloji, hayvan hakları, evrim gibi çok çeşitli atölyeleri çocuklarla buluşturan topluluk gönüllüleri, İzmir’in Gültepe, Kuruçeşme, Güzeltepe gibi yoksul mahallerinde de çalışmalar yürütüyor. Çocukların olduğu her yerde olmayı şiar edinen Her Yer Çocuk ekibinden Sedanur Uğur ve Sinem Atasoy ile tamamen gönüllülük esasına dayalı atölye çalışmalarını, çocukların ve ailelerin yaklaşımlarını, saha çalışmalarından hareketle günümüz Türkiye’sinde çocukların içinde bulundukları durumu, en acil ihtiyaçlarını ve nelerin yoksunluğunu çektiklerini konuştuk. ÇOCUKLARIN YAŞADIĞI HER SORUN POLİTİK Her Yer Çocuk ekibi olarak 8 yıldır, Türkiye’nin pek çok ilinde ve yüzlerce mahallesinde çocuk hakları temelinde etkinlikler düzenlediklerini belirten Sedanur Uğur, “Çocukların yaşadığı her türlü sorunun, hak ihlali, ihmal ve istismarın aslında politik olduğunu biliyoruz. Çocuk haklarından ve çocuklardan yana tavır alıyoruz. Çocukların toplumun bir parçası olduğunu biliyor, onların özneleşmesine katkı sunmak için çalışıyoruz. Çocukların temel haklarının korunup uygulanması, her koşul ve yerde çocukların üstün yararının gözetilmesi, hiçbir çocuk arasında ayrım yapılmaması ve çocukların istedikleri her türlü işe katılımlarının sağlanması gibi temel ilkelerle hareket ediyoruz. Çocukların da içinde olduğu yeniden bir yaşamı şimdiden kurma motivasyonuyla hareket ediyoruz” dedi. BU YILIN TEMASI DAYANIŞMA Ekip olarak şimdiye kadar hayata geçirdikleri çalışmalardan bahseden Uğur, “Sanattan ekolojiye, müzikten satranca, eğlenceli bilimden evrime kadar çok zengin içeriklerle atölyeler yapıyoruz. Her yıl bir temamız oluyor; mesela geçen yıl temamız barış idi, bu yıl ise dayanışma! Yaz etkinliklerimizin bitiminde mahalle şenlikleri ve çocuk festivali düzenliyoruz. Hedefimiz çocukların olduğu her yerde olmak! ÇOCUKLAR ELBETTE Kİ ENDİŞELİ Saha çalışmalarından hareketle, çocukların günümüz Türkiye’sinde içinde bulunduğu durum, en acil gereksinimleri ve nelerin yoksunluğunu çektiklerine dair tespitler paylaşan Uğur, “Çocuklar elbette ki endişeli. Umutla bakabildikleri bir geleceklerinin olmadığını düşünüyorlar, yaşları gereği oyun gibi eğlenceli şeyler düşünmek yerine yoksulluğu düşünmek zorunda kalıyorlar. Bu durum da haliyle çok ciddi bir çocuk hakları ihlalleri dizisini ortaya koyuyor. Çocuklar sadece çocuk oldukları için almaları gereken tüm hakları için mücadele etmek ya da fedakarlık etmek zorundalar. Eğitim hakkını alabilmek için sağlıklı beslenme hakkından vazgeçmek zorunda kalmaları ya da evin geçimine katkı sağlamak için eğitim haklarından vazgeçmeleri gibi. Çocuklar için en acil gereksinim elbette yoksulluğun ortadan kalkması ve eşit çocukluk çağı” ifadelerini kullandı. AİLELER BİZE GÜVENİYOR Haftada bir kez ailelerle bir araya gelip değerlendirme toplantıları yaptıklarını anlatan Uğur, “Mahallelerde ve parklarda çocuklarla bir araya geldiğimizde doğalında ebeveynlere yönelik de çalışmaları yapmış oluyoruz, buna oyunlar da dahil. Ayrıca haftada bir kez mutlaka ebeveynlerle bir araya gelip değerlendirme toplantıları yapıyoruz. 8 yıldır hemen hemen aynı mahallelerde çalışma yapmamız sayesinde de ebeveynlerin bizi tanımasını ve Her Yer Çocuk’un amacını anlamasını sağlayabiliyoruz. Çocukların istismardan korunması ve güçlendirilmesinden tutalım evde çocuklarla iletişime kadar hemen her konuda ebeveynlerle yan yana geliyoruz. Böyle olunca, başlarda bizi tanımadıkları için çekimser kalabilen ebeveynler zamanla bizi tanıyor, çocuk bakışımızı görüyor ve bize güveniyor. Süreçte çocukların eve mutlu geldiğini, hevesle atölyeleri takip ettiğini, iletişim kurma konusunda güveninin geliştiğini belirten çok fazla ebeveyn oluyor” diye konuştu. “BİR DAHA NE ZAMAN GELECEKSİNİZ?” Çocukların her atölye çalışmasına aynı istek ve hevesle katıldığını dile getiren Her Yer Çocuk ekibinden Sinem Atasoy ise şunları söyledi: “Etkinlik yaptığımız her mahallede çocukların etkinlik sonunda ‘Bir daha ne zaman geleceksiniz?’ sorularıyla karşılaşıyoruz. Çocukların her atölye çalışmasına aynı hevesle gelmesi, kendilerini rahatça ifade etmeleri, en zor konuları bile barış ortamında tartışabilmeleri aslında kendilerini güvende hissettiklerini gösteriyor. 1 ay süren atölye çalışmalarının devam etmesi gerektiğini her sene sonunda çocuklarla yaptığımız değerlendirmelerde duyuyoruz.  Her Yer Çocuk’un bize en önemli katkısı çocukların bireysel özgürlüklerini korumaya çalıştıklarını görmek oldu. Başlarına gelen, çözemedikleri olaylarda fikrimizi almaları yaptığımız çalışmaların önemini gösteriyor. Her Yer Çocuk gönüllü bir proje.  Bu yüzden en büyük talebimiz gönüllü atölye yürütücüsü sayımızın artması ve Her Yer Çocuk çalışmasının daha fazla yerde yapılması. Yerel yönetimlerin de desteklerini almaya başladık. Umarız bu destekler artarak devam eder. Çocuklarla ilgili her şey politik ve sınıfsal. Çocuklar sadece çocuk oldukları için ihmal ve istismara maruz bırakılıyorlar ama aynı zamanda içine doğdukları sınıf da onların çocukluğunu belirliyor büyük oranda. Bu nedenle işçi, emekçi, ötekileştirilen insanların yaşadığı yerlerde etkinliklerimizi yürütüyoruz.” BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Psikolog Bağdaş’tan velilere öneriler

Başka Bir Tarım Sertifikasyonu uluslararası alanda geçerlilik kazandı Haber

Başka Bir Tarım Sertifikasyonu uluslararası alanda geçerlilik kazandı

İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketi İzDoğa’nın hazırladığı Başka Bir Tarım Sertifikası programı, uluslararası alanda geçerlilik kazandı. Bu sertifika ile İzDoğa, mera hayvancılığı alanında uluslararası kriterlere göre değerlendirme yapacak. Asya Pasifik Akreditasyonu’nun (APAC) yetkili kuruluşu olan Ulusal Akreditasyon Merkezi’nin (NAC) akredite ettiği İzDoğa, üreticilere uluslararası alanda geçerlilik kazanan Başka Bir Tarım Sertifikası vermeye başladı. Sertifikayı doğa ile uyumlu yöntemlerle tarım ve hayvancılık yapan üreticiler alabilecek. Sertifikasyon sistemine bağımsız üreticiler de baskabirtarim.com sitesinden başvurabilecek. Kırla kent arasında dengeyi kuran mekanizma Kuraklıkla mücadele etmeyi, yoksulluğu sonlandırmayı, güvenilir ve sağlıklı gıdaya erişimi kolaylaştırmayı hedefleyen Başka Bir Tarım Sertifikasyonu, döngüsel ve doğa ile uyumlu tarım için dünyadaki ilk sertifikasyon sistemlerinden biri kabul ediliyor.   Başka Bir Tarım Sertifikasyon Programı ile İzDoğa, tarımın ve mera hayvancılığının geleceğine dair önemli bir uygunluk değerlendirme kuruluşu olarak hizmet verecek. Sertifika programı, tarım ve hayvancılığın yalnızca ekonomik bir faaliyet olarak sürdürülmesini değil, aynı zamanda kırla kent arasındaki dengeyi koruyan bir mekanizmanın da hayata geçirilmesini amaçlıyor. Sertifika için denetimler başladı Sertifikanın dağıtım süreci için İzDoğa çalışmalara başladı. Daha önce Mera İzmir projesi kapsamında İzmir’in tüm köyleri dolaşılarak çıkarılan Çoban Haritası’nda yer alan üreticiler ziyaret edilmeye başlandı. Tarım ve hayvancılık yapan üreticiler birçok kriter doğrultusunda sertifikaya uygunlukları için değerlendiriliyor.  Yapılan denetimler sonucunda kriterlere uygun üretim yapan üreticiler sertifika almaya hak kazanıyor.  İzDoğa ve İzTarım’ın birlikte yürüttüğü Mera İzmir projesi kapsamında İzmir’de yüzlerce üreticiden toplanan sütler ile İzmirli markası adı altında temiz ve güvenilir birçok ürün tüketici ile buluşturuluyor. Sertifika ilk aşamada İzTarım tarafından üretilen et ve süt ürünlerine verilecek.  Sertifikanın 8 ana kriteri bulunuyor Başka Bir Tarım Sertifikası, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliğini teşvik etmek için geliştirildi. Sertifikasyon programı kapsamında üreticilerin, tarım ve hayvancılık faaliyetlerini yaparken aşağıdaki kriterleri yerine getirmesi gerekiyor: ● Yetiştirilen ürünler yetiştirildiği bölgenin mikrokliması ile uyumlu olmalı ● Yüksek su ve elektrik tüketmemeli, düşük karbon emisyonuna sahip olmalı ● Yüksek su ve elektrik kullanılarak üretilen, bulunduğu bölgenin iklim ve coğrafi koşullarına uymayan ve yüksek karbon emisyonuna neden olan harici tarımsal girdiler kullanılmamalı ● Büyük ölçekli hafriyat yapılarak ve doğal koşullar bozularak üretim yapılmamalı ● Üretimde biyolojik çeşitliliği azaltan yoğun müdahaleler yapılmamalı ● Üretim bulunduğu havzanın ve coğrafyanın doğal karakterine uygun bir bütünlük içerisinde gerçekleştirilmeli ● Üretilen ürünler üretici, tüketici ve o bölgedeki biyolojik çeşitliliğe zarar vermeyecek şekilde işlenmeli ● Üretim biçimi mümkün mertebe üretildiği bölgeye özgü arazi işleme biçimlerini içermeli Sertifikasyon programı başvuru formuna ve detaylı bilgiye baskabirtarim.com sitesi üzerinden ulaşılabilir.  Bu haber de dikkatinizi çekebilir... İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden yeni iş birliği

“Roman çocuklar yoksulluktan uzaktan eğitime katılamadı” Haber

“Roman çocuklar yoksulluktan uzaktan eğitime katılamadı”

SULTAN GÜMÜŞ KAYA Roman Hafıza Çalışmaları Derneği (Romani Godi), ‘Kovid-19 Pandemisinden Çıkış Süresinde Türkiye’de Romanlar’ raporunu yayımladı. Dernek, rapor ışığında şu noktalara dikkati çekti: “Kapatma-karantina koşullarında işsiz kalan Romanlar daha da yoksullaştı, temel ihtiyaçlarını bile gideremez oldu. Toplumdan dışlandılar, ayrımcılığa uğradılar. Sosyal yardımlardan ve sağlık hizmetlerinden daha az yararlandılar. Roman çocuklar yoksulluktan uzaktan eğitime katılamadılar, okul terkleri arttı.” AĞIRLAŞAN ÇOCUK YOKSULLUĞU… Açıklamanın devamında ise şu sözler yer alıyor: “Tüm bu nedenlerle, pandemide ağırlaşan çocuk yoksulluğu ve derin yoksulluğun gelecek nesilleri ipotek altına almaması için kamusal önlemlerin alınması gerekiyor. Romanlar pandeminin derinleştirdiği eşitsizliklere karşı korunmalı. Peki, ne yapmalı? Roman topluluklar, pandemide katmerlenen ve derinleşen mevcut sorunlarına ve maruz kaldıkları eşitsizliklere karşı sosyal politikalarla korunmalı. Pandemide ciddi boyutlara ulaşan çocuk yoksulluğu ve derin yoksulluğun gelecek nesilleri ipotek altına almaması için kamusal önlemler alınmalı. Kovid-19 salgınında derinleşen sorunların kronikleşmemesi ve yaygın eşitsizliklerin kalıcı hale gelmemesi için Roman topluluklar kamusal önlemlerle desteklenmeli. Zira Romanlar, pandeminin etkisiyle daha da ağırlaşan bu koşulları ve hasarı destek almadan onaramaz.” Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz: https://romanigodi.org/ohcr-girdi-cagrisina-katkicovid-19-pandemisinden-cikis-surecinde-turkiyede-romanlar/

Yoksul ajandası: İndirim günleri, akşam pazarı ve kuyruklar Haber

Yoksul ajandası: İndirim günleri, akşam pazarı ve kuyruklar

ÇAĞLA GENİŞ Her geçen gün daha da artan gıda enflasyonu, en çok dar gelirli kesimleri vuruyor. Vatandaş giderek düşen alım gücü nedeniyle kalitenin ikinci planda kaldığı ucuz gıdalara yöneliyor. Bu durum ‘merdiven altı’ denilen kayıt dışı üretim hız kazanırken, gıda ürünlerinde taklit ve tağşişin de artmasını tetikliyor. Halk sağlığı açısından risk teşkil eden bu tabloyu değerlendiren Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Uğur Toprak, “Yurttaşlar indirim günlerini takip edip hangi ürün nerede daha uygun fiyatlı diye araştırıyor. Halk ekmeklerin önünde uzun kuyruklarda çoğu zaman saatlerce bekliyor. Pazarın kapanma saatlerine yakın alışverişe giden hatta ne yazık ki pazar toplandıktan sonra geride kalanları toplamak zorunda kalan yurttaşlarımızı da görüyoruz. Yurttaş ne yazık ki beslenemiyor. Sadece karın doyuruyor” vurgusu yaptı. Yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle ucuz baklavalarda yapılan hileler konusunda da uyaran Toprak, Antep fıstığı yerine gıda boyası ile boyanmış yer fıstığı konulduğunu söyledi. HALK SAĞLIĞI RİSK ALTINDA Vatandaşın alım gücünün büyük ölçüde azaldığını belirten Toprak, “Gıda güvenliğine yönelik yoğun tartışmaların olduğu, her gün başka bir gıda zehirlenmesi ve gıda ürünlerinde taklit/tağşiş haberi ile karşılaştığımız günleri yaşıyoruz. Gıda enflasyonunun yüksek olması gıda harcamalarının toplam harcamasının büyük bir bölümünü oluşturan dar gelirli kesimleri çok daha fazla etkilemektedir. Bu da özellikle gıda ithalatçısı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en temel sorunlarından biridir. Yükselen döviz fiyatları ve artan işsizlikle birlikte gıda enflasyonundaki artış vatandaşın alım gücünü büyük ölçüde azaltıyor. Bu durum vatandaşın gıda alışverişinde öncelikli olarak fiyat kriterini baz almasına ve hangi ürün, nerede ucuzsa oraya yönelmesine neden olmaktadır. Burada da karşımıza iki büyük sorun çıkmaktadır; birincisi neredeyse hammadde fiyatına satılan ve merdiven altı veya kayıt dışı şekilde uygun olmayan koşullarda üretilen gıda maddeleri, ikincisi ise taklit ve tağşiş. Her iki durum da halk sağlığı açısından risk teşkil etmektedir. Taklit ve tağşiş ile mücadelede elbette ifşa etmek, denetimleri arttırmak, caydırıcı para ve hatta hapis cezası önemli. Ama daha da önemlisi bu kanunları uygulamak. Ülkemiz için asıl önemli nokta ise, işin sosyoekonomik boyutu. Bu noktada da asgari ücret, açlık sınırı, gıda enflasyonu ve alım gücü gibi kavramlar devreye giriyor” dedi. İNDİRİM GÜNLERİNİ TAKİP EDİYORLAR Türk-İş’in Mayıs 2023 verilerine göre mutfak enflasyonundaki artış yıllık yüzde 112,13 olduğunu hatırlatan Toprak, “Açlık sınırı 10.362,01 TL. Yani asgari ücret açlık sınırının altında. Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 13.439,41 TL. Yoksulluk sınırı ise 33.752,49 TL. Yani 4 kişilik bir ailenin tamamı asgari ücrete çalışsa dahi yine de yoksul. Yani mevcut duruma baktığımızda hepimiz yoksuluz, çoğumuz açız desek yanlış olmaz. Yurttaşlar indirim günlerini takip edip hangi ürün nerede daha uygun fiyatlı diye araştırıyor. Halk ekmeklerin önünde uzun kuyruklarda çoğu zaman saatlerce bekliyor. Çünkü 5 kuruş dahi hane bütçesi için oldukça önemli. Pazarın kapanma saatlerine yakın alışverişe giden hatta ne yazık ki pazar toplandıktan sonra geride kalanları toplamak zorunda kalan yurttaşlarımızı da görüyoruz. Sonuç olarak; enflasyon, sabit bir geliri olan ve emek gücüne dayanan kesimler için yıkıcıdır” ifadelerini kullandı. YURTTAŞ BESLENEMİYOR Dar gelirli ailelerin elde ettiği gelirin yeterli ve dengeli beslenme için gerekli harcamaları karşılayacak düzeyde olmadığını dile getiren Toprak, “Son dönemde hemen her ülkede yaşanan gıdaya ilişkin sorunlar, önümüzdeki dönemde daha dikkatli olmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Yinelemek gerekir ki, dar gelirli ailelerin elde ettiği gelir yeterli ve dengeli beslenme için gerekli harcamaları bile karşılayabilecek düzeyde değil. Bu durumda olan aileler, büyük bir olasılıkla beslenme dışı harcamalarının (kira, ulaşım, yakıt, elektrik ve benzerleri) bir kısmını da beslenme harcamalarından kısarak elde edebilmekte. Sonuç olarak, gelir düzeyinin düşük ve yetersiz olması, dar gelirli kişi ve ailelerin sağlıksız, yetersiz ve dengesiz beslenmesine neden olmakta. Hicap duyarak söylüyoruz yurttaş ne yazık ki beslenemiyor. Sadece karın doyuruyor. Dengeli bir beslenme yerine tek tip ve özellikle karbonhidrat ağırlıklı beslenme ilerleyen yıllarda başta obezite olmak üzere diyabet ve diğer hastalıklara neden olacak” diye konuştu. GIDA BOYALI YER FISTIĞI Yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle ucuz baklava ve çikolata gibi ürünlerde yapılan hileler konusunda da uyaran Toprak, şunları söyledi: “Bayramının gelmesiyle birlikte ikramlık çikolata, baklava, şekerleme, lokum gibi ürünler yine tüketicilerin başlıca alışveriş kalemlerini oluşturacak. Ancak alışverişi yapacak tüketicilere, özellikle de alım gücü düşük olan kesime yönelik olarak bazı fırsatçılar; yine merdiven altı, kayıt dışı, uygunsuz ürünleri, sokakta, dökme veya ambalajsız olarak, neredeyse hammadde fiyatına satacaklardır. Tüketiciler bu ürünlere itibar etmemeli, bunları satın alıp tüketmemelidir. Satın alınan gıdaların etiketlerinde Tarım ve Orman Bakanlığınca verilen işletme kayıt veya onay numarasının olup olmadığının kontrol edilmesi, tavsiye edilen tüketim tarihi, üretici firmanın adı ve adresi, içerik bilgileri, miktar ve fiyat bilgilerinin incelenmesi büyük önem taşımaktadır. Baklavada Antep fıstığı yerine yer fıstığı ve gıda boyası kullanılan ürünler satışa sunulabiliyor. Bunun yanında glikoz ve fruktoz şurubu yani mısır nişastası bazlı şeker kullanımı çok olabiliyor. Şekere göre fiyatı daha uygun olduğu için tercih sebebi olabiliyor. Çikolata hileye açık bir üründür. Kaliteli bir çikolatayı anlamak için; etiketi çok iyi okumalıyız, içeriğinde yapay tatlandırıcılar, soya, koruyucu, mısır şurubu ve trans yağlar olmayanlar tercih edilmeli. Kaliteli çikolatalarda kakao oranı en az yüzde 50 civarında olmalı. Kaliteli bir çikolata pürüzsüz, parlak ve lekesiz olmalı. Kırılırken bitter çikolatada sütlü çikolataya kıyasla daha sert bir ses çıkartmalı, ayrıca kırılırken kırıntı bırakmamalı. Çikolatanın ambalajından çıkartılıp ele alındığında erimeye başlaması gerekir. Çünkü gerçek kakao yağı 34 santigrat derecede yani vücut sıcaklığında eriyen bir yağdır.”

Milletvekillerine 24 maddelik taahhüt Haber

Milletvekillerine 24 maddelik taahhüt

SULTAN GÜMÜŞ KAYA Derin Yoksulluk Ağı (DYA) tüm milletvekili adaylarını yoksullukla mücadele etmeye ve bu mücadeleyi hak temelli bir perspektifle önceliklendirmeye çağıran bir kampanya başlattı. ‘Türkiye’de Kadın ve Çocuk Yoksulluğu: Bazı Acil Sorunlar’ başlıklı bilgi notunu yayınlamasının hemen ardından bu acil sorunlara müdahale etmek için atılması gereken adımları 24 maddelik bir taahhütler listesinde sıralayan DYA, kampanya ile seçime katılacak olan tüm partilerin milletvekili adaylarına seslendi. MİLLETVEKİLLERİNE REHBER DYA yayınladığı metinde, “Derin yoksulluk, önümüzdeki seçimde iktidara kim gelirse gelsin, tüm milletvekillerinin öncelikli mücadele alanı olmalıdır. Derin yoksullukla mücadeleye yönelik hazırladığımız taahhütlerin ‘altına imzamı atarım!’ diyorsanız, ortak geleceğimizi temsil etmek için seçim yarışına hazırlanan sizleri #mücadeleedeceğim sözünü vermeye çağırıyoruz! Seçimlerde son düzlüğe girmişken, derin yoksulluk ile ilgili bilgi notumuzu geleceğin milletvekillerine rehber olmasını umarak yayınlıyoruz” ifadelerini kullandı. 24 MADDELİK TAAHHÜT Derin yoksullukla mücadele ile ilgili 24 maddelik taahhütler arasında dikkat çeken bazı maddeler ise şu şekilde: “0-6 yaşa yönelik ücretsiz ve nitelikli kreş eğitimi sağlanması için #mücadeleedeceğim. Eğitimine devam edemeyen 866 bin kız çocuğu adına #mücadeleedeceğim. Okul öncesi eğitimin 3 yaş ve üzeri her çocuk için erişilebilir olması için #mücadeleedeceğim. Çocuk işçiliğine karşı #mücadeleedeceğim. Yoksulluk koşullarında yaşayanları damgalama, acıma ve eşitsizlik gibi duyguları ön plana çıkartan görsellere karşı #mücadeleedeceğim. Kadınların menstrüel hijyen ve cinsel sağlık ürünlerine ücretsiz erişimi için #mücadeleedeceğim. Bebek bezi, bebek maması, yenidoğan bakım ihtiyaçlarının karşılanması için #mücadeleedeceğim.” Derin yoksullukla mücadele taahhütlerinin tamamına ulaşmak isteyenler için...

Et suyundan çorba: “Hiç olmazsa tadını alabilsinler’ Haber

Et suyundan çorba: “Hiç olmazsa tadını alabilsinler’

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER Rahmetli Kemal Sunal’ın Tokatçı filminde cama ekmek banıp, etin tadını almaya çalıştığı sahneyi birçoğunuz hatırlarsınız. Aradan geçen yıllara rağmen günümüz Türkiye’sinde değişen tek şey olayın bir filmden ziyade yaşamın tamda içinde yer bulması oldu. Derin yoksulluk her geçen gün sofralarımızda hissedilirken, ‘Hiç olmazsa tadını alabilsinler’ diyerek, et suyundan çocuklarına çorba yapan ebeveynler, Türkiye İstatistik Kurumu’nun raporunda yer alan ‘Her 4 çocuktan 1’inin okula aç gittiği’ bilgisini doğruluyor. Annesinin kendisine karne hediyesi olarak et aldığını söyleyen bir çocuğun videosu sosyal medyada viral olurken, ‘kurgu’ iddiaları da beraberinde geldi. Görüşlerine yer verdiğimiz sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ise yaşanan olay gerçek olmasa dahi Türkiye’deki beslenme krizinin örtbas edilmemesi gerektiğini kaydetti: “Etin sofralara neredeyse sadece özel günlerde konulduğu canım ülkemde, eti sıyrılmış kemikleri bırakın hayvanı, insanlar bulamıyor!” BIRAKIN HAYVANI, İNSANLAR BULAMIYOR! Tüketiciyi Koruma Derneği Genel Başkanı Aziz Koçal, “Türkiye’de bugün gerçekten derin bir yoksulluk söz konusu. Ve gün geçtikçe artıyor” diyerek, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye’nin ana gündeminde ‘açlıkla mücadele’ ekseninde bir program olmalı. Bunun içerisinde ise en önemli alan olan ‘sağlıklı, ekonomik ve besin değeri yüksek gıdaya ulaşım’ sorunu yer almalı. Gelinen son süreçte yeterli beslenemiyoruz. Örneğin, temel gıda ürünlerinden biri olan et alımı artık birçok ailede yok denecek kadar dibe vurmuştur. Bu ise yüksek enflasyonun bir çıktısıdır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerini de doğru bulmuyoruz. Devletin iki kurumu da farklı rakamlarla ilerliyor. Dolayısıyla Türkiye’de her ne kadar ‘Açlık yok, yoksulluk yok’ dense de maalesef ısrarla çözüme kavuşturulmayan kanayan bir yaramız bu. Açlıkta var, yoklukta… Tam aksi açıklamalarla bu örtbas edilemez. 4 kişilik bir ailenin cebine, Türk-İş’in açıklamış olduğu ve yoksulluk sınırı olarak belirlenen 27 bin liranın girdiğini düşünmüyorum. Bugün ebeveynler, ‘Hiç olmazsa tadını alabilsinler’ diyerek, et suyundan çocuklarına çorba yapıyor; ekmek ete değil, suyuna bandırılıyor. Rahmetli Kemal Sunal’ın cama ekmek banıp, etin tadını almaya çalıştığı Türkiye’yi şu an acı bir şekilde deneyimliyoruz. Etin sofralara neredeyse sadece özel günlerde konulduğu canım ülkemde, eti sıyrılmış kemikleri bırakın hayvanı, insanlar bulamıyor!” 4 ÇOCUKTAN 1’İ OKULA AÇ GİDİYOR Birleşik Kamu İş Konfederasyonu İzmir Şube Başkanı ve aynı zamanda Eğitim-İş İzmir 1 Nolu Şube Başkanı Adem Yıldırım ise öğrenciler özelinde konuşarak, “Bir kamu hizmeti olan eğitim sırasında, beslenmenin de kamu hizmeti olarak çocuklarımıza sağlanması gereklidir. Her okulda bir öğün sağlıklı yemek her çocuğun hakkıdır. Yetersiz beslenen çocuklarda, sağlık problemleri ve gelişimsel sorunlar görülme olasılığı diğer çocuklara göre daha yüksektir. Ayrıca, çocuğun yetersiz beslenmesi, okul için hazır bulunuşluğunu, akademik performansını ve okula devamını da etkilemektedir. TÜİK’in 20 Nisan 2022’de yayımladığı ‘İstatistiklerle Çocuk 2021’ raporuna göre ‘ciddi maddi yoksunluk içinde olan’ çocukların oranı yüzde 34’e çıktı. Bugün 4 çocuktan 1’i okula aç gidiyor. Yine 4 çocuktan 1’i düşük kilolu, 4 çocuktan 3’ü ise kansızlık problemi yaşıyor” dedi. KARANLIK DÜŞLERE FEDA ETMEYECEĞİZ! Derin yoksulluk yaşayan veli ve öğrencilerin, sosyal devlet ilkesine uygun politikalar belirlemeyen yöneticiler nedeniyle çok zor bir dönem yaşadığını kaydeden Yıldırım, “Çocuklarımız musluklardan su içti, aç karnına derslere girdi. Ailesi varlıklı öğrenci ile ailesi yoksul öğrenci arasındaki makas, kapanması çok zor bir biçimde açıldı. Örgün öğretimde kayıtlı 17 milyon 417 bin öğrenciden 232 bin 152’si örgün öğretimi terk etti. İlkokul, ortaokul, lise yaşındaki 280 bin çocuk ise okullara hiç kayıt olmadı. Toplam 512 bin 152 öğrenci eğitimden koptu. MEB, bu çocukların takibini yapmadı. Zorunlu eğitim lafta bırakıldı. Aç karnına ders olmaz! Çocuklarımızın hayati ihtiyaçları rant kapısı haline getirilemez. Öğrencilerimizin eğitim hakkıyla birlikte en temel hakkı olan beslenme hakkının sosyal devlet anlayışıyla devlet güvencesi altına alınması şarttır. Beslenme bir haktır, gasp edilemez. Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk dediği gibi; ‘Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar.’ Başöğretmenimizin bize emanet ettiği öğrencilerimizi kimsenin karanlık düşlerine feda etmeyeceğiz!” sözlerine dikkat çekti. UTANMASI GEREKENLERİN UMRUNDA OLUR MU?    Çocuğu ilkokul öğrencisi olan bir ebeveyn de “Et yediğimiz gün, yiyemeyenler için utanır hale geldik. Esas utanması gerekenlerin umurunda olur mu acaba? Anca özel zamanlarda, kurban bayramında evine et giriyor pek çok kişinin. O kadar ki lüks. Ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın temel besin maddelerine ulaşamaması, insanımızın çaresizliğini görüp de hiçbir şey yapamamak ne kadar acı. Bunun sorumluları umarım bir lokma ekmeğe muhtaç olurlar” isyanında bulundu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.