TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Yaşar Üniversitesi

Yaşar Üniversitesi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yaşar Üniversitesi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Yaşar Üniversitesi’nde Gazi Mustafa Kemal Atatürk törenle anıldı Haber

Yaşar Üniversitesi’nde Gazi Mustafa Kemal Atatürk törenle anıldı

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aramızdan ayrılışının 85. yılında Yaşar Üniversitesi’nde düzenlenen törenle anıldı. Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller, “Atatürk demek; özgürlük, aydınlık, vatanseverlik ve çağdaşlık demektir. Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız şu günlerde, birlik ve beraberliğimizi Atamızın bizlere çizdiği yolda korumalı ve devam ettirmeliyiz” dedi. Selçuk Yaşar Kampüsü’nde düzenlenen anma töreni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ebedi önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat ettiği saat 09.05’te çalan siren sesiyle başladı. Bir dakikalık saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller, Atatürk Büstü’ne çelenk bıraktı. Anma törenine üniversite çalışanları ve öğrenciler katıldı. “HER ZAMAN YOL GÖSTERİCİMİZ” Rektör Prof. Dr. Levent Kandiller, “Mustafa Kemal Atatürk’ün idealistliği, yüksek vasıf ve özelliklerine inandığı milletinin hürriyet ve bağımsızlık aşkından geliyordu. Atatürk, toplumun her kesimini kucaklayan bir halk adamıydı. Atatürk gençliğe ve eğitime çok değer verirdi. ‘Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün olumlu fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız’ sözü her zaman yol göstericimiz oldu. Biz eğitimcilere verdiği bu öğütün en iyi şekilde yerine getirildiği Yaşar Üniversitesi’nin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Atatürk demek; bağımsızlık, demokrasi, özgürlük, aydınlık, vatanseverlik ve çağdaşlık demektir. Bizlere miras bıraktığı pırıl pırıl cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız şu günlerde, atamıza olan bağlılığımızı en belirgin şekilde göstermeli, birlik ve beraberliğimizi bizlere çizdiği yolda korumalı ve devam ettirmeliyiz.” dedi. “CUMHURİYETİN SOSYAL DİNAMİKLERİNE ÇOK HAKİMDİ” Anma töreni kapsamında, Yaşar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Uluslararası ilişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gökay Özerim “Gençlik Vizyonu ile Atatürk’ü Anmak” başlıklı bir konferans verdi. Atatürk’ün, gençleri cumhuriyetin önemli bir aktörü ve öznesi olarak konumlandırdığına dikkat çeken Prof. Dr. Gökay Özerim, “Milli mücadele ruhunun fikri önderleri, aydınları, destekçileri gençlerden oluşuyor. 20-30 yaş arası gençler. İlk mecliste yaşı kırktan küçük olanların oranı yaklaşık yüzde 40. İlk kurulan meclisimiz yaş açısından o dönem Batı Avrupa meclislerindeki milletvekillerinden 10 yaş daha genç, Osmanlı Mebusan Meclisi’nden ise 15-20 yaş daha gençti. Bundan da önemlisi, Mustafa Kemal Atatürk’ün görevlendirdiği bütün büyükelçiler, valiler, askeri ateşeler tecrübesiz ve gençti. Ama her zaman onları korudu ve destek çıktı.” dedi. Atatürk’ün gençlere her zaman kapsayıcı yaklaştığından bahseden Prof. Dr. Özerim, “Cumhuriyetin ilk yılları hem Atatürk hem de o dönemde devrimi korumak isteyenler için çok zor dönemlerdi. 1924-1938 yılları arasında, 14 yılda 20 adet ayaklanma gerçekleşti. Atatürk gençlere büyük önem veren bir liderdi ama bu önemin ardında sadece bir romantizm yoktu. Çok akılcı, vizyoner bir lider olarak, kurmuş olduğu cumhuriyetin nüfus yapısına ve sosyal dinamiklerine çok hakimdi. Cumhuriyeti gençliğe emanet etmenin, aynı zamanda siyasi, kültürel ve ekonomik katılım için en büyük teşvik olacağını ve asla Türk gençliğinin bir tehdide dönüşmeyeceğini fark etmişti. Bu da bize Atatürk’ün vizyonunun ne kadar geniş kapsamlı olduğunu gösteriyor. Çünkü biz bugün hala kapsayıcı liderlik veya barış liderliğinin nasıl olabileceğini tartışıyoruz.” diye konuştu. Törenin son bölümünde ise “Son Balo Vals & Zeybek” isimli film gösterimi yapıldı. Ardından Yaşar Üniversitesi öğrencileri, ‘Gençliğin Atatürk’e Cevabı’nı hep bir ağızdan okudu. Bu haber de ilginizi çekebilir: Yaşar Üniversitesi’nden gıda sektörüne akademik katkı

Yaşar Üniversitesi’nden gıda sektörüne akademik katkı Haber

Yaşar Üniversitesi’nden gıda sektörüne akademik katkı

Yaşar Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü ile Abalıoğlu Lezita arasındaki iş birliği protokolü kapsamında; gastronomi ve gıda konularında eğitimler verilecek, Ar-Ge çalışmaları yapılacak, ortak etkinlikler düzenlenecek ve öğrencilere staj imkanı sağlanacak. Ekonomik kalkınmaya destek Protokol imza töreninde konuşan Rektör Prof. Dr. Levent Kandiller, "İş birliğinin bir eğitim boyutu var, kaliteli istihdam çok önemli. Bizler bilginin biriktiği, yaygınlaştığı, geliştirildiği üniversiteleriz. Önemli olan, bilgi birikiminin sektöre ekonomik değer olarak geri dönmesi. İnovasyon da burada başlıyor. Üniversite olarak Avrupa Birliği tarafından desteklenen, gıda ve tarım alanında inovasyon ve girişimciliği teşvik etmek üzere kurulan bir topluluk olan EIT Food'a üye olduk. Orada da değerli araştırma konularımız var. Abalıoğlu Lezita grubunu çok önemsiyoruz. Tarım, gıda, değer zinciri, güvenilir gıda, güvenli gıda konularının yanı sıra ekonomik değer oluşturmak bizim için çok önemli. Bu iş birliği sadece öğrencilerimizin sektöre hazırlanmasına ve istihdam edilmesine değil, sektör genelinde ekonomik kalkınmaya da destek olacak" dedi. "Sürdürülebilirliğe önem veriyoruz" Firmanın Genel Müdürü Mesut Ergül ise, "İzmir'deki üniversitelerimiz bizim için çok kıymetli. Umut ediyorum ki güzel iş birlikleriyle şehrimize ve ülkemize gelecek için önemli armağanlar bırakacağız. Burada öğrenim gören, gelecekte iş gücüne katılacak arkadaşlarımızı biraz daha motive ederek hazırlamak, onlar için gelecekte nelerin kendilerini beklediğini önceden hissettirebilmek bizim için çok önemli. Her bir üreticinin ve her bireyin sürdürülebilirliği önemsemesi gerekiyor. Dönüştürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynakları için araştırmalar yapıyoruz. Biz, bir adet piliç üretebilmek için günde 17-18 litre su harcıyoruz. Bunu kademeli bir şekilde 10 litreye kadar indirmeyi amaçlıyoruz. Su tüketilen alanları izlenebilirlikle ölçüyoruz, baskılamaya çalışıyoruz. Üretim süreçlerinde bir değer oluşturmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki 20-25 yıllık periyotta, piliç eti endüstrisi karbon ayak izi konusunda da nitelikli olarak birçok sektörden ayrışacak bir endüstri olacak" şeklinde konuştu. Selçuk Yaşar Kampüsü'nde gerçekleşen protokol imza törenine, Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller, Firmanın Genel Müdürü Mesut Ergül, Yaşar Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Seda Genç, Dr. Öğretim Üyesi Eylem Ezgi Fadıloğlu ve firma yöneticileri katıldı. BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR- Yaşar Üniversitesi erişilebilirlik bayrağını aldı

İzmir'de üniversite - sanayi iş birliği Haber

İzmir'de üniversite - sanayi iş birliği

Yaşar Üniversitesi ile Abalıoğlu Lezita firması arasında üniversite-sanayi iş birliği protokolü imzalandı. Yaşar Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü ile Abalıoğlu Lezita arasındaki iş birliği protokolü kapsamında; gastronomi ve gıda konularında eğitimler verilecek, Ar-Ge çalışmaları yapılacak, ortak etkinlikler düzenlenecek ve öğrencilere staj imkanı sağlanacak. Selçuk Yaşar Kampüsü’nde gerçekleşen protokol imza törenine, Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller, Abalıoğlu Lezita Genel Müdürü Mesut Ergül, Yaşar Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Seda Genç, Dr. Öğretim Üyesi Eylem Ezgi Fadıloğlu ve firma yöneticileri katıldı. EKONOMİK KALKINMAYA DESTEK Rektör Prof. Dr. Levent Kandiller, “İş birliğinin bir eğitim boyutu var, kaliteli istihdam çok önemli. Bizler bilginin biriktiği, yaygınlaştığı, geliştirildiği üniversiteleriz. Önemli olan, bilgi birikiminin sektöre ekonomik değer olarak geri dönmesi. İnovasyon da burada başlıyor. Üniversite olarak Avrupa Birliği tarafından desteklenen, gıda ve tarım alanında inovasyon ve girişimciliği teşvik etmek üzere kurulan bir topluluk olan EIT Food’a üye olduk. Orada da değerli araştırma konularımız var. Abalıoğlu Lezita grubunu çok önemsiyoruz. Tarım, gıda, değer zinciri, güvenilir gıda, güvenli gıda konularının yanı sıra ekonomik değer yaratmak bizim için çok önemli. Bu iş birliği sadece öğrencilerimizin sektöre hazırlanmasına ve istihdam edilmesine değil, sektör genelinde ekonomik kalkınmaya da destek olacak” dedi. “SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞE ÖNEM VERİYORUZ” Abalıoğlu Lezita Genel Müdürü Mesut Ergül ise “İzmir’deki üniversitelerimiz bizim için çok kıymetli. Umut ediyorum ki güzel iş birlikleriyle şehrimize ve ülkemize gelecek için önemli armağanlar bırakacağız. Burada öğrenim gören, gelecekte iş gücüne katılacak arkadaşlarımızı biraz daha motive ederek hazırlamak, onlar için gelecekte nelerin kendilerini beklediğini önceden hissettirebilmek bizim için çok önemli. Her bir üreticinin ve her bireyin sürdürülebilirliği önemsemesi gerekiyor. Dönüştürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynakları için araştırmalar yapıyoruz. Biz, bir adet piliç üretebilmek için günde 17-18 litre su harcıyoruz. Bunu kademeli bir şekilde 10 litreye kadar indirmeyi amaçlıyoruz. Su tüketilen alanları izlenebilirlikle ölçüyoruz, baskılamaya çalışıyoruz. Üretim süreçlerinde bir değer yaratmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki 20-25 yıllık periyotta, piliç eti endüstrisi karbon ayak izi konusunda da nitelikli olarak birçok sektörden ayrışacak bir endüstri olacak” şeklinde konuştu. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - Yaşar Üniversitesi'nden bir ilk

Çocuklar için şehrin takımına kitap yazdı Haber

Çocuklar için şehrin takımına kitap yazdı

Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü son sınıf öğrencisi Furkan Eren Baysel, İzmirli çocukların şehrin takımlarından Göztepe'yi daha yakından tanımasını amacıyla çocuk kitabı yazdı. "Şehrimizin Takımı Göztepe, Gürsel Aksel Stadyumu'nun Gizemi" isimli çocuk kitabındaki illüstrasyonları ise karikatürist Birol Bayram tasarladı. Kitabın birinci baskısı geçtiğimiz ağustos ayında yapıldı. İlk baskısı 10 bin adet olan kitabın yaklaşık 3 bin adedi Göztepe Spor Kulübü'nün taraftar ürünlerinin satıldığı 'Göz Göz' mağazalarında ücretsiz olarak dağıtılmaya başlandı. Kitapların geri kalanı ise başta Karabağlar ilçesindeki okullar olmak üzere İzmir genelindeki ilkokul öğrencilerine dağıtılacak. Yaklaşık 2 yıldır Göztepe Spor Kulübü Dergisi'nde yazarlık yapan Baysel, Göztepe Spor ve Eğitim Vakfı'nın bünyesinde geliştirilen projelerde görev aldı. Kitap yazma fikrinin ise ilkokul ve ortaokul öğrencilerini voleybol maçlarıyla buluşturan "Göztepeli Çocuk Elçiler" projesinde görev aldığı sırada ortaya çıktığını söyledi. "Kitabı okuyup 'Göztepeliyim' dediler" Yapılan araştırmalara göre Türkiye'de şehrin takımını tutma oranının düşük olduğunu belirten Furkan Eren Baysel, "Şehrin takımını tutması için hedef kitle olarak, ilkokul seviyesindeki çocukları seçtik. Çocuklar, ailesinde örnek aldığı baba, amca, dayı figürlerinden etkilenerek Süper Lig'deki İstanbul takımlarını tutuyor. Ben de çocukları, nasıl Göztepe sevdalısı yapabiliriz diye düşündüm ve bir çocuk kitabı yazmaya karar verdim. Çocuklarla konuşma fırsatım oldu. Dünyadan ve Türkiye'den bu tarz örnekleri inceledim. Geçtiğimiz haziranda yazmaya başladığım kitabı bir aylık sürede tamamladım. Herkesin fedakarlık yaparak ortaya çıkardığı çok güzel bir iş oldu. Geri bildirimler de çok güzel. Göztepe - Adanaspor maçı öncesinde çocukları kitapla buluşturduk. Tribünlerde heyecanlı bir şekilde okudular. Ardından 'Ben artık Göztepeliyim' diyen çocuklar oldu" dedi. Milli sporculara yer verdi Kitabın içeriğinden bahseden Baysel, "Kitapta, bir okul gezisi ile Gürsel Aksel Stadyumu'na giden bir öğrenci grubu anlatılıyor. Baş kahramanlar Yasemin ve Ferhat, stadyumda gizemli bir kapı buluyor. O kapıdan geçerek zaman yolculuğu yapıyorlar ve 1970 yılına giderek Göztepe'nin ilk antrenman sahasına ulaşıyor. Öğrenciler, Göztepe'nin Avrupa'da yarı final oynayan ilk Türk takımının oyuncularıyla tanışıyor. Orada zaman geçirdikten sonra yine aynı kapıdan günümüze geri dönüyor ve öğrenci grubu gördüklerinden etkilenerek Göztepeli oluyor. Kitaptaki baş kahramanlara ise milli okçu Yasemin Ecem Anagöz ve Türkiye'ye jimnastik tarihindeki ilk olimpiyat madalyasını kazandıran Ferhat Arıcan'ın isimlerini verdim" diye konuştu. "Spora yönlendirilmeliler" Çocukların neden şehrinin takımını tutması gerektiğini anlatan Baysel, şunları söyledi: "Göztepe tribünleri kozmopolit bir yapıya sahip. Toplumun iki ayrı ucu olan profesörler, doktorlar, iş insanları ile dezavantajlı kesimlerin bir arada olabildiği, omuz omuza takımını desteklediği bir yerdir. Göztepe, yaklaşık bir asırlık geçmişi ile tarihi, başarılarla dolu olan köklü bir camia. Bu başarıları İzmir'in temsilcisi olarak devam ettirmesi için de İzmirlilerin takıma sahip çıkması gerekiyor. İnsanlar, şehrinin takımını tutmalı. İzmirli çocukları Göztepe sevgisini aşılamak için böyle bir kitap yazdım. Bütün takımlara örnek olmasını diliyorum. Son dönemde sporun önemi geride kaldı. Spor, çocukların hayatında yeni bir pencere oluşturuyor. Bir çocuğun sosyal olması, birey olması, disipline girmesi ve kendini keşfetmesi anlamında hayatını değiştirebiliyor. Çocukların spora yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum." BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: İzmir sokakları her gün temizleniyor

100 yıllık tarihi bandodan 100. yıla özel konser Haber

100 yıllık tarihi bandodan 100. yıla özel konser

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 100. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında Yaşar Üniversitesi Senfoni Orkestrası öncülüğünde, Tire Belediyesi Tarihi Armoni Bandosu ve Türkiye Polifonik Korolar Derneği İzmir Şubesi Çoksesli Korosu sanatseverlerle buluştu. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezindeki (AASSM), Yaşar Üniversitesi Cumhuriyetin 100. Yılı Özel Konserine; Tire Belediye Başkanı Salih Atakan Duran, Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ahmet Yiğitbaşı, Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller ve Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili İdil Yiğitbaşı ile çok sayıda sanatsever katıldı. Şefliğini Tolga Taviş’in yaptığı Yaşar Üniversitesi Senfoni Orkestrasına, Zafer Görgülü’nün şefliğini üstlendiği Cumhuriyetin ilk sivil bandosu olan Tire Belediyesi Tarihi Armoni Bandosu eşlik etti. İlhan Akyunak’ın şefliğini yaptığı Türkiye Polifonik Korolar Derneği İzmir Şubesi Çoksesli Korosu, soprano Ayşe Şenoğul solist olarak konserde yer aldı. "Tire’nin 100 yıldır yaşayan bandosu için bilimsel ve sanatsal bir araştırma başlatıldı" Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller, “2006 yılında kurucumuz ve ebedi onursal başkanımız Selçuk Yaşar'ın fikriyle oda orkestrası olarak sanat yolculuğuna başlayan orkestramız, yaklaşık 5 yıldır senfoni orkestrası olarak sanatsal faaliyetlerine devam ediyor. Bugünün bir diğer özelliği ise Tire Tarihi Armoni Bandosunun 100 yılını kutluyor oluşumuz. Üniversitemizde Tire’nin 100 yıldır yaşayan bandosu için bilimsel ve sanatsal bir araştırma başlatıldı. Derin bir kaynak ve arşiv araştırması yapıldı. Bir belgesel hazırlandı. Belgeselin ilk gösterimi ise aralık ayında Tire’de düzenlenecek bando ve koro konseri ile birlikte gerçekleştirilecek. Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun, yüzlerce yıl daha yaşasın" dedi. Tire’nin bağımsızlığını Türk halkının eşsiz mücadelesi ile 4 Eylül 1922’de geri kazandığını belirten Tire Belediye Başkanı Salih Atakan Duran da, “Ağır bir yenilgiye uğrayan Yunan askerleri, Türk süvarilerinden panik halinde kaçarken ordu bandolarındaki müzik aletlerini de arkalarında bıraktılar. Zafer kazanımı olan bu müzik aletleri, Ali Başaran ve arkadaşlarının bundan tam 100 yıl önce üstün çabalarıyla Tire Tarihi Armoni Bandosunun kurulmasını sağladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sivil bandosu olma özelliğini taşıyan Tire Belediyesi Tarihi Armoni Bandosu, bir asırdır milli bayramlarda ve yurt genelindeki etkinliklerde Tire’yi başarıyla temsil ediyor. 1937 yılının ekim ayında Nazilli Sümerbank Basma Fabrikasının açılışı ve Ege ziyaretleri esnasında Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü karşılayan bandomuz, biz Tireliler için her daim gurur kaynağı olmuştur. Göreve geldiğimiz günden bu yana bandomuzun övünç dolu geçmişinin ve taşıdığı tarihsel değerin bilincinde olduk. Yaşar Üniversitesiyle birlikte hayata geçirdiğimiz nitelikli projeler oldu. Bu özel etkinliklerde bandomuza ev sahipliği yapan Yaşar Üniversitesine ve Tarihi Tire Armoni Bandosu’nun birbirinden yetenekli müzisyenlerine teşekkür ederiz" diye konuştu. İzmirlilerin yoğun ilgi gösterdiği konserde; Ferit Tüzün’ün Çeşmebaşı Süitinden 2 bölüm, Hasan Niyazi Tira’nın Anadolu Danslarından 4 bölüm, Muammer Sun’un Bozkırın Sesi, Turgay Erdener’in Sabahın Seherinde gibi eserler ve Yaşar Üniversitesi Müzik Bölümü mezunu ve yüksek lisans öğrencisi Toykan Efe Kahraman’ın düzenlemesini yaptığı cumhuriyetin 100 yıllık tarihini anlatan marşlar seslendirildi. Cumhuriyetin 100. Yılı Özel Konserinin coşkusuna ortak olan İzmirli sanatseverler, orkestra, bando ve koroyu uzun süre ayakta alkışladı. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Yaşar Üniversitesi'nden bir ilk

Yunanistan’da okul kitaplarında Lozan antlaşması yok Haber

Yunanistan’da okul kitaplarında Lozan antlaşması yok

Yaşar Üniversitesi Uluslararası Hukuk Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen ve moderatörlüğünü merkezin müdürü Prof. Dr. Işıl Özkan’ın üstlendiği panele; Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsünden Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan ve Doç. Dr. Çağla Derya Tağmat ile Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünden Prof. Dr. Fevzi Çakmak konuşmacı olarak katıldı. Prof. Dr. Işıl Özkan, Lozan Barış Antlaşmasının maddelerinden bilgiler aktararak, “Lozan Antlaşmasında Ege adaları verilmedi. 12 ada, 1912 yılında imzalanan Uşi Antlaşmasıyla İtalya’ya verildi; ancak 1947 yılındaki Paris Antlaşmasıyla 12 ada Yunanistan’a devredildi. Lozan’da bir tek Meis Adası Yunanistan’a verildi. Lozan’da kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Öte yandan Boğazlar için ayrı bir Lozan Boğazlar Sözleşmesi yapıldı. Biz Lozan’da asıl istediğimizi alamadık; ama Montrö Boğaz Sözleşmesiyle Boğazlar egemenlik altına alındı. Maalesef, bizde hala Lozan’ın gizli maddeleri olduğuna dair dedikodular var; ancak bunun gerçek olmadığı görüldü. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’yi barış antlaşmalarıyla çevrelemiş ve ‘Savaş ancak meşru müdafaa ile yapılırsa meşrudur, aksi durumda bu cinayettir’ demiş. Atatürk’ün büyüklüğü burada ortaya çıkıyor” diye konuştu. "Dil ve din azınlığı göz ardı edilseydi Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulamazdı" Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan, “Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce başladığı noktayı iyi bilmeliyiz. Atatürk’ten sonra gelen lider kim olursa olsun, kendisini onunla mukayese ederken dikkatli olmak zorunda. Atatürk, tüm umutların bittiği bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Osmanlı’yı İtilaf Devletleri çökertti ve dağıttı. Atatürk ise yıkılmış Osmanlı Devleti’nin küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Dil ve din azınlığı göz ardı edilseydi Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulamazdı. Ülkenin bütünlüğünü sağlayan temel anlayış, azınlıkların ırk olarak değil dini olarak ayrı sayılmasıydı” dedi. Türkiye’nin egemenlik haklarını Lozan Antlaşması ile elde ettiğini söyleyen Prof. Dr. Ertan, “Lozan, sadece sınırlarımızı belirleyen bir antlaşma değildir. Lozan, bizim iç siyaset belgemizdir. Kendi bankamızı kurabilmek, vergilerin belirlenmesi gibi unsurlar bağımsız ülkelerin yapacakları işlerdir. Lozan, bize bunu sağlamıştır. Lozan Antlaşması ayağımızın altındaki halı gibidir. Çekersek düşeriz. Lozan’ın sırrı, müzakereler sonucu imzalanmış olması. Sadece bir tarafın istediği bir antlaşma değildir. Tek taraflı antlaşmalar, çok kısa ömürlü oluyor. Lozan’ın çok taraflı oluşu, uzun ömürlü olmasını sağladı, saltanatın kaldırılmasında da etkili oldu” şeklinde konuştu. "Lozan Barış Antlaşması ile ilgili Yunanistan’da hiçbir araştırma yok" Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı tutumu ve Lozan Antlaşmasına bakış açısından bahseden Doç. Dr. Çağla Derya Tağmat ise şunları söyledi: “Bizler, Lozan Antlaşmasını bugünün şartlarıyla değerlendiriyor olsak da aslında imzalandığı döneme göre değerlendirilmesi gereken ve iki ayrı aşamada gerçekleştirilen bir konferans ve çok ciddi bir diplomasi okuludur. Bu konferans, psikolojik bir savaştır. İsmet Paşa’nın, Lozan’da dönemin Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos’a karşı sabırlı ve psikolojik olarak güçlü bir şekilde durumu idare etmeye çalıştığını görüyoruz. Lozan Barış Antlaşması imzalandıktan sonra, diğer ülkeler tarafından da çeşitli yorumlar yapıldı. Ortak fikir ise Türklerin inatçı, uzlaşmadan uzak ve dirayetli olması oldu. Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Lord George Curzon, memnuniyet aramaktan ziyade Lozan’ı adeta oyun olarak nitelendiriyor. Curzon, konferansta diplomasi dersi vermeye çalıştı. İngiltere’de bir zafer havası hakimdi. Yunan basınında ise ortak fikir birliği, anlaşmanın çok olumlu karşılanmadığı yönündeydi. Lozan Barış Antlaşması ile ilgili Yunanistan’da hiçbir araştırma yok. İlgi çekici olan ise Yunanistan’daki okul kitaplarında Lozan Barış Antlaşmasına neredeyse hiç yer verilmemişken Atatürk’ün hayatına sayfalarca yer verilmesi.” Türk mizah basınında Lozan’a oldukça fazla yer verildiğini söyleyen Prof. Dr. Fevzi Çakmak ise “Lozan’la ilgili pek çok karikatür çizilmiş. Batı kamuoyunda Türklere küçümseyici ve tepeden bakan bir tavır hakimdi. Batı için Türkler, çözülmesi gereken bir sorun olarak görülüyordu. Batıda Türklere böyle bakılıyorken kendi mizah dergilerimizde İsmet Paşa, ‘Yavuz İsmet’, ‘Güçlü İsmet’ şeklinde resmediliyordu. Bu durum bizim hoşumuza gidiyor. Mizah dergilerinde İsmet Paşa, Lozan’da hep rakibiyle güreşen ve onu deviren şekilde lanse ediliyor. 2 Ekim 1923’e kadar işgal kuvvetleri hala İstanbul’da; ancak dönemin basını hakikaten yazıyor, çiziyor, dilin kemiği yok. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın, İsmet Paşa’ya güç ve destek verdiği gösteriliyor” dedi. "Kimse Lozan’ın 6 ay olacağını tahmin etmiyor" Lozan Barış Antlaşması görüşmelerinin toplamda altı ay sürdüğünü söyleyen Prof. Dr. Çakmak, şunları söyledi: “Kimse Lozan’ın 6 ay olacağını tahmin etmiyor. Batı dünyası, nasıl olsa Türkleri masaya oturtup kısa sürede kendi isteklerimize razı eder, istediğimiz konuma getiririz diye düşünüyor. Dışarıdan bakıldığında hep ‘yenik Türkler’ imajı var; ama İsmet Paşa, savaş kazanarak o masaya oturdu. 4 Şubat 1923’te devletler, isteklerini İsmet Paşa’ya iletti ve ‘Ya bunları kabul edersiniz ya da gerisini siz düşünün’ dediler; ama biz orada ‘Bunları kabul etmiyoruz’ dedik. Bu süreçte Lord Curzon ve diğer arabulucular araya girdi ve süreç devam etti. Bu süreçte muhalifler de çok kez resmediliyor mizah dergilerinde. Mesela Vahdettin çok fazla ön plana çıkarılıyor. Çözümsüzlük çok kez yer alıyor. En nihayetinde barış masasında bu durumun çözülememesi durumunda Türk askerinin çözüm sağlayacağı mizah basınında yer alıyor. Lozan, 1. Dünya Savaşının devamıdır ve onun son antlaşmasıdır. Bu süreçte batı kamuoyu, bir an önce savaşın sona ermesini istiyordu. Bu süreç cumhuriyetle taçlanmasaydı, Türkiye, bu coğrafyanın en büyük rol modeli olan ülke ve rejimi olmayacaktı. Başta Atatürk, Baş Delege İsmet Paşa ve Türk heyeti büyük iş çıkarmıştır.” BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Yaşar Üniversitesi'nden bir ilk

Cumhuriyet’in 100. Yılında Atatürk’ün bilinmeyenlerini anlattı Haber

Cumhuriyet’in 100. Yılında Atatürk’ün bilinmeyenlerini anlattı

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Kuruluş Yıl Dönümü, Yaşar Üniversitesi’nde coşkuyla kutlandı. Atatürk’ün bilinmeyen yönlerini ve anılarını paylaşan Araştırmacı Yazar İlknur Güntürkün Kalıpçı, dünya liderlerinin Mustafa Kemal Atatürk’e olan hayranlığını anlattı. Kalıpçı, “Mustafa Kemal Atatürk, döneminin liderlerinin içerisinden 21. yüzyıla geçebilen tek lider. Üstelik diğer liderler, kendi halkları tarafından yok edilmenin acısını yaşarken o hala halkının ve dünyanın nabzında aynı canlılığı koruyabilen tek lider” dedi. Cumhuriyet’in 100. yıl kutlaması Selçuk Yaşar Kampüsü’nde coşkuyla gerçekleşti. Tören, Rektör Prof. Dr. Levent Kandiller, Mütevelli Heyeti Başkanı Ahmet Yiğitbaşı ve Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili İdil Yiğitbaşı’nın Atatürk büstüne çelenk sunumu ve saygı duruşu ile başladı. Üniversite öğrencilerinden oluşan 40 kişilik 29 Ekim Cumhuriyet Oratoryosu gösterisi ilgiyle izlendi. Halk oyunları ve dans gösterisinden sonra törene katılanlar ellerinde bayraklarla, Müzik Bölümü Kadın Korosu’nun seslendirdiği marşlara eşlik etti. “ATATÜRK’ÜN VİZYONUNU SÜRDÜRMEYE DEVAM EDECEĞİZ” Tören açılışında konuşan Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Ahmet Yiğitbaşı, “Cumhuriyet milletimizin özgürlük ve bağımsızlık yolculuğundaki büyük zaferinin temsilidir. Gelecek yıllarda da cumhuriyet değerlerine olan bağlılığı sürdürmeli, bu emaneti gelecek nesillere güçlü bir şekilde aktarmalıyız. Üniversite olarak ülkemizin aydınlık bir geleceğe ilerlemesi için kılavuz olacak bu değerleri koruma ve yaşatma sorumluluğunun bilincindeyiz.” dedi. Rektör Prof. Dr. Levent Kandiller ise “Üniversite olarak, cumhuriyet değerlerine bağlı, fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirme sorumluluğumuzun arkasında durmaya devam ediyoruz. Bize düşen, çalışkanlığımız, bilime, kültüre ve sanata olan saygımız ile cumhuriyet değerlerini korumak üzere hep beraber çalışmak, Atatürk ilke ve inkılaplarının bir bayraktarı olarak yeni nesillere bu bayrağı teslim etmek” şeklinde konuştu. “CUMHURİYET, BENDEN BİZE GEÇİŞİN TEMİNATI” Araştırmacı Yazar İlknur Güntürkün Kalıpçı, “Sözden Öze Cumhuriyet ve Atatürk” başlıklı konferansta, 38 yıllık araştırmalarının sonucundaki bilgi birikimini aktararak “Hepimizin bildiği bir gerçek var; Mustafa Kemal Atatürk, döneminin liderlerinin içerisinden 21. yüzyıla geçebilen tek lider. Üstelik diğer liderler, kendi halkları tarafından yok edilmenin acısını yaşarken o hala halkının ve dünyanın nabzında aynı canlılığı koruyabilen tek lider. Önemli olan öldükten sonra da bu kadar uzun süre canlı kalmayı başarabilmek. Tüm ülkeler, Atatürk için ‘Eşi olmayan lider’ sözünün altına imza atıyor. Mustafa Kemal Atatürk, barış ve medeniyet lideri adıyla sıfatlandırılmış. Atatürk’e göre cumhuriyet, sözle ifade ettiği bir şey değil. Özüne yansıttığı bir şey. Çünkü Atatürk, ‘Cumhuriyet, karakterimdir’ diyor. Atatürk’e göre cumhuriyet, benden bize geçişin teminatı” dedi. Dünyadaki birçok liderin Atatürk’e saygı duyduğundan bahseden Kalıpçı, “Kurtuluş Savaşı sırasında ordularını denize döktüğü düşmanı Yunan Başkomutanı Nikolaos Trikupis, hiçbir baskı olmadan her Cumhuriyet Bayramı’nda Atina’daki Türk Büyükelçiliği’ne gidiyor ve Atatürk’ün resminin önünde saygı duruşunda bulunuyor. Ayrıca, 1919’dan bu yana çıkan yerli ve yabancı tüm gazete ve dergileri tarıyorum. Bu taramam sırasında İranlı bir şairin bir Tahran gazetesine yazdığı bir şiir buldum. Şiirde, ‘Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi bir lider getirir’ dizeleri var” diye konuştu. ARKASINDA DÜŞMAN BIRAKMADAN ÖLEN TEK KOMUTAN Atatürk’ün arkasında hiç düşman bırakmadan ölen tek komutan olduğunu söyleyen Kalıpçı, “Yunanlılar, ‘Atatürk sadece Türk milletinin değil, bütün insanlığın en büyük evladıdır’ diyor. Atatürk, Kurtuluş Savaşı Destanı ile Türkiye Cumhuriyeti’ni hem yazmış hem yönetmiş hem sesi hem ışığı olmuştur. 100 yıl önce açılan bu perdeyi kapatmaya hiç kimsenin ama hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Dünya var oldukça başrolde hep aynı isim olacak: Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti” diye konuştu. MEHMETÇİK DOYMADAN YEMEĞİNE BAŞLAMAZDI Kalıpçı, Sabiha Gökçen’in kendisinden vasiyet olarak anlatmasını istediği bir anıyı şu şekilde aktardı: “Atatürk ile Sabiha Gökçen, askeri birlikleri teftişe gidiyor. Bazı birliklerde 5 dakika bazı birliklerde 20 dakika Atatürk yemeğe başlamıyor. Yaver geliyor kulağına bir şey söylüyor. Sonra ‘Afiyet olsun’ diyor yemeğe başlanıyor. Sabiha Gökçen, ‘Paşam neden askeri birliklerde yemeğe başlamıyorsunuz?’ diye soruyor. Atatürk ise kendisine ‘Sen yemeğine devam et’ diyor ve açıklama yapmıyor. Bunun üzerine Sabiha Gökçen, Atatürk’ün yaverine soruyor. Yaver, “Paşam şu anda bulunduğumuz askeri birlikteki tüm Mehmetçik yemeğini yedi ve bitirdi artık yemeğinize başlayabilirsiniz” diyormuş. Yani Mehmetçiğin boğazından yemek geçmeden kendi yemeğine başlamayan bir komutanın kurduğu cumhuriyet.” “ASIL ZENGİNLİK ŞAHSİYETTE OLMALI” Atatürk’ün ilham verici sözlerinden örnekler veren Kalıpçı, “Atatürk’ün bir özelliği var. Düşünüyor, okuyor, danışıyor ve ağzından çıkana kadar her şeyi hazırlıyor ve çıktıktan sonra da uyguluyor. Mesela cumhuriyet kelimesinin ağzından ilk defa ne zaman çıktığını araştırdım. 1912’de çıkmış, sonra 1914, sonra 1918. O günden beri okuyor, araştırıyor ve cumhuriyeti kuruyor. Atatürk’e ‘Yaptığınız bu kadar şeyin sırrı ne?’ diye sormuşlar, o da ‘Bir sırrı yok. Ben çocukluğumda çok fakirdim. Eğer çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini kitaplara vermeseydim, bugün yaptığım işlerin hiçbirini yapamazdım’ diyor. Bir gazeteci Atatürk’e ‘Neden tüm mal varlığınızı milletinize bağışladınız?’ diye sormuş, Atatürk ise “Mal ve mülk bana ağırlık yapıyor. Onları asıl sahibi olan milletime bağışlamaktan ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar? Asıl zenginlik insanın manevi şahsiyetinde olmalı” diye cevap vermiş” dedi. İLKLERİ HEDİYE EDEN 51 ZAMANSIZ KADIN Araştırmacı Yazar Kalıpçı, Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınların hakkını savaş daha sürerken verdiğini söyleyerek “İlk defa üniformalı ve rütbeli kadın asker bizim ordumuzda. Kurtuluş Savaşı’nda İzmir’den yola çıkan ve bütün Türkiye’yi dolaşarak zaferden sonra İzmir’ tekrar giren, dünyanın ilk kadın binbaşısı, Binbaşı Ayşe. Üsteğmen Fatma Hanım ise Erzurumlu, Erzurum’u 13 kadınla müdafaa ediyor. 700 erkek, 43 kadından bir müfreze kuruluyor ve ‘Dünyanın İlk Kadın Reisi’ unvanını alıyor. Zor şartlarda ilkleri başaran 51 cumhuriyet kadınımız var. Bu bir rekor, diğer ülkelerden en fazla 6 kadın çıkıyor. 51’inin de ortak özelliği, kendi çocukları olmasına rağmen bütün mal varlıklarını eğitime bağışlamışlar. Çünkü onlar sahip olmayı değil, sahip çıkmayı, kazanmayı değil, kazandırmayı ön plana almışlar. Bu başarıları kazanan o dönemin insanları, o gün o hale düşmelerinin nedenini birbirlerine atıp birbirlerini hedef göstermemişler, düşman saymamışlar, asıl düşmana karşı savaşmayı unutmamışlar. Onlar darılmamışlar, sarılmışlar” şeklinde konuştu. ATATÜRK’ÜN YAZDIĞI SENARYO: BEN BİR İNKILAP ÇOCUĞUYUM Atatürk’ün üzerinde çalışmadığı tek bir alan bulmak için araştırmalar yaptığından bahseden Kalıpçı, şunları söyledi: “Sinemada kendimle girdiğim iddiayı kazandığımı sandım ama yanılmışım. İngiliz filmciler Atatürk’ün hayatını ve Kurtuluş Savaşı’nı filme çekmek istediğini söylemiş. Atatürk ise “Kendi filmimizi kendimiz çekeriz” demiş. Oturup senaryo yazmış ve adını da ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ koymuş. Yönetmenliğini Cezmi Ar, başrolü kendi üstlenmiş ama bu filmi çekmeye ömrü vefa etmemiş. Senaryodaki son söz şöyledir: ‘Bir gün gelecek, beni unutmak ve unutturmak isteyen gayretler belirecektir. Hatta bunlar benim en yakın bildiklerimden olacaktır. Ama Türk milleti hiç unutmasın ki, ektiğimiz tohumlar o kadar feyzli ki Mısır’dan, Hindistan’dan dönüp dolaşıp gelecek, tekrar kalplerini aydınlatacaktır’ diyor.” Bu haber de ilginizi çekebilir: Yaşar Üniversitesi erişilebilirlik bayrağını aldı

Uluslararası öğrenci filmleri İzmir’de yarıştı Haber

Uluslararası öğrenci filmleri İzmir’de yarıştı

Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi, ilkini 2014 yılında düzenlediği Contact Uluslararası Öğrenci Film Festivaline 9. kez ev sahipliği yaptı. Selçuk Yaşar Kampüsünde düzenlenen festivalin konuk okulu Yunanistan’dan Selanik Aristoteles Üniversitesi Film Okulu oldu. Dünyanın çeşitli ülkelerinden 2 binin üzerinde başvuru alan festival yarışmasının finalinde; Türkiye, Bosna Hersek, Güney Kore, Lübnan, Fransa, Kırgızistan, Almanya, Rusya, Hollanda ve Çin’den 12 film yarıştı. Jüri üyeliklerini Yunanistan’dan Prof. Dr. Panagiotis Iossifelis ve Yönetmen Doç. Dr. Dimitris Koutsiabasakos, Türkiye’den Prof. Dr. Ahmet Gürata, Doç. Dr. Dilek Tunalı ve Yönetmen Merve Toz Uğurlu’nun üstlendiği festivale çok sayıda yerli ve yabancı akademisyen ile öğrenciler katıldı. Dört gün boyunca devam eden festivalde, özel gösterimler ve çeşitli söyleşiler yapıldı. Festivalin en dikkat çeken filmi ise Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencisi Gülben Arıcı’nın yönettiği ‘Kennedy’nin Doğuşu’ adlı belgesel oldu. Belgeselde, 1963 yılında suikasta uğrayan Amerika Birleşik Devletleri eski Başkanı John F. Kennedy’nin ruhunu taşıdığını iddia eden Adanalı Mahmut Haklıgör’ün hikayesi anlatılıyor. Suikast sırasında boynundan ölümcül yara alan John F. Kennedy’nin hayatını kaybettiği gün boynunda yara iziyle dünyaya gelen Mahmut Haklıgör, reenkarnasyon ile eski ABD başkanının ruhunu taşıdığına inanıyor. Çocukluğundan bu yana çevresindeki herkes ona ‘Kennedy’ olarak sesleniyor. Festivalin kapanış töreninde ödüller sahiplerini buldu. En İyi Film ödülünün sahibi Almanya Baden-Württemberg Film Akademisinden Paul Drey’in yönetmenliğini yaptığı Red Ears filmi oldu. Film aynı zamanda Öğrenci Jürisi ödülüne de layık bulundu. Rusya Gerasimov Sinematografi Enstitüsünden Raul Geydarov’un yönettiği ‘Bebia, Babua, Anzorik, Me and Mom’ ise En İyi Sinematografi ödülünü aldı. SenEDIT En İyi Hikaye ödülünün sahibi Çin Beijing Film Akademisinden Wentao Duan’ın yönetmenliğini üstlendiği ‘Ariso’ olurken, ‘MEG Post Prodüksiyon Desteği ödülünü ise Gülben Arıcı’nın yönettiği The Birth of Kennedy isimli Türk yapımı aldı. Fransa PÔLE 3D Animasyon Okulu öğrencilerinin yapımı 3 boyutlu ‘The Silent Scream’ isimli film ise festivalin Jüri Özel ödülüne layık bulundu. Senegal'de geçen bir yılın hikayesi Festivalde En İyi Film ödülü ve Öğrenci Jürisi ödülünün sahibi olan Red Ears isimli film, yönetmen Paul Drey’in, Almanya’dan Senegal’e giderek bir yılık kamu hizmeti verdiği süreci konu alıyor. Aradan geçen 13 yılın ardından hâtıraları ve travmaları ile yüzleşen Drey, Senegal’de kaldığı süre boyunca çektiği görüntüleri, yaptığı röportaj ve animasyonlarla kurgulayarak Alman toplumunun yardım sistemindeki gönüllü rolünü anlatıyor. 2 binden fazla başvuru Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Levent Kandiller, “Festivale 2 binden fazla film başvurusu oldu. Jüri, bu başvuruları titizlikle değerlendirdi ve finalist 12 filmi belirledi. Bu yıl konuk okulumuz kardeş şehrimiz Selanik Aristoteles Üniversitesi. Çok köklü ve büyük bir üniversite. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile sponsor ve destekçilerimize teşekkürlerimi sunuyorum” dedi. Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevda Alankuş da, “Festivale başvuru yapan filmler arasından finalistleri belirlemek için çok zor seçim yaptık” dedi. Yarışma filmlerinin sinematografik niteliklerinin belli bir çıtanın üzerinde olmasına özen gösterdiklerini belirten Festival Direktörü, İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazlı Bayram, “Festivalimiz, aynı zamanda öğrencileri film yapmaya yüreklendirmesi, onların sorunlara bakış açılarının evrensel insani boyutları seçimlerimizi etkiliyor. Festivali, son iki yıldır ise Kültür ve Turizm Bakanlığı destekliyor. Bu destek öğrenci filmlerini amatör ve profesyonel kısa filmlerden ayrı bir kategori olarak izleyicilere benimsetmek açısından çok değerli. Ayrıca, Sinema Genel Müdürlüğü uzmanları, destek başvurusu ve raporlama sürecinde bize çok yardımcı oluyor” diye konuştu. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Heyecanla izleyeceğiniz 10 film önerisi

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.