TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#uzman

uzman haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, uzman haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Uzmanlardan önemli ‘Kanlı Para’ uyarısı! Haber

Uzmanlardan önemli ‘Kanlı Para’ uyarısı!

Önce çeşitli sosyal medya platformlarında ortaya çıkan ardından okullarda hızla yayılan ve gençler arasında popülerlik kazanan ‘kanlı para’ oyunu, neden bu kadar ilgi gördü? Uzman Klinik Psikolog S. Aybeniz Urhan, gençler arasında hızla yaygınlaşan ‘kanlı para’ adlı oyunu değerlendirdi. Klinik Psikolog S. Aybeniz Urhan, son zamanlarda karşımıza sıklıkla çıkan Tik Tok videolarındaki kanlı para oyununun aslında çocukların parayı havaya fırlattıktan sonra ellerinin tersiyle tutup üç kere kanlı para dedikten sonra hızlı ve sert bir şekilde yumruk atmasıyla oynandığını kaydederek, şunları dile getirdi: “Eğer çocuk parayı düşürürse de cezalandırılıyor. Bu cezalandırma noktasında birbirlerine acımazsızca cezalar verebiliyorlar. Bu oyunun popüler olmasının nedeni aslında bir güç gösterisi haline gelmesi. Hem de ‘kim kaç kere yapabilecek, kaç kere başarılı olabilecek’ şeklinde birbirlerine meydan okuma içermesi. Ceza verme noktasında da birbirlerini etkileyebiliyorlar.” Hem psikolojik hem fiziksel sağlık üzerinde etkileri var Oyun her oynandığında cezaların daha şiddetli bir şekilde karşılarına çıkabildiğini ya da birbirlerini daha fazla zarar görmesi noktasında destekleyebildiklerini de ifade eden Uzman Klinik Psikolog S. Aybeniz Urhan, şöyle devam etti: “Kanlı para oyununun, oynayan gençlerin hem psikolojik hem fiziksel sağlıkları üzerinde etkileri oluyor. Bu etkilerden bahsedecek olursak, aslında en büyük psikolojik etkilerinden birinin birbirlerine üstün olma çabası olduğunu görüyoruz. ‘Kim kazanacak?’, ‘Ben daha güçlüyüm’, ‘Sen bunu başaramıyorsun’, ‘Sen başarısızsın’ şeklinde yaklaşımlarla üzerine gidiyorlar. Kim daha başarılı olursa o daha güçlü şekilde ilerleyebiliyorlar. Bazı oyunlarda oyun liderleri olabiliyor. ‘Oyunun en güçlüsü’, ‘oyunun kralı’ şeklinde birbirlerine ifadelerde bulunabiliyorlar. Başarısız olan ise gerçekten dışlanma noktasında ya da büyük zararlar görebilecek konumda olabiliyor.” Oyun ile birbirlerini damgalıyor ve dışlıyorlar Oyunun sosyal etkilerine de değinen Uzman Klinik Psikolog S. Aybeniz Urhan, “Çocuklar bu oyunda başarısız olduklarında grubun içinde de başarısız olarak damgalanıyor. Bu damgalanma aslında dışlanmayı da beraberinde getiriyor. Gurubun içerisinden atılma, yalnızlaşma gibi bazı durumlarla çocuklar karşı karşıya kalıyor. Çocuklar buradaki güç gösterisinde kendilerini güçsüz ya da başarısız olarak atfedebiliyorlar.” diye görüşlerini dile getirdi. Yasaklanan oyun gizli gizli oynanıyor “Çoğu okulda yasaklanan kanlı para oyununu öğrenciler kendi aralarında gizli gizli oynama devam ediyor.” diyen Uzman Klinik Psikolog S. Aybeniz Urhan, öğretmenlerin iyi bir gözlemci olması, bu oyunun oynanmasına izin vermemesi, anne ve babaların da çocukları fiziksel olarak da kontrol etmeleri gerektiğini anlattı. Uzman Klinik Psikolog S. Aybeniz Urhan, çocuklara, oyunlarda kazanma ya da kaybetmenin değil, oyunun amacının hem eğlenme hem de kendilerine bilgi katması olduğunun vurgulanması gerektiğini belirterek, bu şekilde birbirlerine zarar veren veya verebilecek olan oyunlardan uzak durmaları gerektiğinin de tekrar tekrar vurgulanmasının önemine değindi. “Çocuklar olabildiğince bu tür oyunlardan uzak tutulmalı.” diyen Uzman Klinik Psikolog S. Aybeniz Urhan, sözlerini şöyle tamamladı: “Çünkü kendi aralarında bir kutuplaşmaya neden olan bu oyunlar çocukların içsel dünyalarında ne yazık ki derin yaralara yer açabiliyor.” BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Kanlı para oyunu nedir? Kanlı para oyunu nasıl oynanır?

Uzmanlardan 7 şehre deprem uyarısı! Haber

Uzmanlardan 7 şehre deprem uyarısı!

AFAD Risk Belirleme ve Önlem Dairesi Başkanı Yılmaz'dan olası Marmara depremine ilişkin değerlendirme... AFAD Risk Belirleme ve Önlem Dairesi Başkanı Gökhan Yılmaz, olası Marmara depremiyle ilgili çalışmaların en önemli ayağının binaların ve altyapının depreme dirençli hale getirilmesi olduğunu söyledi. Trakya Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen "Her Yönüyle Deprem Sempozyumu" için Edirne'ye gelen Yılmaz, gazetecilere yaptığı açıklamada, Türkiye'nin deprem kuşağında yer alan bir ülke olduğunu ve farklı yerlerde büyük depremlerin yaşanabileceğini ifade etti. AFAD olarak depremlere karşı çalışmalar sürdürdüklerini anımsatan Yılmaz, 4 aşamadan oluşan bütünleşik afet yönetimi sistemi kapsamında afet öncesi ve sonrasına yönelik planlar yapıldığına dikkati çekti. Yılmaz, Marmara Denizi'nde olası bir depremin İstanbul başta olmak üzere çevresindeki 7 ili etkileyeceğini dile getirdi. İstanbul gibi 16 milyondan fazla insanın yaşadığı bir yerde hazırlıkların ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğine işaret eden Yılmaz, "Bu kapsamda 2016 yılında İstanbul Afet Müdahale Planı devreye girdi, bunu her yıl tüm kurumlarla güncelliyoruz. Afetle ilgili olan tüm kurumlarda araç, ekipman, personel ve plan hazırlama gibi tüm hazırlıkları tamamlamaları için çalışmalar yürütüyoruz." dedi. Yılmaz, depremle ilgili çalışmaların en önemli ayağının dirençli kentler oluşturmaktan geçtiğini belirtti. İstanbul'da afet riskinin azaltılması ve gerekli bina ve altyapı yenilemelerinin yapılması gerektiğini anlatan Yılmaz, şunları kaydetti: "İstanbul gibi 3 imparatorluğa başkentlik yapmış, içerisinde 2 bin yıllık yapıları ve ciddi bir nüfusu barındıran büyük bir şehirde her şeyden önce eskiyen köhnemiş yapıları yenilememiz gerekiyor. İstanbul gibi bir metropolün en önemli afet hazırlığı, şehri dirençli bir kent haline getirmek, kentsel dönüşüm dahil olmak üzere bina yenilemelerini yapmak ve aynı zamanda şehrin enerji, içme suyu, ulaşım ve haberleşme altyapılarını sağlamlaştırmaktan geçiyor. Köprülerimizi, viyadüklerimizi, içme suyu hatlarımızı sağlamlaştırma noktasında kurumlarla ortaklaşa çalışmalar yürütüyoruz. AFAD olarak 6 Şubat depremlerini bir daha yaşamamak için çalışıyoruz. Biz eğer afetler öncesi gerekli önlemleri alırsak ve dirençli şehirler oluşturursak, depremi sadece bir doğa olayı olarak yaşar ve normal hayata geçişi çok daha kolay sağlayabiliriz." Yılmaz, İstanbul'da 2019 yılında yaşanan 5,8 şiddetindeki depremin ardından paydaş kurumlarla 800'e yakın toplantı gerçekleştirildiğini ifade etti. Bu kapsamda kurumların şehrin altyapısını güçlendirmek için çalışmalar yaptığını aktaran Yılmaz, "İstanbul'un enerji altyapısını güçlendirmek için TEİAŞ tarafından çalışmalar yapıldı. Karayolları ve Büyükşehir Belediyesi köprü ve viyadüklerin risk analizlerini tespit ederek, yenilenmesi ve güçlendirilmesi gereken yerlerde çalışmalar yaptılar. Aynı şekilde haberleşme noktasında GSM operatörü şirketleri kendi baz istasyonlarının risk analizlerini yaptılar. Bunların herhangi bir afet durumunda zarar görme ihtimaline karşı mobil baz istasyonları getirdiler." diye konuştu. Yılmaz, İstanbul'un yapı stokunu yenilemek için çalışmaların sürdüğünü belirterek, "2012 yılında çıkan '6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun' ile İstanbul yapı stokundaki yenileme süreci hız kazandı. O günden bugüne yaklaşık 100 bine yakın yapıyı riskli ilan ettik ve yüzde 90 oranında bu yapılar yıkıldı. Yerine yeni yapılar yapıldı." dedi. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Korkutan depremin ardından uzmanlardan İzmir yorumu

Dr. Şahin: Doğum kontrol hapı doktora danışılmadan kullanılmamalı Haber

Dr. Şahin: Doğum kontrol hapı doktora danışılmadan kullanılmamalı

Kadınlık hormonu içeren hapların her gün bir adet alındığı takdirde kadının yumurtalıklarından, yumurta hücresinin çıkmasını engellediğini ve rahim ağzındaki salgıları kalınlaştırarak spermin geçip rahme ulaşmasını önlediğini söyleyen Liv Hospital Samsun Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Sami Şahin, doğum kontrol günü dolayısıyla doğum kontrol yöntemleri hakkında bilgilendirdi. Doğum kontrol haplarının düzenli kullanılırsa çok etkili olabildiğini söyleyen Opr. Dr. Sami Şahin, “Adet kanaması sırasındaki ağrıyı azaltır. Adet dönemlerinin düzenli olmasını sağlar. Adet kanaması miktarını azaltarak, kansızlığın önlenmesine yardımcı olur. Rahim ve yumurtalık kanserine karşı koruyucudur. Kullanmaya başlamadan önce kesinlikle bir sağlık kuruluşuna danışılması gerekmektedir. Meme kanseri veya kanser öyküsü olanlar, kalp hastalığı olanlar, akut karaciğer hastalığı olanlar, halen gebe ve gebelik şüphesi olanlar, geçmişte veya halen damar hastalığı olanlar ve jinekolojik kanseri olanlar bu hapları kullanmamalıdır” dedi. Ertesi gün hapı hakkında da bilgiler paylaşan Opr. Dr. Şahin, “Ertesi gün hapına kondom yırtılması, diyaframın yer değiştirmesi, RİA’nın düşmesi, hap alınmasının unutulması gibi durumlarda ihtiyaç duyulur. Gebelik oluştuktan sonra etkili değildir. Düşük yaptırıcı değildir. Tekrarlanan kullanımlar olabilir, fakat sık ve tekrar kullanımlarda koruyuculuk diğer yöntemlere göre daha düşüktür. Korunmasız cinsel ilişkiden sonraki 72 saat içinde uygulanmalıdır. Rutin bir korunma yöntemi olarak kullanılamaz” diye konuştu. Rahim içi araçların (spiral) küçük, esnek materyalden yapılmış, ilaç ya da bakır içeren araçlar olduğunu ifade eden Opr. Dr. Sami Şahin, şu bilgileri paylaştı: “Rahim için spiraller, çok kısa bir işlem ile rahim içerisinde yerleştirilir. Sperm hücrelerinin yumurtayı döllemesini engelleyerek gebeliği önler. Rahim içi araç kullanımı için isteyen kişiye uygun olup olmadığı açısından mutlaka sağlık kuruluşuna danışılması ve muayene yapılması gerekmektedir. Rahim içi araç takıldıktan sonra kontrolü için belli aralıklarla doktora başvurulması gerekmektedir. Rahim içi araç cinsel ilişkiyi etkilemez. Bazı kadınlarda, takıldıktan sonraki birkaç ay içinde rahimde hafif kramp şeklinde ağrılar ve adet miktarında artma olabilir. Gebelikten koruyucu enjeksiyonların (iğneler) ise ayda bir ya da üç ayda bir yapılan çeşitleri vardır. Bu iğnelerin, içerdiği hormon ile yumurta hücresinin oluşumu engellenerek, rahim ağzında bulunan salgıları koyulaştırır, sperm geçişini güçleştirerek gebeliği önler. Rahim ve yumurtalık kanserine karşı koruyucudur. Adet kanaması öncesindeki gerginliği ve ağrıyı azaltır, adet kanaması miktarını azaltarak, kansızlığı önleyebilir. Üç aylık olanlar için yöntem bırakıldığında gebeliğin geri dönüşü gecikebilir.” “Cerrahi yöntemler gebelikten kesin korur” Cerrahi yöntemlerle de gebeliğin önlenebildiğini sözlerine ekleyen Şahin, “Kadınlarda yumurtalıktan çıkan yumurta hücresi, tüplerden geçerek rahme ulaşır. Tüpler kapatılınca, yumurta rahme geçemez ve sperm hücreleriyle karşılaşamaz, bu nedenle yumurta vücut tarafından yok edilir. Erkeklerde ise sperm hücreleri hayalarda meydana gelir. Tohum kanalları kapatılınca, sperm hücreleri dışarı atılamaz. Vücut tarafından eritilirler. Kadınlarda tüplerin bağlanması ve erkeklerde ise tohum kanallarının bağlanması operasyonu, gebelikten kesin koruyan, kalıcı yöntemdir. Herhangi bir modern aile planlaması yönteminin kişiye uygun olup olmadığının belirlenmesi için mutlaka bir sağlık kuruluşuna danışılması ve aile planlaması danışmanlığı alınması gerekmektedir” ifadelerini kullandı. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Uzmanlar uyardı: Renkli ve kokulu ürünlerden uzak durun

Hipospadias cerrahisi uzmanları EÜ'nde bir araya gelecek Haber

Hipospadias cerrahisi uzmanları EÜ'nde bir araya gelecek

Kongre Başkanı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ulman ve ekibi Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak’ı makamında ziyaret ederek kongre hakkında bilgi verdi. Rektör Prof. Dr. Budak, “Ege Üniversitesi olarak böylesi önemli bir kongreye ev sahipliği yapmaktan dolayı oldukça mutluyuz. Kongrede farklı ülkelerden uluslararası uzmanlar, hipospadias tedavisi ve cerrahi teknikleri hakkında deneyimlerini paylaşacak. Çok önemli bulduğum, en güncel bilgilerin paylaşılacağı  bu uluslararası katılımlı kongrenin düzenlenmesine öncülük eden başta Prof. Dr. İbrahim Ulman hocamız ve ekibi olmak üzere katkı sunanlara teşekkür ediyor, verimli bir kongre süreci geçirmelerini temenni ediyorum” dedi. “Her 200 bebekten biri bu rahatsızlıkla doğuyor” Hipospadias hastalığı hakkında bilgi veren Prof. Dr. İbrahim Ulman, “Hipospadias halk deyimiyle doğuştan sünnetli ya da peygamber sünnetli olarak doğan çocukların hastalığıdır. Her 200 bebekten birinin bu rahatsızlıkla doğduğu bilinmektedir. İşeme ve üreme fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilen bu rahatsızlığın tedavisi cerrahi olup bebek 2 yaşına gelmeden uygun tecrübeye sahip uzmanlarca yapılması gerekmektedir. Zor ve hassas bir ameliyat olması nedeniyle yeterli deneyimi olmayan ellerde yapılan ameliyatlar ağır komplikasyonlarla sonuçlanabilmektedir. Bu komplikasyonların önlenmesi için de bu tür toplantılar düzenlenmektedir” dedi. “Hem kurs hem de canlı cerrahi çalıştayı yapılacak”  İzmir’de yapılacak kongrenin daha önce 4 farklı kıtada başarıyla gerçekleştirildiğini ifade eden Prof. Dr. Ulman, “Bu kongrede dünyanın her yerinden gelen uzmanlar, hipospadias tedavisi ve cerrahi teknikleri hakkında deneyimlerini paylaşmak, son gelişmeleri tartışmak ve bu nadir rahatsızlığı daha iyi anlamak için bir araya gelecekler. Kongrenin ilk günü, katılımcılara hipospadias cerrahi tekniklerini daha yakından inceleme fırsatı sunmak amacıyla Ege Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde (EGEHAYMER) bir cerrahi kurs düzenlenecek. Kongrenin son gününde ise, pratik deneyim kazanmak isteyen cerrahlar için Ege Üniversitesi Çocuk Cerrahisi Ameliyathanesinde canlı cerrahi çalıştayı gerçekleştirilecek. Ege Üniversitesi olarak hipospadias konusundaki bilimsel gelişmelere katkıda bulunmak, yeni cerrahi tekniklerin paylaşılmasını teşvik etmek ve bu önemli konuyu uluslararası bir platformda ele almayı amaçlıyoruz” dedi. Kongre hakkında detaylı bilgiye https://www.hisizmir2023.com adresinden ulaşılabilecek. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: EÜ, Engelsiz Nişan ve Bayrak sertifikalarına kavuştu

Uzmanlar uyardı! Uzun süre ekrana bakmanın zararını açıkladı Haber

Uzmanlar uyardı! Uzun süre ekrana bakmanın zararını açıkladı

Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Konuralp Yakar, çocukluk dönemi göz sağlığına dair bilgiler verdi. Çocuklarda ilk göz muayenesinin gözler ilk açıldığında yapılmaya başlandığını ifade eden Medicana Sağlık Grubu doktorlarından Konuralp Yakar, bu muayenelerin ilerleyen dönemlerde sıklıkla yapılması gerektiğine değindi. “Ekranlar yakın mesafede uzun süre kullanıldığında gözlerde miyop gelişmesine sebep olabilir” Yakın mesafeden uzun süre ekran kullanımın zararlarına değinen Dr. Öğr. Üyesi Konuralp Yakar, “Pandemiyle ve uzaktan eğitimle birlikte çocukların hayatına dijital ekranlar hem daha erken yaşlarda hem de süre olarak fazlaca girmiş oldu. Ekranlar yakın mesafede uzun süre kullanıldığında gözlerde miyop gelişmesine sebep olabilir. Mevcut numaraların (gözlük dioptrisi) daha kolay ilerlemesine sebep olabilir. Bu nedenle eğitim amacı dışında eğlenceye yönelik dijital ekran kullanımı olabildiğince azaltılmalıdır. Bir diğer husus da; dijital ekranlara uzun sürelerde baktığımızda göz kırpma sayımız azalır. Bunun neticesinde gözlerde kuruma, yanma, refleks sulanma, kızarıklık ve kaşıntı gerçekleşir. Süre kısaltılması ve aralıklı kullanım, zaman zaman uzağa bakarak gözlerin dinlendirilmesi çok faydalıdır” dedi. “Bebekler, doğuştan gözlük ihtiyacıyla doğabilir ve gözlük takabilirler” Bebeklerin görme refleksi ve göz takibinin ayrıntılarına da değinen Konuralp Yakar, “Bebekler doğduğunda düşük görme düzeyine sahiptirler, gün geçtikçe görme düzeyleri artar ve çevresine ilgi göstermeye başlarlar. Doğumdan sonraki ikinci ayda çevresine ilgi göstermeye başlar ve renkli objeleri ve yakınlarını gözleri ile takip etmeye çalışırlar. Göz takiplerinin en geç 4. ayda gelişmiş olması gerekir. Dördüncü ayını doldurmasına rağmen göz takibi gelişmemiş bebekler muhakkak bir göz doktorunca tekrar değerlendirilmelidir. Çocuklarda ilk gözlük muayenesi doğumdan sonraki ilk 6-9. ayda muhakkak yapılmalıdır. Bebekler doğuştan gözlük ihtiyacıyla doğabilirler ve eğer bu saptanmaz ve gözlük kullandırılmazsa göz tembelliği oluşturabilir. Sanılanın aksine bebekler de gözlük takabilir ve kolaylıkla tolere ederler. ilk gözlük muayenesinde normal olsa dahi 3 yaşına kadar 6 ayda bir numara takibi açısından muayene edilmelidir. 3 yaşından sonra gözlük ihtiyacı saptanmayan bireyler yılda bir muayene edilse yeterlidir” diye konuştu. Göz tembelliği, şaşılık ve tedavileri Okulların başlaması ile birlikte gündeme gelen göz sorunlarına da açıklık getiren Dr. Öğr. Üyesi Yakar, “Göz tembelliği; aslında görme potansiyeli olan bir gözün şaşılık veya gözlük gibi tedavi edilebilir bir sebepten dolayı tedavisiz bırakılması sonucu az görmesidir. Göz tembelliğinin en geç 8-10 yaşına kadar tedavisi vardır. Bu yaşlardan sonra çok çok az iyileşme sağlanabilir. Kalıcı hale gelir. Bu sebepten ötürü ilk gözlük muayenesi için ‘ilkokula başlarken yaptırırız’ düşüncesi çok yanlıştır. Artık çok geçtir. Şaşılık; her iki göz küresinin koordineli hareket edememesidir. Bir gözde veya her iki gözde çeşitli yönlerde aşırı hareket ya da hareketsizlik olabilir. Göz tembelliğinin en önemli sebepleri arasındadır. Şaşılık tedavisinde öncelikle eğer birey 10 yaşın altındaysa, varsa göz tembelliği tedavi edilir. Gereken en doğru gözlükler kullandırılmalı, göz tembelliği varsa kapama tedavisi ile tembel göz görmeye zorlanmalıdır. Bazı şaşılık türlerinin altında yatan sebep ise ihtiyaç olan yüksek gözlük numarasının kullanılmamasıdır. Gözlükle düzelen, operasyon gerektirmeyen şaşılık türleri de mevcuttur. Tüm bu çabalara rağmen şaşılık düzeltilememişse genel anestezi altında cerrahi planlanır” şeklinde konuştu.

DEÜ’lü uzman sıcak havalara karşı uyarıda bulundu Haber

DEÜ’lü uzman sıcak havalara karşı uyarıda bulundu

Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi İş ve Meslek Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Coşkun Beyan son dönemde küresel ısınma nedeniyle hava sıcaklıklarının tehlikeli seviyelere ulaştığını belirterek, toplumun önemli bir kısmının risk altında olduğunu söyledi. Doç. Dr. Beyan, gölgeli ve serin yerlerde bulunmaya çalışılmasını önererek, “Aşırı sıcaklığın neden olduğu sık görülen akut klinik durumlar; basit sıcaklık döküntüsü, sıcak krampları, sıcaklık yorgunluğu-bitkinliği ve sıcak çarpmasıdır. Yine dikkat eksikliği, uyku hali, becerilerde zayıflama gibi sonuçlar nedeniyle iş kazaları, sıvı elektrolit bozukluğu, kronik süreçte meslek hastalıkları da ortaya çıkabilmektedir. Riskli çalışan grupları arasında 65 yaş ve üstü, fazla kilolu, kronik kalp hastalığı veya yüksek tansiyonu, akciğer hastalığı olanlar, gebeler ve aşırı sıcaktan etkilenebilecek ilaçlar kullanan kişiler yer alır’’ diye konuştu.  MOLA VERİN, BOL SU İÇİN Aşırı sıcak hava ve güneş ışınlrına direk ve uzun süre maruz kalma durumunda vücut sıcaklığının tehlikeli seviylere yükselebileceğini kaydeden Doç. Dr. Ayşe Coşkun Beyan, yorgunluk, halsizlik, baş dönmesi, sersemlik, bulantı, konsantrasyon eksikliği gibi gibi belirtilerin ortaya çıkması durumunda, hızlı şekilde sağlık kuruluşlarına gidilmesini istedi. Beyan, “Açık havada çalışan bireyler her 15-20 dakikada bir 225 milimetre olmak üzere saatte 1 litre su içilmesini öneriyoruz. Gün boyunca geleneksel kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği yerine birkaç küçük öğün yiyerek daha rahat hissedebilirsiniz. Sıcakta çalışırken dinlenme son derece önemlidir. Vücut ısınızı düşürmek için gölgede veya klimalı, kapalı bir alanda sık sık mola verin. Bu zamanı nemlendirmek ve atıştırmak için de kullanın. Dışarıdaki çalışmanıza bağlı olarak mümkünse hafif ve açık renkli giysiler giyin. Mümkünse ultraviyole koruma faktörlü giysiler ve güneş kremleri kullanın’’ ifadelerini kullandı. HAVA DURUMUNU TAKİP EDİN DEÜ Araştırma Uygulama Hastanesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Coşkun Beyan, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Hava durumunu takip edin ve tek başına çalışmayın. Baş ağrısı, baş dönmesi, yorgunluk, mide bulantısı, kusma, bayılma ve nöbet belirtileri gösteriyorsa  112’yi arayarak acil yardım çağrısında bulunun. Sağlığınız için özellikle 11.00 / 16.00 saatleri arasında dışarı çıkmaktan kaçının. Çıkmak zorunda kalan bireyler şapka, güneş koruyucuyla korunarak açık renkli, bol kıyafetler tercih etmeliler.’’ BÜLTEN

Uzmanlar açıkladı... Sıcak havalar ne kadar sürecek? Haber

Uzmanlar açıkladı... Sıcak havalar ne kadar sürecek?

Türkiye'de neredeyse tüm bölgeleri etkileyen bunaltıcı havanın temmuz sonuna kadar devam etmesi, özellikle bu hafta sonu yeni sıcaklık rekorlarının kırılması bekleniyor. Prof. Dr. Şermin Tağıl, sıcak hava dalgasının Türkiye ve Avrupa'nın büyük bir kısmını etkisi altına aldığını, ikinci atağın da dünden itibaren başladığını ifade etti. Sıcak havanın özellikle cumartesi ve pazar daha da artacağını aktaran Tağıl, "Özellikle Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu'da Meteoroloji Genel Müdürlüğünün kayıtlarına göre 40 derecenin üzerinde sıcaklıklar bekleniyor. Hatta bazı yerlerde mevsim normallerinin aşırı üstüne çıkarak rekorlar dahi kırılabilir. Mesela Antalya'nın rekoru 45 derece. Bu rekoru tekrar gerçekleştirebilir. El Nino etkisiyle ağustosta mevsim normallerinin üzerinde sıcaklıkları bekliyoruz." diye konuştu. Sıcak hava dalgasının şiddetli hissedilmesinin birçok nedeni olduğuna dikkati çeken Tağıl, bunlardan en önemlisini "Sahra kökenli yüksek basınç sistemi" olarak açıkladı. Bunun dışında "atmosfer" ve "okyanus olayı" denilen El Nino'nun gerçekleştiğine işaret eden Tağıl, şu değerlendirmelerde bulundu: "Nisan ayından beri dünya sularının ısındığını görüyoruz. Hatta geçtiğimiz yıllardan çok yüksek derecede bir ısınma kaydedilmiş durumda. Bu da El Nino olayının gerçekleşmesine neden oldu. Okyanus sularının ısınması havanın da ısınmasına neden oluyor. Okyanus suları depoladığı sıcak havayı da atmosfere veriyor. Üst üste 2 faktörün etkili olmuş olması sıcak hava dalgalarının etkisini artırmasına neden oldu. El Nino önümüzdeki 2024 yılına damgasını vuracak gibi. Normalde 9-12 ay devam etmekte ama bunun ne olacağını şimdiden söylemek çok erken." HAFTA SONU 45'E ÇIKACAK Ekosistemin bir denge unsuru olduğunu dile getiren Tağıl, sistemin bozulmasının tüm canlı yaşamını ilgilendirdiğini anlattı. Sıcak havanın insan, hayvan ve bitkilerin yaşamını tehdit edeceğini vurgulayan Tağıl, "Özellikle hassas gruplar yaşlılar açısından günün sıcak zamanlarında dışarı çıkmaları çok tehlikeli. Bitkiler açısından da bu kavurucu dediğimiz ekstrem sıcaklıklar su ihtiyacını arttırmakta ve zeminin aşırı kuruması birikmiş sıcaklık dediğimiz bitkinin erken olgunlaşmasına neden olacaktır. Bu zincirleme sorun önümüzdeki zaman diliminde gıda güvenliğini tehlike altına atabilir. Diğer yandan zemin kuruyor. Aşırı kuruduğu için de yangın frekansının artmasını bekliyoruz. Su varlığını çok etkileyeceğini düşünüyoruz. Çünkü kar erimeleri var. Kar bizim önemli bir su depomuz. Ani kar erimeleri olacağını söyleyebiliriz. Nitekim Ağrı'da bunun yaşattığı seli gördük." diye konuştu. Prof. Dr. Tağıl, termometrelerin gösterdiği sıcaklıktan çok hissedilebilir sıcaklığın önemli olduğunu, hafta sonu 40-45 derecelerin görülebileceğini sözlerine ekledi. AA

Uzmanlar uyardı! Çocuklarınızı bu yiyeceklerden uzak tutun Haber

Uzmanlar uyardı! Çocuklarınızı bu yiyeceklerden uzak tutun

KEMAL ÖZKURT Çocukların sağlığı herkes için çok önemlidir. Onların sağlıklı bir hayat geçirebilmesi için ebeveynler ellerinden geleni yapsa da bilinçsiz olarak bazen zararlı gıdalar verebiliyorlar. Bunların yanı sıra şekli açısından da çocuklar için boğulma riski taşıyan gıdaların da hayatlarını tehlikeye attığı bilinen bir durum. Uzmanlar yapılan araştırmalar sonucunda özellikle çocuklar için zararlı olan 30 yiyeceği açıkladı. ÇOCUKLAR BU GIDALARDAN UZAK TUTULMALI İşte masum olarak bilinen fakat özellikle çocukların sağlığı için ciddi tehditler oluşturan 30 zararlı besin: Sosis: 10 yaşından küçük çocuklardaki boğulma olaylarının yüzde 17'sinin sosisten kaynaklandığını, sosisli sandviçin uyarıyla satılması gerektiğini söylüyor. Fugu Balığı: Kâğıt kadar ince dilimler halinde satılan fugu balığında tetrodoksin adlı, oldukça etkili bir zehir bulunuyor. Bu balığı pişiren şefler özel eğitim alıyor. Ackee Meyvesi: Batı Afrika ve Jamaika'da yetişen meyve kesildikten sonra kabuğunun kırmızıya dönmesi beklenmezse koma veya ölüme yol açabiliyor. Fıstık: Toplam nüfusun yüzde birinin fıstık alerjisi var. Ölümle sonuçlanan alerji vakalarının büyük bölümü fıstıktan kaynaklanıyor. Yeşillik: Ispanak, roka, marul, lahana, kıvırcık salata gibi yeşilliklerin iyi yıkanmaması bağırsak bakterilerine davetiye çıkarıyor. Işgın: Bu Asya kökenli bitkiden fazlaca tüketildiğinde bitkideki toksinler zehirlenmeye yol açıyor. Ton Balığı: Dünyanın en çok tüketilen balıklarından olmasına rağmen çok fazla yenildiğinde sinir sistemine zarar vererek kalp hastalıkları riskini artırıyor. Manyok: Nişastası yapılan bu köklü bitki de eğer doğru tüketilmezse siyanür üreterek zehirlenme riski yaratıyor. Kahve: İçeceği elde edilen bu bitki, kalp krizine yol açmasının yanı sıra, uyuma zorluğu ve dişlerde sararmaya yol açıyor. Mantar: Bu bitkinin yabani olanları, zehirlenmelere ve hatta halüsinasyonlara neden oluyor. Patates Kızartması: Patates kızartmasının içinde yüksek oranda bulunan akrilamid maddesi nedeniyle uzun süre tüketilirse damar sertliği, şişmanlık ve kansere neden olabiliyor. Hamburger: En zararlı yağ türü olan trans yağların kullanımı nedeniyle kalp hastalıkları meydana geliyor. Alkollü İçecek: Hamilelik döneminde annenin aldığı besinler çocuk sağlığı içinde ciddi zararlar görebilir. Bu yüzden hamilelik döneminde alkol kullanımı beyin ve sinir sistemini olumsuz yönde etkiliyor. Üzüm: Şeker oranı yüksek olan bir meyve olan üzüm, diyabetli kişiler için zararlıdır. Sosis, Salam: İçinde sodyum nitrit bulunan salam ve sosisin tüketilmesi kansere neden oluyor. Çikolata: Yüksek orandaki kakao, şeker ve katkı maddelerini içinde barındıran çikolata kandaki kolesterol miktarını yükseltiyor. Cips: Cips yemek yağ içmekten farksız diyen uzmanlar, kanserden obeziteye, diyabetten Alzheimer’e kadar birçok hastalığa neden olduğunu vurguluyor.  Dondurma: Kolay bozulabilme özelliğine sahip olan dondurmanın içindeki maddelerin bozulma nedeniyle ortaya çıkması bağırsak hastalıklarına yol açıyor. Asitli İçecek: İçerisinde asit barındıran bu içecekler mide ve bağırsak hastalıklarına neden oluyor. Hamur işi: Bu tür yiyecekler kolesterol dengesini bozuyor. Dondurulmuş Gıda: Bu tür gıdaların dondurulma işlemleri esnasında zararlı organizmaların üremesinden dolayı mide ve bağırsak hastalıkları meydana geliyor. Hazır Çorba: Toz haline getirilmiş, defalarca işlem görmüş, içinde çok fazla katkı maddesi bulunan hazır çorbalar kansere neden oluyor. Krem Peynir: Yüksek oranda yağ içeren bu ürünler kalp sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Rus Salatası: İçinde bulunan mayonezin asit (sirke veya limon suyu) kullanılarak yapılması, gıda kaynaklı hastalıklara neden oluyor. Makarna: Hamurdan yapılan makarnanın fazla tüketilmesi mide hastalıklarına neden oluyor. Pasta: Pastaların içinde çok miktarda bulunan şeker, yağ, un gibi maddeler mide hastalıklarına yol açıyor. Patlamış mısır: Yapılan bir araştırmada patlamış mısırın kalori ve yüksek oranda doymuş yağ içerdiği ortaya çıktı. Boyalı Şeker: İçinde boya yapıcı kimyasalları barındıran şekerler diş çürümesi başta olmak üzere, obezite, diyabet, kalp ve dolaşım hastalıkları, kanser, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu ve kemik erimesine neden oluyor. Kabuklu Deniz Ürünleri: Doğru şekilde temizlenmeyen kabuklu deniz ürünleri bağırsak hastalıklarına neden oluyor. Çiğ Yumurta: İçinde bulunabilecek zararlı salmonella mikrobu nedeniyle hastalıklara yol açıyor.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.