TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#UĞUR MUMCU

UĞUR MUMCU haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, UĞUR MUMCU haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

CHP'li Sevda Erdan Kılıç: Uğur Mumcu suikastinin bombacısı Oğuz Demir nerede? Haber

CHP'li Sevda Erdan Kılıç: Uğur Mumcu suikastinin bombacısı Oğuz Demir nerede?

CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, Gazeteci Yazar Uğur Mumcu suikastinin bombacısı Oğuz Demir hakkında, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir yargılama yapıldığını açıkladı. Mahkeme’nin, suikastin 30. Yılında hala Demir’i bulamadığını söyleyen Kılıç, “Bombacı Oğuz Demir nerede?” diye sordu. Uğur Mumcu davasının 30 yıldır karanlıkta bırakıldığını söyleyen Kılıç, Mumcu hakkındaki ana davada sanıkların savunuculuğunu Erdoğan’ın avukatı Mustafa Doğan İnal’ın yaptığını gündeme getirdi ve “Bugün yargıdaki çürümüşlüğün mimarı olarak konuşulan bu avukat, çıraklığını yargıdaki çürümüşlüğü ortaya çıkaran gazetecinin katillerini savunarak yapmıştır” diye konuştu. CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, gazeteci yazar Uğur Mumcu suikasti kapsamında, Mumcu’nun arabasına bomba koyduğu tespit edilen Oğuz Demir’in yargılandığı davayı gündeme getirdi. Davanın son duruşmasının birkaç gün önce, sessiz sedasız bir şekilde Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldüğünü belirten Kılıç, şu bilgileri verdi: OĞUZ DEMİR NEREDE? “Hayali ihracat dosyası, Mobilya Dosyası, Ağca Dosyası, Silah kaçakçılığı dosyası gibi birçok dosya ile yargıdaki ve siyasetteki çürümüşlüğü gözler önüne seren gazeteci Uğur Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde katledildi. Tehditlere, baskılara, karanlık odakların hedefi haline gelmesine rağmen Türkiye’nin geleceği için vazgeçmeyen cesur bir kalemdi. Mumcu, eğer bunları yazmaya devam etseydi Türkiye, belki de temiz eller yolculuğunu bugüne kadar çoktan tamamlamış olacaktı. Ama o yolculuk hiç başlamasın isteyen karanlık eller, karlı bir Pazar sabahı Uğur Mumcu’yu katletti. Cinayetin üzerinden tam 30 yıl geçti. Çoğu kişinin haberi dahi yok ancak Uğur Mumcu davası hala sürüyor. Bundan yalnızca birkaç gün önce, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sessiz sedasız bir yargılama yapıldı. Uğur Mumcu’nun arabasına bombayı yerleştiren Oğuz Demir, 30 yıldır olduğu gibi yine bu davaya da getirilemedi. Oğuz Demir, kendi elleriyle yaptığı bombayı, kendi elleriyle Uğur Mumcu’nun arabasına yerleştirdi. Sonra nasıl olduysa ortadan kayboldu. 30 yılın sonunda da geçen hafta Mahkeme heyeti, bu bombacıyı hala bulamadığını gözümüzün içine baka baka söyledi! KATİLLERİN AVUKATI O İSİM ÇIKTI Uğur Mumcu davası, sadece Mumcu’nun yazdığı dosyalar nedeniyle değil, aynı zamanda bu büyük suikast davasının hepimizin gözünün içine baka baka sonuçsuz bırakılmasıyla da yargıdaki çürümenin, adaletsizliği en somut örneği, hatta temelidir. Yargıdaki çürüme ile mücadele eden bir gazetecinin öldürülmesi, çürümenin aktörlerini cesaretlendirmiş; Gazetecinin katillerinin cezasız bırakılması ise nice failleri cesaretli hale getirmiştir. Bunu laf olsun diye söylemiyorum. Aktörlere baktığımız zaman Mumcu davasının bugünkü çürümenin nasıl bir temeli olduğunu görüyoruz. Bugün, Yargıdaki rüşvet çarkı konuşuluyor. Sayın Genel Başkanımız son yıllarda her gün üstüne basa basa bu rüşvet çarkının mimarı olan bir isimden bahsediyor. Bu isim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı olan Mustafa Doğan İnal… Sayın Genel Başkanımızın tüm ısrarlı çağrılarına karşın hala hakkında inceleme yapılmayan, mal varlığı dahi araştırılmayan Mustafa Doğan İnal’ın, yargıdaki çürümenin baş mimarı olduğu her yerde dillendiriliyor. TUĞLAYI ÇEKECEĞİZ Peki kimdir bu Mustafa Doğan İnal? Mustafa Doğan İnal, Uğur Mumcu davasının katillerinin avukatlığını yapmış isimdir aynı zamanda. Evet.. Bugün yargıdaki çürümüşlüğün mimarı olarak konuşulan bu avukat, çıraklığını yargıdaki çürümüşlüğü ortaya çıkaran gazetecinin katillerini savunarak yapmıştır… Bu sistemin nasıl kurulduğunu ve korunduğunu biliyoruz. Vakti zamanında ‘Tuğlayı çekersek, duvar yıkılır’ diyenler.. İşte duvarınız. O tuğlayı çekmeye, O duvarı yıkmaya kararlıyız.” Hayali ihracat dosyası, Mobilya Dosyası, Ağca Dosyası, Silah kaçakçılığı dosyası gibi birçok dosya ile yargıdaki ve siyasetteki çürümüşlüğü gözler önüne seren gazeteci Uğur Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde katledildi. Tehditlere, baskılara, karanlık odakların hedefi haline gelmesine rağmen Türkiye’nin geleceği için vazgeçmeyen cesur bir kalemdi. Mumcu, eğer bunları yazmaya devam etseydi Türkiye, belki de temiz eller yolculuğunu bugüne kadar çoktan tamamlamış olacaktı. Ama o yolculuk hiç başlamasın isteyen karanlık eller, karlı bir Pazar sabahı Uğur Mumcu’yu katletti. Cinayetin üzerinden tam 30 yıl geçti. Çoğu kişinin haberi dahi yok ancak Uğur Mumcu davası hala sürüyor. Bundan yalnızca birkaç gün önce, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sessiz sedasız bir yargılama yapıldı. Uğur Mumcu’nun arabasına bombayı yerleştiren Oğuz Demir, 30 yıldır olduğu gibi yine bu davaya da getirilemedi. Oğuz Demir, kendi elleriyle yaptığı bombayı, kendi elleriyle Uğur Mumcu’nun arabasına yerleştirdi. Sonra nasıl olduysa ortadan kayboldu. 30 yılın sonunda da geçen hafta Mahkeme heyeti, bu bombacıyı hala bulamadığını gözümüzün içine baka baka söyledi! Uğur Mumcu davası, sadece Mumcu’nun yazdığı dosyalar nedeniyle değil, aynı zamanda bu büyük suikast davasının hepimizin gözünün içine baka baka sonuçsuz bırakılmasıyla da yargıdaki çürümenin, adaletsizliği en somut örneği, hatta temelidir. Yargıdaki çürüme ile mücadele eden bir gazetecinin öldürülmesi, çürümenin aktörlerini cesaretlendirmiş; Gazetecinin katillerinin cezasız bırakılması ise nice failleri cesaretli hale getirmiştir. Bunu laf olsun diye söylemiyorum. Aktörlere baktığımız zaman Mumcu davasının bugünkü çürümenin nasıl bir temeli olduğunu görüyoruz. Bugün, Yargıdaki rüşvet çarkı konuşuluyor. Sayın Genel Başkanımız son yıllarda her gün üstüne basa basa bu rüşvet çarkının mimarı olan bir isimden bahsediyor. Bu isim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı olan Mustafa Doğan İnal… Sayın Genel Başkanımızın tüm ısrarlı çağrılarına karşın hala hakkında inceleme yapılmayan, mal varlığı dahi araştırılmayan Mustafa Doğan İnal’ın, yargıdaki çürümenin baş mimarı olduğu her yerde dillendiriliyor. Peki kimdir bu Mustafa Doğan İnal? Mustafa Doğan İnal, Uğur Mumcu davasının katillerinin avukatlığını yapmış isimdir aynı zamanda. Evet.. Bugün yargıdaki çürümüşlüğün mimarı olarak konuşulan bu avukat, çıraklığını yargıdaki çürümüşlüğü ortaya çıkaran gazetecinin katillerini savunarak yapmıştır… Bu sistemin nasıl kurulduğunu ve korunduğunu biliyoruz. Vakti zamanında “Tuğlayı çekersek, duvar yıkılır” diyenler.. İşte duvarınız. O tuğlayı çekmeye, O duvarı yıkmaya kararlıyız. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - Sevda Erdan Kılıç: 1982 Askeri vesayetine de hayır, 2023 Saray vesayetine de hayır

İzmirli gazeteciler Uğur Mumcu'yu unutmadı:  "Mumcu, gazeteciliğimizin kılavuzu" Haber

İzmirli gazeteciler Uğur Mumcu'yu unutmadı: "Mumcu, gazeteciliğimizin kılavuzu"

NURETTİN BAKİ Ölümünün 30'uncu yılında yurdun dört bir yanında farklı etkinliklerle anılan Araştırmacı-Gazeteci Uğur Mumcu, Bayraklı'da da unutulmadı. Bayraklı Belediyesi'nin ev sahipliğinde İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Yönetim Kurulu Başkanı Dilek Gappi moderatörlüğünde İzmirli gazeteciler; İLKSES Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Erdal Erek, Yenibakış Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Emin Varol, Dokuz Eylül Gazetesi Yayın Koordinatörü Mutlu Yılmaz, Yenigün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Dirik, Ege Telgraf Gazetesi Haber Müdürü Hakan Serbest ve İZ Gazete Yazı İşleri Müdürü Yağız Barut, Uğur Mumcu'yu anlattı. Panel öncesinde 'Sönmeyen Işık Uğur Mumcu' Gürsel Gökçe Fotoğraf Sergisi de yapıldı. Sergiyi gazetecilerle birlikte Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal da gezdi.   YOLU YOLUMUZDUR Bu davadan vazgeçmenin mümkün olmadığını söyleyen Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal, “Uğur Mumcu’nun açtığı aydınlanma ve temiz toplum yolunu, onu katlederek bitireceklerini sananlar yanıldı. Çünkü 30 yıldır milyonlarca Cumhuriyet sevdalısı hala Mumcu’nun izinden gidiyor, fikirlerini yaşatıyor. Bu davadan vazgeçmemiz mümkün değil. Bizi, inananları, bu ülkeyi sevenleri bir adım geri attıramadılar, attıramayacaklar. Demokrasi, özgürlükler ve geleceğimiz noktasında bu ülkenin evlatlarıayağa kalkmış durumda. Mumcu’nun yolu yolumuzdur. Saygı ile anıyorum” dedi. BAĞIMSIZ GAZETECİLİĞİ KAYBETTİK Uğur Mumcu’nun araştırmacı gazeteciliğine dikkat çeken İGC Yönetim Kurulu Başkanı Dilek Gappi, tüm engellemelere, baskılara rağmen Mumcu’nun kalemini hiçbir zaman satmadığını, kırmadığını söyledi. Gappi, “Hepimizin bildiği, bir pazar sabahı Uğur Mumcu’yu katlettiler. 30 yıldır Türkiye birçok kulvarlardan, olaydan geçti. 30 yılda Türkiye her şeyden önce bağımsızlığını ve özgür fikri, özgür iradeyi, bağımsız gazeteciliği, özgür gazeteciliği ve bütün bunların toplamında halk adına olan dik duruşunu maalesef kaybetmeye başladı. Bütün bunlar silsile halindeydi. Uğur Mumcu, bizler için bir kılavuz, bir felsefe. 30 yıl önce Türkiye’de; fotoğraflara baktığımız zaman orada bir kez daha gördük, bir aydınlanma meşalesi… Bağımsız gazetecilik, belli kulvarları vardır. İzmir’de gazetecilik adına ilk bağımsızlık meşalesini yakan Gazeteci Hasan Tahsin’dir. Yıllar sonra Uğur Mumcu yazdıklarıyla sadece araştırmacı gazeteciliğin öncüsü olmadı. Sorgulayıcı bakış açısı, bilgi ve birikimiyle bir gazetecinin nasıl olması gerektiğini tarif ederken aslında bir ülkeyi de kendi gerçekleriyle baş başa bıraktı. Türkiye’nin yaşadığı ve ileride yaşayabileceği en derin olayları ilk kaleme alan Uğur Mumcu’ydu. Bu olayların üstünü örtmelerine rağmen Uğur Mumcu yaptığı meslekte asla taviz vermedi, kalemini hiç kırmadı, satmadı. O günden bugüne geldiğimizde özellikle şunu görüyoruz; aslında toplumlar medya üzerinden şekillenir, o nedenle iktidarlar ne kadar baskıcıysa önce medyacıyı şekillendirmeye çalışır. İşte özgür kalemler böyle böyle susmaya başlar. Uğur Mumcu’dan sonra da birçok kaybımız oldu. Toplumun onurlu kalması, onurlu kalemleriyle olur, özgür ifadesiyle olur. Özgürlüğümüzü kaybettiğimiz zaman insan olmanın erdemini de kaybederiz. Bütün bunları bize en iyi anlatan ve bu bedelli bedenleriyle ödeyen gazetecilerimiz, yazarlarımızdır.  Daha sonra Hrant Dink, Metin Göktepe daha nice kalemi biz kaybettik. Ama o andan itibaren onlar birer candı, daha sonra birer felsefeye, birer kılavuza ve birer öndere dönüştüler” dedi. MUMCU, TOPLUMA YÖN VERİYORDU İLKSES Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Erdal Erek ise "Uğur Mumcu'yu anlamak çok önemli. Bizler gazeteciler olarak yaşamamıza rağmen hala tam olarak Uğur Mumcu'yu anladığımızı, çizdiği yolda yürüdüğümüzü düşünmüyorum. Ona rağmen bir şeyler yapmak günümüzde çok anlamlı ve önemli. Çünkü medya sektörü nefes alamayacak noktaya geldi. Gazetecilik maalesef siyasetle çok içli-dışlı oldu. Haberciliğin özünü, Uğur Mumcu’nun çizdiği araştırmacı gazetecilik ruhunu bir tarafa bıraktık. Uğur Mumcu’yu ne kadar konuşursak konuşalım anlatamayız. Çünkü farklı bir yapıda ve farklı bir dünyadaydı. Bir hukukçuydu ve hukukçu kimliğini bir tarafa bırakıp, hukukçu araştırmalarını gazetecilik üzerine yönlendirmişti ve çok ciddi dosyalar hazırlıyordu. Bu dosyalar kitaplar haline gelip toplumu aydınlatıyordu. Bir nevi topluma yön veriyordu. Bugün bizim yapmamız gereken şey ise, özümüze dönüp gazeteciliği tekrardan gazetecilik formatına dönüştürmemiz gerekiyor. Çünkü gazetecilik kavramının içi boşaltıldı, bunun tekrardan doldurulması gerekiyor. Yeni nesil gazetecilere yol açarsak, belki Uğur Mumcu'nun bıraktığı hikâyeyi devam ettirebiliriz. Cesur olmadan gazetecilik de yapılmıyor. Kendimizi yeniden revize etmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı. TABLO KARANLIK! Yenigün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Dirik de Mumcu’yu anlatırken, “Bugün bir aydınlanma neferini anıyoruz ama tablo karanlık. Her şeyden önce cinayetin kendisi karanlık bir olay. Araştıran,sorgulayan, tarikat, siyaset, para, terör ve bunların arka planlarını yazmaya çalışan bir insankatledildi. Faili meçhul deniyor ama failler biliniyor. 30 yıldır isimleri bilinen kişilere bu emri, kimin verildiği sorulmadı, sorulmuyor. Faili meçhul değil, katledenler belli ama bu karanlık olayın aydınlanmasını isteyenler meçhul. Onlar bilinmiyor. Mumcu’nun katledilmesi, gerçek gazeteciliğin de katledilmesine yol açtı. Ancak karamsarlık lüksümüz yok” ifadelerini kullandı. Ege Telgraf Gazetesi Haber Müdürü Hakan Serbest ise “Uğur Mumcu, işaret ettikleri, muhteşem Türkçesi ve güçlü kalemiyle Türkiye’nin en önemli gazetecilerinden biriydi. Bugün yaşıyor olsaydı adım gibi eminim 81 yaşında hala araştıran üreten saygın bir gazeteci olacaktı. Belki mahkemelerde, hapislerde geçen bir ömrü olacaktı ama o yine de doğru bildiklerini söylemekten, yazmaktan geri kalmayacaktı. Ruhu şad olsun” dedi. HALK NE KADAR CESUR OLURSA… 9 Eylül Gazetesi Yayın Koordinatörü Mutlu Yılmaz, “Belgeli gazeteciliğin atası olaraktanımlayacabileceğimiz Uğur Mumcu, bugün yaşasaydı, ülkemizde çok daha iyi bir gazetecilik anlayışı olurdu. Mumcu’nun fikirlerinin ışığında gelecek nesillerde de bilgi, belge vearaştırmaya dayalı haberciliğin gelişmesi gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullanırken, İz Gazete Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yağız Barut da duygularını, “Unutmamanın ve unutturmamanın devrimci bir eylem olduğunu düşünüyorum. Halk ne kadar cesur olursa, gazeteciler de okadar cesur olur ve gerçeğin peşinde koşar. Suskunlar toplumu olduğumuz sürece neden gerçekler yazılmıyor diye sorulmamalı. Daha fazla cesur olmalı ve doğruyu bulmak için mücadelemizi sürdürmeliyiz” şeklinde paylaştı. 

Uğur Mumcu suikastının üzerinden 30 yıl geçti Haber

Uğur Mumcu suikastının üzerinden 30 yıl geçti

Derlenen bilgilere göre, 22 Ağustos 1942'de, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi ile Nadire Mumcu'nun dört çocuğundan biri olarak Kırşehir'de dünyaya gelen Uğur Mumcu, ailesinin Ankara'ya taşınması üzerine ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1965'te mezun olan Mumcu, öğrencilik yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" makalesiyle "Yunus Nadi Ödülü"nü aldı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanlığını yapan Mumcu, Milliyet gazetesinde incelemeler kaleme aldı. Mumcu, 12 Mart 1971 dönemindeki bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi'nde birçok aydınla bir yıla yakın tutuklu kalan, yargılandığı davada 7 yıl hapse mahkum edilen Mumcu, kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine tahliye edildi. Serbest bırakılmasının ardından askere alınan Mumcu, askerliğini "yedek subay" olarak yapması gerekirken, kendi tabiriyle "sakıncalı piyade" olarak tamamladı. Tuzla Piyade Okulu'nda eğitim gören Mumcu, 1973'te okul yönetimi tarafından "kötü hal ve düşünce sahibi" suçlamasıyla "er" çıkarıldı ve Ağrı Patnos'a yollandı. Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrılan Mumcu, profesyonel gazeteciliğe 25 Şubat 1974'te Yeni Ortam gazetesinde "Anarşist!.." başlıklı yazısıyla başladı. Köşe yazılarında hem sorunları dile getiren hem de hukuka aykırı ve yasa dışı uygulamaların üstüne giden Mumcu, yazdığı kitaplarla da ses getirdi. "Sakıncalı Piyade tiyatroya uyarlandı" Güldal Homan ile 19 Temmuz 1976'da evlenen Mumcu'nun bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) oldu. Usta gazetecinin 1977'de yayımlanan "Sakıncalı Piyade" kitabı tiyatroya uyarlandı ve Ankara Sanat Tiyatrosu'nda yüzlerce kez sahnelendi. Mumcu, terörün silah kaçakçılığıyla ilişkisini ortaya koymak ve bu yönde kamuoyu oluşturmak için 1981'de "Silah Kaçakçılığı ve Terör" kitabını okurlarıyla buluşturdu. Papa 2. Jean Paul'e düzenlediği silahlı saldırıya ilişkin Mehmet Ali Ağca ve bağlantıları hakkında araştırma yapan Mumcu'nun, "Rabıta" ve "12 Eylül" kitapları 1987'de, önemli araştırmalarından kabul edilen "Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925" eseri ise 1991'de yayımlandı. "Cinayetlerin ardındaki sır ortaya çıkmadı" Uğur Mumcu, Yazar Musa Anter'in öldürülmesinden sonra 27 Eylül 1992'de Cumhuriyet gazetesinde kaleme aldığı "Dipsiz Kuyu" başlıklı yazısında, "Orta Doğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık dipsiz bir kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Orta Doğu'da 'kimin eli kimin cebindedir' bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı!" ifadelerini kullandı. Mumcu, 24 Ocak 1993'te arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Suikastı, İBDA-C ve Hizbullah gibi örgütler üstlense de aradan geçen 30 yıla rağmen cinayetin üzerindeki sis perdesi aralanamadı. Türkiye'yi sarsan suikasta ilişkin ilk yargılamalar, Mumcu'nun ölümünden 7 yıl sonra başladı. Mumcu suikastı ile Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok cinayetlerini de kapsayan davanın adı "Umut" oldu. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava, cinayetlerin ardındaki sırrı tam olarak ortadan kaldıramadı. Ceza alanlar oldu İlk dereceli mahkemenin kararının Yargıtay tarafından bozulmasının ardından yeniden görülen davada, 3 sanık "yasa dışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu örgütünü kurmak ve yönetmek" suçundan, 5 sanık ise aynı örgüte üyelikten çeşitli sürelerde hapis cezalarına mahkum edildi. Bu kapsamda sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" eylemlerinden 12 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırıldı. Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın'a ise "silahlı suç örgütü üyesi olmak"tan 6 yıl 3'er ay hapis cezası verildi. Anayasa Mahkemesi, gözaltında tutuldukları tarihlerdeki mevzuatın, gözaltı süresinde avukata erişim imkanı tanımadığı gerekçesiyle, sanıklar Recep Aydın, Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç, Mehmet Şahin ve Yusuf Karakuş'un yeniden yargılanmasına karar verdi. AA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.