Türkiye gıda enflasyonunda ilk sırada: Temel tüketim ürünleri lüks hale geldi
SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER- Türkiye dünya ülkeleri arasında gıda enflasyonunda ilk sırada bulunuyor. Son yıllarda ise tarım ürünü üreticisinin kar edememesi nedeniyle üretici üretimden çekilmeye başladı. Yaşanan bu durum hem yeterli gıdaya ulaşmayı engellerken hem de nitelikli gıdaya ulaşımı engelledi. Gıda enflasyonu ile gıda ürünlerine ulaşmak zorlaşırken ulaşılabilen ürün ise dar gelirlinin cebini zorluyor. TÜRK-İŞ Araştırmasının Temmuz 2024 ayı sonucuna göre; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 19 bin 234 TL. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 62 bin 652 TL. Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 24 bin 901 TL oldu. 2024 yılı için ülkemizde belirlenen asgari ücret ise 17 bin 002 lira. Yani 4 kişilik bir ailede 3 kişi asgari ücrete çalışsa dahi yine de yoksul. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Toprak, “Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı ülkemizde gıda harcamaları, çok büyük bir kesim için en fazla harcama kalemi ve hane bütçesinde de önemli bir paya sahip. Yükselen döviz fiyatları ve artan işsizlikle birlikte gıda enflasyonundaki artış vatandaşın alım gücünü büyük ölçüde azaltıyor” dedi.
GIDA ENFLASYONU YÜZDE 50’NİN ÜZERİNDE
Gıda ürünlerinde enflasyonun yüzde 50’nin üzerine çıktığını belirten Toprak, “Uzun yıllardır devam eden ve giderek derinleşen ekonomik krizin boyutu, son dönemde uygulanan politikalar nedeniyle büyümüş ve emeğiyle geçinen herkesin yaşamını olumsuz etkilemiştir. Başlangıçta kur artışı ve yüksek borçluluk olarak kendini gösteren kriz, uzun zamandan beri hayat pahalılığı, işsizlik, güvencesizlik, geçim zorluğu, yoksulluk ve açlık gibi sosyal boyutlar kazanmış durumdadır. Gelinen noktada bu durum geniş halk kesimlerinin en önemli sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Son zamanlarda etkisini gündelik yaşantımızda yoğun olarak hissettiğimiz yüksek enflasyon, özellikle gıda ürünlerinde yüzde 50`nin üzerinde fiyat artışlarına neden olmuştur. Halkımızın büyük çoğunluğunu oluşturan ücretli ve dar gelirli kesimlerin gelirlerinde herhangi bir artış olmamasına karşın, gıda fiyatlarındaki bu olağan üstü yükseliş, gıdaya erişimi her geçen gün zorlaştırmakta, geniş halk kitleleri için gıda güvencesi ve gıda güvenliği tehlikeye girmektedir. Gıda fiyatlarındaki sürekli artış sonucu et ve süt ürünleri, yumurta, yağ, bakliyat, şeker gibi temel gıdalar ulaşılması zor ve lüks tüketim malı haline gelmiştir. Şu an ülkemizde yeterli ve dengeli beslenemeyen yüzbinlerce insan, yoksulluğun en alt seviyesi olan temel ihtiyaç maddelerine ulaşamama ve açlık riski ile karşı karşıya kalmışlardır” diye konuştu.
KARBONHİDRAT TÜKETİMİ YÜZDE 25 ARTTI
Etbir'in verilerine göre pandemi döneminde et tüketimi yüzde 33 azalırken Makarna Sanayicileri Derneği'nin verilerine göre makarna tüketimi yüzde 25 artış gösterdiğini söyleyen Toprak, “Bu duruma en büyük etken de artan gıda enflasyonu. Bu durum vatandaşın gıda alışverişinde öncelikli olarak fiyat kriterini baz almasına ve hangi ürün, nerede ucuzsa oraya yönelmesine neden olmaktadır. Burada da karşımıza iki büyük sorun çıkmaktadır; birincisi neredeyse hammadde fiyatına satılan ve merdiven altı veya kayıt dışı şekilde uygun olmayan koşullarda üretilen gıda maddeleri, ikincisi ise taklit ve tağşiş. Her iki durum da halk sağlığı açısından risk teşkil etmektedir. Gıda fiyatlarındaki bu yüksek artış, bir başka sorunu da beraberinde getirmektedir. Halkımız, göreceli ucuz olduğu için merdiven altı üretim denilen, nerede ve ne koşulda üretildiği belli olmayan, büyük oranda taklit ve tağşiş yapılan ve hatta sağlık riski taşıyan gıdalara yönelmektedir. Gıda mühendislerinin çalıştırılmadığı, kayıt dışı üretim yapılan ve yeterince denetlenmeyen bu işletmelerde gıda güvenliğinin sağlanamaması, tüketicilerin hem aldatılmasına hem de sağlık riski ile karşı karşıya kalmalarına sebep olmaktadır. Yine gıda fiyatlarındaki bu hızlı artış, stokçuluğu teşvik etmekte ve ürünlerin depolarda istiflenmesine neden olmaktadır. Bu durum, birçok fırsatçının haksız kazanç elde etmesine, üreticinin para kazanmadığı gibi; tüketicilerin de gıda ürünlerine çok daha pahalıya ulaşmasına yol açmaktadır. Stokçulukla birlikte, belli gıda maddelerinin piyasada bulunamaması, önümüzdeki süreçte yaşanacak önemli sorunlardan biridir” şeklinde konuştu.
10 DOLARIN ALTINA GEÇİNİLMEYE ÇALIŞILIYOR
Vatandaşların artan enflasyonlardan dolayı marketlerde indirim günü kovaladığını belirten Toprak, “Yüksek kur politikası sonucu her geçen gün yabancı paralar karşısında değeri düşen Türk Lirası nedeniyle, günlük on doların altında bir gelir ile geçinmek zorunda kalan geniş halk kitleleri için yaşam, her zamankinden daha da zorlaşmıştır. Asgari ücretin altında maaş alan emekliler için ise durum tamamen içinden çıkılamaz haldedir. Bunun sonucu, semt pazarlarında akşam saatlerinde çürük ve yerlere atılmış gıdaları toplayanların sayısının her geçen gün arttığını üzülerek görmekteyiz. Aynı zamanda, dar gelirli aileler yeterli ve dengeli beslenememekte, çocukların bedensel ve zihinsel gelişimi için gerekli olan proteinin oranı sofrada azalmakta, buna karşılık sağlıksız gelişime neden olabilecek karbonhidrat oranı ise artmaktadır. Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı ülkemizde gıda harcamaları, çok büyük bir kesim için en fazla harcama kalemi ve hane bütçesinde de önemli bir paya sahip. Yükselen döviz fiyatları ve artan işsizlikle birlikte gıda enflasyonundaki artış vatandaşın alım gücünü büyük ölçüde azaltıyor. Yurttaşlar indirim günlerini takip edip hangi ürün nerede daha uygun fiyatlı diye araştırıyor. Halk ekmeklerin önünde uzun kuyruklarda dakikalarca bekliyor. Çünkü 5 kuruşun dahi önemi hane bütçesi için oldukça büyük. Pazarın kapanma saatlerine yakın alışverişe giden hatta ne yazık ki pazar toplandıktan sonra geride kalanları toplamak zorunda kalan yurttaşlarımızı da görüyoruz. Sonuç olarak enflasyon sabit bir geliri olan ve emek gücüne dayanan kesimler için yıkıcı. Diğer yandan, gıdaların üretiminde ilk aşamayı oluşturan çiftçilerimiz ise her geçen gün üretimden kopmaktadır. Mazot, gübre ve yem gibi temel girdi fiyatlarında olağanüstü artışlar sonucu, çiftçi ürettiği ürünü maliyetin altında satmak zorunda kaldığından, bir yıllık çabasının sonucunda zarar etmektedir. Dolayısıyla, almış olduğu kredileri ödeyememekte, her geçen yıl borçları artmakta ve sorun içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Bu olumsuz gidişatın doğal sonucu olarak, çiftçimiz üretimi terk etmektedir. Tüm bunlar da bize, eğer kısa zamanda tarımsal üretimde yeterli ve etkili önlemler alınmaz ise gıdaya ulaşmakta daha da zorlanacağımızı, gıda egemenliğimizin çok büyük yara alacağını ve gıdada tam anlamıyla dışa bağımlı hale geleceğimizi göstermektedir” açıklamasında bulundu.
TÜRKİYE 9 YILDA 11 SIRA GERİLEDİ
Toprak, “The Economist tarafından derlenen gıdaya ekonomik gücün yetmesi, erişebilme, kalite ve güvenlik unsurlarını içeren Küresel Gıda Güvenliği Endeksi 2020 Raporunda Türkiye, 113 ülke arasında son 9 yılda 11 sıra birden kaybederek 47’nci sırada yer aldı. Her ne kadar Tarım ve Orman Bakanı efsane olarak nitelendirse de bir zamanların “gıdada kendine yeten nadir ülkelerinden” biri olan ülkemiz, halkının gıda ürünlerini “satın alabilirliği” sıralamasında 65’inci sırada yer alarak bırakın gelişmiş ülkeleri Botsvana, Şili, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün gibi pek çok ülkenin maalesef ki gerisindeyiz. Gıda kalitesi kategorisinde 45, sel, yangın, sıcaklık artışı gibi faktörlerin ele alındığı doğal kaynaklar kategorisinde ise Türkiye 53’üncü sıraya gerilemiş durumdayız. Hicap duyarak söylüyoruz Yurttaş ne yazık ki beslenemiyor. Sadece karın doyuruyor. Dengeli bir beslenme yerine tek tip ve özellikle karbonhidrat ağırlıklı beslenme ilerleyen yıllarda başta obezite olmak üzere diyabet ve diğer hastalıklara neden olacak. 1966 yılında kabul edilen Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinde, "Cinsiyeti ve yaşı ne olursa olsun, her insanın her zaman sürekli, yeterli, güvenli ve kültürel tercihine uygun gıdaya veya gıda üretmek için gerekli araçlara ulaşma hakkı vardır. İnsanlar gıda ihtiyaçlarını kendi kontrollerinin dışında, engelli, yaşlılık, ekonomik yetersizlikler, hastalık, felaket ya da ayrımcılık gibi durumlarda karşılayamadıkları zaman gıda ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmalıdır." denmektedir. FAO‘nun verilerine göre dünyada her dokuz kişiden biri yatağına aç girerken, yaklaşık 1,4 milyar kişi ise obezdir ve bu nedenle sağlık sorunları yaşamaktadır. Aslında, yaşanan açlık ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim yetersizliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamamasıdır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de belirtildiği gibi, insanların temel gereksinimi olan gıdanın eşit ve adil dağıtılmadığı bir dünya güvenli değildir. Gıda ile ilgili sorunları gıda güvencesi ve gıda güvenliği olmak üzere iki ayrı açıdan değerlendirmek gerekir. Gıda güvencesi; Birleşmiş Milletler‘in kabul ettiği ve anayasamızda sosyal devlet anlayışı çerçevesinde yer alan; herkesin, yeterli ve dengeli beslenmesi için gerekli gıdaya ulaşma hakkının güvence altına alınmasıdır. Bu ilke, birçok ülkede ve ülkemizde yeterince uygulanmamaktadır. Türkiye‘nin de içinde bulunduğu ülkelerin büyük bir kısmında, gelir dağılımındaki adaletsizlikler nedeniyle, açlık sınırında yaşayan insanların sayısı küçümsenmeyecek düzeydedir. Son dönemde hemen her ülkede yaşanan gıdaya ilişkin sorunlar, önümüzdeki dönemde daha dikkatli olmamız gerektiğini ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı.
GIDA MÜHENDİSİ SAYISI ARTIRILMALI
Toprak, “Tarım ve Orman Bakanlığı’nda Gıda Mühendisi istihdamı sayısı ivedilikle arttırılmalı. Uzun zamandır söylediğimiz gibi Milli Eğitim Bakanlığı’na Gıda Mühendisi istihdam edilmeli. Uzun yıllardır Oda olarak öğrenci temsilciliklerimizle beraber İlköğretim ve liselere yönelik yaptığımız Bilinçli Gıda Tüketimi Seminerleri zorunlu ders olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nda istihdam edilecek Gıda Mühendisleri tarafından verilmeli ve okul yemekhane ve kantinleri ders veren Gıda Mühendisleri tarafından denetlenmeli. Bugün gıda ve güvenliği için harcanmayan her bütçe yarın ne yazık ki sağlık için harcanmak zorunda kalınacak. Yinelemek gerekir ki, dar gelirli ailelerin elde ettiği gelir yeterli ve dengeli beslenme için gerekli harcamaları bile karşılayabilecek düzeyde değil. Bu durumda olan aileler, büyük bir olasılıkla beslenme dışı harcamalarının (kira, ulaşım, yakıt, elektrik ve benzerleri) bir kısmını da beslenme harcamalarından kısarak elde edebilmekte. Sonuç olarak, gelir düzeyinin düşük ve yetersiz olması, dar gelirli kişi ve ailelerin sağlıksız, yetersiz ve dengesiz beslenmesine neden olmakta. Gıdaya erişim bir sorun ve endişe kaynağı olmaktan çıkarılmalıdır. En temel ve ertelenemez ihtiyaç olan gıdanın, herkes için kolayca, yeterince ve sürdürülebilir şekilde erişilebilecek duruma getirilmesi elzemdir. Unutulmamalıdır ki, yaşamak nasıl bir insan hakkı ise sağlıklı, güvenli ve yeterli gıda ile temiz suya, sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır. Bunu sağlamak da kamunun en önemli görevlerinden biridir. Bir kez daha hatırlatıyor, başta iktidar olmak üzere yetkili tüm kurum ve kuruluşları asli görevlerini yerine getirmeye ve çözümün bir parçası olmaya davet ediyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.