TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Tümör

Tümör haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tümör haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Hızla zayıfladığı için hastaneye gitti, kalbinde tümör çıktı Haber

Hızla zayıfladığı için hastaneye gitti, kalbinde tümör çıktı

Gaziosmanpaşa'da yaşayan 4 yıllık evli olan ilk çocuğunu kucağına almaya gün sayan 29 yaşındaki Mustafa Yancar, bir süre önce iştahsızlık, hızlı kilo kaybı gibi şikayetler hissetmeye başladı. Yancar, sonrasında yorgunluk ve şişkinlik belirtileri de olup bir anda kendini kötü hissedince hastanenin acil servisine geldi. Burada yapılan tetkiklerde safra yolları fonksiyonlarıyla ilgili problem tespit edilerek dahiliye servisine yatışı yapıldı. İncelemelerde ekipten bir doktorun şüphesi üzerine sorunun kalbinden kaynaklı bir problem olup olmadığına da bakılınca Yancar ve doğumuna haftalar kalan hamile eşi büyük bir şok yaşadı. Kardiyoloji Bölümü Eğitim ve İdari Sorumlusu Prof. Dr. Erdal Belen ve ekibi genç adamın kalbinde yaklaşık 10 cm'lik tümör olduğunu tespit etti. Ardından hasta, Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Elif Teker Açıkel ve ekibine yönlendirildi. Ameliyat olması gerektiği ifade edilen genç adam, hazırlıkların tamamlanmasıyla operasyona alındı. Kalp ve Damar Cerrahisi ekibinin başarıyla gerçekleştirdiği açık kalp operasyonuyla kalpteki tümör alınırken, tespit edilen damar tıkanıklığı da giderildi. Tedavi sürecinin ardından Yancar taburcu edilirken, en büyük endişesinin şu an doğumuna yaklaşık 1 ay kalan bebeğini görememe korkusu olduğunu söyledi. Kardiyoloji Bölümü Eğitim ve İdari Sorumlusu Prof. Dr. Erdal Belen hastalığın teşhis sürecini anlatırken Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Elif Teker Açıkel de ekibiyle birlikte girdikleri zorlu operasyon ve hastanın tedavisine ilişkin bilgi verdi. “En çok korktuğum çocuğumu görebilecek miyim düşüncesi oldu” Yaşadıklarını anlatan 29 yaşındaki Mustafa Yancar, “Hastaneye acilden giriş yaptım, 2 ayda yaklaşık 9-10 kilo verdim bir anda, son 1-1,5 haftada yeme olarak inanılmaz kesilmeler oldu. Yürürken artık yorgunluk ve şişkinlik hissetmeye başladım o yüzden acile geldim. Acilde safra kesemle ilgili problem olabileceğini söylediler ve beni dahiliye birimine yatırdılar. Akabinde kalbimde bir büyüme olduğunu fark ettiler. Kalp ve damar cerrahına yönlendirip bir kitle olduğundan bahsedip operasyon yapmak istediklerini söylediler. Acil bir şekilde operasyonum gerçekleşti. Bu benim ilk hastane tecrübem, ilk operasyonum ve çok büyük bir operasyon geçirdim. Bir anda olunca şoka girmiş gibi olduk. Burada kalp ve damar cerrahisindeki doktorlarımız özellikle Melike Hoca, operasyondan önce beni inanılmaz rahatlattı. Çok mutlu oldum, çok rahatladım zaten en başta ameliyatı atlatayım bir uyanayım, ondan sonraki illaki gelecek diye bekliyorduk, öyle de oldu. En çok korktuğum kısım oydu, çocuğumu görebilecek miyim, bütün problem orada başlıyordu zaten operasyona girmeden önce tek bir söz istedim. Ben çocuğuma yetişmek istiyorum, bunu yapabileceksek ben tamamım, her şeye varım. Çok şükür de verdikleri sözü tuttular, yetiştiriyorlar” şeklinde konuştu. “Bu şikayetlerle gelen birinde akla gelmesi zordur, ilginç bir vaka” Hastanın geliş şikayetleri düşünüldüğünde çok yönlü tanı sürecinin hastalığının tespitinde büyük önem taşıdığını söyleyen Kardiyoloji Bölümü Eğitim ve İdari Sorumlusu Prof. Dr. Erdal Belen, kimi zaman kalp hastalıklarının şikayet vermeyebileceğini ifade ederek kontrollerin yapılması gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Belen, "Hastamız çok genç bir hasta 29 yaşında kilo kaybı, iştahsızlık şikayetleriyle başvuruyor. İç Hastalıkları bölümü hastamızı yatırarak tetkik ediyor safra yollarında bir tıkanıklık, enfeksiyon var. Bunu yapacak yüzlerce sebep olabilir aslında ama ayırıcı tanının önemi, oradaki bir doktor arkadaşımız acaba kalpten gelen bir durum var mı diye bizden EKO istedi. Ekokardiyografi yani, kalp ultrasonunda bir sağ kulakçık dediğimiz yerde 10 cm'ye yakın bir kitle saptandı. Bu kitlenin tek tedavisi vardı o da cerrahi. Biz de teşhisi koyduktan sonra bu 10 cm'lik kitle için kalp ve damar cerrahisi kliniğimize konsülte ettik. Ameliyat için hastayı oraya devrettik. 29 yaşında bu şikayetlerle gelen birinde akla gelmesi zordur o yüzden ilginç bir vaka olması önemli. Bir de sağ tarafta olması önemli daha çok solda bekleriz, bu da farklı bir özelliği ama şükür ki iyi bir ameliyatla hastamızı kurtardık” dedi. “O kitleyi tamamen kalbinden aldık” Hastasının tedavi sürecine yönelik konuşan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Elif Teker Açıkel, “Gerçekten bizim nadiren görebileceğimiz durumlardan biri, hasta dahiliyeye beslenmesinin azalması, ciddi kilo kaybıyla ve safra kesesinde enfeksiyon soru işaretiyle gelip yatıyor. Oradaki bir doktor arkadaşımın ciddi bir dikkati sayesinde kardiyolojiye danışılıyor. Fark ediliyor ki kalbinde yaklaşık 10 cm'lik tümörel bir kitle olduğu görülüyor. Bize danışıldı, biz de hastamızı zaman kaybetmeden hızla operasyona alıp o kitleyi tamamen kalbinden aldık. Çoğunlukla semptomatik oluyorlar, eninde sonunda bir nefes darlığı, hareketli eforla birlikte güçsüzlük, çarpıntı gibi belirtiler veriyor ama bizim hastamızda ne yazık ki bunlar yoktu. Bu kitlenin sürecini sorarsanız çok uzun süredir var olduğunu düşünüyorum, birdenbire 10 cm'lik bir kitle oluşmaz. Bu yavaş yavaş artmıştır artık en son aşamada kalbe o kadar büyük bası yapmaya başlamış ki bu şekilde belirti vermeye başlamıştır. Kitle 10 cm'ye yakın olduğu için açık kalp ameliyatı yaptık, ameliyatımız esnasında aynı zamanda bir kapağı da tamamen bozulmuş durumdaydı. Hem o büyük kitleyi aldık hem de kapak tamirimizi yaptık” dedi. “Hastayı kaybetmeye kadar giden ciddi sonuçlar doğurabilirdi” “Ameliyatımız yaklaşık bir 4-5 saat sürdü” diyen Doç. Dr. Açıkel, “Hastamız uyandıktan sonra bile kendisinde farklılıkları çok rahat bir şekilde gördük. Kan değerlerimiz toparladı, hastamızın daha rahat bir hareket hali oldu, beslenmesi arttı. Kilo da almaya başladı, en güzel yanlarından biri de bu oldu. İşin en dramatik tarafı; eğer ki fark edilmemiş olsaydı o kapaktan geçen kitle kapağı tamamen kapatıp kalbin dolaşımını bozup hastayı kaybetmeye kadar giden ciddi sonuçlar doğurabilirdi. Kendisini ilk gördüğüm zaman da dedim; evet, 29 yaşında gencecik bir beyefendisin bu bakımdan şanssızsın keşke olmasaydı ama herhangi bir şey olmadan sana müdahale etme şansımız olması bu da senin şanslı olduğunu gösterir. Çok genç, evet fark edilmemiş ama şu an her şey yolunda. Hastamızı taburcu ettikten sonra günlük hayatına devam edecek, onlar da bir sıkıntısı yok. Belli aralıklarla mutlaka takibimize gelecek. Kullanacağı ilaçlar, tedavilerine de uyduğu zaman ömür boyu artık rahat ve mutlu bir hayat sürmesini düşünüyoruz” diye konuştu. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - İstanbul’da su kesintisi – 25 Ekim 2023 Çarşamba

Göğsündeki şişliği kedi tırmığı sandı gerçeği hastanede öğrendi Haber

Göğsündeki şişliği kedi tırmığı sandı gerçeği hastanede öğrendi

Seden Baş, 6 yıl önce sokaktaki bir manav tezgahının altında bulduğu yavru kediyi sahiplendi ve ona sıcak bir yuva sundu. "Şans" ismini verdiği kedisinin, 1 yıl önce sürekli sağ memesinin üstüne yatması veya atlaması nedeniyle oluştuğunu düşündüğü şişlik nedeniyle hastaneye başvuran Baş, yapılan tetkikler sonrası meme kanseri olduğunu öğrendi. Kemoterapi ve immünoterapi ile meme kanserini yenmeyi başaran Baş, tedavi sürecini sosyal medya hesabından takipçileriyle paylaşarak farkındalık oluşturuyor. "Şans benim gerçekten şansım oldu" Seden Baş, kedisi Şans'ın ona ikinci bir yaşam şansı verdiğine inandığını söyledi. Şans'ın çok hırçın bir kedi olduğunu ve kimseye yaklaşmadığını anlatan Baş, "Anneleri ölmüş yavrulardan bir tanesini sahiplendim. Şu an 6 yaşında. Çok zor bir dönemden geçiyordum. Bana uğur getirmesini istediğim için ona Şans adını verdim. Bana böyle bir hayat şansı vereceğini asla bilmiyordum." dedi. Kedisi Şans'ın sürekli, daha sonra tümör olduğu belirlenen sağ göğsüne yattığını dile getiren Baş, şöyle devam etti: "Şans oradaki tümörü bana haber verdi aslında. Geçen sene ekim ayında başladı ağrılarım. Doktorlara gittiğim zaman bu öyküyü anlattığımda kedi tırmığı olarak nitelenen bir hastalık olabileceğini söylediler. 3 ay zaman kaybettim. Ocak ayında evre 3 C meme kanseri tanısı aldım. Şans benim gerçekten şansım oldu. Adının karşılığını verdi. Hikayem böyle başladı." Kemoterapinin mayıs ayında tamamlandığını radyoterapinin de son dönemlerinde olduğunu söyleyen Baş, sağlığına kavuştuğu için çok mutlu olduğunu aktardı. Seden Baş, hastalığı süresince Şans'ın hiç yanından ve göğsünden ayrılmadığını, tümörden kurtulunca kedisinin de normale döndüğünü ifade etti. "Üç gün çok ağladım" Hastalığı öğrendiğinde büyük üzüntü yaşadığını vurgulayan Baş, şöyle devam etti: "Benim 3 günlük bir yas sürecim oldu. Gerçekten kolay bir kabulleniş süreci değil aslında. Eskiden insanların başına geldiği zaman 'Nasıl kaldırıyorlar?' diyordum. Yani nasıl bunu atlatabiliyorlar? Böyle pozitif olabiliyorlar? Oluyormuş insan gerçekten. Üç gün çok ağladım. Dördüncü gün artık duyabileceğim her şeyi duyduktan sonra eski 'Seden' oldum. Gülmemle tanınan bir insandım ve yine gülmeye başladım." İnsanlara moral vermeye başladığını belirten Baş, şöyle devam etti: "Ben agresif bir tümöre sahiptim ve yaşım çok genç. İnsanlar beni gördükçe daha çok motive olmaya başladılar. O kadar güzel mesajlar alıyorum ki onlardan. Hasta yakınları bana ulaşıyorlar, moral olsun diye çocuklarına gösteriyorlar. Böyle bir kitleye ulaşabileceğim aslında hiç aklıma gelmemişti bu zamana kadar ama insanlara umut vermek güzel bir şey." Doç. Dr. Bulut'tan meme tarama çağrısı Seden Baş'ın tedavi gördüğü Medicana Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Gülcan Bulut, halk arasında "kedi tırmığı" olarak bilinen bir hastalık olan "enfeksiyöz granülomatöz mastit" ile tümör belirtilerinin benzerlik gösterdiğini kaydetti. Seden Baş için kanser tanısının biyopsiden sonra kesinleştiğini ifade eden Bulut, şöyle konuştu: "Lenf bezleri pozitifti, lokal ileri dediğimiz bir aşamadaydı. Kemoterapi ve immünoterapi ile başladık tedavisine. Seden, güçlü bir kadın. Tedaviye de çok inandı. Gerçekten inanmak bu işin belki de en önemli kısımlarından biri. Bu hastalığı yenebileceğini, tedaviyle düzelebileceğine inandı. Kitlenin küçüldüğünü gördükçe daha da motive oldu açıkçası." Gülcan Bulut, meme kanseri konusunda özellikle kadınların dikkatli olmasını ve tarama yaptırmasını istedi. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Diş hekimi Sarıyar’dan diş hassasiyeti uyarısı

Karpuz büyüklüğündeki tümör göğsünü patlattı! Haber

Karpuz büyüklüğündeki tümör göğsünü patlattı!

Denizli’de yaşayan 57 yaşındaki Fatma Özen, 5 ay önce göğüs bölümünde yaşadığı ağrı ve leke görüntüsüne rağmen hekime başvurmadı. Ağrılarının hızla artması ve sağ göğsünde hızla büyüyen bir kitlenin olduğunu fark eden kadın, uzmana başvurmak yerine bitkisel tedavi yöntemlerine yöneldi. Hekimlerden tepki alacağından endişe eden Özen, ağrıların dayanılmaz hale gelmesi ve kanamanın başlamasının ardından en yakın hastaneye başvurdu. Yapılan tetikler sonucunda sağ göğünde tümör olduğunu öğrenen Özen, kentin farklı noktalarındaki hastaneleri kapı kapı gezmeye başladı. Derdine derman aradığı sırada halsizlik ve yoğun kan kaybı yaşayan Özen, bir hekimin önerisi üzerine Genel Cerrahi Uzmanı Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. İmdat Koçberber ile tanıştı. Op. Dr. Koçberber tarafından çok acil bir ameliyata alınan kadın, göğsünü patlatan 20 santimlik tümörden kurtularak sağlığına kavuştu. “Kitlenin devasa boyutta ulaştığını ve 20 santimetre olduğunu gördük” Karpuz büyüklüğündeki kitlenin tamamen temizlendiğini ve başarılı bir ameliyat yapıldığını ifade eden Op. Dr. İmdat Koçberber, “Hastamız yaklaşık 10 gün önce kliniğimize başvurdu. Bütün göğsünü kaplayan açık yara halinde ve aktif kanamalı bir kitlesi vardı. 3-4 ay önce göğüs bölgesinde kütlenin hızla büyüdüğünü, değişik doktorlara gittiğini ve netice alamadığı ortaya çıktı. Belli süre geçmesi nedeniyle tedavide geç kalınmış ve hiçbir hekimin yanaşmadığını öğrendik. Çok şiddetli kanaması vardı. Hastamızın küçük bir parçasını alıp, patolojik incelemesini yaptıktan sonra kitlenin alınmasına karar verdik. Hızlıca yapılan işlemlerin ardından kitlenin devasa boyutta ulaştığını ve 20 santimetre olduğunu gördük. Meme bölgesini tamamen zarar verdiği ve kanama sorununu ortaya çıkardığını tespit edilmesinin ardından zor da olsa kitle ve kalıntılarının tamamını temizledik. Göğsünü başarılı çalışma ile kapatmayı başarabildik” dedi. “Yüzde 1'den az görülen ve hızlı büyüyen meme tümörü olduğunu tespit ettik” Literatürde bu hastalığa çok az rastladıklarını ve bu boyutta ilk defa tümör gördüklerini anlatan Op. Dr. İmdat Koçberber, “Patolojik incelemesi sonucunda bütün meme tümörlerini çok nadir cinsi olan sistosarkoma olduğunu gördük. Çok nadir olan, yüzde 1'den az görülen ve hızlı büyüyen meme tümörü olduğunu tespit ettik. Hastamızın durumu şu anda çok iyidir. Literatürde bu tür meme türlerinde yaklaşık 10-15 santim büyüklüğünde olanlara dev tümör demekteyiz. Hastamızdaki tümör ise 20 santim büyüklüğünde olup, oldukça boyutu büyüktü. Burada önemli olan kadınlarımızın göğüslerinde herhangi bir kitle ya da kızarıklık olduğunda bunu önemsemeleri ve kısa sürede doktora başvurmaları gerekiyor. Bu boyutlara ulaşmadan gerekli tedavileri yapmalarını istiyoruz” ifadelerini kullandı. “Doktora gittiğimde kızacaklarını düşündüm” Hemcinslerine meme kanseri ve tümörleri konusunda uyarıda bulunan Fatma Özen ise bu tür rahatsızlıklarını geciktirmemelerini isteyerek, “5-6 ay kadar önce göğüsüm de bir siyahlık başladı. İlk başta önemsemedim ve bir kaç ay sonra karpuz kadar büyüdü. Ağrılarım çok oldu ve biraz sabrettim. Çünkü doktora gittiğimde kızacaklarını düşündüm. Bir gün kanamalarım başladı ve durmayınca acile gittim. Olayın boyutunu öğrendim ve 3-4 hastane gezdim kimse bir şey yapamadı. Sonra kanamam çok olduğu için halsizleştim ve tekrardan doktora gittim. Gittiğim hekim başka bir hekimi önerdi. Bana çok iyi davrandı, hiç azarlamadı ve yargılamadı. Kaybettiğim kanı verdi ve ameliyat sonrası 2-3 güne ayaklandım. Allah ondan razı olsun. O boyutta bir şey yapılamayacağını bildiğim için beklemeyi ve kendi kendime patlamasını tercih ettim. En son patladı ve kanamalarım oldu. Kadınlara mutlaka kitleleri küçükken ve hızla yayılmadan doktorlara gitmelerini tavsiye ediyorum” diye konuştu. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Kalbinizi seviyorsanız tuza dikkat!

''Vücut ağrıları kulak ardı edilmemeli, tümör olabiliyor'' Haber

''Vücut ağrıları kulak ardı edilmemeli, tümör olabiliyor''

Elazığ’da özel bir hastanede görev yapan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Gökhan Önce, ortopedik tümörler hakkında bilgi verdi. Özellikle vücut ağrılarının kulak ardı edilmemesi gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Gökhan Önce, önemli açıklamalarda bulundu. Ortopedik tümörlerin kemik veyahut yumuşak dokuda çıktığını belirten Op. Dr. Önce, ''Kemiğin tümörleri iyi veya kötü huylu olabiliyor, yumuşak doku dediğimiz, kaslar, tendonlar ve yerine göre kemik tümörlerine giren kıkırdaklar gibi tümörler olabiliyor. Çok iyi huylu, çok basit yıllarca hiçbir şey yapmazsanız bile hiçbir şey olmayacak tipler olduğu gibi teşhis edildiği anda belki ameliyata geç bile kalan durumlar da olabiliyor. Bunun için uyanık olmak için gerekli. Bu tümörler kendilerini iki şekilde gösterir. Birincisi, şişlik ikincisi ise ağrı şeklinde gösterir” dedi. ''Geç kalınırsa ameliyat ile fayda etmeyebilir'' Geç kalındığı taktirde ameliyatın bile fayda vermediği vakalar olduğunu ifade eden Önce, ''Gece ağrıları, istirahat ağrıları oluyorsa ve ağrıların şiddeti artıyor, geçmiyorsa o zaman bu ağrıdan şüphelenmek lazım. Hemen gerekli ilgili merkezlere gidip bunun teşhisini ve tedavisinin yapılması gerekiyor. Buradaki en önemli detay kulak ardı etmemek lazım. Vücudun herhangi bir yerinde şişlik ve ağrı ile kendisini belli eder. Bu iki özelliği kulak ardı etmemek lazım. O yüzden geç kalınırsa sadece cerrahi bir işlemle halledilecek bir işlem yerine kemotarapi, radyoterapi ve cerrahi gibi bir noktaya gelip o ilk baştaki ameliyat kadar iyi bir sonuç da alamayabilir” diye konuştu. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Sağlık sektöründen yeni aşılama önerileri

Beyin tümörlerinde zaman kaybına dikkat Haber

Beyin tümörlerinde zaman kaybına dikkat

Tümör beyinde çıktığında ya da beyne sıçradığında hastaların yaşamlarını tehdit edebiliyor. Özellikle vücudun başka bir yerinden beyne sıçrayan ve kötü huylu tümörler; solunum ya da kalbin çalışma dengesini bozuk ani ölümlere yol açabiliyor. Modern ve teknolojik tedavi yöntemleri ile beyin tümörlerinde çok başarılı cerrahi işlemler uygulayabildiklerini ifade eden Doç. Dr. Enis Kuruoğlu, beyin tümörleri hakkında önemli bilgiler verdi. “Beyin tümörlerinde zaman kaybı ölüme yol açıyor” Zamanın benin tümörlerine müdahalede çok önemli olduğunun altını çizen Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Enis Kuruoğlu, “Beyin vücudun ana merkezidir. Vücudun diğer bölgesindeki tümörler de dahil özellikle beyine sıçradığı zaman insanın yaşamsal fonksiyonları kontrol eden en önemli organa saldırmış oluyor. Beyin, kafatası içinde olduğu için oraya sıçrayan bir tümör ya da beyinin kendi dokusundan oluşan bir tümörün dışarı çıkabilme ya da beynin içindeki basıncı azaltma özelliği yoktur. O yüzden, kafatası bizi korur ama beyin tümörü gibi konularda bizim için kötüdür. Tümör kafatasından çıkamadığı için ‘beyin sapı’ dediğimiz boyunun birleşim yeri olan solunum ya da kalbin çalışma merkezine bası yapabilir. Bunlar da ani ölüme sebep olabilir. O yüzden beyin dokusundaki bir tümörde çok hızlı karar verip, tedavi uygulamak gerekir. Beyin tümörlerinde zaman kaybı ölümle sonuçlanabilir” dedi. “Genetik bağlantılı tümörler genelde 10 yaş altında görülüyor” Tümörlerin görülme nedenlerine değinen Doç. Dr. Enis Kuruoğlu, “Beyin tümörü diğer tümörler gibi farklı anormal hücre gruplarının çoğalması ile meydana gelir. Beyin tümörünün oluşmasında genetik hadiseler ön planda yer alır. Bunun dışında çevresel faktörler de etkilidir. Maruz kalınan toksik maddeler, radyasyon, elektromanyetik alan, sigara kullanımı, uyuşturucu madde kullanımı ve enfeksiyonlara bağlı da beyin tümörü olabilir. Beyinde birçok bölüm vardır. Her bölüm vücudun farklı yerlerine hükmeder. Tümörün bulunduğu bölgeye göre kişide bazı belirtiler ortaya çıkabilir. Tümör; kol ve bacağı kontrol eden yerdeki sinirleri baskılarsa kol ve bacaklarda güçsüzlük olabilir, hareket etmekte zorluk olabilir. Görme merkezinde olursa cismin yarısı görülmeyebilir, çevreyi algılayamayabilir, konuşma bölgesinde ise konuşamaz, anlama bölgesinde ise olayları algılayamaz. Beyin tümörlerinde genetik bağlantılı tümörler genelde 10 yaş altında görülüyor. Bunlar genelde de kötü huylu tümörler olarak dikkat çekiyor. Ardından da 70 yaş üstünde sıklıkla görülüyor” diye konuştu. “İyi huylu tümörlerde cerrahi kesin çözümdür” Tümörlerin 2’ye ayrıldığına değinen ve iyi huylu tümörlerde cerrahi müdahalenin kesin çözüm olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Kuruoğlu, “Tümörler birincil yani beynin kendinden kaynaklanan tümörler ve ikincil tümörler dediğimiz ise vücudun herhangi bir yerinde çıkan bir tümörün beyne sıçraması ile meydana gelmesidir. İkincil tümörler de kötü huylu tümör olarak geçer. Birincil, beynin kendinden kaynaklanan tümörler de iyi ve kötü huylu olarak 2’ye ayrılır. İyi huylu tümörlerde cerrahi kesin çözümdür. Tümör çıkartılır ya da bir kısmı çıkartılır. Bu tümörlerde, kitle çıkarıldığında hastada bir daha tümör görüşmesi görmeyiz. Kötü huylu tümörlerde tümör çıkarıldıktan sonra hastaya ikincil tedavi olarak ışın, kemoterapi ve ilaç tedavisi gibi ek tedaviler vermek gerekir. Özellikle iyi huylu tümörler genellikle çok büyüyünce fark edilir. Beyin içinde oluşan tümör direkt bir ağrı oluşturmaz. Beynin ağrı duyusu yoktur. Tümör çok büyüyüp beyin zarını etkileyince hasta baş ağrısı hissetmeye başlar. O yüzden iyi huylu tümörler çok büyümeden bulgu vermeyebilir. Her baş ağrısının altından beyin tümörü çıkmaz ama baş ağrısı olan, daha önce bir hastalığı olmayan insanlar mutlaka görüntüleme yöntemi ile kontrol edilmelidir” şeklinde konuştu. “Tümör iyi huylu ve hasta sağlığını olumsuz etkilemiyorsa, müdahale etmeden takip ediyoruz” Bazı beyin tümörlerinin hastanın sağlığına olumsuz etki etmediğini belirten Enis Kuruoğlu, “Hastada tümör tespit ettiğimizde radyolojik olarak da iyi huylu olup olmadığını gözlemliyoruz. Eğer tümör fazla büyük değilse ve hastanın sağlığına risk oluşturmuyorsa 5-10 yıl sonra cerrahi uygulamadan takip yapabiliyoruz. Tümörde büyüme olursa çıkartılabiliyor. Kötü huylu tümörlerde ise geç kalınmaması gerekiyor. Hastada tümör tespit edildiği zaman mutlaka patolojik tanı alınması gerekiyor. Hatta tümör çıkarılabilecek gibi ise çıkarılması gerekiyor. Tümör kötü bir yerde, çıkarılması imkansız bir yerde ise, hasta ameliyattan sonra yatağa bağımlı kalacak, bilincini kaybedecekse küçük bir biyopsi alıp tümörün adını koyarak tedavi yöntemini belirliyoruz. Bunlara da ışın, gamma knife (odaklanmış ışınların hedef dokuya tek bir seferde verilmesi), kemoterapi tedavileri yapılabiliyor. Gelişen teknoloji ile birlikte kötü huylu tümörlerde de çok iyi sonuçlar alabiliyoruz” ifadelerini kullandı. Tedavi ve tedavi sonrası süreçten de bahseden Kuruoğlu, ayrıca şunları söyledi: “Kafatası açılan ameliyatlarda nöronavigasyon ve nörofizyolojik yöntemler kullanabiliyoruz. Bunları kullanınca hastaların ameliyat sonrası döneminde örneğin kolunda ve bacağında tümöre bağlı kuvvet kaybı olan hastanın hem uzuvlarındaki hareket kaybını yok ediyoruz aynı zamanda hasta 1 gün sonra sosyal yaşamına da başlayabiliyor. Kullandığımız özellikli cihazlar hastaların konforunu arttırmak için, cerrahi başarıyı arttırmak için çok önemli. Cerrahiyi bu cihazlarla yaptığımız için daha iyi sonuçlar da alabiliyoruz. Hastalar genelde ameliyat olduktan 1 gün sonra gündelik yaşamlarına dönebiliyorlar. Ameliyat sonrası bazı komplikasyonların önüne geçmek için tedbirleri alıyoruz. Hastalar günlük yaşamına dönüyor ama çıkan patoloji sonucu özellikle hastanın ameliyat sonrası tedavisini yönlendirmek için çok önemli. Beyindeki her tümöre şu andaki teknoloji, cerrahi bilgimiz ile ulaşabiliyoruz. Müdahale edilemeyecek bölge aslında yok. Müdahalenin nerede kesilmesi gerektiğine çok iyi karar verilmesi gerekiyor. Nerede durmalıyız? Beyin cerrahisinde tümöre yaklaşırken hastada klinik bulgu çıkarmadan, hastanın performansını düşürmeyecek şekilde ameliyat yapmak önemli. Beyinde çok önemli bölgeler var. Beyinde bilişsel fonksiyonları yapan bölgeler var. Bunları koruyarak, motor fonksiyonları etkileyen sinirleri koruyarak, özel cihazların yardımı ile çok başarılı cerrahiler yapabiliyoruz.”  BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:  Biyonik kulak ameliyatı ile işitme yetileri tamamen geri kazanılabilir

Tümörü yenip sağlığına kavuştu Haber

Tümörü yenip sağlığına kavuştu

3 Aydır Yemek ve Su İçmesini Engelleyen Tümörü Yenip Sağlığına Kavuştu Yemek yeme ve su içme sıkıntısı ile İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvuran 61 yaşındaki Atıf Kiraz, yapılan tedavi sonucunda yeniden sağlığına kavuştu. Bakırçay Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cem TUĞMEN ve Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Soner Gürsoy’un beraber geçekleştirdiği cerrahi müdahale sonucu yemek borusunda ve mide girişinde tümör olan hasta yeniden yemek ve su içebilir hale geldi. Artık Ne Yemek Ne Su İçebiliyordum Yapılan tedavi sonrası salgına kavuşan ve yaşamış olduğu süreci gözyaşları ile anlatan 61 yaşındaki hasta Atıf Kiraz şunları söyledi: “Yaşadıklarımı tarif etmek çok zor. 3 aydır ne yemek yiyebiliyor ne de su içebiliyordum. Yediklerimi de hemen kusuyordum. Hastaneye başvurum sonucu yapılan incelemeler neticesinde yemek borumda ve midemde tümör olduğu tespit edildi. Benim hızlıca ameliyat olmam gerektiğini açıkça bana anlattılar. Allah doktorlarımızdan ve sağlık çalışanlarımızdan razı olsun. Torunlarım beni her gün arıyor. Dedelerinin sağlığına kavuşmuş olduğunu bilmek iki küçük torunumu çok mutlu etti. Böylesine modern bir sağlık kuruluşunu biz hastalara sağladığı için Sağlık Bakanlığı’na, İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’ne ve İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne çok teşekkür ederim. Doktorlarımızın dikkati ve titiz müdahalesi ile sağlığıma kavuştuğum için çok mutluyum.”  Yemek Borusu ve Mide Girişindeki Tümörlerin Sıklığında Artış İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cem Tuğmen, yemek borusu ve mide girişindeki tümör oranlarının arttığını belirterek “Günümüzde özellikle yemek borusunun son kısmı ve mide girişinde lokalize olan tümörlerin sıklığında artış olduğu gözlemlenmektedir. Bu bölgenin tümörleri lokalize oldukları vücut bölgesinin hem karın boşluğu hem de göğüs boşluğunu ilgilendirmesi nedeniyle kompleks bir cerrahi prosedür ve ekip çalışması ile tedavi edilebilmektedir. Bu ekibin içinde yer alan hekimler, yoğun bakım çalışanları, hemşirelik hizmetleri ile sıkı takip ve ciddi fedakarlık gerektiren bir sürecin parçası olan multidisipliner bir çalışma yürütülerek başarı sağlanmaktadır. Hastalarımız, kliniklerimizi ilgilendiren onkolojik tedavilerinin aksamaması için randevu almalarına gerek kalmadan polikliniklerimize başvurabilir ve bizlere ulaşabilirler” dedi. Erken Tanı Bu Tip Tümörlerin Tedavisinde Hayati Bir Öneme Sahip Hastanın ameliyatına katılan ve erken teşhisin bu tip hastalar için hayati bir öneme sahip olgunu söyleyen Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Soner Gürsoy “Aklımızdan çıkarmamamız gereken durum, tanı ve tedavi aşamasında yaşanabilecek gecikmelerin bu hastalık grubunda olumsuz sonuçlara yol açabileceğidir. Biz Tıp mensupları olarak elimizdeki imkânlarla bu gecikmelerin önüne geçebilmek için mücadelemizi sürdürmekteyiz” dedi. Bu tip vakalarda multidisipliner yaklaşımın çok önemli olduğunu belirten Genel Cerrahi Kliniği Anabilim Dalı Başkanı Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cem Tuğmen “Hekimler, yoğun bakım çalışanları, hemşirelik hizmetleri gibi farklı disiplinlerden uzmanlar bir araya gelerek hastaların tedavisini en iyi şekilde gerçekleştirmeyi amaçlar. Bu süreç sıkı takip ve ciddi fedakârlık gerektirir. Ancak bu sayede hastaların sağlığına kavuşması için gerekli tüm önlemler alınmış olur. Multidisipliner bir çalışma sayesinde, hastaların tedavisinde en iyi sonuçlar elde edilebilir. Farklı disiplinlerden uzmanların bir araya gelmesi, hastalıkların farklı açılardan değerlendirilmesini sağlar. Bu sayede hastaların sağlığına kavuşması için en iyi tedavi yöntemleri belirlenir ve uygulanır. İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bu tip operasyonları uygulamaya başlamak bizim için ayrı bir mutluluk kaynağı” diyerek sözlerine son verdi. Bu haber de dikkatinizi çekebilir... Türkiye’de korona paniği… Karantina ve maske geri mi geliyor?

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.