TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#TMMOB

TMMOB haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, TMMOB haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

TMMOB’dan kapsamlı deprem raporu Haber

TMMOB’dan kapsamlı deprem raporu

 SULTAN GÜMÜŞ KAYA 6 Şubat Depremi sonrası TMMOB ve bağlı Odaların depremle ilgili ayrı ayrı gözlem ve raporları kamuoyuyla paylaşılmıştı. Depremin izleri hala sürerken yedinci ayında TMMOB; kapsamlı deprem raporunu yayınladı. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz tarafından sunulan raporda şu ifadeler yer alıyor: “Son yıllarda birbiri ardına felaketler yaşıyoruz. Yaşanan her aşırı doğa olayı, gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle afete dönüşerek büyük can ve mal kayıplarına neden oluyor. 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız depremler bu felaketlerin en büyüğü oldu. Geniş bir coğrafyayı etkileyen depremde on binlerce insan hayatını kaybetti. Yaşanan felaketlerin nedenlerini ve sonuçlarını gizlemeyi yönetim politikası haline getirmiş olan siyasi iktidar, depremin de kayıplarını da tam olarak açıklamış değildir.” TOPLUMSAL BİR TRAJEDİ… “TMMOB olarak deprem coğrafyasında yaşadığımızı her fırsatta dile getiriyoruz” denilen raporda, “Şehirlerimizin ve yapılarımızın depreme hazırlıklı hale getirilmesini sürekli olarak tekrarlıyoruz. Yaptığımız tüm uyarılara, yayımladığımız tüm raporlara, gerçekleştirdiğimiz tüm bilimsel etkinliklere rağmen bugüne kadar depreme hazırlık konusunda adımlar atılmadı. Bilimin gereklilikleri yerine, sermayenin önceliklerine önem vermenin bedelini kaybettiğimiz hayatlarla ödedik. Şehirlerimizin ve binalarımızın depreme hazır olmaması, devletin sağlıklı işleyen bir afet-acil durum yönetimi planı olmaması yaşanan afeti toplumsal bir trajediye dönüştürdü. Arama-kurtarma faaliyetleri hiçbir biçimde organize edilemedi. Yıkılan on binlerce binanın enkazı altında kalan yüz binlerce kişiye günlerce ulaşılamadı. Milyonlarca depremzede zorlu kış şartlarında kendi çabalarıyla hayatta kalmaya, enkaz altındaki yakınlarını çıkarmaya, temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı” bilgisi paylaşıldı. ÜLKE TARİHİNİN EN BÜYÜK DAYANIŞMASI 6 Şubat 2023 Depremlerinin aynı zamanda ülke tarihinin en büyük toplumsal dayanışmalarından birisini de ortaya çıkardığını aktaran raporda, “İlk günden itibaren toplumun tüm kesimleri arama-kurtarma faaliyetlerinden yardım toplama-dağıtma organizasyonlarına kadar her alanda sorumluluk alarak elinden gelen dayanışmayı gösterdi. TMMOB ve bağlı odaları olarak tüm örgütlülüğümüzle, tüm kurullarımızla, tüm üyelerimizle depremin ilk gününden itibaren büyük bir seferberlik içinde olduk. Bir yandan üyelerimizin mesleki bilgi ve birikimini deprem bölgesindeki mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerinin karşılanması için yönlendirirken, diğer yandan da topladığımız yardım ve barınma malzemelerini bölgeye gönderdik. Yöneticilerimiz ve gönüllü üyelerimiz depremin ilk gününden itibaren bölgenin her yerinde çalışmalara katıldılar” sözleri de yer aldı. ÖNLEMLER AÇISINDAN YOL GÖSTERİCİ… Raporda yer alan diğer bilgiler ise şöyle: “Tüm bu dayanışma çalışmalarının yanı sıra üye ve yöneticilerimizin gözlem ve incelemelerini raporlaştırarak kamuoyunu bilgilendirdik. Elinizde bulunan bu rapor da bölgede uzun süre gözlem ve incelemede bulunan üyelerimizin katılımıyla oluşturulan çalışma grubumuz tarafından hazırlanmıştır. Mesleki sorumluluğumuzun gereği olarak hazırladığımız bu raporun bölgede yaşanan felaketin büyüklüğünün anlaşılmasına katkı sağlamasını ve alınacak önlemler açısından yol gösterici olmasını isteriz. Katkıda bulunan tüm odalarımıza ve meslektaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Bir daha böylesi büyük felaketler yaşamamak umuduyla…”

TMMOB'dan Uyarı! “Ciddi çevre ve sağlık sorununa yol açar” Haber

TMMOB'dan Uyarı! “Ciddi çevre ve sağlık sorununa yol açar”

RABİA AYKUT Libya’da uzun yıllar boyunca kimyasal atık depolamak için kullanıldığı belirtilen Sloug isimli tanker gemisi önce Mısır’a götürüldüğü, çevrecilerin tepkisi üzerine ise Türkiye’nin depremlerleler sarsıldığı dönemde İzmir’in Aliağa Limanı’na getirilmişti. Aliağa’da sökümü planlanan gemiye tepkiler sürerken bir açıklamada, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nden geldi. Şubeden yapılan açıklamada; daha önce de  Kuito, Ethane ve Nae Sao Paulo isimli gemilerinin Aliağa’ya getirilerek sökülmek istendiğini ve buna karşı mücadele ettiklerini fakat Aliağa’da devam eden  gemi sökümünün yarattığı çevre kirliliği ve işçi sağlığına yönelik oluşturduğu riskler bölge için ciddi bir sorun olmaya devam ettiği belirtildi. SORUN BÜYÜMEYE DEVAM EDİYOR Konuyla ilgili kurumdan yapılan açıklamada; Aliağa’ya söküm için gelen gemilerin isimleri değişse de gemilerin ülkeye giriş ve söküm süreçlerindeki usulsüzlükler, izin ve raporlardaki eksiklikler, uygunsuz çalışma şartları, yetersiz denetim ve alınmayan çevresel önlemler ile birlikte sorunun büyümeye devam ettiği belirtilirken açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı: "Türkiye’nin, en ilkel yöntemlerle gemi söküm işlemleri gerçekleştirilen Bangladeş, Hindistan ve Pakistan’dan sonra 4. Sırada yerini alması ve her yıl artmakta olan atık ithalatı ise ayrıca sorgulanması gereken bir durumdur. Aliağa’da söküm için gelen gemilerin isimleri değişse de gemilerin ülkeye giriş ve söküm süreçlerindeki usulsüzlükler, izin ve raporlardaki eksiklikler, uygunsuz çalışma şartları, yetersiz denetim ve alınmayan çevresel önlemler ile birlikte sorun büyümeye devam ediyor. Gemi Geri Dönüşüm Tesisleri'nin tabi olduğu Avrupa Birliği Yasal Mevzuatı ile Türkiye’de uygulanan yasal mevzuat karşılaştırıldığı zaman Türkiye’deki yasal mevzuatın yetersiz kaldığı adeta gemi geri dönüşüm tesislerinin çevreyi ve doğayı katletmesinde bir sakınca olmadığı ve denetimlerin şeklen yapıldığı “kanun üstünde” bir bölge statüsü kazandığı görülmektedir. ALİAĞA KAPASİTESİNİ DOLDURDU Öte yandan, 1974 yılından beri Aliağa Gemi Söküm Bölgesi'nde bölgeye yayılan kirlilik yüklü emisyonlar, tüm Ege Kıyı sahalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bir bütün olarak Aliağa sanayi bölgesi, taşıma kapasitesini 10 yılın üzerinde bir süredir aşmasına rağmen bu bölgede dünya ölçeğinde kapasitesi olan ve bu oranda kirletici olacak sanayi kuruluşlarının kurulup faaliyette bulunmalarına izin verilmiştir. Bölgede 2 bin 900’ün üzerinde sanayi kuruluşu tam kapasiteleri ile çalışmakta, faaliyetleri sonucu oluşturdukları katı-sıvı-gaz atıklarının yönetilemediği Aliağa bölgesi çevresel kirlilik verileri ile ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde atık yönetiminde yaşanan sorunlar, özellikle Tehlikeli ve Zararlı Atıklarının yönetimi gelişmiş ülke standartları ile kıyaslanmayacak ölçüde kötü durumdadır. Aliağa Bölgesinde bu kadar çok sayıda ve yüksek kirletme kapasitesine sahip kuruluşların birlikte çalışmaları sonucu kümülatif kirlenme etkisi bölgenin çevresel yaşam kalitesi ve halk sağlığını olması gereken koşullardan çok daha uzağa götürmektedir. Türkiye'nin tek gemi söküm tesisinin bulunduğu yer olan Aliağa, hem de ağır sanayinin bulunduğu bölge olması nedeniyle çok hassas bir bölgedir ve kapasitesini doldurmuş durumdadır. Bu nedenle özel işletim koşullarının gerekli olduğu bir yerdir. Bu nedenle de şeffaf, çalışan sağlığı, çevre ve halk sağlığı ile doğayı koruyan bir perspektifle süreç yürütülmelidir. Yaşanan olumsuzlukların tekrarlanmaması için, gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı hem gemi söküm tesislerinin hem de tüm Aliağa'da bulunan ağır sanayi tesislerinin işletim koşulları etkin bir şekilde denetlenmelidir. Ayrıca kapasite artışı ve yeni tesislerin açılmasına izin verilmemelidir."

Manisa’daki yangına tepki büyüyor Haber

Manisa’daki yangına tepki büyüyor

SULTAN GÜMÜŞ KAYA TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, Manisa’daki geri dönüşüm tesisinde çıkan yangına ilişkin yazılı bir açıklama yaparak sürecin takipçisi olacaklarını duyurdu.  Şubenin açıklamasında şu ifadeler yer alıyor: “Manisa’da organize sanayi bölgesinde faaliyet göstermekte olan geri dönüşüm tesisinde çıkan yangın ile ilgili süreç Şubemizce ciddiyetle takip edilmektedir. Çok tehlikeli işyeri sınıfında bulunan geri dönüşüm tesislerinde çıkan yangınların son yıllarda Türkiye’nin her yerinde arttığı görülmektedir. Araştırmalara göre 2021 yılında en az 122 tesiste, 2022 Ocak-Ağustos döneminde ise 79 tesiste yangın çıktığı belirtilmektedir.” ''KRİTİK ÖNEME SAHİP'' “İthal edilen ya da toplanan plastik atıklardan geri dönüşüme uygun olmayanların bazı tesisler içinde yakılarak imha edildiğine ve bu nedenle yangınların meydana geldiğine dair iddialar bulunmaktadır” diyen Şube, “Yangınların nedenleri, sıklıkları ve etkileri tesislerin fiziki şartları ve çalışma koşulları ile birlikte değerlendirilmelidir. Ancak faaliyet konusu, atıkların genel özelliklerine göre ilgili mevzuat kapsamında alınması gereken asgari önlemler alındığında ve denetlendiğinde risklerin kontrol altına alınabileceğini söylemek mümkündür. Geri dönüşüm tesislerinde işlenen atıkların türü, atık kabul ve depolama alanları, tesislerin açık ve kapalı alanlarındaki iş akışı ve fiziki koşulları ile birlikte yangın riskini oluşturabilecek pek çok değişkenin varlığı göz önünde bulundurulduğunda tesislerde yangın güvenliğinin sağlanması kritik öneme sahiptir” cümlelerine yer verdi. GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMALI  Tesislerin çevre mevzuatı kapsamında yükümlülüklerini yerine getirerek lisanslı olarak faaliyet göstermeleri gerektiğini vurgulayan Şube, “Çevre mevzuatında tanımlanan yükümlülüklerle birlikte iş sağlığı ve güvenliği ile yangın güvenliği ile ilgili mevzuat kapsamında da yükümlülüklerin yerine getirilmesi önem taşımaktadır. Tesislerde sahaya getirilen, kabulü ve tesis içi aktarmayı işlenmeyi bekleyen atıklar veya lisanslı tesislere taşınmayı bekleyen atıklar ve/ veya geri dönüştürülmüş ürünler bulunmaktadır. Kâğıt, karton ve plastik gibi balyalanmış geri dönüşüm ürünleri, balyalanmış ve paketlenmiş SRF / RDF ve diğer atık yakıtlar, ahşap, sert plastikler, lastikler vb. farklı türlerdeki malzemelerin depolanması ile ilgili uygun koşulların sağlanması ve denetlenmesi son derece önemlidir. Atıkların türleri ve özelliklerine göre güvenli depolama kapasitesi hesaplanmalı, kendiliğinden yanma riskine karşı depolama süreleri kontrol altında tutulmalı ve yangın güvenliği için gerekli önlemler alınmalıdır” bilgisini paylaştı. ''SÜRECİN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ'' TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi son olarak şu ifadelere dikkat çekti: “Atıkların yanması sonucunda karbondioksite ilave olarak atığın özellikleri ve ortam şartlarına bağlı olarak zehirli gazlar oluşmaktadır. Poliklorlu bifeniller (PCB), poliaromatik hidrokarbonlar gibi son derece zehirli ve kanserojen etki yaratan, doğada da kalıcı özellik gösteren kirleticilerin yanı sıra PVC gibi klorlu ya da benzeri özellikteki plastiklerin yanması halinde dioksin ve furan denilen son derece tehlikeli gazlar da açığa çıkmaktadır. Yanma sonucu oluşan emisyonların çevre ve halk sağlığına olumsuz etkileri bulunmaktadır. Yangın sırasında söndürme çalışmalarında görev alan personelin uygun maske ve kişisel koruyucu ekipmana sahip olması, bölgede bulunan ve oluşan dumandan etkilenenler için de ayrıca koruyucu önlemlerin alınması gerekmektedir. Yangın sonrasında oluşan atıklar, su ve toprak kirliliğine neden olmaması için uygun şekilde bertaraf edilmelidir. Yangın sonrası açığa çıkan kimyasalların hava, su, toprak ve bitki örtüsü üzerine etkileri araştırmalıdır. Yangından etkilenen kişilerin sağlık durumları kontrol altında tutulmalıdır. Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak, benzer olayların yaşanmaması için ilgili kurumlar tarafından kamusal denetimin etkin bir şekilde yürütülmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor, sürecin takipçisi olacağımızı paylaşıyoruz.”   

TMMOB’dan Çeşme Projesi için ‘revize’ çıkışı! Haber

TMMOB’dan Çeşme Projesi için ‘revize’ çıkışı!

ÇAĞLA GENİŞ Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hayata geçirilmek istenen Çeşme Projesi ile ilgili tartışmalar sürüyor. Projenin bölgeye büyük yapılaşma getireceği, su kıtlığı yaratacağı ve doğa tahribatına neden olacağı gerekçesiyle İzmir Büyükşehir Belediyesi, meslek odaları ve çevre örgütleri tarafından açılan davada, Danıştay 6. Dairesi, bilirkişi heyetinin ‘kamu yararına aykırı’ raporuna rağmen Çeşme Projesi için ‘hukuka uygun’ kararı vermişti. Kararın ardından TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, sürece ilişkin basın açıklaması düzenledi. İzmir Mimarlık Merkezi’nde gerçekleşen basın açıklamasında metni Şehir Plancıları Odası’ndan Yusuf Ekici okudu.  MÜCADELEDE KARARLILIK VURGUSU TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu ve bağlı odalar olarak kent suçlarına karşı mücadeleyi kararlılıkla sürdürdüklerini belirten Ekici, “Kentimize yönelik çılgın projeler ile ilgili mücadelemizde bizler açısından bütünüyle bir rant projesi olan Çeşme Projesi ve buna ilişkin yürüyen hukuki sürece ilişkin sözümüzü bir kez daha ifade ederek hatırlatma gereği duyduk. İzmir, Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim bölgesi sınırları 2019 yılında belirlenmiş, 2020 yılında ise sınırların yeniden belirlendiği Resmi Gazetede yayınlanmıştı. Bu yeni kararla birlikte, Çeşme Yarımadasında güneye doğru orman olarak tescilli alanlar, kıyılar, deniz alanı ve koruma alanları, mera alanları, tarım alanları ve hatta Carufa Adası da dahil edilerek, önceki 11 adet turizm alanı ile birlikte Yarımadanın %40’ına tekabül eden bir bölge turizm alanı olarak ilan edilmiş, dolayısı ile bu alanda bir kullanım olanağı yaratılmak istenmiştir. Bu karar; Çeşme Yarımadasında mevcut devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanların tümünü, 47 km kıyı alanını, yarımadanın kuzey ve güneyinde 4.000 hektarı bulan deniz alanlarını ve bu alanlardaki beş adet adayı, 4,293 hektar orman alanını, 600 ha. mera alanı, içme suyu koruma havzalarının tamamını, bölgedeki doğal koruma alanlarının yüzde 70’ini, nitelikli tarım alanları ile zeytinlik alanları, kültürel ve arkeolojik miras alanlarını, yarımadada yerleşim alanları dışında kalan alanların tamamını içeren 16.000 hektarlık (22400 futbol sahası büyüklüğünde) devasa kamu arazisini kapsamaktadır” dedi. KAMU YARARI İÇERMEMEKTEDİR Projeye ilişkin detaylı bilgi veren Ekici, “Bu kararların hemen arkasından Kültür Turizm Bakanı tarafından bizzat açıklanan, toplantılar ile ortak bir proje olarak ortaya konulan Çeşme Projesi itirazlarımızı ve haklılığımızı ortaya koymuştur. Bu devasa kamu arazisi ve deniz alanları yatırımcılara irtifak hakkı tesisi suretiyle tahsis edilerek bu alanın tümünde ve adaları da içeren deniz alanlarında halkımızın girişine kapalı imtiyazlı bir azınlığın kullanımına özgülenmiş, girişi denetimli, bağımsız özel bir yetki alanı oluşturulacaktır. Bu devasa kamu arazisinin ve deniz alanlarının irtifak hakkı sahibine devri karşılığı alınacak bedel kamu harcamaları için kullanılamayacak sadece alanın alt yapı yatırımlarına harcanabilecektir. Yani irtifak bedeli dahi kamuya değil yatırımcının hizmetine sunulacaktır. Tahsis edilecek kamu arazisi ve deniz alanları nadir bir ekosistemi barındırmaktadır.  Alan, doğal sit alanları, su koruma havzaları, orman alanları ile çok özel niteliklere haizdir. Ancak alanın bu çok özel niteliklerine müdahale edilerek, imtiyazlı bir azınlığın hizmetine sunulmak üzere; mega yat limanları, golf sahaları, kıyı otelleri, lüks konut ve rezidanslar gibi yapılacaktır. Kararın iptali için yürüttüğümüz hukuki süreç devam etmektedir. Konu ile ilgili yayınladığımız Çeşme Projesi Raporu, dava sürecinde bilirkişi raporları, yaptığımız açıklamalar, bilim insanlarının görüşleri ortaktır: Proje kamu yararı içermemektedir” ifadelerini kullandı. GERİ DÖNÜLEMEZ SONUÇLARI OLACAK Yarımadanın arkeolojik sit, doğal sit alanları, orman, tarım alanları, sulak alanlar, koruma alanları, endemik türler, su kaynakları gibi ekolojik ve biyolojik çeşitliliği ile son derece özel bir bölge olduğunu vurgulayan Ekici, “Yarımada Bölgesi kapsamında yapılan doğal sit derecelerinin değiştirilmesi süreçlerinde de koruma kaygısından çok alanın korunması gereken özel değerlerinin tahribatı ve yok olmasına yol açacak yapılaşma ve faaliyetlere izin verecek şekilde sit statülerinin düşürüldüğü gerçeği ile karşı karşıyayız. Bölgede gerçekleştirilen ve geçmişte de davacı olduğumuz doğal sit statülerinin değiştirilmesi kararlarının, yine TMMOB olarak da davacısı olduğumuz Turizm Alanı İlanı Kararı, Çeşme Projesi gibi süreçler ile ilişkisi ve bu ve benzeri projelere yönelik ardışık etki yaratacak izinler ilişkisi aynı zamanda kurumsal yürütülen bir tahribatın da parçasıdır. Bu noktada yapılan uygulama ile bölgede izin verilen ve önü açılan faaliyet ve yatırımlar mevcut doğal ve ekolojik yapıyı bozacağı gibi getireceği ilave çevresel yükler ve ihtiyaçlar ile de bölgenin son derece kısıtlı olan kaynaklarına yönelik de ilave baskılar yaratarak kirletici etkiler oluşturacaktır. Her mevzuat düzenlemesinin altında kamu yararı taşımayan, kentlerimiz, doğal yaşam alalarımızın tahribine yol açacak uygulamaların önündeki engelleri kaldıran mekanizmalar olarak karşımıza çıktığı bugünlerde bu uygulamaların geri dönülemez sonuçları olacağı çok açıktır” diye konuştu. KURUMLARA MÜCADELE ÇAĞRISI Tüm kurum ve kuruluşları projeye karşı mücadeleye çağıran Ekici, “İktidarın kentlerimize, yaşam alanlarımıza yönelik kar hırsı, rant baskısı bugünlerde tekrar dile getirilmektedir. Bizler bilimden, kamudan, doğadan yana bakan, toplum yararına mücadelesinden vazgeçmeyen meslek odaları olarak bir kez daha paylaşıyoruz. Çeşme Projesi ile ilgili olarak dün neredeysek, bugün de oradayız. Kentimizi, Yarımadayı, kamuya ait alanları ranta teslim edecek, halkın girişini engelleyecek, belli bir kesimin zenginleşmesi için önümüze konulan ‘turizm projesi ve kalkınma’ adı altında rant projesine karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Unutulmasın ki; Anayasa’nın 135. maddesinde TMMOB’a tanımlanan yetki ve görevler kapsamında halkımızın geleceğini tehlikeye atacak hiçbir kent suçuna karşı sessiz kalmayacak, toplumun ve doğanın ortak yararı için mücadelemize inatla devam edeceğiz. Kamuoyu tarafından da bilindiği üzere meslek odalarımız, kamuyu ilgilendiren her uygulamayı bilimsel ve hukuki yönden inceleyerek, uygulayıcısı kim olursa olsun, kamu yararına hizmet etmeyen uygulamalara itiraz etmiş ve davalar açmıştır; açmaya devam edecektir. Yaşanabilir kentler için; yaşamın bugünü ve geleceği için, yaşamına sahip çıkan, emekten ve doğadan yana tüm kurum ve kuruluşları akıl dışı girişimlere karşı ortak mücadeleye davet ediyoruz. Biz mücadelenin parçasıyız, herkesi burada olmaya davet ediyoruz” açıklamasını yaptı. HALKIN OLANIN HALKTAN ALINMASINA İTİRAZIMIZ Açıklamanın ardından AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ’ın projenin revize edilmesi yönündeki sözleri sorulan TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sözcüsü Aykut Akdemir, “Bu konuda 3 tane rapor var. Yaptığımız çalıştaylar, sonuç bildirgesi olarak ortada. Akıl, bilim ve teknik üzerinden bir dava sürecimiz var. Korunması gereken alanlar var. Yatak sayısı ile pazarlık etme görevi TMMOB’a ait değil. Biz bu projenin yanında yöresinde değiliz. Halkın olanın halktan alınmasına itirazımız. Bu alanların korunması gerektiği için itiraz ediyoruz. Bilirkişi raporları da bizim itirazlarımızı doğrular nitelikteydi. Bu bir pazarlık konusu değildir. Ne yatak sayısıyla ne başka bir şeyle” yanıtını verdi. 

Narlıdere Belediyesi, meslek odalarıyla protokol imzaladı Haber

Narlıdere Belediyesi, meslek odalarıyla protokol imzaladı

Belediye binasında gerçekleştirilen protokol törenine Narlıdere Belediye Başkanı Ali Engin’in yanı sıra TMMOB’a bağlı Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı İlker Kahraman, Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sinancan Öziçer, Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyeleri Çağlar Özbüyük ve Kürşad Akman katıldı. Protokol ile birlikte Narlıdere sınırları içerisinde sağlıklı kentleşme, nitelikli yapılaşma, kültürel, tarihi, doğal çevre değerlerinin korunarak geliştirilmesine yönelik mesleki faaliyet denetimi ve teknik işbirliği yapılması kararı alındı.  MESLEK ODALARIMIZ KAMUNUN ÇIKARINI KORUYOR Narlıdere Belediye Başkanı Ali Engin, 6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerde 50 binden fazla insanımızı kaybettiklerini hatırlatarak, “Eğer kentlerimizi inşa ederken bilimin gücünü kullansaydık böyle bir facia ile karşı karşıya kalmazdık. Kentlerimizi yönetirken ve geleceğe hazırlarken bilimden referans almak zorundayız. Elimizde, bilgi ve birikimlerini toplumun ve kamunun çıkarlarını koruyan meslek odaları gibi bir güç var. Kamusal denetim rolü da olan meslek odalarımızı daha etkin bir şekilde kullanmalı ve onların güçlenmesine olanak sağlamalıyız. Alanında uzman isimlerden oluşan meslek odalarımız, tecrübe ve yetkinlikleriyle Narlıdere’mizde yürüttüğümüz kent politikalarının sağlıklı bir şekilde geliştirilmesinde bize çok önemli bir katkı sağlayacak. Protokole katkı sağlayan tüm paydaşlara teşekkür ediyor, hayırlı olmasını diliyorum” dedi.  SAĞLIKLI KENTLEŞMEYE KATKI SAĞLAYACAK Protokol hakkında açıklama yapan Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı İlker Kahraman, “Yapı inşaat ruhsatı alımı için mimari projelerin meslek odasında incelenmesi belediyelerin kamu yararına daha etkin bir denetleme yapmasına destek verecektir. Sağlıklı kentleşme ve nitelikli yapı üretimi adına bu önemli bir gerekliliktir. Protokolün hayırlı olmasını diliyoruz” diye konuştu.   TEMMENİMİZ TÜM İZMİR’E YAYILMASI Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sinancan Öziçer ise protokolün örnek olmasını dileyerek, “Altına imza attığımız bu protokolün sağlıklı kentleşme ve doğru yapılaşma için önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Bu ve benzer protokollerin kentimizin tamamında yapılmasını diliyoruz. Bu anlayışta olan Sayın Başkanımıza ve emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz” diye konuştu.  NARLIDERE’YE KATKISI OLACAK Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Koray Çetin Önalan da imzalanan protokolün belediye-meslek odaları arasında çalışma düzlemi oluşturma açısından önemine dikkat çekti. Önalan, “Bu protokol ile birlikte meslek disiplinimiz sınırları içerisinde belediyenin güncel sorunlarına birlikte çözüm üretmeye çalışacağız. TMMOB örgütlülüğü ve ilkeleri doğrultusunda yaptığımız protokol, ülkemizin afet ve deprem gerçeği, çevresel sorunları ve doğal yapının korunması konusunda işbirliğini temel alıyor. Protokolün Narlıdere'ye olumlu katkıları olacağını düşünüyoruz” açıklamasında bulundu.  PROTOKOL HAKKINDA Narlıdere Belediyesi, Mimarlar Odası İzmir Şubesi, Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi ve Jeoloji Mühendisleri İzmir Şubesi arasında imzalanan protokol; sağlıklı kentleşme ve nitelikli bir yapılaşma faaliyeti için gerekli olan mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin ilgili mevzuata, bilimsel esaslara ve mesleki kurallara uygun olarak yerine getirilebilmesini amaçlıyor. Protokol ile birlikte, ilgili Meslek Odaları ile Belediye arasında bilimsel teknik işbirliğini gerçekleştirmek, üretilen hizmetlerin daha hızlı ve şeffaf kılınmasını ve tarafların bu yöndeki ortak sorumluluklarını tarih, kültür, doğa, çevre ve ekolojik değerlere sahip çıkarak karşılıklı dayanışma içerisinde yerine getirmek için ortak çalışmalar yapılacak. İlgili meslek odaları, belediyenin talebi doğrultusunda belediye çalışanlarına eğitim verebilecek.  HABER MERKEZİ

TMMOB’dan İnciraltı çıkışı: Yine seçim, yine umut tacirliği! Haber

TMMOB’dan İnciraltı çıkışı: Yine seçim, yine umut tacirliği!

ŞÜKRAN ŞEYMANUR ARSLAN İzmir’de uzun yıllardır kent gündeminde yer alan İnciraltı’nın planlanması konusu siyasilerin açıklamaları ile yeniden konuşulmaya başlarken konuya ilişkin Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İzmir İl Koordinasyon Kurulu’ndan (İKK) çarpıcı bir açıklama geldi. Siyasi partilerin İnciraltı bölgesi ile ilgili açıklamaların ‘umut tacirliği’ olduğunun altının çizildiği açıklamada 12 maddede yapılması gerekenler sıralandı. Açıklamada, “Halkımızın geleceğini tehlikeye atacak hiçbir kent suçuna karşı sessiz kalmayacak, toplumun ortak yararı için mücadelemize inatla devam edeceğiz” sözlerine yer verildi. MÜCADELEMİZE DEVAM EDECEĞİZ Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “İnciraltı’nın tarımsal potansiyeli dikkate alınarak, bölgedeki hak sahiplerinin sürdürülebilir bir şekilde arazilerinden gelir elde edebilecekleri bir uygulama kararında TMMOB`a bağlı odalar olarak tüm desteği vereceğimizi, ancak bölgede yapılacak ranta yönelik tüm uygulamaların da karşısında mücadeleyi kamu yararı, kent ve İzmirli yurttaşlarımız için büyüteceğimizi kamuoyu ile bir kez daha paylaşıyoruz. Siyasi partilerin adaylarını, kentin korunması gereken alanları üzerinden rant yarışına girmek yerine başta depremsellik olmak üzere kentimizin hali hazırda sahip olduğu diğer ivedi sorunlarına kamu yararı çerçevesinde çözümler için çaba harcamaya davet ediyoruz. Sonuç olarak; faili kim olursa olsun, Anayasa’nın 135. maddesinde TMMOB’a tanımlanan yetki ve görevler kapsamında halkımızın geleceğini tehlikeye atacak hiçbir kent suçuna karşı sessiz kalmayacak, toplumun ortak yararı için mücadelemize inatla devam edeceğiz.”

TMMOB İzmir İKK: Emeğimizi yok sayamazsınız! Haber

TMMOB İzmir İKK: Emeğimizi yok sayamazsınız!

ÇAĞLA GENİŞ TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu (İKK), kamuda çalışan mimar, mühendis ve şehir plancılarının sorunlarına ilişkin basın açıklaması düzenledi. İzmir Mimarlık Merkezi’nde yoğun katılımla gerçekleşen açıklamada, metni Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Uğur Toprak okudu. Kamuda çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarının ekonomik koşullarının ve özlük haklarının iyileştirilmesi yönündeki taleplerin iktidar tarafından yok sayıldığını belirten Toprak, son olarak Teknik Hizmetler Sınıfı’nda yer alan personelin ek ödeme oranlarının yükseltilmesi için verilen yasa değişikliği teklifinin reddedilmesine tepki gösterdi. BU TAVRA SESSİZ KALMAYACAĞIZ Ülkede hayata geçirilen tüm projelerde, yaratılan tüm zenginlikte, geliştirilen tüm teknolojide büyük bir payı olan mühendis, mimar ve şehir plancılarının yaratıcı emeğinin her geçen gün değersizleştirildiğini söyleyen Toprak, “Kamudaki eşdeğer meslek sınıflarına farklı gerekçelerle maaş ve özlük iyileştirmeleri verilirken, meslektaşlarımız sürekli olarak dışlanıyor. Siyasi iktidarın bu sistematik dışlaması nedeniyle kamuda çalışan meslektaşlarımız çok ciddi bir yoksullaşma ve geçim sıkıntısı sorunu ile yüz yüze bulunuyor. Kamuda çalışan meslektaşlarımız sürdürülmekte olan mevcut politikalarla ve son alınan bu kararlarla yok sayılmıştır. Mühendis, mimar ve şehir plancıları, bilimin ve tekniğin öncüsü olarak kendileri için alınan bu tavra karşı sessiz kalmayacaktır ve tüm demokratik zeminlerde mücadele edecektir. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının daha iyi koşullarda çalışma, emeğinin karşılığını alma ve hak ettiği şekilde yaşayabilme talepleri dikkate alınmak zorundadır” dedi. TALEPLERİ SIRALADI Açıklamanın devamında talepleri bir kez daha yineleyen Toprak, “Ücretli kesimlerin omuzuna yıkılan vergi yükü hafifletilmeli, bütçe gelirleri büyük oranda kar, faiz ve servetin vergilendirilmesine dayanmalıdır. Kamu çalışanları ücretlerinde yapılan gelir vergisi dilimine bağlı mağduriyet giderilmelidir. Her yıl, mart ayından başlayarak tüm kamu görevlilerini kapsayan vergi dilimi zulmü yaşanmaktadır. Yıl sonuna kadar tüm kamu görevlileri, pozisyonlarına göre art ayından itibaren yüzde 15, yüzde 20, yüzde 27’lik vergi dilimine girmektedir. Yüzde 15’lik vergi diliminden yüzde 20’lik ya da yüzde 27’lik vergi dilimine giren memurlar vergi dilimi değişikliğinden dolayı yeni kayıplara uğramaktadır. Ülkemizde vergi yükünün çalışanlarımızın omuzlarına yüklendiği de açık bir gerçektir. Çalışanların alım gücünü ücret ve vergi politikaları yoluyla da yükseltmek mümkündür. Çalışma dönemlerinde ücreti oluşturan kalemlerden biri olan ek ödeme emekliliğe yansıtılmalıdır. Aynı statüde yer aldıkları diğer meslek sınıfları ile aralarındaki eşitsizliklerin ve farklılıkların giderilmesi amacıyla kamuda çalışan ve teknik hizmetler sınıfına dahil mühendis, mimar ve şehir plancılarının 375 sayılı KHK’ye ekli (I) sayılı cetvelde yer alan uzman tabip, tabip ve diş hekimlerine sağlanan ek ödeme oranı baz alınarak, emeklilik haklarında da etkisi olan “ek ödemeler” oranlarında iyileştirme yapılması eşitsizliği ortadan kaldıracaktır. Başmühendis, baş mimar, mühendis, mimar, bölge plancısı ve şehir plancılarının mali haklarında iyileştirme ancak yüzde 130 ile yüzde 150 olan ek ödeme oranlarının, yüzde 180 ile yüzde 200 seviyesine yükseltilmesi ve emekli keseneğine yansıtılması suretiyle mümkün olacaktır” ifadelerini kullandı. MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ Ek göstergenin yeniden düzenlenmesi gerektiğini kaydeden Toprak, “Ek gösterge oranlarının mühendis, mimar, şehir plancıları için yeniden düzenlenmesi, çarpan grubu değişen diğer çalışanlar gibi bu çalışanların da emeklilikte hak ettiklerini alabilmeleri için çarpan grubunu bir üste çıkaracak yeni ek gösterge rakamlarının belirlenmesi gereklidir. Bunun için de beklenen asgari durum 1. derecenin 4. kademesindeki mühendis, mimar, şehir plancısı için ek göstergenin 6400 olmasıdır. Bu şekilde ancak çalışanlar arasında gerçek bir eşitlik oranı ile fayda sağlanmış, emekliliklerine katkı sağlanmış olacaktır. Ayrıca, mevcut kamu çalışanı sayısının ihtiyacı karşılamadığı açıkça görülmektedir. Kamuda çalışan toplam personel içerisinde teknik hizmetler sınıfına tabi kamu çalışanı sayısı oldukça yetersizdir. Kamu kurum ve kuruluşlarının personel istihdam ve ücret politikalarının iyileştirilerek istihdamın artırılması, çalışan ücretlerinin gerçek enflasyon oranlarının üzerinde yükseltilmesi de günümüz ekonomik koşullarında öncelikli ele alınması gereken konulardandır. Mühendis, mimar, şehir plancılarının kamuda istihdam, atama ve güvenceli kadro konusunda ihtiyaca uygun alım talebi yaratılmalı ve buna uygun bütçe ayrılmalıdır. İstihdamın artırılması için kamunun işlerinin kamu adına görev yapan devlet memurlarınca yapılması, bu kapsamda taşerona devredilen tüm sözleşmelerin iptal edilerek bu işler için kamu istihdamının sağlanması ve ücretlerin de insanca yaşam düzeyine çıkartılması zorunluluktur. Meslektaşlarımızın taleplerinin takipçisi olmaya, mücadelemize her alanda sürdürmeye devam edeceğiz! İnsan onuruna yakışır bir yaşam ve insanca yaşanacak bir ülke istiyoruz” açıklamasını yaptı.

Hüseyin Alan: Raporları gönderdik, cevap bile alamadık Haber

Hüseyin Alan: Raporları gönderdik, cevap bile alamadık

KEMAL ÖZKURT - ÖZEL HABER Türkiye 6 Şubat'ta Kahramanmaş'ta meydana gelen iki büyük depremlerle adeta kabusa uyanmıştı. Tarihin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçen o günlerin ardından, alınmayan tedbirlerle acı gerçekler bir kez daha gözler önüne serildi. 56 bin vatandaşımızın hayatını kaybettiği depremlerin ardından, Türkiye'nin afet konusunda yeterli önlemleri almadığı sorusu birkez daha gündeme geldi. Deprem konusu başta olmak üzere farklı afet türleri konusunda kurultaylar düzenleyerek, uyarılarda bulunduklarını ifade eden Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Başkanı Hüseyin Alan, "Biz kozmik afetleri dışarıda bırakarak, jeoloji başta olmak üzere biyolojik ve klimatolojik kökenli doğal afetlerden önce  alınması gereken önlemleri, düzenlediğimiz kurultayda görüş, öneri ve makaleler sunarak ilgili yerlere ilettik ve toplumla paylaştık. Bizim burda temel amacımız ülkemizin afetlere hazırlıklı hale gelmesiydi. Malesef her zaman olduğu gibi sadece yara sarma politikasını kendine rehber edinmiş, önce risk azaltmayı hedefine koymayan, bilimsel çalışmalar yürütmeyen bir ülkede yaşıyoruz" diye konuştu.  "DOĞU ANADOLU FAYI ÜZERİNDEKİ İLLER İÇİN UYARMIŞTIK" Ülkemizde, 2020 yılından itibaren yaklaşık 3 yıllık bir süreçte, biyolojik kökenli afetlerde 250 bin insanımızın hayatını kaybettiğini ve bundan kaynaklı 250 Milyar dolara yakın bir ekonomik kayıp yaşandığını belirten Alan, "Bizim toplum ve ilgili makamlar, risk azaltmaya yönelik hiçbir çalışma yürütmüyor. Son depremlerde malesef ki acı gerçeği gördük ve  56 bin vatandaşımız hayatını kaybetti. 800 bine aşkın bina ve benzeri yapı yıkıldı veya ağır hasar gördü. O kentlerimizin toparlanması en az 10 - 15 yılı bulacak. Biz bu bölgelerin hepsine dikkat çektik, uyarılarda bulunduk. 2021 yılında Doğu Anadolu Fayı üzerinde oturan Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş ve Bingöl illerimize ait raporlar düzenledik. İlgili tüm kuruluşlara gönderdiğimiz bu raporlardan hiç bir geri dönüş alamadık" ifadelerini kullandı.  "AFET GÜVENCEMİZİ SAĞLAMAMIZ LAZIM" Doğal afetler yaşanmadan önce alınacak tedbirlerin daha az maliyetle karşılanabileceğini söyleyen Alan, "Bütün dünya bunu kabul ediyor. Bu konuda Birleşmiş Milletler'in de raporu var. Deprem öncesi 1 birime alınabilecek önlem, deprem sonrası 4 - 5 birime kadar çıkıyor. Yaşanılacak olan can kayıpları ve ekonomik kayıplar bunların dışında. Ülkemiz sadece depremlerde değil, sıklıkla farklı afet türleriyle karşı karşıya kalan bir coğrafyada bulunuyor. Bugün depremleri konuşuyoruz, Haziran'da sel ve taşkınlar, Ağustos'ta yangınlar, Eylül'de ise kuraklıkları konuşacağız. Bu bir döngü. Bizim bu döngüde kendimizi korumamız, afet güvencemizi sağlamamız lazım. Biz ise bu konuda hemen hemen hiçbirşey yapmıyoruz. Bizim imar planlarında, bu sel baskın alanları ve fay zonları gibi afet yaratcak unsurları işleyen bir yapı var mı? Yok. Fay zonları üzerine ev kurdurursan, dere yataklarına ev yaptırırsan can ve mal kaybının olacağını bileceksin" dedi.  "BİZİMKİLER SADECE BETON ATMANIN PEŞİNDE" Bundan önce defalarca kez fay yasasının çıkması gerektiğini ilgili makamlara ilettiklerini fakat ne Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ne de ilgili Bakanlıkların sorumluluklarını yerine getirmediğini dile getiren  Alan, "2 yıl içindeki can ve mal kaybı verileri ortaydayken, bizim bu konuda görüş ve şikayetlerimizi iletebileceğiz bir Bakanlık dahi yok. Türkiye bu konuda dipsiz kuyu gibi. Kahramanmaraş'ta deprem olalı 2 ay oluyor. Sormak lazım orada bulunan belediyelere imar planlarına açıkta olan, gözümüzle gördüğümüz aktif fay hatlarını işlemişler mi? Söyleyeyim; bence yapılmadı. Demek ki birşey yapılmıyor. Bizimkiler sadece beton atmanın peşinde. Atılan beton da üç gün sonra yıkılıyor onlarca vatandaşımıza mezar oluyor" diye konuştu. 

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.