TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#tepki

tepki haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, tepki haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Güldür Güldür ekibine ‘Eşref Amca’ tepkisi: Mizah değil hakaret! Haber

Güldür Güldür ekibine ‘Eşref Amca’ tepkisi: Mizah değil hakaret!

İzmir’in Bergama ilçesinde 80 yıldır işlettiği kahvaltı dükkanı ile tanınan ve ilerleyen yaşına rağmen çalışmaya devam eden 93 yaşındaki Eşref Taşkın’ın ailesi ve dostları, ünlü komedi programı Güldür Güldür Show’un geçtiğimiz haftalarda yayınlanan ‘Asırlık Kahvaltıcı’ adlı skecine tepki gösterdi. Skeçte yer alan oyunculara ve program ekibine gönderilen yazılı açıklamada, skecin isim vermeden Eşref Taşkın’ı hedef aldığı ve mizah değil hakaret unsurları taşıdığı belirtildi. Skeçte Taşkın’ın yaşı ve fiziksel görüntüsü hakkında ‘Ölmüş ama gömeni yok’, ‘Bu yaşlı maşlı değil bildiğin zombi’ ve ‘Adamın cenazesini kaldırsınlar’ şeklinde sarf edilen sözlerin büyük üzüntü yarattığı vurgulanan açıklamada, “Kore Gazisi olan babamızın mütevazi yaşamı ve uğraşı böyle anılmaya layık değildir. Bizi ailece üzen bu durumun programınızda ifade edilmesi ve özür dilenmesi biz ailesi ve dostlarının gönlüne su serpmeye yetecektir. Dileriz tiplemenizin yarattığı duygu ve diğer etkiler hakkında özeleştiri yaparsınız ve bunu programınızda kamuoyuna açıklarsınız. Böyle bir duygudaşlık görmememiz durumunda hukuki olarak bu durumun takipçisi olacağımızı bilmenizi isteriz” ifadelerine yer verildi. DERİN ÜZÜNTÜSÜNÜ YAŞIYORUZ Söz konusu skecin mizah değil hakaret içerikli olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Bizler, ‘Asırlık Kahvaltıcı’ olarak konu edindiğiniz Bergamalı Kahvaltıcı Eşref Taşkın’ın ailesi ve dostlarıyız. Uzun süredir programınızı beğeniyle izliyoruz; ancak babamızı konu edinirken mizahını yaptığınız unsurların mizahın çok ötesine geçerek adeta bir insanı itibarsızlaştırmaya döndüğünü görmenin derin üzüntüsünü ailece yaşıyoruz. Babamız bu skeçten haberdar olmasın diye de yoğun bir çaba gösteriyoruz ve sizin bu skeçle birlikte yaşadığımız derin üzüntünün nedenini anlayacağınıza, bizimle kuracağınız duygudaşlığa inancımız nedeniyle bu mektubu yazıyoruz. Öncelikle mizahın çok değerli ve bir o kadar da zor bir iş olduğunun farkındayız, o yüzden özellikle demokrasi kültürünün gelişmesi adına sizlerin varlığını çok önemli buluyoruz. Kendimize bu nedenle ‘Alınganlık mı yapıyoruz?’ diye sorarak skeci tekrar tekrar izledik ama vardığımız sonuç her seferinde burada yapılanın mizah değil hakaret olduğuna kanaat getirdik. Eminiz siz de izleyince ve skecin altına yapılan yorumlardan bunu fark edeceksiniz. Bergama insanları bizim gibi bu skeçten incindiler ve bu incinmişliklerini bizimle paylaşmaya devam ediyorlar” denildi. TEVAZUSUNDAN HİÇBİR ŞEY KAYBETMEDİ Kahvaltıcı ya da Yoğurtçu Eşref olarak tanınan Eşref Taşkın’ın, dededen devraldığı mesleğini aynı yerde 80 yıldır sürdürdüğünü belirtilen açıklamada, “Bulunduğu tarihsel alanın ruhu ile birlikte babamızın istikrarlı emeği, Kore Gazisi olması, motosiklet sevdası, klasik batı müziği ve Türk müziği konusundaki donanımı, tutkulu olduğu konulara hakimiyeti, dükkanımızdaki her şeyin adeta bir müze havasında olması ve babamızın başka insanlara benzemeyen birikimleri, davranışları onun fark edilmesini sağladı. Babamızın Mozart ve Beethoven’ın resimlerini dükkanımızın duvarına asacak kadar onların eserleriyle kurduğu güçlü ilişki, Ayla filmine konu olan Süleyman Dilbirliği ve Ayla ile 1952 yılında çekilmiş fotoğrafı da oldukça medyatik bir ilgi yarattı. Sonra bizim hiçbir çabamız olmadığı halde sosyal medyanın gücü sayesinde ‘Kahvaltıcı Eşref’ bir fenomen olmaya başladı, çok ünlendi, ünlülerin uğrak yeri oldu.  Babamızı bu durum insanlara ısındırsa da tevazusundan hiçbir şey kaybetmedi, hatta kendisi bu ünün nasıl gerçekleştiğini anlamakta zorlandı ve ‘Yaşlı bir insanı görmeye geliyorlar işte’ diye gırgır bile geçmişliği vardır. Bir gazeteci babamı haber yapması nedeniyle ödül aldığında, ödül törenine davet edilmesi üzerine babamız ‘Ben bir beste mi yapmışım, bir icadım mı olmuş da, bu kadar ilgi göreyim?’ diye karşılık vermiştir. Skecinize konu ettiğiniz ‘yaşanmışlık’, ‘değer’, ‘doku’ gibi yapay söylemlerle onun şöhretine popülist bir merakla yaklaşan, sadece fotoğraf çektirmeye gelen insanlar da oldu kuşkusuz ama genel anlamda çok özel insanlardan oluşan bir müşteri portföyümüz hem babamızın hem bizim dünyamızı zenginleştirdi” ifadelerine yer verildi. BİR İTİBARSIZLAŞTIRMA OLDUĞU AÇIK Skeçte bahsedildiği gibi Eşref Taşkın’ın dükkanda yalnız başına çalışmadığı da kaydedilen açıklamada, “Oğlu Erkin, gelini Beyhan ve çalışanımız Belgin Hanım ile birlikte bir aile işletmesiyiz. Babamızın oradaki varlığı ise daha çok sembolik, çünkü rüyasında bile işini görüyor, evde oturmak babamıza göre değil, 93 yaşında hala çalışmasının nedeni de budur büyük ölçüde. Kızı Tijen ve damadı Bülent de Burhaniye’de yaşamakta olup babalarını sık sık ziyaret etmektedirler. Babamızın ve bizim dükkanımızı işletirken kimi yanlışlarımız da olmuştur kuşkusuz, bu kadar abartılı bir üne kavuşmamız, babamızın yaşı, iletişim tarzı ya da fiyat politikamız gibi kimi başka hususlar kuşkusuz ki mizah malzemesi yapılabilir ama burada bir dokundurmadan çok, bir linç, bir itibarsızlaştırma olduğu açıktır. Bu noktada hakaret ve itibarsızlaştırma olarak gördüğümüz kısımları ‘hakaret unsurları’ başlığı altında bulabilirsiniz. Ve burada konu edilen çoğu şeyin gerçeklikle en ufak bir ilintisi bile yoktur. Bu tür babamızın görüntüsü üzerinden hakaret ve küfür üreten birçok caps/sosyal medya paylaşımlarını daha önce de görmüş ve üzülmüştük, hatta babamızın defalarca öldüğünü bile yazdılar. Ancak bunları çok fazla gündemimize almamaya, ciddiye almamaya gayret ettik ama programınızda doz öylesine ağırdı ki kayıtsız kalamazdık. Skeçte konu edindiğiniz kişinin babamız olduğu izleyen herkesin malumu (dış görünüş ve dükkanın tasarımı itibariyle), sadece ismi sizlerin skeçlerinizdeki genel eğilimle doğrultulu olarak oyuncuların/karakterlerin ismi ile anılıyor. O nedenle ‘Kahvaltıcı İbrahim Usta’ olarak tarif ettiğiniz kişinin babamız olduğu konusunda izleyen herkes mutabık, babamızın iki büklüm fiziksel görüntüsünün ve yaşına yapılan vurgunun bunu kanıtlar nitelikte olduğu aşikar. Bergama’da yine babamız kadar ünlü olan ve yıllarca babamızın çıraklığını yapan Kahvaltıcı İbrahim Usta bile bu skeçte birebir kendisinin adı anılmasına rağmen kendisinin değil de Eşref Usta’nın karikatürize edildiğinden emin olsa gerek” vurgusu yapıldı. BÖYLE ANILMAYA LAYIK DEĞİL Programda Eşref Taşkın’a yönelik ‘Ölmüş ama gömeni yok’, ‘Bu yaşlı maşlı değil bildiğin zombi’, ‘Adamın cenazesini kaldırsınlar’ ve ‘4 ayağının üstünde yürüyor, insan değil bu’ şeklinde hakaret içerikli sözler sarf edildiği vurgulanan açıklamada, “Babamızın yaşına rağmen çalışmasının bu derece yadırganacak bir şekilde ifade edilmesi, torununa ekmek vermekten bile uzak pintilikte yansıtılması, 45 tane ev sahibi olup ailesinin buralarda kalmasına izin vermemesi gibi hususlar, fiziksel görüntüsünün ve yaşlılığının sürekli bir aşağılama ile ele alınması kabul edilebilir bir mizah çerçevesi değildir. Kore Gazisi olan babamızın mütevazi yaşamı ve uğraşı böyle anılmaya layık değildir. Babamız evlatları ve torunları ile yakından ilgilidir ve her zaman onları gözetmektedir. Sadece bizim değil, kamu vicdanı da babamızın ele alınış biçimini yadırgamıştır ve bundan rahatsız olmuştur.  Bizi ailece üzen bu durumun programınızda ifade edilmesi ve özür dilenmesi biz ailesi ve dostlarının gönlüne su serpmeye yetecektir. Ayrıca programda dükkanımızı ve babamızı ele alış biçiminiz geçimini buradan sağlayan ailemizin ticari hayatına yönelik de bir itibarsızlaştırma içermektedir. Bu konu bizim için öncelikli olmasa da skecin ele alınış biçimi bizi ilk defa ziyaret edecekler için önyargı oluşturma ihtimali de taşımaktadır ve bu yönüyle de ekmek teknemize zarar vermektedir. Dileriz tiplemenizin yarattığı duygu ve diğer etkiler hakkında özeleştiri yaparsınız ve bunu programınızda kamuoyuna açıklarsınız. Böyle bir duygudaşlık görmememiz durumunda hukuki olarak bu durumun takipçisi olacağımızı bilmenizi isteriz” denildi. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Pazar kahvaltısı önerisi: Mayasız kolay pişi tarifi

TTB: Üzgün ve öfkeliyiz Haber

TTB: Üzgün ve öfkeliyiz

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, yayınladığı açıklama ile Mersin’de kadın intörn hekime yönelik erkek şiddetini ve kocasının hemşire Ayfer Kaya'yı öldürmesini protesto etti. Açıklamada şöyle denildi: “Kadın düşmanı politikalar, cezasızlık eril şiddeti cesaretlendirmeye devam ediyor. 23 Ekim 2023 tarihinde Mersin’in Mut ilçesinde hemşire Ayfer Kaya, uzaklaştırma kararı olan boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından çalıştığı hastanenin yanındaki özel otoparkta vahşice katledildi. Aynı gün Mersin Üniversitesi KYK Yurdu yakınında kadın intörn hekim, bir erkek tarafından 6 el ateş edilmesi sonucu ağır yaralandı ve şu anda yoğun bakımda hayat mücadelesi veriyor.” ERİL ŞİDDETE KARŞI MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ TTB tarafından yapılan açıklamanın devamında ise “Son bir yılda erkek şiddeti nedeniyle kaybettiğimiz sağlık çalışanı kadınlar; Ömür, Melek, Emine ve şimdi Ayfer… Kadınlar artık yalnızca evlerde kapalı alanlarda değil güpegündüz sokakta, kamu kurumlarında, yaşatmak için gittikleri işyerlerinde katlediliyor. Kadını ve kazanılmış haklarını yok sayan, sahiplenilmesi gereken bir mal gibi gören kadın düşmanı erkek egemen politikalar, alınmayan koruyucu önlemler, işletilmeyen düzenleyici mekanizmalar ve cezasızlık politikaları hayatımızın her alanını kuşatmaya devam ediyor. Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde en etkili uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi ve 6284 sayılı yasanın tartışmaya açılması ise kadınlara yönelik şiddetin yaygınlaşmasında belirleyici rol oynuyor. Ayrıca aynı gün iki erkeğin de kadınlara saldırmak için ateşli silah kullanması tesadüf değil. Bireysel silahlanmaya yönelik hiçbir denetim mekanizması olmaması, silaha erişimin giderek daha kolaylaşması, siyasetçilerden başlayarak silah kullanımını özendiren pratikler sergilenmesi dün yaşananların habercisi oldu. Üzgün ve öfkeliyiz. Ama kararlıyız da. Bir kişi daha eksilmemek için, evde sokakta işyerinde bulunduğumuz her yerde eril şiddete karşı mücadelemizi sürdüreceğiz” denildi. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Güneydoğu’da deprem, İzmir’de enkaz… Depremzedelere psikolojik şiddet!

Engelli sporculardan o karara kampanyalı tepki Haber

Engelli sporculardan o karara kampanyalı tepki

Gençlik ve Spor Bakanlığı ani bir kararla Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu bünyesindeki tekerlekli sandalye basketbol branşını, Türkiye Basketbol Federasyonu’na bağladı. “Bu yanlış karar bizi yok eder” diyen Karşıyaka Engelliler Spor Kulübü ise kararın iptal edilmesi için kampanya başlattı. “Tekerlikli Sandalye Basketbolu oynamama engel olma” başlıklı kampanya şimdiden 2 bin 286 imzacıya ulaştı. BİNLERCE ENGELLİ SPORCU, SPORDAN MAHRUM KALACAK Kampanya metninde yer alan açıklama şu şekilde: “Tekerlekli sandalye basketbolu, Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu çatısı altında kalmalıdır ya da kurulmasına izin verilirse Türkiye Tekerlekli Sandalye Basketbol Federasyonu'nun altına alınmalıdır. Ama kesinlikle Türkiye Basketbol Federasyonu'nun altına alınmasını kabul etmiyoruz. Avrupa şampiyonluğu, dünya ikinciliği gibi birçok şampiyonada bayrağımızı göklere çektiren bir branş, bu yanlış kararla yok olmaya mahkum olacak. Dünyanın en büyük lig organizasyonu, en az 70'in üzerinde engelli spor kulübü, en az 1000 engelli sporcu spordan mahrum kalıyor.” SPORCULARIN YAŞAMLARINDAN NELER KAYBETTİRECEK? “Bu yanlış karardan acilen dönülmelidir” denilen açıklamanın devamında ise şöyle söyleniyor: “IPC'nin yayınlamış olduğu kararlar tavsiye niteliğindedir. 7405 sayılı yasada bu sonucu sağlayacak bir madde yer almamaktadır. Alınan karar yoruma dayalı olup zorlama bir ön yargıyla alınmıştır. İlk başlangıcından bu yana 35 yıl ve Federasyon olarak da 33 yıllık bir emek ve kazanımın olduğu bir branş, ince detayları ve engelli sporcuların yaşamlarından neler kaybettireceği düşünülmeden ani alınan bir kararla yok edilemez.” Sizler de kampanyaya destek olmak istiyorsanız bu link üzerinden imzacı olun BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - Karşıyaka Belediyesi’nden kan bağışı kampanyası

O köydeki bankanın taşınmasına çiftçilerden yol kapatmalı tepki Haber

O köydeki bankanın taşınmasına çiftçilerden yol kapatmalı tepki

Pamukkale ilçesine bağlı Akköy Mahallesi’nde 1985 senesinden beri bölgede 15 mahalleye hizmet veren kamu bankasının, şube konumunu başka bir noktaya taşıma kararına tepkiler sürüyor. 38 yıldır hizmet aldıkları banka şubesinin kapanacağını öğrenen yüzlerce mahalleli, ikinci defa banka şubesi önünde oturma eylemi gerçekleştirdi. Yoğun kalabalık herhangi bir yetkilinin sesine kulak vermediğini belirterek, traktör ve araçları ile işlek noktaları trafik geçişine kapattı. İkinci büyük eyleme katılanlar, taşıma kararından vazgeçilmeme durumunda, 15 mahallenin yerel seçimlerde oy kullanmayacağını ve banka mevzuat hesaplarını kapatacaklarını söyledi. Bu eylemlerine de herhangi bir çözüm bulunmadığı takdirde üçüncü eylemlerinde ise açlık grevi yapacaklarını dile getirdi. Uzun süre trafiğe kapatılan yolları açmak için bölgeye çok sayıda güvenlik gücü sevk edildi. Banka şubesi önünde gerçekleşen eylem devam ediyor. EĞER BANKA TAŞINIRSA OY KULLANMAYACAKLAR Banka şubesinin taşınması kararına tepki hedefli 15 mahalle olarak yeni kararlar aldıklarını açıklayan Halil İbrahim Çetin, “Burada yine Pazartesi günü bir araya gelerek sesimizi duyurmaya çalışmıştık. Bugün yine mahalleler olarak bir araya geldik. Önümüzdeki günlerde tekrardan bir araya geleceğiz. Pamukkale ilçesinin Akköy Mahallesi'nde bulunan bankamız 1985 yılından beri çiftçi bankası olarak Akköy'de insanlarımıza hizmet vermektedir. Peki yıllardan beri bu banka şubesi çürük değil de şimdi mi birtakım oyunlarla bu hale getirildi? Akköy bankasının Akköy'de hizmet vermesini istiyoruz. Bankanın taşıma kararı iptal edilmediği takdirde eyleme devam edeceğiz. Pamukkale Belediyesi Meclisi'nde Akköy'de bulunan kamu bankasının kalması kararı alınmasını istiyoruz. Eğer istediğimiz karar alınmazsa Mart ayında planlanan seçimde yerel seçimlerde Akköy dahil 15 mahalle olarak oy kullanmayacağız ve sandığa gitmeyeceğiz. Yetkililer ile görüştük ama bize bu taşıma kararı hakkında net bir şey söyleyemediler. Hatta açıklık grevi kararı almayı düşünüyoruz. Bunu da bize yaptırmasınlar. Biz yetkililere yeni banka binasının inşası için yapılacak yerler gösterdik ama 6-7 aydan beri bizi banka yetkilileri oyalıyor. Onun için oyalama devri bitsin ve bankamız burada kalsın. Eğer banka Akköy Mahallesi'ne hizmet vermek istemiyor ise biz de tüm mevzuatımızı ve tüm hesaplarımızı bugünden kapatmak istiyoruz” dedi. VATANDAŞTAN YETKİLİLER ÇAĞRI Eski okuduğu okul yerine bu bina için yıkım kararı alınması durumuna tepki gösteren Rafet Kaplan ise, “Burada faaliyete olan bir okul var ve o okulun inşası 100 yılı geçti. Hala o okulda çocuklarımız okuyor. Burada deprem olduğunda o okuldaki öğrenciler riskli değil de yeni bir yapıya sahip banka binası mi risklidir? Burada 4 kişinin canı var da orada daha eski tarihe dayanan okuldaki yüzlerce öğrencinin canı kıymetli değil midir? Herkes bu durumun yanlış olduğunu biliyor. Yetkililerden çözüm bekliyoruz” diye konuştu. ''JANDARMA HALKTIR, HALK JANDARMADIR'' Yolun kapanması sonrasında bölgeye gelen İl Jandarma Komutanı Albay Veysel Yanık, üreticileri eylemlerine son verme ve yolu ulaşıma açmaları konusunda ikna etmeye çalıştı. Kalabalık arasında belirlenen temsilcilerle görüşen Albay Veysel Yanık, bankanın taşınması konusunda yetkisinin olmadığını, vatandaşın güven ve huzurunu sağlamakla yükümlü olduğuna işaret etti. Sorunun çözülmesine katkı sağlarsa mutlu olacağı ve bunun için görüşme yapacağının sözünü veren Albay Yanık, “Şu anda yapılan eylem, trafiğin kapanması suç. Haklı durumda yaptığınız eylemle şu durumda haksız düşüyorsunuz. Hakkınızı arayacaksanız, haklı olduğunuz ortamda aramanız lazım. Biz, yaptığımız işte gücümüzü, kuvvetimizi vatandaştan alarak görevini yerine getiren kolluk kuvvetiyiz. Biz ‘Jandarma halktır, halk jandarmadır’ sloganıyla hareket ediyoruz. Bu tip kanunsuz eylemde biz olaya müdahale etmek zorunda kalıp sizin ve bizim üzülmesini istemeyiz” ifadelerini kullandı.  YENİDEN EYLEM YAPACAKLARINI SÖYLEDİLER Albay Veysel Yanık'ın eylemlerini sonlandırması için ikna ettiği üreticiler, muhtardan gelen görüşme taleplerinin kabul edildiği bilgisi üzerine yaşanan gerginliği sonlandırdı. Önümüzdeki hafta başında görüşme talepleri kabul edilen üreticiler, traktörlerini çekerek yolu yeniden ulaşıma açtı. Saatler süren gerilimin sona ermesinin ardından üreticiler bölgeden ayrılırken, görüşmelerin olumsuz sonuçlanması halinde yeniden eylem yapılabileceği belirtildi.                                                                                                 BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - Torbalı’da grev: Pazarcılar tezgah kapattı!                       

CHP'den Aile Bakanı'na sert tepki Haber

CHP'den Aile Bakanı'na sert tepki

CHP İzmir İl Kadın Kollarının CHP İzmir il başkanlığında gerçekleştirdiği basın açıklamasını okuyan, CHP İzmir İl Kadın Kolları Sekreteri Tünay Kantekin, “Bu yasa, cinsel şiddete maruz kalan ya da tehdit altında olan mağdurun beyanı üzerine uzaklaştırma kararı verilmesine olanak sağlıyor. Böylece, suçun önlenmesi ve mağdurun korunması amaçlanıyor. Mağdur bir erkek de olabilir. Önemli olan şiddeti önlemektir. Cinayet işlenmeden önce durdurulmalıdır'' açıklamasında bulundu. ''KADINLARDAN BAHSEDERKEN İYELİK EKİ KULLANILMAZ'' Yapılan basın açıklamasının tamamında şu sözlere yer verildi: ''Bakan Göktaş, kadın düşmanı zihniyetin temsili niteliğindeki açıklamalarıyla gündeme oturdu. Bakan Göktaş, önce 6284 sayılı Kanun'un değiştirilmesinin ya da kaldırılmasının söz konusu olmadığını belirtti. Ardından şu skandal sözlere imza attı: "Maalesef zaman zaman kadınlarımız da 6284 sayılı Kanun'u uygulamamızı istemiyorlar. Biz bunu alanda görüyoruz. Biz eşimizin yanına dönmek istiyoruz.' diyorlar." Sayın Göktaş'a öğretelim; kadınlardan bahsederken iyelik eki kullanılmaz. Her kadın bir bireydir ve kimseye ait değildir. Kendisi de bir kadın olan Göktaş'ın toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki bilincini, bu sayede görmüş olduk. Seçim kampanyası boyunca Cumhur İttifakı 6284'ü hedef gösterdi. Yetmedi "kadının beyanı esastır” ifadesi sürekli tartışmaya açıldı. Şimdi de Bakan Göktaş çıkıp, 6284'ü kadınların da istemediği gibi gerçek dışı bir söylemde bulunuyor. 6284 sayılı Kanun'u tekrar hatırlatalım: "6284 sayılı Kanun, şiddete uğrayan ya da uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirleri düzenliyor.” Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi'ni hukuksuzca feshettiğinde gelen tepkiler üzerine; "6284 yürürlükte” diyerek kamuoyunu ikna etmeye çalışmıştı. Şimdi bu yasayı budamaya çalışıyorlar fakat buna asla izin vermeyeceğiz. 6284 kırmızıçizgimizdir. Asla dokundurmayacağız. Değerli Basın Mensupları, 6284'e yönelik yürütülen kara propaganda "Kadının beyanı esastır” ifadesi üzerinden yürütülüyor. Olmayan bir mağduriyet yalanı ile algı oluşturulmaya çalışılıyor. Peki, "kadının beyanı esastır” ne anlama geliyor? Bilmeyenlere anlatalım: Tüm yasaların önceliği suçu önlemektir. Önleyemiyorsa mağduru korumak, faili cezalandırmak ve caydırıcı tedbirler almaktır. Bu yasa, cinsel şiddete maruz kalan ya da tehdit altında olan mağdurun beyanı üzerine uzaklaştırma kararı verilmesine olanak sağlıyor. Böylece, suçun önlenmesi ve mağdurun korunması amaçlanıyor. Mağdur bir erkek de olabilir. Önemli olan şiddeti önlemektir. Cinayet işlenmeden önce durdurulmalıdır. Bazıları "ya beyan yalansa” diyerek yasayı tartıştırıyor. Oysaki bir çocuğun ya da kadının ifşa aşamasına gelmesi ancak çok ağır bir şey yaşadığında mümkündür. Bu yasa ile mağdurun, yaşadıklarını anlatması için cesaretlendirilmesi amaçlanıyor. Bu düzenleme, özellikle ensest vakalarında hayat kurtarıyor. Kaldı ki mağdurun beyanı körü körüne esas alınmıyor; yargılama sırasında hayatın olağan akışına uygun, samimi, tutarlı ve istikrarlı bir tutum sergilemesi gerekiyor. Fail ile mağdur arasında menfaate dayalı bir husumet olmaması gözetiliyor. Diyelim ki sanık, tanıklar ve doktor raporları ile desteklenen belgelere rağmen iddiaları çürüttü. O zaman kadının beyanı esas alınmıyor. Kısacası yasada "masumiyet karinesine” aykırı bir durum yok. Bu konu bu kadar basit ve nettir, tartışmaya da kapalıdır. Bakan Göktaş'ın hedefindeki bir diğer konu ise nafaka. Bakan Göktaş, nafakaya ilişkin, "Ben süresiz nafaka konusunu da önemsiyorum. Bazı insanlar 1990’lı yıllarda evlenmiş. Süresiz nafaka ödemek gibi uygulama kabul edilebilir olamaz. Dolayısıyla bunu da ele almak ve buna da dikkat etmek lazım. Eğer bir mağduriyet oluşuyorsa üstesinden gelmek lazım” dedi. Kanunen boşanma sonrasında taraflara üç çeşit nafaka hakkı tanınır. Bunlar; tedbir nafakası, iştirak nafakası ve yoksulluk nafakasıdır. Tedbir nafakası; boşanma davasının açıldığı günden başlayarak dava süresince gerekli görüldüğü hallerde verilen bir nafaka türüdür. Kadın Dayanışma Vakfı'nın "Yoksulluk Nafakası” incelemelerine göre, dava sürerken müşterek çocuklar için talep edilen tedbir nafakası oranı sadece yüzde 44'tür. Eşler için talep edilen tedbir nafakası oranı ise yüzde 46'dır. İştirak nafakası, çocuğun velayetini alan eşe, çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için ödenen nafakadır çünkü bu giderler anne ve babanın ortak sorumluluğudur. Müşterek çocuklar için talep edilen iştirak nafakasının oranı yüzde 61 'dir. Yoksulluk nafakası ise boşanma davasının bitip kesinleşmesinden sonra ödenen bir nafaka türüdür. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafa, geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında nafaka bağlanır. Düzenlemede herhangi bir cinsiyet belirtilmemiştir. Çoğunlukla kadının lehine olmasının nedeni, boşanma sonrasında yoksullaşan tarafın ağırlıklı olarak kadınlardır. Bu tablo toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucudur. Kaldı ki bu nafaka süresiz değildir. Alacaklının yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde ortadan kalkar. Alacaklı tarafın bir başkasıyla fiilen evlenmiş gibi yaşaması, işe girerek yoksulluğunun ortadan kalkması durumunda da mahkeme kararıyla kaldırılabilir. Ayrıca, mali durumların değişmesi halinde nafaka miktarının azalmasına karar verilebilir. Kadınlar tarafından talep edilen yoksulluk nafakasının oranı yüzde 70'tir, çünkü davalara taraf olan kadınların yüzde 45'inin herhangi bir geliri yoktur. Kadın Dayanışma Vakfı'nın 2019 yılında yaptığı araştırmaya göre, mahkemeler nafaka taleplerinin sadece yüzde 8'ini tam olarak kabul etmiştir. Ayrıca nafaka meblağları da kamuoyuna yansıdığı gibi milyonlar değildir. Kadınların sadece yüzde 2'si 2000 TL'nin üstünde nafaka alırken yüzde 66'sı 500 TL'nin altında nafakaya mecbur bırakılmaktadır. Şunu da hatırlatmakta fayda var: bağlanan nafakaların yüzde 50,7 'si hiç ödenmemektedir. Ayrıca, bir gün evli kalıp ömür boyu nafaka ödediğini iddia eden erkekleri TÜİK verileri bile yalanlıyor. 2020 yılında açıklanan TÜİK verilerine göre, Türkiye'de boşanmaların sadece yüzde 2.2'si bir yıldan az evlilikleri kapsıyor. Mevcut durum bu kadar net iken Bakan Göktaş, kadınların yoksulluk nafakasına göz dikemez. Şayet Bakan Göktaş, bu konudaki mağduriyetin giderilmesi hususunda samimi ise nafaka mağduru kadınların sorunlarını çözebilir. Sosyal devletin yoksul kadınları daha fazla desteklemesini sağlayabilir. Buradan AK Parti Hükümeti'ne sesleniyorum: YASALARA DOKUNMAYIN, UYGULAYIN. KADINLARIN KAZANILMIŞ HAKLARINA GÖZ DİKMEYİN. Örgütlü mücadelemizin karşısında duramayacaksınız.'' BÜLTEN

Çeşme'de ÇEDES projesine toplu tepki Haber

Çeşme'de ÇEDES projesine toplu tepki

Çeşme Cumhuriyet Meydanı'nda gerçekleştirilen ortak basın açıklamasına, CHP Çeşme İlçe Örgütü, TKP Çedşme İlçe Örgütü, HDP Çeşme İlçer Örgütü, Türk Anneler Derneği Çeşme Şubesi, Çeşme Kadın Dayanışma Derneği, DİSK Emekli-Sen Çewşme Şubesi, Eğitim-İş Çeşme Temsilciliği, Atatürkçü Düşünce Derneği Çeşme Şubesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Çeşme Şubesi, Çeşme Kültür ve Dayanışma Derneği, İzmir Yerel Tohum Derneği, Çeşme Fotoğraf Sanatı Derneği, Ilıca Kültür ve Sanat Derneği, Çeşme Romanlar Derneği temsilcileri katıldı. BASIN AÇIKLAMASI DİSK Emekli-Sen Çeşme Şubesi Başkanı İbrahim Tuz tarafından okunan ortak basın açıklamasında şöyle denildi: "GERİCİ VE TEHLİKELİ ÇEDES PROTOKOLÜ İÇİN ÇAĞRIMIZDIR: HEP BİRLİKTE REDDEDELİM! Seçimlerin bitmesinin ardından AKP iktidarı eğitimi gericileştirme çalışmalarına gözle görülür şekilde hız vermiştir. Milli Eğitim Bakanlığının dernek ya da vakıf adı altında örgütlenmiş bazı tarikat-cemaat yapılanmaları ile protokoller imzalayıp çocuklarımızın körpe zihinlerinin bilimdışı öğretiler ve hurafelerle doldurulmasına neden olması, kamuoyunda ciddi tepkiye neden olmuş; kimi siyasi partiler ve demokratik kitle örgütlerince ağır bir şekilde eleştirilmişti. Daha önce de yüzlerce okulumuzu AKP yanlısı dinci vakıfların kullanımına açtığı hafızalarda tazeliğini koruyan Milli Eğitim Bakanlığı, ne yazık ki ülkemiz için ciddi bir beka sorunu haline gelmiştir. Eskişehir ve İzmir’de okullara imam ve vaiz gönderilmeye başlanmıştır. Özellikle İzmir’de imam giren okul sayısı günden güne artmaktadır. İzmir’de İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile İl Müftülüğü arasında “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” kısa adıyla ÇEDES projesi kapsamında yapılan protokolle, okullara “manevi danışman” adı altında imam, müezzin, vaiz gibi din görevlileri gönderilecektir. Ancak; ÇEDES PROTOKOLÜ HUKUKSUZDUR: Çünkü Anayasa ile de 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunuyla da çelişmektedir. Anayasanın 2. maddesinde devletin temel nitelikleri arasında belirtilen laiklik, Anayasanın 4. Maddesindeki düzenlemeyle devletin değiştirilemez ve değiştirilmesi önerilemez niteliği durumundadır. Laiklik, 1923 yılında kurulan Cumhuriyetimizde 1937 yılından günümüze kadar tüm Anayasa metinlerinde aynı önem ve değerde yer almıştır. Anayasa ve yasalarda korunan ve çağdaşlaşmanın, bilimsel ilerlemenin ve toplumsal barışın güvencesi olan laiklik; siyasal uygulamalarla saldırıya uğramakta, hukuksal metinlerin ve güvencelerin de içi boşaltılmaktadır. Anayasanın 42. maddesi şu şekildedir: “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” derken ÇEDES, kanunla belirlenen bir uygulama olmadığı için ve de laik ve bilimsel eğitimle tezat oluşturduğu için bu hükümle çelişmektedir.  Bununla birlikte; pedagojik formasyonu olmayan imam, vaiz gibi din görevlilerinin eğitim-öğretim süreçlerine katılmaları, çocukların psikolojik gelişimi için ciddi bir risk oluşturmaktadır. İlgili dersler, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde pedagojik formasyon alan öğretmenler tarafından da veriliyorken; böylesine Anayasaya ve yasalara aykırı bir düzenlemeye gidilmesi, ülkemizin geleceği adına kaygı vericidir. Ayrıca; ÇEDES PROTOKOLÜ MANTIKSIZDIR: Okullarımızda din eğitimi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi alanında uzman öğretmenler tarafından zaten verilmektedir. Öte yandan öğretmenlerimizin “değerler eğitimi” konusunda eğitim aldıkları bir alan olduğu gibi, hali hazırda zaten okullarımızda bu konuda uzman olan öğretmenler tarafından “değerler eğitimi” verilmektedir. Zaten okullarımızda görev yapan öğretmenler öğrencilerine “değerler eğitimi” verirken, dışarıdan başka görevliler atamak, hem kamu kaynağını doğru kullanmamaktır ve hem de mantıkla çelişmektedir. Eğitim, sadece öğretmenlerin yapabileceği bir uzmanlık mesleğidir. Velilerimizi ve kamuoyunu, ÇEDES ve benzeri laik bilimsel eğitim karşıtı uygulamalara karşı birlikte tavır almaya ve ortak mücadeleye davet ediyoruz. Aşağıda isimlerini belirttiğimiz sivil toplum kuruluşları ve demokratik kitle örgütleri olarak, okullarımızın dini referanslı etkinliklerin yapıldığı yerler değil, laik ve bilimsel eğitim mekanları olması için yürüttüğümüz mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz. ÇEDES VE BENZERİ UYGULAMALARDAN DERHAL VAZGEÇİLMELİDİR! Milli Eğitim Bakanlığını, Anayasal ve yasal sorumluluklarını yerine getirmeye ve bu ağır yanlışlıklara son vermeye çağırıyoruz!" HABER MERKEZİ

Sağlık Sen’den hastane yönetimine tepki Haber

Sağlık Sen’den hastane yönetimine tepki

Sağlık Sen İzmir 1 nolu Şube Başkanı Gençer Yılmaz, Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi yönetiminin sendikalarına yönelik antidemokratik tutum ve sendikal hak ve özgürlüklerini engelleyici adımlar attığını belirterek, “15 Mayıs 2023'te yapılacak olan sendika sayımları öncesinde bu tutum ve engellemelerin arttırılması düşündürücüdür” dedi. Yılmaz, yaptığı yazılı açıklamada; "Üyelerimize yönelik baskı ve mobbingi protesto ederek baskılara son verilmesini talep etti. Yetki döneminde diğer sendikalardan istifa ederek sendikamıza üye olan sağlık çalışanlarına yapılan baskı ve mobbinge son verilmesini istiyoruz.  Sağlık Sen’in misyonu gereği kurumlarımızda sunulan hizmet kalitesinin birlikte değer bulacağı ve artacağı inancıyla çalışan ve hastanelerimiz için emek veren üyelerimiz, olan bitene anlam vermekte zorlanmaktadır. Birçok konunun defaten Başhekim ve diğer yetkililerle görüşülmüş olmasına rağmen, bugün çalışanların aynı konulardan dert yanıyor olması ve sorunların devam ediyor olması düşündürücüdür" ifadelerine yer verdi. "ÜYE SAYIMIZIN ARTMASINDAN RAHATSIZ OLANLAR BASKI YAPIYOR" SAĞLIK-SEN’in hastanedeki üye sayısının artmasından rahatsızlık duyan yöneticilerin, kendi yandaşı gördüğü sendikadan istifa edip Sağlık-Sen’e katılan üyeleriyle uğraştığı belirtilen açıklamada hastane yönetiminden bazı düzenlemeler yapılması istenildi. Gencer, açıklamasında şu ifadelere yer verdi; "Hemşirelik yönetmeliğine aykırı şekilde görevlendirmeler yapılarak, alanında lisans mezunu yani Tahsil Düzeyi Yeterli Olmamasına rağmen bazı ayrıcalıklı kişilere ‘Birim sorumlusu-Birim çalışanı-Koordinatör-Bölüm Sorumlusu’ gibi görevlendirmeler yapılmaktadır. Yine hemşirelik yönetmeliğine aykırı olarak lisans mezunu olmadığı halde sendika temsilcisi olan kişiye süpervizör nöbeti yazılmakta olup gece sorumlu amiri olarak görev yapan  hemşirelerin sorumlu hemşirelerden seçilmeyerek bir takım ayrıcalıklı kişilerden seçildiği görülmektedir. İdari Birim sorumlusu adı altında nöbet tutabilecek genç bir hemşire olan kişilerin  idari kata alınarak nöbet yazılmadığı anlaşılmıştır. Çalışan sağlığı biriminde daha önce veri giriş personelinin çalıştığı bir alana sadece malum sendika temsilcisi olduğu için hemşire olan kişinin görevlendirilmesi, daha da vahimi bu hemşireye görevi bahane edilerek bütün personelin Sendika bilgileri dahil tüm özlük ve sicil bilgilerinin görüldüğü sistem tanımlaması yapılmıştır. Hastanede Çevre Sağlık Memuru olmasına rağmen ve bu alanda hiçbir eğitim, sertifika ya da bir belge sahibi olmayıp sadece Acil servis sertifikası olduğu halde temsilci olduğu için, N.E.’nin daha rahat gezebilsin diye Tıbbi atık birimine görevlendirilmesi yapılmıştır. Hastanede Adalet Bölümü mezunu olan iki ayrı üyemizin daha önce yazılı olarak talep etmesine rağmen, Hukuk Biriminde ihtiyaç olmadığı gerekçesi ile talepleri reddedilmiş idi. Fakat birdenbire nasıl bir ihtiyaç hasıl oldu ise yeni tayin ile gelen hiçbir eğitimi, sertifikası olmayan bir hemşirenin sırf malum sendika üyesi olduğu için Hukuk birimine görevlendirildiği görülmüştür. Sendikamıza üye olanlara Baskı yapılarak tehditleri yapılması yada yer değişikliği talep eden üyelerimizin özellikle Görev yerinin değiştirilmemesi, Tüm bu hukuksuz uygulamalara karşı üyelerimiz tarafından CİMER’e  dilekçe verilmesinden sonra, üyelerimizin adeta hastane içi sürgün şeklinde birim değişikliği yapılmıştır. Görevlerine 657 sayılı kanunun 4/b maddesine göre yeni atanan Tıbbi Sekreter arkadaşlarımızın başına yasal olarak uygun olmamasına rağmen 4-D işçi statüsünde görev yapan bir başka kişinin sorumlu olarak atandığı görülmüştür." "EGOLARINI TATMİN EDİYORLAR" hastanede görevli Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürünün hemşirelere bağırıp hakarete varan cümleler kurduğunu iddia eden Başkan Yılmaz, "Bu makamlar sizin egonuzu tatmin edeceğiniz makamlar değildir. Sağlık çalışanlarını hor görmek, hakaret etmek, fırçalamak sizin hakkınız da haddiniz de değildir. Buradan başta Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü olmak üzere Başhekim ve hastane idaresine sesleniyoruz. Sizler Hastaneyi yasalara, mevzuata, hukuk devleti ilkelerine uygun yönetmekle mükellefsiniz. Kelime oyunları ile yeni görevler ihdas edemezsiniz. Pandemide insan üstü çalışan, depremde herkesten önce gönüllü olarak koşan sağlık çalışanları yeterince yorulmadı mı? Bu baskılar nerede son bulacak? Sayenizde hiçbir sağlık çalışanı kendisini güvende hissetmiyor. Şu anda sizler en basit tabir ile yönetememe krizi içerisindesiniz. Derhal bu baskı ve mobbingi durdurun. Üyemiz olsun olmasın, Tüm Sağlık ve Sosyal Hizmet çalışanlarının demokratik, özlük ve mali hakları için mücadele etmeye devam edeceğiz. Geldiğimiz noktada bu ve benzer konularda yönetim tarafından çözüme yönelik tatmin edici ve inandırıcı bir adım atılmamış olması, bugün sendikamıza karşı takınılan olumsuz tutumun da bir uzantısı olabileceği düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Ülkemizin sağlıkta en büyük STK’sı olan Sağlık-Sen ailesine karşı Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürünün hasmı hane bir tutuma sahip olduğunu görmekteyiz. Bugün, hastane yönetiminin Sağlık-Sen in yetki almaması için taraf olduğu açıkça ortadadır. Üyelerimizin ve yetkisi gasp edilmeye çalışılan sendikamızın haklarının ısrarlı takipçisi olduğumuzu tekraren ifade etmek istiyorum. Sesimize kulak vermeyen, sendikamıza karşı bu hasmı hane tutumu görmezden gelerek yapılanları farklı gerekçelerle algılamaya çalışan hastane yönetimini İl Sağlık Müdürlüğünün yetkili makamlarına havale ediyoruz. Bir an önce soruşturma açılmalı, bu baskı ve mobbing durdurulmalıdır" şeklinde konuştu. Yılmaz "Yasalar çerçevesinde sendikal çalışmalarımızı artan bir hızla devam ettireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.” ifadeleriyle açıklamalarına son verdi. HABER MERKEZİ  

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.