TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#stres

stres haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, stres haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Öfke nasıl kontrol edilir? Haber

Öfke nasıl kontrol edilir?

Öfkeliyken stres hormonlarının salındığını ve bu karıncalanma hissinin, kalp çarpıntısı, göğüste sıkışma, baş ağrısı, başta baskı hissi ve ateş basması gibi birçok semptoma yol açabildiğini, uzun vadede ise bağışıklık sistemini olumsuz etkilediğini söyleyen Psikiyatrist Uzm. Dr. Gamze Ergil, “Öfke kontrol bozukluğu ile başa çıkabilmek mümkün. Sizi özellikle neyin öfkelendirdiğini fark ederseniz, baş etme yolunu da bulabilirsiniz” dedi. Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Gamze Ergil, “Geçmiş travmalar, sizden beklentilerin yüksek olması ve artık bunların ağır gelmesi gibi birçok neden de peşinizi bırakmayabilir. Bu da aşrı öfke hissetmenize neden olabilir. Hatta öfkenizi kontrol edemeyebilirsiniz. Öfke kontrolü sağlamakta zorlanabilirsiniz. Ancak öncelikle öfkenin doğal bir duygu olduğunun bilinmesi gerekir” dedi ve öfkeyi kontrol altına alabilmeye yardımcı olacak ipuçlarını paylaştı. Öfke kontrolünü kolaylaştırmak için 10 adım şunlar: "1. Öfkelendiğinizde size ipucu olabilecek fiziksel belirtiler kendini daha önce belli eder. Çarpıntınız, terleme, titreme, sıcak basması ya da ellerinizi yumruk yapmanız gibi belirtileri fark ettiğinizde konuşmaya başlamadan önce içinizden yavaşça 10'a kadar sayın, nefesinize odaklanın ve yavaş nefes alıp vermeye çalışın. 2. Çoğu zaman yaşadığımız duygular başımıza gelen olaydan çok, o olaya yüklediğimiz anlamla ilişkilidir. Öfke duygusu da o anda aklımızdan geçen düşüncelerimizle ilgili olabilir. Tepki vermeden önce olumsuz, belki de abartılı veya yanlı olabilecek düşüncelerinizi fark etmeye çalışın. 3. Spesifik bir ortam öfkenizin tetiklenmesine neden oluyorsa, oradan uzaklaşmaya çalışın. Tamamen uzaklaşmanız mümkün değilse de örneğin iş yeriniz gibi, kısa bir ara vermek, birkaç gün izin almak öfkenizi yönetmenize yardımcı olabilir. 4. Modern hayat sürekli koşuşturduğumuz ve işleri yetiştirmeye çalıştığımız bir hale dönüştüğünde, sakinleşmeye de vakit kalmıyor gibi gözükse de gün içinde kısa sürelerle nefes egzersizleri ve kas gevşetme egzersizleri gibi relaksasyon teknikleri çok yardımcı olabilir. 5. Stres düzeyinin yüksek olması öfkenin en önemli sebeplerinden biridir. Hayatınızla ilgili stres oluşturan etkenleri gözden geçirin ve stres azaltmaya yönelik meditasyon, öz şefkat, yoga, hobiler için zaman ayırma gibi davranış değişiklikleri öfke kontrolünü de kolaylaştırır. 6. Egzersiz yapmak olumsuz duygularla baş etmek için iyi bir yoldur. Egzersizi rutininizin bir parçası haline getirirseniz etkileri de uzun süreli olur. 7. Öfkeli olduğunuzda karşı tarafı suçlayan ifadeler kullanmak yerine kendinizle ilgili ifadeler kullanın. Örneğin, ‘hiçbir şey yapmıyorsun!’ diyerek genellemek yerine, ‘bulaşıklara yardım etmediğin için çok kızgın hissediyorum’ demeyi deneyin. 8. Kin tutmamaya çalışın. Sizi öfkelendiren kişi veya durumla ilgili kin tutmak hem acınızı hem de haksızlığa uğrama düşüncenizi sürekli canlı tutacaktır. 9. Öfkenizin aşırı olduğunu fark ettiğinizde ortamı yumuşatmak ve baş etmek için mizahı kullanabilirsiniz ama iğneleyici konuşmalardan kaçının. 10. Tüm bu önerileri organize etmek zor geliyor ya da nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız veya denediniz ama başaramadığınızı hissediyorsanız mutlaka profesyonel yardım alın". BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Panik atak sırasında yapılması gerekenler

Aşkın ilk evresine dikkat! Haber

Aşkın ilk evresine dikkat!

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Öztürk, 3 evreden oluşan aşkın ilk dönemlerinin hormonsal değişiklikler nedeniyle stresli geçtiğini söyledi. Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Öztürk, TÜ Bilimsel Araştırma Topluluğunca Dr. Ratıp Kazancıgil dersliğinde düzenlenen "Aşkın Fizyolojisi" seminerinde, aşık olmanın bireyde hormonsal değişiklilere neden olduğunu söyledi. Aşk konusunun yüz yıllardır sanatçılar ve düşünürler tarafından ele alındığını belirten Öztürk, son yıllarda bilim insanlarının aşkın insan vücuduna olan fizyolojik ve psikolojik etkilerini araştırmaya başladığını ifade etti. Aşkın 3 evreden oluştuğunu anlatan Öztürk, "İlk evre 'aşık olma', ikinci evre 'tutkulu aşk dönemi' son evre ise 'arkadaşça aşk dönemi'. Çoğu ilişki ilk 2 evre içinde bitiyor. Üçüncü evreye ulaşamıyor." dedi. Öztürk, aşkın erken evrelerinde beyindeki serotonin hormonu seviyesinin azaldığına dikkati çekti. Bu hormonun azalmasının bireyde stres ve depresyonu artırdığını belirten Öztürk, şunları kaydetti: "Birey aşık olduğu kişiyi günün her saati düşünmeye başlıyor. Saplantılı bir dönem oluşabiliyor. Bu dönemlerde serotoninin azalmasıyla depresif duygu durumlarının içine giriliyor. Obsesif kompulsif bozuklukla benzer bir kimya beynimizde ortaya çıkmaya başlıyor. Aşkın stres boyutunu yansıtıyor. Aşkın erken evlerinde kortizol yüksek, stres faktörü çok. İlişki ilerleyip güven duyguları artıkça kortizol düşüyor, böylelikle stres düzeyi de azalıyor." BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Sonbaharda bu 5 hastalığa dikkat!

O hastalığın sebebi stres! Haber

O hastalığın sebebi stres!

Hastalığın erkeklerde kadınlara göre 3 kat fazla görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Göçgil, yoğun stres veya kaygı durumlarının bu hastalığın tetikleyicisi olabileceği konusunda uyardı. Yoğun iş yükü, zaman baskısı, aile içi sorunlar, ilişki problemleri, finansal zorluklar ve sağlık problemleri gibi çok sayıda konu stresi artırabilir. Erkeklerde kadınlara göre 3 kat fazla görülen santral seröz koryoretinopati hastalığının gelişimi için en önemli risk faktörünün stres olduğu belirten Göz Hastalıkları Uzmanı Nur Acar Göçgil, hastalık hakkında merak edilenleri aktardı. “STRES VEYA KAYGI DURUMLARI HASTALIĞIN TETİKLEYİCİSİ OLABİLİR” Yoğun stres veya kaygı durumlarının bu hastalığın tetikleyicisi olabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Göçgil, “Özellikle erkeklerde, kortizol gibi stres hormonlarının seviyelerindeki değişiklikler, bazı durumlarda kortikosteroid ilaçların aşırı veya uzun süreli kullanımı ve aile geçmişi, bu hastalığın riskini artırabilecek genetik yatkınlığa işaret edebilir.” dedi. “NADİREN İKİ GÖZÜ DE ETKİLEYEBİLİR” Santral seröz koryoretinopati (SSKP) hastalığının gözün merkezi bölgesindeki retina tabakasının altında sıvı birikimi ile karakterize olan bir göz hastalığı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, “Retina, göz içindeki ışığı algılayan ve görüntüleri beyne ileten tabakadır. SSKP genellikle tek bir gözü etkiler, ancak nadiren her iki gözü de etkileyebilir. Bu durum, görme kaybına ve merkezi görüşte bozulmaya neden olabilir.” uyarısında bulundu. “MERKEZ GÖRMEDE BULANIKLIK VE SOLUKLUK FARKEDİLİYOR” Santral seröz koryoretinopati hastalığında belirtilerin genellikle yavaş gelişip arttığını belirten Prof. Dr. Göçgil, “En belirgin belirti, merkezi görüşte bulanıklık veya bozulmadır. Bu, küçük yazıları okumak, detayları görmek veya net bir görüntü oluşturmak gibi görsel görevleri zorlaştırabilir. Renklerde solma veya renk değişiklikleri gibi renk algısında bozukluklar yaşanabilir. Metamorfopsi, yani görüntülerin şekil değiştirmiş gibi görünmesine neden olabilir. Örneğin, düz çizgiler kavisli veya dalgalı gibi görünebilir. Kontrast duyarlılığı kaybı oluşarak farklı tonların veya renklerin net bir şekilde ayrılamamasına neden olabilir. Nesneler normalden farklı bir şekilde görünebilir, örneğin bazı bölümler daha büyük veya daha küçük görünebilir. SSK bazen hafif bir göz rahatsızlığı veya ağrısı ile de ilişkilendirilebilir.” ifadelerini kullandı. EN CİDDİ KOMPLİKASYON KALICI MERKEZİ GÖRÜŞ KAYBI “Santral seröz koryoretinopati hastalığı kendiliğinden düzelme eğilimindedir. Ancak şikayetler başladığında göz doktoru tarafından muayene edilmelidir. Hastalık bulguları şiddetli, üç-dört aydan uzun süreli olduğunda veya görme kaybı riski taşıyorsa tedavi açısından yine uzman doktor tarafından değerlendirilmelidir.” diyen Prof. Dr. Göçgil, “Hastalık tedavi edilmezse veya belirtiler uzun süre devam ederse, bazı komplikasyonlar ortaya çıkabilir. SSKP'nin en ciddi komplikasyonu, kalıcı merkezi görüş kaybı olabilir. Retina altında uzun süreli biriken sıvı nedeniyle retina hasarı meydana gelirse, bu hasar geri dönüşümsüz olabilir ve net bir görüntü oluşturmakta kalıcı güçlükler ortaya çıkabilir. Bazı vakalarda SSKP kronik hale gelebilir, yani belirtiler uzun süreli veya tekrarlayan bir şekilde devam edebilir. Bu durumda, görme sorunları sürekli veya aralıklı olarak ortaya çıkabilir. SSKP'nin uzun süreli etkileri renk algısında kalıcı değişikliklere neden olabilir.” sözleriyle sadece uzman bir doktorun kesin tanı ve tedavi planını belirleyebileceğini hatırlattı. HASTALIĞIN TEDAVİ SÜRECİ NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİYOR? Santral seröz koryoretinopati hastalığının tedavisinin genellikle semptomların şiddetine ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişebileceğini de sözlerine ekleyen Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Göçgil, tedavi süreciyle ilgili olarak ise şu ifadeleri kullandı: “Tanı genellikle göz muayenesi, oftalmoskopi ve optik koherens tomografi (OCT) gibi görüntüleme yöntemleri ile konulur. Hafif veya kendiliğinden düzelen vakalarda, doktorunuz belirtileri izlemek ve göz muayeneleri düzenlemekle yetinebilir. Kortizon içeren bir ilaç kullanımı varsa bırakılması önerildi. SSKP'nin tetiklenmesi veya alevlenmesi sıkça stresle ilişkilendirilir. Stresi yönetmek ve azaltmak için relaksasyon teknikleri, meditasyon, yoga gibi yöntemler veya uzman doktora danışma önerilebilir. Diğer altta yatan sistemik hastalıklar veya kullanılan ilaçlar sorgulanır. Erken dönemde retina altındaki sıvının emilimini artırmak için ağızdan verilen ilaçlar bir süre verilebilir. Retinadaki sıvı birikimine neden olan alan tam sarı nokta merkezinde değilse argon lazer fotokoagülasyon tedavisi etkili olmaktadır, ancak hastalık sıklıkla merkezde olduğundan günümüzde bu tedaviye uygun hasta çok nadirdir. Etkili yöntem halk arasında soğuk lazer diye de bilinen dozu veya süresi azaltılarak uygulanan fotodinamik tedavidir. Göz dolaşımını belirleyen filmler çekilerek sızıntı belirlenen alanlara, damardan etkin ilacı verilmesinden sonra uygulanan bir ışık tedavisidir. Öte yandan günümüzde ilacın üretimindeki sıkıntı bu tedaviyi zaman zaman uygulamamızı güçleştirmektedir. Etkinliği gösterilmiş başka bir tedavi şekli de, bir diğer özel dalga boyundaki lazer ile retina dokusuna zarar vermeden retina altındaki hücreleri aktive ederek sıvının emilmesini tetikleyen ışık tedavisidir. Retina altında özellikle yeni damarlanma geliştiğinde, sıvı birikimini azaltmak ve bu damarları baskılamak amacıyla anti-vasküler endotelyal büyüme faktörünün (VEGF) göz içine enjeksiyon tedavisi etkilidir. AntiVEGF göz içi enjeksiyonu, retina altındaki sıvının çekilmesi için de kullanılabilir. “TEDAVİ PLANI KİŞİYE ÖZGÜ OLARAK BELİRLENMELİDİR” Her hasta farklıdır ve tedavi planı kişiye ve gözün durumuna özel olarak belirlenmektedir. SSKP tedavisi konusunda en doğru ve güvenilir bilgiyi göz doktorunuzdan alabilirsiniz. Tedavi seçeneklerini ve riskleri doktorunuzla detaylı olarak tartışmak önemlidir.” BÜLTEN 

Kaygı ve paniğe iyi gelen 5 bitki çayı Haber

Kaygı ve paniğe iyi gelen 5 bitki çayı

Stres, kaygı, endişe hayatımızın her döneminde karışımıza çıkabilir. Bu dönemlerde profesyonel destek almakta fayda var. Bu dönemleri daha rahat geçirmek için kaygı ve paniğe iyi gelen bitki çaylarını derledik. İşte kaygı ve paniğe iyi gelen 5 bitki çayı… Kaygı ve panikle baş etmek için işin uzmanından destek almak gerekir. Bitki çayları kaygı ve panikle başa çıkmada yardımcı olabilir. Bazı şifalı bitkiler kaygı ve paniğe iyi gelir. İşte Kaygı ve paniğe iyi gelen 5 şifalı bitki çayı… Günlük hayatta yaşadığımız stres farkında olmasak da hem ruh sağlığımız he de beden sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Bazı şifalı bitkiler günlük hayattaki stresi azaltmaya yardımcı olur. İşte kaygı ve paniğe iyi gelen 5 bitki çayı… Kaygı ve paniğe iyi gelen bitki çayları Yeşil Çayın Faydaları Şifalı bitkilerden yeşil çay hazımsızlığa iyi gelir. Yağ yakımını hızlandırdığı için zayıflamaya yardımcı olur. Yeşil çay kas gevşetici özelliği sakinleşmeye ve stresi azaltmaya yardımcı olur Papatya Çayı Papatya çayının sakinleştirici etkisi son zamanlarda sosyal medyada alaycı bir dille geçiyor. Papatya çayında bulunan vitamin ve mineraller sakinleştirici etkiye sahiptir. Rahat uyumak için papatya çayı tüketilmesi tavsiye ediliyor. Lavanta Çayı Lavanta çayı güzel kokusu ile dikkat çeken lavanta bitkisinden elde edilir.  Lavanta çayı stresi azaltır. lavanta çayını demleyerek tüketebilirsiniz. Aynı zamanda lavanta yağını yastığınıza damlatarak gece rahat bir uyku çekebilirsiniz. Adaçayı Stresi azaltan şifalı bitkiler arasında yer alan adaçayı baş ağrısına da iyi gelir. C vitamini deposu olan adaçayını günde 3 bardaktan fazla tüketilmesi önerilmiyor. Yasemin Çayı Yasemin çayı hem tadı hem kokusu ile dikkat çekiyor. Uyku bozukluğuna iyi gelen yasemin çayı aynı zamanda stresi azaltıyor. Sinirleri yumuşatan yasemin çayını günde 2 fincan tüketebilirsiniz HABER MERKEZİ

Sınav stresine karşı uzmanından öneriler Haber

Sınav stresine karşı uzmanından öneriler

Üniversiteye giriş için en önemli adım olan Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) tüm ülkede heyecanla bekleniyor. 17-18 Haziran tarihlerinde, 2 oturum şeklinde gerçekleşecek olan sınavda öğrenciler, geleceklerini şekillendirmeye hazırlanıyor. Sınavın getirdiği stresle başa çıkabilmek için ise hem öğrenciler hem de ebeveynler yoğun bir hazırlık sürecini birlikte yaşıyorlar. Psikolog Dr. Gizem Sürenkök, gençlerin ve ailelerin bu süreci sağlıklı bir şekilde geçirmelerine destek olmak amacıyla sınavı stresi konusunda 8 önemli önerilerde bulundu: 1. Öğrencilerin sınavdan önceki gece ellerinden geldiği kadar iyi bir uyku uyumaları çok önemli. Buna ek olarak sınava yaklaştığımız şu günlerde öğrenciler, ders çalışmak adına kendi öz bakımlarından (buna yeme, içme, uyku, dinlenme molası gibi şeyleri dahil edebiliriz) asla vazgeçmemeliler. Bunlardan vazgeçmek sınavda daha başarılı olmayı sağlamaz, tersine onları daha çok strese sokacak ve mental yüklerini artıracaktır. 2. Öğrencilere sınava girmeden önce zihinlerini rahatlatacak nefes egzersizleri yapabileceklerini hatırlatabiliriz. En basit haliyle kendilerine iyi gelen, sakin ve mümkünse enstrümantal bir müzik açıp hızlı akan düşüncelerini biraz yavaşlatabilir, birkaç derin nefes alıp vererek iyi düşüncelerle sınava girebilirler.  3. Zihinlerini başkalarıyla, başkalarının almış oldukları sonuçlarla veya arkadaşlarının performanslarıyla meşgul etmek onlara hiçbir zaman iyi gelmeyecektir. Bu sebeple en çok kendi sınavlarına ve kendi performanslarına odaklanmalarını onlara hatırlatabiliriz. 4. Sınav esnasında paniklerlerse ve kaygı yoğunlaşırsa o noktada durup devam etmek yerine, bir-iki dakikalık bir sakinleşme molası verip, derin nefes alıp vererek biraz su içip, tekrar sınava dönmelerinin onlara iyi geleceğini söyleyebiliriz. Bu molayı vermezlerse panik hallerinde artış gözlemleyebilirler, bu da onların performanslarını olumsuz etkileyebilir. 5. Sınav sabahında onları destekleyen, eleştirmeyen, yargılamayan, onlara iyi gelen yetişkinlerle sınav yerine gitmelerini ve sınava girmeden önce, yine kendine iyi geliyorsa bu kişilere sarılarak fiziksel temas kurduktan sonra sınava girmelerini tavsiye edebilirim.  6. Hepimizin kendi performansı doğrultusunda, kendisinden beklemesi gereken gerçekçi hedefleri var ve hiçbir sınav dünyanın sonu değil.  Sınavlar kötü geçse de farklı alternatifler daima mevcut. Bu alternatifleri de düşünmek ve üniversite sınavı özelinde, gerekirse bir sonraki sene bu sınava tekrar hazırlanmanın da bir çözüm olabileceğini vurgulamak çocuklarımıza iyi gelebilir. Bunun dışında sonunda elimizde nasıl bir sonuç olursa olsun, o sonuçtan da daima bize iyi gelebilecek bir yol çıkartabileceğimizi de belirtebiliriz. 7. Sınava bu kadar az kalmışken ebeveynlerin de bu sınavın ne kadar önemli ve belirleyici olduğu yönündeki konuşmalardan kaçınmalarını hatırlatmak isterim. Sınav yerine giderken elimizden geldiğince sakin, destekleyici ve pozitif kalmalı; ancak çocuklarımız isterlerse onlarla birlikte sınav alanına gitmeliyiz. 8. Yine ebeveynler olarak gerek sınav öncesinde, gerek sınav sonrasında kesinlikle diğer öğrencilerle karşılaştırma yapmaktan kaçınmalıyız. Bizim yetişkin olarak görevimiz, çocuklarımızın iyi ve kötü günlerinde, iyi ve kötü performanslarında yanlarında kalmaya devam etmek ve gerekirse onu alternatif çözümler bulmaya teşvik etmektir. HABER MERKEZİ

Papatya çayıyla sinir, stres, depresyon tarih oluyor! Haber

Papatya çayıyla sinir, stres, depresyon tarih oluyor!

Son zamanlarda popülerliği artan papatya çayının sağlığa birçok faydası var. Özellikle doğal bir sakinleştirici olarak kullanıldığı bilinse de bunun dışında faydaları da mevcut. Papatya çayının insan sağlığına ne gibi katkıları olduğunu öğrenmek için haberin devamını okuyabilirsiniz.   PAPATYA ÇAYININ FAYDALARI NELERDİR?  Papatya çayı, mide ve bağırsak sistemi spazmları, hazımsızlık, şişkinlik sıkıntılarını gidermede etkilidir.   İltihap giderici, alerji önleyici, mikropların gelişimini engelleyici ve yara iyileştirici etkiye sahiptir.  Papatya çayı, cildin temizlenmesi, sivilce oluşumunun önlenmesinde etkin rol oynar.   İrritabl bağırsak sendromu, kramplar, hazımsızlık, gaz, ishal ve kolik semptomlarını azaltır.   Papatya çayı, adet döneminde krampları hafifletmeye yardımcı olur.   Emziren anne ve bebekleri için de faydalı bir çaydır. Taze hazırlanan papatya çayının ılıtılarak bebeğe verilmesi gaz çıkarmasına yardımcı olur. Yatıştırıcı etkisi sayesinde de bebeğin rahat uyumasını sağlar. Emziren annelerin papatya çayı içmesi de bu olumlu etkiyi arttırır. Bebeklerde kullanım öncesi mutlaka bir doktora danışılması gerekir.   Farenjit, bademcik iltihabı, larenjit, ağız ve boğaz mukozası iltihaplarında gargara olarak kullanılması şikayetleri hafifletir.   PAPATYA ÇAYI TARİFİ  Taze kaynatılmış 1 bardak suyun içine 1 tatlı kaşığı papatya çiçeği koyun. Bardağın ağzını kapatarak 5-10 dakika demlenmeye bırakın. Günde 3 bardak yemeklerden sonra içebilirsiniz. Etkisini kaybetmemesi için kaynatmadan hazırlayın.   PAPATYA ÇAYININ YAN ETKİLERİ NEDİR? ZARARI VAR MI?  Papatya çayı, alerji ve düşük riski oluşturabilir. Her bitki çayını tüketmeden önce olduğu gibi papatya çayını tüketmeden önce de doktorunuza danışmanız gerekmektedir. Papatya çayında bulunan glisin, kramplara iyi gelirken kasları gevşettiği için rahmi de gevşeterek düşük doğuma neden olabilir.   Polen alerjisi olanlar papatya çayından etkilenerek alerjik reaksiyon yaşayabilir.   PAPATYA ÇAYI ADET SÖKTÜRÜCÜ MÜDÜR?  Papatya çayı halk arasında özellikle biberiye ile birlikte adet söktürücü olarak yaygın kullanılmaktadır. Ancak adet düzensizliği durumunda doktora danışılmalıdır.   PAPATYA ÇAYININ ZAYIFLATMA ETKİSİ VAR MI?  Papatya çayının doğrudan zayıflatma etkisi bulunmamaktadır. Fakat içerisindeki antiinflamatuar etkisi, kan şekeri kontrolünü sağlaması ve stresi azaltıcı etkisi sayesinde dolaylı yoldan vücut ağırlığı kontrolüne katkı sağlamaktadır.  Bitkisel gıdaların her bünyede farklı reaksiyonları olabilir. Doktorunuza danışmadan tüketmeyiniz. HABER MERKEZİ 

Doğru nefes egzersizleri ile kaygıyı azaltın! Haber

Doğru nefes egzersizleri ile kaygıyı azaltın!

Zaman içerisinde yaşadığımız kaygı, stres, heyecan, korku ve panik gibi duygu değişimlerinin de etkisiyle doğru nefes almayı unutup, nefes bölgemizi değiştiriyoruz ve bu da hem duygusal hem de fiziksel olarak iyi hissetmememize hatta sağlık sorunları yaşamamıza sebep olabiliyor. Nefes ve stres ilişkisine dikkat çeken Uzm. Kln. Psk. Dabağer, ”Hayatımızda sadece nefes alıp verme alışkanlığımızı değiştirerek ve doğru nefes almayı öğrenerek kaygımızı yönetebilmemiz mümkündür. Doğru nefes aldığınızda; stres, anksiyete, depresyon gibi durumları çok daha iyi yönetebilirsiniz. Doğru nefes alma yolunda ilerlerken stresinizin azaldığını, depresyon halinden çıktığınızı hissedebilirsiniz. Çünkü beden ve ruh sağlığı birbiri ile bağlantılıdır. Bedeninizde iyi şeyler meydana gelirken ruhunuz da bu ilerlemeye tepkisiz kalmayacaktır” dedi. Bedeninizde meydana gelecek olumlu değişiklikleri şu şekilde sıralayabiliriz: Bağışıklık sistemi güçlenerek hastalıklara karşı direnciniz artar.  Uyku düzeniniz çok daha kaliteli olur. Uykuya dalmakta zorlanma ya da uzun süre uyumanıza rağmen kendinizi halsiz hissetme gibi sorunlar ortadan kalkar.   3 MADDE DE EVDE UYGULANABİLECEK NEFES TEKNİKLERİNİ ÖĞRENİN 1. Karından Nefes Almak Gözlerinizi hafifçe kapatın ve rahat bir pozisyona geçtikten sonra bir elinizi göğsünüzün diğer elinizi ise karnınızın üzerine koyun. Doğal akışınızda nefes alıp verin ancak bunu yaparken nefesinize odaklanın. Bu yöntemi uygularken, göğsünüzü değil, diyaframınızı şişirmeniz oldukça önemlidir. Ellerinizin nefes alıp verdiğiniz bölgelerde olması, nefes akışını hissetmeniz ve doğru nefes alıp almadığınızı kontrol etmeniz açısından fayda sağlayacaktır. 2. Eşit Nefes Almak Bu nefes egzersizinde, burnunuzdan solumanız çok önemlidir. Nefes alırken içinizden dörde kadar sayın. Aynı şekilde nefesinizi verirken de dörde kadar sayın. Bu nefes egzersizini özellikle kendinizi sinirli ve stresli hissettiğiniz anlarda uygulayabilirsiniz. Böylece kısa süre içinde sinir sisteminizin rahatlamasını sağlayabilirsiniz. 3. 4-7-8 x 7 Nefes Egzersizi  Gün içerisinde sık sık kaygı, korku, endişe gibi duygularla baş etmemiz gerekiyor. Böyle anlarda rahatlamak için 4-7-8x7 nefes egzersizinin gücünden yararlanabilirsiniz. Bu egzersizi uygularken, içinizden 4'e kadar sayın ve burnunuzdan nefes alın. Sonra aldığınız nefesinizi tutun, 7'ye kadar sayın ve 8'e kadar sayarken ağzınızdan yavaş yavaş nefesinizi verin. Bunu 7 set halinde yaptığınızda rahatladığınızı ve endişelerinizin azaldığını fark edebilirsiniz. HABER MERKEZİ

'Uykuda depreme yakalanırım korkusu' Haber

'Uykuda depreme yakalanırım korkusu'

Uyku Uzmanı Öztürk, Kahramanmaraş merkezli depremlerin geniş bir bölgede yaşandığını ve milyonlarca insanı etkilediğini ifade etti. Depremin travmatik bir olay olduğunu belirten Öztürk, "Travma sonrası stres bozukluğunun uykuya dalma, uykuyu sürdürme ve uyuyamama gibi sonuçlar yaşanıyor. Depremi atlatanlarda bu tür uyku bozuklukları yaşanıyor. 1999'daki Gölcük depreminin ardından da uykusuzluk şikayetiyle başvuranlarda büyük artış olmuştu." dedi. Öztürk, afetzedelerde uykusuzluk şikayetinin görülebildiğini, bu durumu yaşayanların hekime başvurmaları tavsiyesinde bulundu. UYKUDA TEKRAR DEPREME YAKALANIRIM KORKUSU Deprem sonrası yaşanan uykusuzluğun çeşitli sebepleri olduğunu anlatan Öztürk, şunları kaydetti: "En büyük sebep, 'uykuda tekrar depreme yakalanırım' korkusu. İnsanlar deprem bölgesinden ayrılmış olsalar dahi bu korkuyla uyuyamıyorlar. Bu rahatsızlığı yaşayan depremzedeler uzman hekimlerden tıbbi destek almalı. Çünkü uykusuzluğun orta ve uzun vadeli etkilerini biliyoruz. Şeker hastalığından hipertansiyona, obeziteden onkolojik rahatsızlıklara kadar pek çok hastalığa neden olabiliyor. Bu nedenle özellikle deprem sonrasında uykusuzluk yakınması olan bireylerin, bunun nedenine yönelik hekime başvurmaları ve çözüme kavuşturmaları gerekiyor. Bunun altında basitçe tekrar depreme yakalanma korkusu da çıkabilir, travma sonrası stres bozukluğu da çıkabilir. Hızlı bir şekilde müdahale edilerek uykusuzluk şikayetinin ilerlemesi engellenmeli." UYKUYLA İLGİLİ SORUNLAR YILLARCA UZAYABİLİYOR Öztürk, depremin ardından erken dönemde yaşanan uykusuzluk şikayetinin uzun yıllar sürebildiğine dikkat çekti. Dünyanın farklı yerlerinde yaşanan büyük depremlerin ardından yapılan uykusuzluk araştırmalarıyla ilgili verileri paylaşan Öztürk, "Peru'nun Piura şehrindeki depremin ardından yapılan araştırmaya göre depremzedelerde 5 yıl sonra bile yüzde 20'lere varan uykusuzluk yakınmaları olduğu gözlenmiş. Yine Çin'in Siçuan eyaletinde yaşanan depremden 10 yıl sonra bile travma sonrası stres bozukluğu yaşayanların yüzde 5'lere ulaştığı, uykusuzluk şikayetlerinin yüzde 20'leri bulduğu tespit edilmiş. Uykuyla ilgili sorunlar yıllarca uzayabiliyor." diye konuştu. AA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.