TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#şifa

şifa haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, şifa haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Sağlığınız için doğadan gelen çözüm! Havadaki zehirleri yok eden 10 sihirli bitki Haber

Sağlığınız için doğadan gelen çözüm! Havadaki zehirleri yok eden 10 sihirli bitki

Günlük yaşamda karşılaştığımız hava kirliliği ve zararlı kimyasallar sağlığımızı olumsuz etkileyebilir. Ancak, doğanın bize sunduğu mucizelerle bu sorunları çözmek mümkün! Doğanın bize sunduğu şifalı bitkiler, sağlık ve huzur arayışında önemli etken sunuyor. Bu bitkiler sadece evinizi güzelleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda sağlığınızı da korumanıza yardımcı oluyor. Size doğal bir soluk, sağlıklı bir yaşam sunan şifalı ev bitkileri, havadaki zehirleri vantuz gibi içine çekiyor. İşte havadaki zehirleri yok eden 10 sihirli bitki… 10- Dracaena (Draçena) Kapsamlı bir temizlik sonrasında evimizin kir ve kirden arındığını düşünebiliriz. Ama günlük hayatta kullandığımız temizlik ürünleri kimyasal içeriyor. Bu da sağlığımız için oldukça tehlikelidir. Bu bitki de formaldehit ve trikloretilen gibi kimyasallardan temizleyen güzel görünümlü bir çiçektir. Dracaena bitkileri genellikle orta ışığı tercih eder, ancak daha düşük ışık koşullarında hayatta kalır. Direk güneş alması Dracaena Maginata'nın yapraklarını yakabilir. 9- Echinacea (Ekinezya) Evlerin dekorlarından biri olan bitkiler mükemmeliğinin yanı sıra sağlık açısından faydalı yönleri bulunuyor. İltihap azaltma ve hızlı yara iyileştirmesi gibi faydalı yönleri mevcut. Aynıca zamanda soğuk algınlığına karşı da etkili olduğu biliniyor. 8- Geranio Citronela (Sitronella Sardunya) Evde sitronella sardunya beslemek, inatçı sivrisineklere karşı doğal kovucu olarak bilinir. Özel limon aroması nedeniyle bazen diğer türlerle karıştırılmaktadır. Bu sebeple, çoğu kişi gerçek sitronella bitkisinin ne olduğunu merak ediyor. Evde bakabileceğiniz bakımı kolay olan bu bitki çevreye limonunkine benzer bir koku salar ve sivrisinek arı türlerini kovmak için yardımcı bir bitkidir. 7- Spider Plant (Kurdele Çiçekleri) Güney Afrika kökenli olarak bilinen kurdele çiçeği, dünya genelinde yetiştirilir ve popüler bir ev bitkisi olarak kabul edilir. İç mekân bitkileri genelde dekorasyon amaçlı kullanılsa da şifalı olduğu bilinmektedir. Evdeki havayı temizleyerek formaldehit, karbon monoksit, ksilen ve toluen gibi havadaki kirleticilerin çekilmesine yardımcı olur. İyileştirici özelliği bulunuyor.   6- Hypericum (Sarıkantaron) Bu bitki hakkında bilinen en yaygın özellik iyileştirme nedeniyle kullanılmış olmasıdır. Ancak sarı başka birçok faydası da bulunuyor. Ruh halini iyileştirir ve depresyon belirtilerini hafifletebilir, ayrıca kaygı, menopozla ilgili semptomlar ve viral enfeksiyonlarda da iyileştirme özelliği bulunuyor. Bahçenize ekeceğiniz ilk bitkinin ne olduğunu bilmiyorsanız sarıkantaronla işe başlayabilirsiniz. 5- Purple Queen (Mor Kraliçe) Evinizdeki hava kalitesini artırmak istiyorsan aradığınız çiçek tam da Purple Queen (Mor Kraliçe) size yardımcı olabilir. Bu bitkinin özelliği, çeşitli kimyasallardan kaynaklanan zararlı parçacıkları ortadan kaldırır ve evinizdeki havayı temizlemek için muazzam bir bitki.   4- Arnica (Arnika) Bu bitkinin adeta şifalı ve büyülü olduğunu söyleyebiliriz. Sağlığımıza fayda sağlayan birçok özelliği vardır. Hem gerçek bir dekor ürünü aynı zamanda da antibakteriyel olduğundan kas ağrısıyla baş edebilme, morarmayı önleme ve enfeksiyonlardan kaçınmak için kullanılabilir. Ayrıca Arnika bitkisinin göz alıcı sarı çiçeğinden elde edilen yağların cilde ve saça oldukça faydalı olduğu biliniyor. 3- Houseleek (Ev Pırasası) Dekor olarak gözükenler arasında yer alan ev pırasası, sağlık sorunlarını tedavi etme konusunda oldukça yardımcı olur. İshal gidermeye, böcek ısırıklarına ve cilt yaralarını iyileştirme konusunda faydası olduğu bilinir. 2- Anthurium (Antoryum) Ev veya ofis bitkilerinden Antoryum'un sağlıklı büyümesi için her bitki gibi bakım gerekir, ancak bakımı hiç de karmaşık değildir. Havadaki nemi dengelemeye yardımcı olan bitki kötü kokuları da içine çekerek ferah ortam oluşturur. 1- Gardenia (Gardenya) Gardenya çiçekleri naif ve güzeller ki evdeki her alanı süsleyebilirler. Nefis bir aromalı olan bu bitki; gerginliği, uykusuzluğu, kaygıyı azaltmaya ve yaraları, burkulmaları ve kas ağrılarını iyileştirmeye yardımcı olur ve sakinleştirici özelliğe de sahiptir.

Türkiye'nin en iyi 15 kaplıcası… Doğal şifa kaynağı kaplıcalar Haber

Türkiye'nin en iyi 15 kaplıcası… Doğal şifa kaynağı kaplıcalar

Türkiye, tarih boyunca sağlık ve huzur arayanlar için bir kaçış cenneti olmuştur. Türkiye'nin doğal zenginliklerinden biri olan kaplıcalar, tarih boyunca insanların sağlığına şifa dağıtıp huzur veriyor. Türkiye'nin dört bir yanında yer alan en iyi kaplıcalar, sıcak mineralli suları ve doğal kaybaklarıyla ziyaretçilerine keyifli anlar yaşatıyor. Türkiye'nin en iyi kaplıcalarında sağlığınızı ve zihninizi yeniden canlandırın. İşte Türkiye’nin en iyi kaplıcaları… 15.   PAMUKKALE TRAVERTENLERİ – DENİZLİ Türkiye'nin en turistik kaplıcalarından biri olan Pamukkale, beyaz traverten teraslarıyla ünlü aynı zamanda en ünlü termal kaynağı. Denizli’nin merkezine 18 kilometre uzaklıkta olan beyaz travertenler, karstik alanlardan çıkan sıcak mineralli sular, yıllar içinde doğal olarak şekillendirildiği bu beyaz terasları oluşturur. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Pamukkale Travertenleri’nden çıkan suyun sıcaklığı yaklaşık 33 derece ile 36 derece arasında değişiklik gösteriyor. Birçok hastalığa şifa olan kaplıcanın suyu; Kalp ve damar rahatsızlıklar, cilt problemleri ve romatizmaya bağlı hastalıkların tedavisi için öneriliyor. 14.   KOZAKLI KAPLICASI – NEVŞEHİR Kapadokya’ya yakın olan Kozaklı Kaplıcası Türkiye’nin en popüler kaplıca merkezlerinden biri. Su sıcaklığı 27°C-93°C arasında değişen Kozaklı’nın termal suları birçok hastalığa iyi gelmesiyle biliniyor. Anti depresif hastalıklar, gut, obezite, kireçlenme, mide rahatsızlıkları, böbrek ve idrar hastalıklarına iyi geldiği bilinen Kozaklı’daki kaplıca suyu bu hastalıklara şifa olmakla bitmiyor aynı zamanda saçları ve tırnakları güçlendirirken cildi de yeniliyor. 13.   AFYON GAZLIGÖL KAPLICASI – AFYON Afyon Gazlıgöl Kaplıcaları Türkiye'nin en büyük ikinci kaplıcası olarak bilinir.  Yaz aylarında doğal güzelliği, tertemiz havası ve sıcak suyuyla termal kaplıca sağlık turizmini sevenlerin ilk adresi oluyor. İçerisinde var olan mineraller sayesinde kaplıca suyu, cilt problemleri, romatizma, sinir hastalıkları ve solunum yolu enfeksiyonları gibi birçok rahatsızlığı tedavi etmek için kullanılıyor aynı zamanda kısırlık sorununa iyi geldiği biliniyor. 12.   KERVANSARAY KAPLICASI – AFYON Afyonkarahisar, Türkiye'nin sağlık turizmiyle ünlü bir şehri. Şehrin bu ününü barındıran nadir yerlerden biri de Kervansaray Kaplıcası'dır. Kervansaray Kaplıcası, doğal mineralli suları ve etkileyici tarihi atmosferiyle dikkat çeker. Kervansaray Kaplıcası, cilt problemlerini yeniden canlandırmadan, nefes yollarından stresle baş etmeye kadar birçok sağlık sorununa şifa dağıtır. 11.   SANDIKLI KAPLICASI- AFYON Afyonkarahisar'ın doğal güzelliklerinin ve sağlık turizminin önemli bir merkezi olan Sandıklı Kaplıcası, doğadan gelen şifalı bir dokunuş olarak bilinir. Binlerce yıllık tarihinde sağlık arayanları cezbetmiş ve kendine özgü termal suları ile ünlüdür. Sandıklı Kaplıcası, doğanın gücünü ve insan sağlığına olan olumlu etkilerini bir araya getiren bir cennettir. 10.   GÖNEN KAPLICASI – BALIKESİR Balıkesir’in Gönen ilçesinde bulunan doğal güzellikleri arasında parlayan Gönen Kaplıcası’nın suları 3000 yılı aşkın süredir şifa kaynağı olarak kullanılıyor. Kaplıcanın suyu içerdiği minerallerle dünyanın en kaliteli suyu olarak tescillenmiş olup kaplıcada sodyum sülfat ve sodyum bikarbonat yoğunluğu çok yüksektir. Bu doğal şifalı sular, mineraller açısından zengin olup, romatizmadan cilt rahatsızlıklarına, solunum yolu problemlerinden stresle baş etmeye kadar birçok sağlık sorununa çözüm sunar. 9.       KIZILCAHAMAM- ANKARA Ankara'nın doğal güzellikleri arasında yer alan Kızılcahamam, şehir merkezine yaklaşık 1 saat uzaklıkta. Tarihi Roma ve Selçuklular dönemlerine kadar uzanmakta olup Büyük Kaplıca ve Küçük Kaplıca olarak ikiye ayrılıyor. Bu sıcak su yüksek mineral içeriği sayesinde birçok sağlık sorununa şifa dağıtıyor. Romatizmadan kas ağrılarına, cilt problemlerinden solunum yolu rahatsızlıklarına kadar birçok hastalığa iyi gelir. 8.       KÜKÜRTLÜ KAPLICALARI- BURSA Bursa'nın doğal güzelliklerinin içinde yer alan Kükürtlü Kaplıcaları, binlerce yıllık tarihi ve doğal şifalı suları ile bilinir. Kükürt açısından zengin ve radyoaktif özellikte suya sahip olan kaplıca yedi farklı kaynaktan besleniyor. İçerdiği kükürt oranı sayesinde damar tıkanıklığı gibi damar kaynaklı sorunların ve kronik iltihaplı rahatsızlıkların tedavisi için önerilmekte. Aynı zamanda cilt problemlerinden romatizmaya kadar birçok rahatsızlığa şifa dağıtır. 7.       SULTANİYE KAPLICALARI- MUĞLA Muğla'nın Köyceğiz ilçesinde yer alan Sultaniye Kaplıcaları, binlerce yıllık tarihi ve doğanın şifalı suları ile ünlüdür. Sultaniye Kaplıcaları, zengin mineral içeriği ve doğal kaynaklarıyla sağlık ve huzur arayanların ilgisini çeker. Kaplıca sıcaklığı 30-32 derece arasında değişen şifalı sulara sahip. Gut, bel ağrısı ve egzama gibi rahatsızlıklara iyi geldiği biliniyor. 6.       KÜTAHYA ILICASI – KÜTAHYA Kütahya'nın doğal güzelliklerinin arasında yer alan Kütahya Ilıcası, binlerce yıllık tarihi ve doğanın şifalı sularıyla ünlüdür. Kütahya Ilıcası'nın termal suları, doğadan gelen şifayı taşır. Romalılar döneminden bu yana kaplıca olarak kullanılan ve içerdiği mineraler sayesinde; cilt rahatsızlıkları, romatizma, solunum yolu hastalıkları, damar sertliği, mide ve bağırsak rahatsızlıkları gibi birçok sağlık sorununa iyi geliyor. Kütahya Ilıcası şehir merkezine 5 km uzaklıkta… 5.       KANGAL BALIKLI KAPLICASI – SİVAS Kangal Balıklı Kaplıcası, Türkiye’de deri hastalıklarından; Sedef Hastalığı (Psoriasis) ve romatizmal hastalıkların tedavisinde ün yapmış bir kaplıca. Bu kaplıcanın önemi ise; suyun kimyasal özelliklerinden ve içinde yaşayan balıkların bir arada olmasıyla alakalı. Kangal'ı gerçekten eşsiz kılan şey, sıcak su havuzlarında yaşayan doğal balıklardır.  Yurt içi ve yurt dışından pek çok cilt hastası kaplıcaya gelerek belirli sürelerle havuza girip 'Balık-Su' tedavisi gördükten sonra iyileştiklerini belirtmişlerdir. 4.       YONCALI KAPLICALARI- DENİZLİ Yoncalı Kaplıcaları Denizli’nin bir diğer kaplıcası olan Karahayıt Kaplıcası’ndan 7 km uzaklıkta yer alıyor. Kaplıcanın su sıcaklığı 46-48 derece arasında değişkenlşk gösteriyor. Kaplıca içerisinde, kapalı ve açık yüzme havuzları, spa ve wellness merkezi, sauna, hamam ve masaj gibi aktiviteler bulunuyor. Yoncalı Kaplıcaları'nın termal suları, içerdiği mineraller sayesinde birçok sağlık sorununa şifa dağıtır. Romatizmadan kas ağrılarına, cilt problemlerinden stresle baş etmeye kadar birçok hastalığın tedavisine katkı sağlar. 3.       KARAHAYIT KAPLICASI - DENİZLİ Karahayıt Kaplıcası görünüm olarak bildiğiniz diğer travertenlerden farklı. Karahayıt Kaplıcası’ndan çıkan su kırmızı renge sahip ve burada kırmızı renkte travertenler bulunur. Ayrıca bölgenin toprağının rengi de kırmızı olması diğer kaplıcalardan farklı kılar. Üç farklı kaynağı olan Karahayıt Kaplıcası’nın suyunun kırmızı renkte olmasının sebebi suyunda bulunan demir oranının yüksek olması. Ayrıca bikarbonat, kalsiyum, sülfat ve karbondioksit açısından da zengin. Öne çıkan şifası ise ameliyat geçirmiş kişilerin hızla iyileşmesine yardımcı olması. Bunun dışında romatizma, siyatik, fıtık gibi rahatsızlıklar ve uyuz, kaşıntı, sivilce sıkıntıları gibi cilt hastalıklarına iyi geldiği biliniyor. 2.       ILICA KAPLICALARI – ÇEŞME Çeşme'nin turkuaz suları ve güneşli plajlarıyla ünlü olmasının yanı sıra, Ilıca Kaplıcaları da bölgenin doğal zenginliklerinden biridir. Çeşme merkezine 5 kilometre uzakta konumlanan Ilıca Kaplıcaları deniz kıyısında yer alıyor. Özellikle klorür, sodyum, kalsiyum ve magnezyum gibi mineraller içeren Ilıca suları, birçok sağlık sorununa şifa dağıtır. Bu nedenle de Ilıca Kaplıcaları’nı tercih ettiğinde hem termal sularda şifa buluyorsun hem de Ege’nin masmavi sularının tadını çıkarabilirsiniz. 1.       TERMAL KAPLICALARI – YALOVA Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alan termal kaplıcaları, doğal termal kaplıcalarıyla ünlü. Yalova’nın merkezine 12 kilometre uzaklıkta olan Yalova, Sabiha Gökçen Havalimanı ve Bursa Yenişehir Havalimanı’na çok yakın olduğu için ulaşım oldukça kolay. Yalova'daki termal sular, yer altındaki volkanik aktiviteler sonucu oluşmuştur. Yalova'nın termal suları içerdiği yüksek mineraller ile sağlık sorunlarına şifa olurken aynı zamanda doğanın huzur veren atmosferinde rahatlamanıza olanak tanır. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Sonbaharda nereye gitsek? Sonbaharda gezilecek yerler

Prof. Dr. Karabulut’tan şifayı bitkilerde arayanlara kitap Haber

Prof. Dr. Karabulut’tan şifayı bitkilerde arayanlara kitap

Bitkilerin Profesörü olarak tanınan Aysun Bay Karabulut’un kaleme aldığı ‘Şifayı Tabiatta Bulmak’ kitabı özellikle şifayı bitkilerde arayanlar için tam bir kaynak kitap olma özelliğinde. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut’un, Turkuaz Kitap tarafından basımı gerçekleştirilen ‘Şifayı tabiatta bulmak’ adlı kitabı özellikle bitkilerde şifa arayanların elinden düşürmeyeceği bir kitap. 6 bölümden oluşan kitap, bugün itibariyle tüm seçkin kitapevlerinde satışa sunuldu. Sağlık İksirleri, Doğada Hayat Var, Yaşamın Biyokimyasal Sırları, Antioksidanlar ve Stres adlı kitaplarından sonra Şifayı Tabiatta Bulmak isimli kitabı ile okuyucunun karşısına çıkan Prof. Dr. Karabulut’un stres, antioksidanlar, gıdalar ve kanser modelleri üzerinde birçok çalışması bulunuyor. Kitapla ilgili bilgiler veren Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, “Tarihin her dönemine damga vuran insanın şifa arayışı, arayışın sosyal, ekonomik, coğrafi ve kültürel bağlamına göre farklılıklar arz etmişti. Şifa aramak amacıyla bitkilerle meşgul olma etkinliğinin "lokman hekimlik” olarak adlandırılır olması da buna delalet etmektedir. Meseleye bu açıdan baktığımızda, geçmişte tek bir Lokman Hekim'in değil, birçok Lokman Hekim'in yaşadığını ve halen de Lokman Hekimlerin insanlığa şifa aramak gayretleriyle aramızda olduklarını ifade edebiliriz. Doğrusu son yıllarda gerek ülkemizde gerekse dünyada yaygınlık kazanmaya başlayan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) çalışmalarının da bu durum ile ilgili olduğunu kolaylıkla anlayabiliriz” ifadelerine yer verdi. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ), geleneksel tıbbı tarif etmek için makul bir tanımlama geliştirme yoluna gittiğini belirten Karabulut, “Buna göre geleneksel tıp sağlığı idame ettirmek, fiziksel ve mental hastalıkları önlemek, bunlara tanı koymak, iyileştirmek ve tedavi etmek için çeşitli kültürlerin kendi özgün teori, inanç ve tecrübelerine dayanan bilgi, beceri ve uygulamaların bütünüdür. Teknolojik açıdan geldiğimiz noktada, modem tıp bilimi yalnızca modem tedavi yöntemleriyle ilgilenmekle kalmıyor, aynı zamanda geleneksel ve tamamlayıcı uygulamaların içinde bulunan anlamı da keşfedebileceği araştırmalar yapıyor. Biyoteknolojinin kaydettiği gelişme, biyokimya ve gen araştırmaları, geniş ve teknolojik laboratuvar imkânları, söz konusu çalışmalara ayrılan astronomik nitelikli bütçeler ile bitkibilimin ulaştığı seviye, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının dayandığı bitkilerin her geçen gün giderek çok daha ayrıntılı bir şekilde araştırılmasına, buna bağlı olarak tıp ve eczacılık alanında sağlayacakları yararların daha doğru bir biçimde anlaşılabilmesine imkân tanıyor” şeklinde konuştu. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Besinlerin değerini düşüren 10 hata

Minik Aydın, şifayı Eskişehir’de buldu Haber

Minik Aydın, şifayı Eskişehir’de buldu

Kütahya’da yaşayan Fahrettin Bayındır’ın oğlu Aydın Bayındır, doğduğundan bu yana kusma problemi yaşıyor. Yaklaşık 8 yıldır yediklerinin büyük bir kısmını istifrağ eden küçük Aydın’ın ailesi sorunu çözmek için adeta gitmedikleri hastane ve doktor kalmadı. Bugüne kadar yaklaşık 15 doktorun tedavi ettiği çocuk, bir türlü iyileşemeyerek kusmaya devam etti. Günde 20-25 kere kusma sorunu yaşayan Aydın, ailesi tarafından Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne getirildi. Burada muayene ve yapılan tetkikler sonucunda Aydın Bayındır’a malrotasyon (bağırsakların karın içinde anormal yerleşim anomalisi) tanısı konuldu. Tedavi süreci Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Surhan Arda tarafından planlanan Aydın Bayındır yaklaşık 2 ay önce kapalı yöntem ile (Laparoskopi) ameliyat edildi. Aydın Bayındır’ın kusmaları ameliyat sonrası tamamen kesildi ve hatta bu süreçte 17 kilodan 21 kiloya çıktı.  “Şu an oğlumun hiçbir şikâyeti kalmadı” Oğlunun yaşadıklarını ve onu tedavi ettirmek için başvurdukları yöntemleri anlatan Fahrettin Bayındır, “Buraya Kütahya'dan geliyoruz. Oğlumun küçüklükten beri kusma ataklarının olması şikâyeti ile başvurduk. Daha öncesinde farklı doktorlara gittik ama buna rağmen teşhis konulamadı. En son burada malrotasyon teşhisimiz konuldu. Oğlum 8 yaşında, doğduğundan beri kusma atakları geçiriyordu. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi’ne geldik, Surhan hocamızla tanıştık. Teşhis konuldu, 2 önce de ameliyatımız oldu. Şu an oğlumun hiçbir şikâyeti kalmadı. Kusma sorunumuz bitti. Çok şükür sağlığına kavuştu” dedi.  “Rahat 10-15 doktora gitmişimdir” Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ni bulana kadar birçok hastanede tedavi olmayı denediklerini ifade eden baba Bayındır şöyle devam etti; “Sadece Kütahya'daki hastanelere gitmiştik. Gittiğimizde de soğuk algınlığı ve mikrop kapmış denildi. Antibiyotik tedavisiyle gönderildik. Rahat 10-15 doktora gitmişimdir. Özel hastanelerden tutun devlet hastanelerine kadar çoğuna gittik. Biz buraya gelmeye gastroenterolojiden başladık. En son oradan teşhis konulması için Surhan hocama yönlendirdiler. Orada yaklaşık 2-3 hafta içinde tetkikler falan derken ameliyatı gerçekleşti. İştah hiç yoktu. Ataklar girdiğinde karın ağrısıyla başlıyordu. Karnın ağrısı şikâyeti akşamleyin 20-25 sefer kusmaya kadar gidiyordu. Acile gittiğimizde serum tedavisi yapılsa bile etki etmediğini gördük. Kilo alamadı, 17-18 kiloya kadar düştü. Şu an 21 kilo seviyesinde, normale dönüyor. 2 ay içinde hiç kusma atağı geçirmedik.” “Hastamızda da çok iyi sonuç aldık” Aydın’ın teşhisi ve tedavisi süreci hakkında bilgi veren Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Surhan Arda ise şöyle konuştu; “Yaptığımız ameliyat LADD prosedürü dediğimiz 1900’lü yılların başlarında tarif edilmiş bir ameliyat. Bu ameliyat malrotasyon dediğimiz hastalıkta yapılıyor. Vücutta, karın içindeki organların bir yerleşim şekli var. Nasıl karaciğeriniz sağda, dalağınız soldaysa, midenin ve bağırsakların da kendi anatomik yapısına göre bir yerleşimi var ve çocuk anne karnındayken bunların gelişimi başlıyor. İşte bu yerleşim ve karın içine sabitlenmesi sırasındaki bir aksaklık, malrotasyona yol açıp bu tür müphem şikâyetlere yol açıyor. Zaman zaman kusma, zaman zaman karın ağrısı oluyor. Kiminde bizim hastamızda olduğu gibi kusma çok ön planda oluyor. Yoğun bakım şartlarının gelişmesi ve hasta ile hekimin daha kolay temas sağlayabilmesi son senelerde bu hastalığın daha erken dönemde tanısının konmasına imkân sağlıyor. Ameliyatın saati yaklaşık 2 buçuk 3 saat civarında sürdü. Hastamızda da çok iyi sonuç aldık. Çok ciddi kusmaları ön planda olduğu bir hastaydı. Hatta ameliyattan bir ay sonra sünnetini de yaptık. O durumda da çocuğumuz konuşurken bu bir aylık süreçte kilo aldığını ifade etti. Bu bizim için yeterli. Aile kusma olmamasından oldukça memnun. Biz zaten memnunuz. Bu tür hastalar için önemli olan tanısını koyabilmek ve en uygun zamanda ameliyatını yapmaktır” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - Kütahya elektrik kesintisi - 29 Ağustos 2023 Salı

Sarılık hastalığına çare: Tokat'ta şifa deposu su Haber

Sarılık hastalığına çare: Tokat'ta şifa deposu su

Tokat Merkeze bağlı Beşören köyünde Çermik deresi kenarından çıkan su, çare arayan sarılık hastaları için umut olarak görülüyor. Sarılık başta olmak üzere birçok hastalığa iyi geldiğine inanılan sudan istifade etmek isteyenler Beşören köyüne akın ediyor. Hayvanların hastalıklarına da iyi geldiğine inanılan su, çobanlar tarafından büyükbaş ve küçükbaş hayvanlara içiriliyor. Köylüler ve suyu kullanan kişiler tarafından suyun tadının maden suyuna benzediği belirtilirken, su hakkında hiçbir analiz yapılmadığı kayıt edildi. Dere kenarında küçük bir alanda yüzeye çıkan suyun yüzeye çıktığı yer atıl halde bulunuyor. Köy sakinleri su analizinin yapılarak bölgeye bir tesis kazandırılmasını istiyor. "BU SU SARILIK HASTASINA İYİ GELİYOR" Çevre illerden ve köylerden gelenlerin olduğunu belirten Beşören köyü sakinlerinden Abdullah Sansar, " Bu su sarılık hastasına iyi geliyor, bunu insanlar ve hayvanlara içiriyorlar. Bu suyun ne zamandan itibaren çıktığını bilmiyoruz. Atalarımızdan, dedelerimizden itibaren biliniyor. Bu su demiri paslandırıyor. Bu suyu başka yere götüremedikleri için ticari maksatla kullanılmadı. Buradan su almak için diğer köylerden ve şehirlerden geliyorlar. Buradan götürülen suyla hastalara duş aldıranlar oluyor. Bu su çermik deresinin yanından çıkıyor, bu suyun hastalıklara iyi geldiğine inanılıyor. Tadı maden suyuna benziyor, her hastalığa faydası var. Burası atıl şekilde burası yapılsa çok daha güzel olur" şeklinde konuştu. İHA

Şifayı Türk doktorlarında buldu Haber

Şifayı Türk doktorlarında buldu

5 çocuk babası Christopher Connell, eşi Lesley ile birlikte nisan ayında tatile çıktı. Connell çifti, cruise gemisine Malta'dan bindi. Connell, 14 Nisan'da gemi Yunan adaları rotasındayken rahatsızlandı. Nefes darlığı, göğüs ağrısı, halsizlik şikayetleri üzerine Connell'e ilk müdahaleyi gemi doktoru yaptı. Yapılan kan tahlillerinde, kalp enzimlerinin yüksek olduğu belirlenen Connell'in bir hastaneye sevk edilmesi gerektiği aileye bildirildi. BYPASS KARARI ALINDI Connell ertesi günü Aydın'ın Kuşadası ilçesi limanına yanaşan gemiden ambulansla ilçedeki özel bir hastaneye götürüldü. Burada “akut miyokard enfarktüsü” (kalp krizi) geçirdiği tespit edilen İngiliz hasta, böbrek fonksiyonlarının da bozulması üzerine 16 Nisan'da İzmir'e bir başka özel hastaneye sevk edildi. Burada anjiyo yapılan hastanın koroner damarlarının tıkalı olduğu belirlendi, bypass kararı alındı. Genel durumunun stabil hale gelmesinin ardından hasta, 17 Nisan gecesi bypass için İzmir'de özel bir hastaneye sevk edildi. Yandaş hastalıklarla da mücadele eden hasta yoğun bakıma yatırıldı. ''AYAKTA TABURCU ETTİK'' Hastayı multidisipliner bir yaklaşımla ameliyata hazırladıklarını belirten Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Cüneyt Narin, “Yandaş hastalıkları hastanın yaşam riskini 3-4 kat artırmıştı” diyerek şunları söyledi: “Hastamız kolon kanseri geçirmiş bir hastaydı. Karaciğer metastazı nedeniyle ameliyat olmuş. Son birkaç yılda ağır ameliyatlar geçirmiş. Hastanın böbrekten mesaneye giden üreterinde de darlık olduğu için ürolojik ameliyat da geçirmiş, stent koyulmuş. Muhtemelen o dönemlerden gelen böbrekle ilgili yetmezliği sorunu varmış ama hasta da eşi ve çocukları da bu sorundan haberdar değildi. Hastanın ayrıca ciddi bir şeker hastalığı vardı. Şeker hastalığı için düzenli ve kontrol edici bir tedavi almamış ve gemide imkanların çok kısıtlığı olduğu bir dönemde ağır bir kalp krizi geçirmiş. Bu hasta karaya ulaşıncaya kadar hayatını kaybedebilecek bir durumdaymış. Böbrek yetmezliği, kontrolsüz diyabet, kolon kanseri, karaciğer ameliyatı derken birçok yandaş hastalığıyla birlikte üstüne geçirdiği kalp krizi hayati riskini artırmış. Hastanemizden önceki merkezde yapılan anjiyosunda hastanın 4 damarında yüzde 100, yüzde 98, yüzde 85 ve yüzde 70 darlık tespit edilmiş. Ciddi böbrek yetmezliği gelişen hastanın bu yandaş hastalıklarla ameliyata girecek olması ameliyat sonrası hastayı kaybetme riskini 3-4 kat artıran etkenler olarak karşımıza çıktı. Nefroloji Uzmanımız Doç. Dr. Ebru Sevinç Ok, Yoğun Bakımlar Sorumlu Hekimimiz Doç. Dr. Mert Akan hastayı ameliyata hazır hale getirdiler. Multidisipliner bir tedavi uygulamasıyla hasta ameliyat edildi, ameliyattan sonra gerekli tedavi ve bakımı aldı. Ameliyat öncesi bir hafta yoğun bakımda tedavi gören hastamızın 4 damarını açık ameliyatla değiştirdik. Hastamızı bypass sonrasında da bir hafta serviste yatırdıktan sonra taburcu ettik. Hastamız taburcu olduktan 4 gün sonra güvenli bir şekilde 4 saatlik bir uçuşla İngiltere'ye gitti. Eşi güvenli şekilde eve ulaştıklarını bildirdi, bir kez daha teşekkürlerini iletti. Bu kadar hayati riski olan bir hastanın hastanemizde sorunsuz bir şekilde operasyonunu geçirip yurtdışındaki evine sağ salim varabilmiş olması tüm ekibimizi mutlu etti, gururlandırdı. Ekip çalışmasının önemi bu vakada bir kez daha ortaya kondu. Ambulansla gelen hastamızı ayakta taburcu ettik." ''TÜRK HEKİMLERİNE SONSUZ TEŞEKKÜRLER'' Öte yandan Connell'in kızı Nicola ve oğlu Liam babalarının hastalandığı haberini alır almaz İzmir'e geldi. Bypass sonrası taburcu olan ChristopherConnell, eşi Lesley ve oğlu Liam, bypass ameliyatını gerçekleştiren Doç. Dr. Cüneyt Narin'e ve ekibe teşekkür etti, objektiflere mutluluk pozu verdi. Connell, ölümden döndüğünü belirterek, “Türk hekimleri sayesinde sağlığıma kavuştum, sonsuz teşekkürler ediyorum” diye konuştu. İHA

Karadeniz'in şifa kaynağı: Melocan Haber

Karadeniz'in şifa kaynağı: Melocan

İlkbaharla beraber doğada kendiliğinden yetişen sarmaşık dikenlerin ucundaki sürgünün Melocan olarak bilinen kısmı doğadan toplanarak  pazarda 60 liradan satışa sunuluyor Giresun’un Görele ilçesinde yetişen Melocan'ın  birçok hastalığa da iyi geldiği ileri sürüldü. ÇİĞ OLARAK YENİR Yöresel lezzetler üzerine yazdığı yazılarla tanınan Nihat Öztürk, yaptığı açıklamada “Her bölgede doğada kendiliğinden yetişen yöresel bitkiler vardır. Bölgede yaşayan insanlar bunların çoğundan yemek yaparlar. Melocan da bunlardan biridir. Dikenucu da denilen Melocan bazı yörelerde 'çoban katığı' da denilir çünkü çiğ olarak da yenilir. Dikenin taze uçları kopartılarak iki türlü yemeği yapılır. Bunlardan birisi kavurmasıdır. Toplanan Melocan haşlandıktan sonra tereyağı ve soğanla kavrulup yenilir. Bir başka yemeği ise turşudur. Haşlanan Melocan biraz bekletildikten sonra kalıntuz, acı biber ve soğan ezmesiyle karıştırılıp birkaç gün bekletildikten sonra ya olduğu gibi tüketilir ya da yine tereyağı ve soğanla kavrularak tüketilir” dedi.     ŞİFA KAYNAĞI Bazı kaynaklarda sağlık açısından da faydalı olduğunu kaydeden Öztürk, “Yine bazı kaynaklarda sağlık açısından terlemeye, cilt hastalıklarına, romatizmaya iyi geldiği, kanı temizlediği, frengiyi tedavi ettiği, böbrek rahatsızlıklarının tedavisinde kullanıldığı bilgisine yer verilmektedir. Yörede yaşayanlar bunları pek bilmeseler de mevsimi geldiğinde doğada yetiştiği yerlerden toplayarak yemek olarak sofralarına getiremeden edemezler. Dolayısıyla, bilmeden de olsa sağlıklarına katkı sağlamış olurlar” diye konuştu. İHA                            

"Allah düşmanımın başına vermesin" dedirten hastalığa şifa oluyorlar Haber

"Allah düşmanımın başına vermesin" dedirten hastalığa şifa oluyorlar

Halk arasında ‘delirten hastalık’ olarak bilinen trigeminal nevralji, hastaların yüz bölgesinde gün içerisinde yüzlerce defa tekrar ederek kişide çok şiddetli ağrı atakları oluşturuyor. OMÜ Tıp Fakültesi Algoloji Bölümü'nde ise tedavisi yapılan trigeminal nevralji hastalarında yüzde 80-90 oranında başarı sağlanabiliyor. Tıp Fakültesi Başhekimi Anesteziyoloji ve Algoloji Uzm. Prof. Dr. Fatih Özkan ve Algoloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Kurçaloğlu hastalığın tedavisi hakkında önemli açıklamalarda bulundular. "ÇOK CİDDİ VE SIKINTILI AĞRILAR" Başhekim Fatih Özkan, bu hastalığın bilinen en kötü, en trajik ağrı sebeplerinden biri olduğunu ifade ederek, "İnsanlar bu ağrıları çok çeşitli şekilde tarif ediyorlar. Ağrılar oluş mekanizmasına göre yaptıkları, kişide oluşturdukları ağrı anlatım şekliyle de değişebilir. Bu nevralji dediğimiz ağrılarda sadece bugün bahsettiğimiz trigeminal nevralji değil, başka bölgelerde de nevralji görülebiliyor. İnsanların hayatını zehir eden, hatta bu ağrı ile başa çıkamadığı için hayatını sonlandırmayı düşünen hastalarımız oluyor. Trigeminal nevralji ağrısı, çok ciddi ve sıkıntılı bir klinik durumdur. Kişi saniyeler içerisinde onlarca voltun kendi suratına geldiğini ifade eder. Bu gerçekten dayanılmaz bir ağrıdır. Konuşamaz, yiyemez, su içemez. Hatta hayattan, evinden, ailesinden koparlar. Neticede bu sonuç kronikleştiği zamanda kendini hayattan kopartacak duruma getirebilir. Dolayısıyla ağrının bile iyisi kötüsü vardır diyebilirim. Bu bizim bildiğimiz en kötü ağrılardandır diyebilirim. Bir hekim olarak bizim ‘önce zarar verme’ prensibimiz vardır. Onun için her zaman hem hastayı hem de kendimizi koruyacak şekilde tedavi ederiz. Trigeminal nevralji hastalarında öncelikle ilaç tedavisine başlarız, onların tedavilerinin dozlarını artırırız, başka ilaçlara geçeriz ama bunlarla başa çıkamadığımız zamanda kliniklerimizde girişimsel ağrı tedavileri ile önemli bir seçenek sunarız. Bu, hastaların hayatını zindan eden bir ağrıdır. Girişimsel ağrı tedavileri yapıldığında da bu ağrıların tamama yakın geçtiğini söyleyebiliriz. Bu işlemleri biz tekrar edebiliriz. 1 kere yapıldığında tekrar yapılamayacak diye bir şey değildir. Ağrı seneler sonra tekrarlasa bile bununla başa çıkma şansına sahibiz. Uzman kişilerin elinde bu işlem yapılırsa riskler minimuma indirilmektedir. Hiçbir zaman, hiçbir hekim ‘ben bu işlemi yaparım kötü bir durum olmaz’ diyemez. Çok nadir görülen şeyler olsa da bu durumları da hastaya belirtiriz. Ağrının geri dönmesi, ağrının istenilen miktarda azalmaması gibi durumlar olabiliyor. Trigeminal nevralji önemli bir ağrıdır. Sinirlerin hasarı sonrası meydana gelir. Biz de kafa tabanının içerisine girerek orada merkezi yakalayıp ilgili sinirin dalını test ederek koordineli şekilde yakarak tedavi ettiğimiz bir hastalıktır" dedi. "HASTALARIN ÇOĞU BÖYLE BİR TEDAVİNİN OLDUĞUNU BİLMEDEN BİZLERE GELİYOR" Trigeminal nevralji hastalığının tedavisi uygulayan az merkez olduğunu ve birçok hastanın bu nedenden dolayı hastanın böyle bir tedavinin olduğunu bilmeden kendilerine geldiklerini söyleyen Algoloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Kurçaloğlu, "Bu hastalıkta, hastaların yüzünde sinirin trasesinde bulunan iz düşümünde saniyeler süren çok şiddetli elektrik çarpması gibi gelen birkaç saniye süren fakat gün içerisinde yüzlerce defa tekrar eden çok şiddetli ağrı atakları meydana geliyor. Özellikle hastaların yemek yemesiyle, konuşmasıyla, yüzlerini yıkamasıyla tetiklenen çok şiddetli bir ağrı ataklarıyla karakterize olan bir hastalıktır. Trigeminal nevraljinin hastaların esasında yarısında sebebi belli değildir. Kalan yarısında da trigeminal sinirin beyine girdiği yerde bir damarın sinirin köküne teması ağrıya sebep olabilir. Esasında çok nadir bir hastalık sayılmaz. 50 yaşın üzerinde hastalığın sıklığı artar. 50 yaş üzerinde yaklaşık 200’le 1 oranında hastalık görülür. Öncelikle ilaçla tedaviye başlıyoruz hastalarımızda. İlaç tedavisi ile fayda görmeyen, ağrısı azalmayan hastalarda bu sinirin uç dallarına enjeksiyonlar ya da radyo frekans tedavileri yapıyoruz. Ufak enjeksiyon işlemleriyle de fayda görmeyen hastalarda sinirin beyin sapına girdiği yerde kökünü bularak, radyo frekans dediğimiz özel bir iğne ile kontrollü lezyonla birlikte ısı enerjisi vererek yakım işlemi yaparak sinirdeki çakmaları engelliyoruz. Bu işlem hastaların yüzde 80-90’ında fayda etmektedir. Özellikle 2 yıllık takiple hastaların yüzde 80’inde hala işlemin etkisinin devam ettiğini gözlüyoruz. Birkaç sene sonra ağrıları tekrar ederse tekrar yapılabilen bir işlemdir. Bu işlem üst düzey teknik beceri gerektirmektedir. Çünkü iğneyi 1 santim fazla ilerletirsek beyin sapına da girmiş olabiliyorsunuz. Biz yılda yaklaşık 50 hastaya bu işlemi yapıyoruz. Maalesef hastalar ve hekimler tarafından çok bilinen bir yöntem değildir. Uygulayan merkez sayısı da çok az olduğu için hastaların çoğu böyle bir tedavinin olduğunu bilmeden bizlere geliyorlar. Fakat tedaviyi anlattıktan sonra kabul ediyorlar. Yıllarca çok şiddetli ağrı duyan, sosyal, iş, evlilik hayatlarında sekteye uğramış hastalar bizim tedavimizden sonra mutlu bir şekilde ayrılıyorlar. ‘Bu zamana kadar keşke bu işlemi yaptırsaydım. Bu kadar yıldır boş yere ağrı çekmiş olmazdım’ diyorlar" diye konuştu. HASTALIĞI YENEN HASTALARIN YORUMLARI Naim Altınışık (75), "4-5 sene önce yemek yerken ağzım tıkanmıştı ve nefes alamayacak şekle gelmiştim. Birçok hastaneye gittikten sonra en son buraya sevk ettiler. Tedavi olmaya başladım ve uzun süre bir ilaç kullandım. Kullanırken de şiddetli ağrılarım geliyordu. Ne yapsam ağrılarım geçmiyordu ve bu operasyonu geçirdim. Ondan sonra kontrole geldiğimde ilacı da bırakabileceğimi söylediler. Çene kısmının birazı uyuşuk bir durumda ama ben buna çok razıyım. O hastalık gelmesin yeter ki şu an çok iyiyim" şeklinde konuştu. "ALLAH'IM DÜŞMANIMIN BAŞINA VERMESİN" Hasan Özçakır (63), "Bu hastalık bende 1993 yılından beridir vardı. Bayağı bir rahatsızlanıyordum. Hocamın ismini duydum ve buraya geldik. Bıçak batıyormuş gibi, yıldırım çarpıyormuş gibi hissedip bayağı bir rahatsızlanıyordum. Hocam iğne tedavisini uyguladı ve şu anda çok iyiyim. Bu acı çekilmez dayanılacak bir acı değil. 25 sene çektim bu acıyı ben Allah'ım düşmanımın başına vermesin" ifadelerini kullandı. Ekrem Civil (68), "Nevralji sıkıntım vardı. Sağ olsun Mustafa hocam benimle ilgilendi ve 2 defa işlem yaptı. İşlemde başarılı bir sonuç aldım. Çok kötü bir ağrım vardı. Elektrik çarpması gibi bir ağrım oluyordu. Çok sıkıntı çekiyordum fakat şu anda o sıkıntıları yüzde 2-3’e kadar indirdim. 15 yıldır uğraşıyorum bu hastalıkla. En son çareyi Mustafa Bey'de buldum. Birinci işlemde ağrılarım yarıya indi. İkinci işlemde de yüzde 2’ye indi ve şu an çok az bir ağrım var. Daha önce ilaç kullanıyordum şu an ilaç falan da kullanmıyorum. Şükürler olsun hiçbir sıkıntım yok" ifadelerine yer verdi. İHA  

Cibutili hasta, şifayı Türkiye’de buldu Haber

Cibutili hasta, şifayı Türkiye’de buldu

Halk arasında sara hastalığı olarak da bilinen epilepsi, şiddetli nöbetlere ve ölüme dahi neden olan sonuçlar doğuruyor. Epilepsi tedavisinde ise ilaç tedavisinin dışında son dönemde teknolojik gelişmelerin olduğu cerrahi yöntemlerle de epilepsi nöbetleri büyük oranda önlenebiliyor. Bu gelişmeler ışığında beyin pili ameliyatı da epilepsi nöbetlerini önlemek adına çare oluyor. 9 yıl önce kafa travması ardından durdurulamayan epilepsi nöbetleri geçiren 33 yaşındaki Cibutili Mahad Ahmed Houssein, tedavi için Türkiye’nin yolunu tuttu. Türkiye’de beyin içerisine pil yerleştirilerek tedavi edilen Cibutili hastanın nöbetleri ilk aşamada yüzde 80 oranında azaldı. Dünyada çok nadiren beyin pili teknolojisi ile ameliyat edilen epilepsi hastalarında uygulanan bu başarılı operasyon, Türkiye’nin de tıp alanında teknolojik gelişmişliğini ortaya koydu. “Ameliyat en az yüzde 80 oranında epilepsi nöbetlerini önlüyor’’ Türkiye’de ilk kez uygulanan bu ameliyatın detaylarını Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nden Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Sait Öztürk verdi. Öztürk, “Hastamızda 9 yıl önce yüksekten düşme sonucu şiddetli bir kafa travması oluşmuştu. Hastalığın geldiği aşamada ilaç ile tedavi edilemediğini gördük. Hasta bize sosyal medya üzerinden ulaştı. Kendisini ülkemize davet ettik ve hastanemizdeki kontrollerimiz sonrasında hastaya cerrahi bir müdahale yapılması gerektiğini kararlaştırdık. Epilepsi tanılı hastaya ülkemizde ilk defa yapılan beyin pili ameliyatı uyguladık. Ülkemizde ve yakın coğrafyada (Doğu Avrupa, Türkiye ve Türki Cumhuriyetler) bu ameliyat daha önce yapılmamıştı. Beyin pili ameliyatı çok güvenli bir ameliyattır. Bu ameliyat ile yüzde 80 oranında nöbetlerin azaldığını ve hayat kalitesinin arttığını görüyoruz’’ dedi. “Epilepsi hastasına yapılan beyin pili ameliyatı Türkiye’de bir ilk’’ Bu operasyonun ülkemizde ilk defa yapıldığına dikkat çeken Doç. Dr. Öztürk, “Ameliyatımız ortalama üç saat sürdü. Ameliyattan dört saat sonra hastamız oturdu, beslenmeye başladı. Hastalarımızı 3 gün hastanede gözetim altında tutuyoruz ve dördüncü gün hastamız günlük yaşantısına başlıyorlar. Beyin pili tedavisiyle hastalarımızın yaşam kalitesini artırmayı amaçlıyoruz. Nöbetler yüzde 80 oranında, bazı hastalar için ise yüzde 100’e yakın oranlarda önlenebiliyor. Kullandığımız şarj edilebilir pil teknolojisi ile pilin ömrü 18 yıla kadar uzuyor. Mevcutta uygulanan ilaç tedavisi hastaların ortalama yüzde 30’luk kısımda etkili olamıyor. Bu gruptaki dirençli epilepsi hastalarında beyin pili ve açık ameliyatların daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Beyin pili takıldığında ilaç tedavisine yine ek olarak devam ediliyor, ilerleyen dönemlerde ise ilaç dozlarını azaltmayı önerebiliyoruz’’ diye konuştu. Türkiye’de sağlık alanında yaşanan gelişmeleri de vurgulayan Doç. Dr. Öztürk, “Sağlık alanında deneyimlerimiz ülkemizi bölgede ön plana çıkardı. Yüksek teknoloji ürünlere ulaşılabilirliğimizin olması, cerrahi olarak tecrübelerimiz üst düzey olması yurt dışından hastaların da ülkemizi tercih etmesinde etkili oluyor’’ ifadelerini kullandı. “Ameliyat sonrası hiç nöbet geçirmedim’’ Cibuti’den gelerek Türkiye’de ameliyat olan epilepsi hastası Mahad Ahmed Houssein ise geçirdiği beyin pili ameliyatı ile ilgili olarak, “9 yıl önce geçirdiğim kaza sonrasında epilepsi hastalığım başladı. Her iki ayda 1-2 kere nöbet geçirirdim. Ameliyat sonrası hiç nöbet geçirmedim. Önceki hayatım çok kötüydü, ameliyat öncesi ve sonrası arasında yaşam kalitesi olarak büyük fark var’’ dedi. İHA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.