TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#psikoloji

psikoloji haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, psikoloji haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Pandemi, deprem, sel, savaş, ekonomik sıkıntılar… Hepsi birer anksiyete! Haber

Pandemi, deprem, sel, savaş, ekonomik sıkıntılar… Hepsi birer anksiyete!

Pandemi, artan işsizlik, ekonomik sıkıntılar, aile ve iş hayatındaki olumsuzlukların yanı sıra yangın, sel, deprem, savaş gibi olaylar, toplumun bir bölümünde kaygıyı tetikledi ve yaşananlar nedeniyle güven sıkıntısı doğdu. Son yıllarda artış gösteren psikolojik sorunlar, bireylerin ilaç kullanımına da yansırken, uzmanlar tehlikeye dikkat çekti. Görüşlerine yer verdiğimiz Uzman Klinik Psikolog Metin Olataş, “Hepsi birer anksiyete, yani endişe kaynağı… Bu kaygı durumu kişiden kişiye değişiklik gösteren tolerasyon eşiğini aştıktan sonra o birey ruh sağlığını ve beden sağlığını kaybetmeye başlar” dedi. HEM FİZİKSEL HEM RUHSAL AÇIDAN YIKICI DA OLSA… Salgın, deprem, yangınlar, patlamalar, sel, savaş ve son olarak Aydın’da yaşanan, bir kişinin ölümüne neden olan asansör faciası… Afet içerisinde afetlerin yaşandığı son yıllarda toplumun ruh sağlığı da iyi görünmüyor. Tüm bunların psikolojiye ağır bir etkisinin olduğunu söyleyebilir miyiz? Öncelikle dilimizde bazı düzeltmeler yapmamızın faydalı olacağını düşünüyorum. Yaşadığımız her olumsuz olaya afet ya da afet tarzında demeye başladık. Afet; insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar ortaya çıkaran, insanın normal yaşantısını ve eylemlerini durduracak veya kesintiye uğratacak, imkânların yetersiz kaldığı olaylara verilen genel bir isimdir. Yani büyük zararlara yol açan, deprem, su baskını gibi doğa olaylarını afet olarak anabiliriz. Onun dışında kalanların pek çoğu kazadır. Pek tabi bu kazaların veya afetlerin etkisi birbirine denk ölçüde büyük olabilirler. Ancak afet denen durumda insanın etkisi, kazaya kıyasla oldukça küçüktür. Afetlerden korunmak için pek tabi bazı önlemler alabilir insanlar ve bu şekilde o afetin etkisini azaltmak mümkün olur; ancak mevzu bahis kaza olunca burada direkt insan etkisinden yani insan ihmalkârlığından bahsederiz. Buradan yola çıkacak olursak salgın, deprem, yangın, sel olayları birer afetken; patlamalar, savaşlar ve yakın zamanda yaşadığımız asansör olayı direkt insan etkisi ile insan ihmalkarlığı, gözü dönmüşlüğü ya da adına ne derseniz deyin direkt insan eli ile gerçekleştirilen vahşi olaylardır. Peki, bu ayrımın sorduğum soru açısından önemine gelecek olursak… Afet durumunda her ne kadar insanın önlem alabilme ihtimalini konuşuyor dahi olsak burada zaman zaman bir kadercilikten bahsetmek belki mümkün olabilir; ancak diğer kaza, savaş ve patlama durumlarında direkt insan kaynaklı bir durum olduğu için bunlara karşı gösterilen tepkiler daha farklı olmaktadır. İnsanlarımız, afet durumlarında inanç sistemleri içerisinde bir açıklama bulmaya çalışarak kısa ya da uzun vadede kendini iyi hissettirebilecek bazı geçici ya da kalıcı çözümler geliştirebilirler. Her ne kadar kendileri ve etrafları için hem fiziksel hem ruhsal açıdan yıkıcı da olsa bazen bazı durumlarda bir yaraya merhem olma durumu olabilir. Ancak direkt insan ile gerçekleştirilen tabiri caizse katliam gibi durumlarda bundan bahsetmemiz pek de mümkün olmuyor. Çünkü buradaki ‘insan faktörü’ ve ‘insanın direkt etkisi’ bizlerde daha farklı izler ve öfke yaratabiliyor. BİREY RUH VE BEDEN SAĞLIĞINI KAYBETMEYE BAŞLAR Tüm bu açıklamalarınızı daha iyi kavrayabilmek adına bir örnek verebilir misiniz? Örneğin 2023 yılının Şubat ayında fevkalade büyük bir deprem yaşadık ve etkisi hala hem bu durumu birincil derece yaşayanlarca hem de ikincil derecede yaşayanlarca devam etmektedir. Ancak buna yönelik toplumsal bir infial, protesto vb. bir durumla karşılaşmadık. Fakat daha geçen gün KYK yurdunda gerçekleşen asansör kazası sonrası ülkenin çeşitli yerlerinde, çeşitli düzeylerde toplumsal protestolar yaşandı. Bu bile bize iki olaya karşı insanlarımızın nasıl farklı hissettiğini, nasıl tepki verdiğini ve nasıl hareket ettiğini göstermektedir. Her iki durumda da hem bireysel hem sosyal psikolojimiz ağır şekilde olumsuz etkilendi; ancak bunun hem içimizde kendini gösterme şekli, hem de dışa vuruş şekli bambaşka oldu. Ruh sağlığını tetikleyen temel nedenlerin başında ekonomik nedenlerin, gelecek kaygısının, ölüm korkusunun geldiğini söyleyebilir miyiz? Pek tabi ki söyleyebiliriz. Hepsi birer anksiyete, yani endişe kaynağı. Belirli seviyede anksiyete, korku vb. olumsuz duygu durumları bizi hayatta tutmaya destek olan temel mekanizmalardır. Bizler zamanında endişeyle, şüpheyle, korkuyla hareket edip, kendisini gereksiz riske atmamış olanların soyundan geliyoruz. Ancak burada önemli olan şey bu duygu durumunun dozajı. Bu dozaj, sınırı aştığı zaman beraberinde olumsuz duygu durumlarını, olumsuz yaşantı deneyimlerini, hem biyolojik, hem psikolojik, hem de sosyal bozuklukları beraberinde getirir. Kısacası insanın işlevselliğini bozar. Ekonomik kaygısı yüksek olan birey geleceğe güvenle bakamaz; ekonomik kaygısı olan birey yaşamını sürdürebileceğinden emin olamaz ve beraberinde kaybetme korkusunu yaşar. Bu kaygı durumu kişiden kişiye değişiklik gösteren tolerasyon eşiğini aştıktan sonra o birey ruh sağlığını ve beden sağlığını kaybetmeye başlar. BAŞIMIZDAKİLER İTİDALLİ VE MAKUL OLABİLİRLERSE… Ruh sağlığını koruyabilmek ya da iyileştirmek adına bireysel olarak neler yapılmalı? Öncelikle eldeki kaynakları rasyonel bir şekilde ele almakta fayda var. Bu kaynaklardan kastım sadece parasal kaynaklar değil. Para, pek tabi ki bir kaynaktır; ancak kaynaklardan sadece bir tanesidir. Bedensel ve ruhsal sağlık, sosyal çevre, içinde bulunduğu aile, kendini geliştirmişlik, hedefler, o hedeflerin gerçekliği ve geçerliliği ve benzeri pek çok şey bireyin kaynakları arasında sayılabileceklerden sadece birkaçıdır. İnsan ilk önce hangi konuda, hangi kaynaklara sahip olduğunu, hangi konuda ne gibi konularda desteğe ihtiyaç duyabileceğini iyi bir şekilde bilirse; bunun analizini kendi içinde iyi bir şekilde yapabilirse – bir nevi envanter kontrolü gibi – hangi koşulda, ne gibi şeylerin onun için aşılması daha kolay ya da daha zor olabileceğini önceden bilebilir. Bu sayede de olası olumsuz durumlara hazırlıksız yakalanma riski/ihtimali minimuma iner. Bu bile başlı başına kişinin psikolojik sağlamlığını sağlama konusunda çok önemli bir olaydır. Bunun yanı sıra kendisine iyi gelebilecek maddiyat gerektiren ya da gerektirmeyen etkinlikler, toplantılar, destek çalışmalarından her zaman fayda sağlayabileceğimizi aklımızdan çıkarmayalım. Çünkü benzer amaçla, benzer sorunlarla, benzer hedeflerle insanlar bir araya geldikleri zaman sadece yalnız olmadıklarını gördükleri zaman bile pek çok şeyle başa çıkabilecek gücü ve/veya cesareti daha hızlı ve kolay bir şekilde bulabilirler. Toplum sağlığını iyileştirme kapsamında yöneticilere düşen sorumluluk nedir? Pek çok röportajımızda bahsettiğimiz üzere idarecilerin yapabileceği en temel şey sorumlulukları altında olan her şeyi en iyi şekilde ve insan hatasını minimuma indirecek şekilde ve uzmanlıkta yapmaları olacaktır. Bunu sağladıktan sonra pek çok şey önlenebilir ya da ön görülebilir bir hal alacaktır. Bu sayede de olumsuz yaşam deneyimi sayısında inanın ki ciddi bir şekilde azalış olacaktır. Bunların yanı sıra toplumsal bütün olaylarda idareciler ve sorumlular öncelikle kendileri itidali korumalıdır. Tabiri caizse başımızdakiler itidalli ve makul olabilirlerse biz vatandaşlar ancak o zaman itidalli ve makul bir şekilde hareket edebiliriz. Son olarak neler söylemek istersiniz? Umarım özellikle 2020 yılı ve sonrasında yaşamış olduğumuz gerek insan kaynaklı, gerek insan kaynaklı olmayan ama insan kaynaklı hatalardan dolayı etkisini daha büyük şekilde hissettiğimiz bütün olumsuz yaşantı deneyimlerinden bugün itibari ile ders alabiliriz. Ancak bu ders alma olayının yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir şekilde olmasını beklersek nafile bir çaba olacağını söylemem gerekiyor. Önce ‘ben’, ‘birey olarak’ bir şeyleri idrak etmeli, önce ‘kendimi’ değiştirmeliyim ki, ancak ondan sonra etrafımdaki kişilerin ve şeylerin değişmesine etki edebileyim. Yani bir gelişme ve ilerleme istiyorsak bunu hem yatay düzeyde, yani bireyler arasında etrafımı etkileyerek; hem de aşağıdan yukarıyı etkileyecek bir şekilde yapmayı hedeflersek ancak o zaman bireysel ve toplumsal anlamda ilerlememiz ve iyi olmamız mümkün olacaktır. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Gönülden eğitim: Yoksul çocuklara umut oluyorlar

Dünya genelinde her 8 kişiden birinin ruh sağlığı bozuk Haber

Dünya genelinde her 8 kişiden birinin ruh sağlığı bozuk

Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu; 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü temasını 2023 yılı için “Ruh Sağlığı Evrensel Bir İnsan Hakkıdır” olarak belirledi. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Yavuz Yılmaz, Dünya Ruh Sağlığı günü nedeniyle açıklamalarda bulundu. 1992 yılından bu yana 10 Ekim tarihinin Ruh Sağlığı Günü olarak kutlandığını ifade eden Yılmaz, “Ruh sağlığı ve hastalıklarının toplumda farkındalığını ve anlaşılırlığını artırmak amacıyla 1992 yılından bu yana her yıl 10 Ekim'de kutlanmaktadır. Dünya Ruh Sağlığı Günü etkinlikleri çerçevesinde ruh sağlığı sorunları yaşayan bireylerin sesini duyurabilmek, toplumda ruh sağlığı sorunları konusunda farkındalık oluşturmak, damgalamanın önüne geçebilmek, ruh sağlığı sorunlarının önlenmesine ve tedavisine katkıda bulunmak hedeflenmektedir. Her yıl Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu tarafından belirlenen tema çerçevesinde kutlanmaktadır. Bu çerçevede 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü teması 2023 yılı için 'Ruh Sağlığı Evrensel Bir İnsan Hakkıdır' olarak belirlenmiştir” dedi. “8 kişiden 1’i ruh sağlığı sorunu yaşıyor” Ruh sağlığının insanlar için temel bir insan hakkı olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Her kim ve her nerede olursa olsun, herkesin ulaşılabilecek en yüksek standartta ruh sağlığına sahip olma hakkı vardır. Bu hak, ruh sağlığı risklerinden korunma hakkını, mevcut, erişilebilir, kabul edilebilir ve kaliteli bakım hakkını ve özgürlük, bağımsızlık ve topluma dâhil olma hakkını içermektedir. İyi bir ruh sağlığı, genel sağlığımız ve refahımız için hayati önem taşımaktadır. Dünya genelinde her sekiz kişiden biri ruh sağlığı sorunlarıyla yaşamaktadır. Bu durum bireylerin aynı zamanda fiziksel sağlıklarını, ekonomik refahlarını ve diğer insanlarla kurdukları iletişimi etkilemektedir. Yine ruh sağlığı sorunları özellikle ergenler ve gençler arasında da giderek artan önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tablo, ruh sağlığına her zamankinden daha fazla öncelik verilmesi gerektiğini gözler önüne sermektedir. Ruh sağlığı sorunlarına sahip olmak hiçbir zaman bir kişiyi insan haklarından mahrum bırakmak veya kendi sağlığıyla ilgili kararlardan dışlamak için bir neden olmamalıdır. Yine de dünyanın her yerinde, ruh sağlığı sorunları olan kişiler çok çeşitli insan hakları ihlallerine maruz kalmaya devam etmektedir. Birçoğu toplum hayatından dışlanmakta, birçoğu ise ihtiyaç duydukları ruh sağlığı hizmetlerine erişememekte veya yalnızca insan haklarını ihlal eden hizmetlere erişebilmektedir. Hiç kimsenin ruh sağlığı hizmetinden mahrum bırakılmaması gerekmektedir. Ruh sağlığının korunması ve iyileştirilmesi, herkesin bu evrensel haktan faydalanabilmesi ve ihtiyaç duydukları kaliteli ruh sağlığı hizmetlerine erişebilmesi için dünya genelinde acil önlemlerin alınması oldukça önemlidir" ifadelerine yer verdi. BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR- Psikolojik sıkıntıların birçoğu ekonomik sebepli

Kazakistanlı psikolog: “Kedilerden insana pozitif enerji geçiyor” Haber

Kazakistanlı psikolog: “Kedilerden insana pozitif enerji geçiyor”

Van YYÜ bünyesinde bulunan Van Kedi Villası’nda bakımları titizlikle yapılan kedileri, her yıl yerli ve yabancı binlerce turist ziyaret ediyor. Bir tur firmasıyla kentin tarihi ve doğal güzelliklerini görmek için Van’a gelen Kazakistanlı psikolog Elena Logunova, Van Kedi Villası’nı da ziyaret etti. Türkiye’de milli ırk olarak tescillenen ve ünü sınırları aşıp dünyaya yayılan Van kedilerini seven psikolog Logunova, kedilerin insan psikolojisi üzerindeki etkileri üzerinde bilimsel çalışmalar yaptığını belirtti. Logunova, özellikle kedilerden insana pozitif enerjinin geçtiğine dikkat çekti. “Benim için bir tez konusu oldu” İHA muhabirine konuşan psikolog Elena Logunova, kedi villasını ziyaret ettikten sonra çocukların kedilerle iletişimine yönelik gözlemlerinin de tez konusu olduğunu söyledi. Psikolog Logunova, “Kedilerden insana pozitif enerji geçiyor. Kedilerin gençlerde ve çocuklarda duygusal motivasyon sağlıyor. Özellikle çocuk gelişiminde çocuklara iyi moral olmaktadır. Psikolog olarak bu yönde çalışmalarım var. Van’da böylesi bir merkezin olmasını başlı başına olumlu bulmaktayım. Çocukların burada kedilerle iletişime geçmesi ve kedilerden pozitif enerji alması benim için bir tez konusu oldu. Böylesi bir merkez sadece turistik değil, özelde çocuklara moral veren bir merkez olma görevini de üstlenmiş durumdadır” dedi. Bu haber de ilginizi çekebilir: Van kedilerine ilgi artıyor

Psikolojik sıkıntıların birçoğu ekonomik sebepli Haber

Psikolojik sıkıntıların birçoğu ekonomik sebepli

Dünya’nın en sinirli ülkeleri içinde ilk sıralarda yer alan Türkiye, son birkaç yılda özellikle ekonomik krizin de etkisiyle oldukça yıprandı. Psikolojik sorunların doğrudan ya da dolaylı olarak muhakkak ekonomiye bağlandığını söyleyen uzmanlar, maddi yetersizliklerin başta gelecek kaygısı olmak üzere öfke ve uykusuzluk gibi rahatsızlıklara yol açtığını dile getirdi. Öte yandan insanların ruhsal olarak iyileşmek için yapılabilecekleri aktivitelerin de pahalı olmasının kısır bir döngüye neden olduğunu söyleyen uzmanlar, “İlişki veya iş problemi yaşayan bir kişi kendini spor faaliyetleri veya sinema, seyahat gibi sosyal kaynaklarla sakinleştirebiliyorken bu aktiviteler şu an lüks olarak değerlendiriliyor. Ekonomik kaygı doğrudan bir mesele olmasa bile psikolojik baş etme kaynaklarını engellediği için aşılabilecek sorunlar kronik hale geliyor” şeklide konuştu. “DÜNYAYI TEHDİT OLARAK ALGILIYORLAR” Psikolog Aslı Macit, danışanlarıyla yaptığı görüşmelerin neredeyse yüzde 90’ında mutlaka ekonomik bir konunun gündeme geldiğini, Türkiye’deki kişilerin en ufak bir ekstra giderde kendilerini oldukça güvensiz hissederek derin bir kaygı yaşadıklarını belirtti. Macit, iş yerinde yaşanılan mobbing ve anlaşmazlıkların dahi bir yerde ekonomik sebeplere bağlandığını belirterek “İş problemleri yalnızca iş yeri sorunları olarak karşılanmıyor. Ekonomik baskıdan dolayı daha çok yıkım yaratıyor ve soğuk kanlılıkla çözülebilecek konular hayati bir meseleye dönüşüyor. Kişiler memnun olmadıkları işlerde çalışma zorunluluğu hissediyor. Bu durum sorunların artmasına ve çözümsüz kalmasına neden oluyor. Geleceği öngörememek, aile geçiminin tehdit altına girmesi kişilerin büyük bir karamsarlık ve çaresizlik hissettiriyor. Özellikle ailenin geçimini sağlayan kişilerde öfke ve uykusuzluk problemleri oldukça fazla görülüyor. Bununla beraber çocuklarda dahi ekonomik sorunların psikolojik yansımalarını görüyoruz. Çocuklar ilkokul dönemlerinden itibaren bir şeylerin fiyatı ile daha çok ilgileniyor ve ailelerinin ekonomik kaygılarıyla benzer kaygıları yaşıyorlar. Bu durum onların baş etmelerinin çok zor olduğu bir konu çünkü doğrudan güven duyguları zedeleniyor. Dünyayı tehdit olarak algılıyorlar” ifadelerini kullandı. ÇÖZÜLEMEYEN SORUNLAR SİLSİLESİ Macit, vatandaşın ekonomik sıkıntılardan dolayı yaşadığı bunalımın ortadan kalkması için yapabileceği temel unsurlardan olan hobi ve sporun da oldukça pahalı olmasının bu durumu daha da tetiklediğini vurgulayarak “İlişki veya iş problemi yaşayan bir kişi kendini spor faaliyetleri veya sinema, seyahat gibi sosyal kaynaklarla sakinleştirebiliyorken bu aktiviteler şu an lüks olarak değerlendiriliyor. Ekonomik kaygı doğrudan bir mesele olmasa bile psikolojik baş etme kaynaklarını engellediği için aşılabilecek sorunlar kronik hale geliyor. Yaşam kalitesi düşüyor. Kişiler ekonomi ile yaşanan sorun arasına sıkışıp kalıyor. Bu perspektiften baktığımızda şu an ülkedeki yaşanan birçok sorun ya doğrudan ekonomi kaynaklı ya da ekonomi sebepli çözülemeyen sorunlar. Ekonomik çıkmazda çaresizlik pandemisi yaşıyoruz” açıklamasını yaptı. “BAĞIMLILIK PROBLEMLERİ GİDEREK ARTTI” Son yıllarda danışanlarının çoğunda hem sosyal hayatla ilgili hem de iş hayatıyla ilgili çeşitli tükenmişlik belirtileri gözlemlediğini söyleyen Uzm. Klinik Psikolog Metin Olataş ise “Bu tükenmişlik hali zaten hali hazırda var olan bazı kırılgan yapıları, sosyal ve ekonomik olarak zorlu hayat koşulları ile birlikte tavan yaparak kendini göstermektedir. Pek çok danışan depresyonda olduklarını, sıklıkla dile getirmektedir. Ancak hayatta kalma gayesinde oldukları için depresyona direndiklerini gözlemlediğim için kendilerine depresyon tanısı yerine depresif ruh hali tanımlaması ile yaklaşmayı tercih etmekteyim. Söylemdeki bu küçük farklılık bile kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine ve bir şeyleri değiştirebileceklerine dair inançlarını arttırmaya destek olmaktadır. Yukarıda bahsettiğim ana problemlerin eşlikçisi olarak kişilerarası problemler, sosyal endişeler, varoluşsal kaygılar da danışanlarda gözlemlediğim ve üzerinde çalıştığım ana temalardan bazılarıdır. Bu şikayetlerle gelen danışanların ciddi bir kısmında da madde kullanımı ve davranışsal, duygusal bağımlılık problemleri de son zamanlarda giderek arttığını ve yaygınlaştığını gözlemlemekteyim” dedi. “SOSYALLİĞE ADAPTE OLAMIYORLAR” Uzm. Klinik Psikolog Simge Tekin de son yıllarda Kovid-19 sebebiyle evlere kapanılmasının özellikle çocuklar ve ergenler üzerinde olumsuz etkiler yarattığını ve çocukların ve ergenlerin sosyalleşmeye kaldıkları yerden devam etmekte zorlandıklarını dile getirdiği açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Son yıllarda çocuk, ergen danışanlarda farklı şikayetlerle kliniğe başvurularla karşılaşıyorum. Çocuklarda genellikle okula alışmakta güçlük, korku ve kaygılarda artış gözlemliyorum. Okula alışmaktaki güçlüğün sosyal problemlerden kaynaklandığını, ebeveyn çocuk arasındaki ilişki ve bağlanmanın bozulmasından ziyade çoğunlukla evde büyüyen çocukların okula gittiklerinde arkadaş ve öğretmenleriyle ilişki kurmakta güçlük çekerek sosyal zorlanma ile birlikte evde kalmak istemesiyle karşılaşıyorum. Yani, Kovid-19 salgınının bize getirdiği sosyal problemler çocukların hayatında okul adaptasyon güçlüğüymüş gibi görülebiliyor. Ergenlerde ise daha çok telefon- tablet ve oyun bağımlılığı gözlemliyorum. Bunun da temel sebebinin yine sosyalleşmekte güçlük olduğunu genellikle söyleyebilirim.” BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Her 10 kişiden 8’i ekonomi ‘kötü’ diyor

Doğal afetler psikolojiyi etkiler mi? Haber

Doğal afetler psikolojiyi etkiler mi?

Dünyada veya Türkiye’de farklı yerlerde farklı şekillerde yaşanan doğal afetlerin insan psikolojisi üstünde büyük etkileri olduğunu, kimi insan bu olayların hasarlarını kısa bir sürede atlatsa da bazılarında ise psikolojik olarak bazı hasarlar bırakabildiğini belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Hilal Dost, “Depremler, orman yangınları, seller gibi travmatik olayların ardından kişide oluşabilecek uyku bozukluğu, iştahsızlık, korku, panik gibi duygular belirli bir zaman sonrası hafiflemiyor, artıyorsa mutlaka bir psikiyatri uzmanına başvurulmalıdır” dedi. Afetlerin insan psikolojisine etkisi Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Hilal Dost, "Yaşadığımız bütün afetler insan psikolojisi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Doğal afetlerin sonrası, afete birebir maruz kalmasak bile haberlerden sosyal medyadan duyduğumuz ve gördüğümüz fotoğraf, videoların etkisi ile uyku bozukluğu, kabus görmek, iştahsızlık, insanlardan uzaklaşma, tekrar tekrar aynı travmatik olayı yaşıyormuş gibi hissetmek, yaşanan olayın görüntülerinin aklımıza gelmesi gibi hisler, duygu ve düşünceler yaşayabiliriz. Bunlar bir anlamda bu travmatik olayın belirtileri gibidir. Yaşanan travmadan sonraki ilk süreçte bu belirtilerin olması aslında oldukça doğal kabul edilirken, zamanla bu belirtilerin azalmasını, hafiflemesini bekleriz. Ama bazen bazı durumlarda bu belirtiler, bir aydan daha uzun süre devam edebilir. Belirtilerin 1 aydan daha uzun sürmesi, ‘akut stres bozukluğu’, 6 aydan daha fazla uzun sürmesi ise bir ‘post travmatik stres bozukluğuna’ işaret olabilir. Bu yüzden; bu tarz belirtileri çok yoğun yaşıyorsak ya da olayın üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen yine bu tarz belirtiler devam ediyorsa, mutlaka bir psikiyatri uzmanına başvurmanızı öneririm" diye konuştu. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Kahvaltı yapmak başarıyı artırır mı?

''Hayır'' demekte neden zorlanırız? Haber

''Hayır'' demekte neden zorlanırız?

Uzman Klinik Psikolog Selin Erekli'ye göre ; "Hayır" demekte zorlanmamızın birkaç nedeni olabilir. İşte o nedenler: Sosyal Baskı Toplumda veya çevremizdeki insanlarla iyi ilişkiler sürdürmek istediğimiz için, istemediğimiz bir şeyi yapmaktan veya kabul etmekten kaçınabiliriz. "Hayır" demek, bazen insanların bizi eleştirmesine veya olumsuz tepki vermesine neden olabilir.  Empati ve İhtiyaçlara Duyarlılık Diğer insanların ihtiyaçlarını ve isteklerini anlamaya çalışırken, onlara yardımcı olmak veya onları mutlu etmek isteyebiliriz. Bu nedenle "hayır" demek yerine, yardım etmeyi veya istenileni yapmayı tercih edebiliriz.  Özsaygı ve Onay İhtiyacı Başkalarının bizi takdir etmesini veya onaylamasını istediğimiz için, "hayır" demek yerine istenileni kabul etmek veya yapmak isteyebiliriz. Bu, özsaygımızın dışsal faktörlere bağlı olduğu durumlarda ortaya çıkabilir.  Konfor Alanı Yeni deneyimlerden kaçınma veya rahatsızlık hissetmeme isteği de "hayır" demekte zorlanmamıza neden olabilir. Tanıdık ve güvenli hissettiğimiz şeyleri yapmayı tercih ederiz.  Çatışmadan Kaçınma "Hayır" demek, bazen çatışmaya yol açabilir veya tartışmalara neden olabilir. Bu tür durumları önlemek veya azaltmak amacıyla "evet" demeyi tercih edebiliriz.  Kişisel Değerler Bazı insanlar, başkalarına yardımcı olma veya olumlu bir izlenim bırakma değerini önemseyebilir. Bu, "hayır" demekte zorlanmalarına neden olabilir.  "Hayır" demekte zorlanmak, sağlıklı sınırlar koyma yeteneğimizi etkileyebilir ve zamanla stres veya tükenmişlik gibi olumsuz sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle, kendi ihtiyaçlarımızı ve sınırlarımızı anlamak ve ifade etmek önemlidir. İhtiyacımız olduğunda "hayır" demeyi öğrenmek, daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza yardımcı olabilir.  BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - Tek başına yapılacak aktiviteler

Anne ve babalar dikkat! Okul başlıyor... Çocukların psikolojik durumuna dikkat Haber

Anne ve babalar dikkat! Okul başlıyor... Çocukların psikolojik durumuna dikkat

Psikolog Anıl Özcan, okula dönüşte çocukların yaşayabileceği psikolojik etkiler hakkında açıklamalarda bulundu. Psk. Özcan, “Okula dönüş, çocukların psikolojik olarak farklı şekillerde etkilenebileceği bir dönem olabilir. Bu etkiler, çocuğun yaşına, deneyimlerine, kişilik özelliklerine ve aile dinamiklerine göre değişkenlik gösterebilir” diye konuştu. Yeni okul döneminin açılmasıyla birlikte çocukların okula dönüşü sırasında yaşayabilecekleri bazı psikolojik etkilere değinen Psikolog Anıl Özcan, görülebilecek problemleri şu şekilde sıraladı: “Heyecan ve merak: Çoğu çocuk okula dönmeyi heyecanla bekler. Yeni arkadaşlar edinme, öğrenme fırsatları ve aktivitelerle dolu bir okul yılına başlamak, çocuklar için heyecan verici olabilir. Kaygı ve stres: Özellikle yeni bir okula veya sınıfa başlayan çocuklar, bilinmezlik duygusu nedeniyle kaygı ve stres yaşayabilirler. Bu tür kaygılar, zamanla azalabilir. Ayrılık kaygısı: Daha önce okul deneyimi olmayan, okula yeni başlayan çocuklar ayrılık kaygısı yaşayabilir. Bu çocukların anne-babalarından ayrılmak konusunda endişe duymaları anlamına gelir. Ayrılık kaygısı, zamanla azalabilir. Sosyal uyum: Okulda arkadaşlık ilişkilerini geliştirmek ve sınıf içinde uyum sağlamak, bazı çocuklar için zorlayıcı olabilir. Bu durumda, öğretmenler ve aileler çocuklara yardımcı olabilirler. Performans kaygısı: Özellikle sınav dönemimdeki öğrenciler okula dönüşte performans kaygısı yaşayabilir. Sınavlar, ödevler ve öğrenme beklentileri, çocuklarda stres oluşturabilir. Olumlu bir öğrenme ortamı oluşturmak ve başarıları takdir etmek bu konuda yardımcı olabilir. Sosyal baskılar: Okulda arkadaş grupları arasındaki ilişkiler çocukları bazen sosyal baskılar altına sokabilir. Grup içinde kabul edilmek veya benzeri giyinmek gibi beklentiler, çocukların duygusal sağlığını etkileyebilir. Evden uzaklaşma: Okula dönüş, çocukların evden uzaklaşmalarını gerektirir. Bu, bazı çocuklar için özgürlük ve bağımsızlık hissi oluştururken, diğerleri için ayrılık kaygısı ve ev özlemi oluşturabilir.” Ailelere düşen görevler Bu süreçte ebeveynlere düşen sorumluluklara dikkat çeken Psk. Özcan, “Aileler, çocuklarının okula dönüş sürecini desteklemek için duyarlı olmalı ve ihtiyaç duyduklarında onlara yardımcı olmalıdırlar. İyi bir iletişim, aile içi destek ve okul personeli ile işbirliği, çocukların okula dönüş sürecini daha kolay hale getirebilir. Ayrıca, çocukların duygusal ihtiyaçlarına saygı göstermek ve onları teşvik etmek önemlidir” ifadelerini kullandı. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Okullar açılıyor, çocukları hastalıklardan nasıl koruyacağız?

Kulaklığınız Kim Olduğunuzu Söylüyor. Kulaklık Seçerken Nelere Dikkat Edilmeli? Haber

Kulaklığınız Kim Olduğunuzu Söylüyor. Kulaklık Seçerken Nelere Dikkat Edilmeli?

Günümüzde kulaklık seçenekleri oldukça çeşitlidir ve her birey farklı bir ses deneyimi arayışında olabilir. Kulaklık seçimi yaparken, kablolu kulak üstü kulaklıklar ve kulak içi kulaklıklar, mobil kullanım ve evde dinleme gibi farklı ihtiyaçları göz önünde bulundurmak gerekir. Kulaklık seçiminizi kolaylaştıracak fikir önerileri ve ipuçlarını sizler için hazırladık.  Kulaklık tercihleri, müzikseverler için sadece bir ses deneyimi değil, aynı zamanda kişisel tercihleri ve hatta kişilikleri yansıtan bir ifadedir. Kulak üstü ve kulak içi kulaklıklar, farklı ses deneyimleri sunmanın yanı sıra kişilik üzerinde de etkilere sahip olabilir.  Kulak Üstü Kulaklıkların Özellikleri Kulak üstü kulaklıklar, genellikle büyük kulak kapaklarına sahip ve kafa üstünde taşınan modellerdir. Yüksek ses kalitesi, derin bas ve geniş frekans aralığı sunma kapasitesine sahiptirler. Aynı zamanda dışarıdan gelen sesleri iyi bir şekilde engelleyerek daha sürükleyici bir deneyim sunabilirler. Kulak İçi Kulaklıkların Özellikleri: Kulak içi kulaklıklar, kulak kanalına doğrudan yerleştirilen kompakt modellerdir. Taşıması kolaydır ve dışarıdan gelen sesleri daha iyi engelleme özelliği taşırlar. Hafif yapıları ve taşınabilirlikleri, hareket halindeyken tercih edilme sebeplerindendir. Kulak Üstü ve Kulak İçi Kulaklıkların Ses Deneyimi: Kulak üstü kulaklıklar genellikle daha büyük sürücülere sahip oldukları için daha etkileyici bir ses sahnesi sunabilirler. Bu kulaklıklar, sesin detaylarını daha iyi yakalayarak daha zengin bir deneyim sunabilirler. Diğer yandan, kulak içi kulaklıklar da kaliteli ses sunar ancak daha kompakt yapıları nedeniyle bazı detaylarda kısıtlamalar yaşanabilir. Kulaklık Tercihleri ve Kişilik İlişkisi: Kulak Üstü Kulaklıklar ve Kişilik: Kulak üstü kulaklıkları tercih edenler daha derinlemesine ses deneyimi arayan ve ses kalitesine büyük önem veren kişiler olabilirler. Bu tür kulaklıklar, genellikle daha büyük sürücülere sahip oldukları için daha zengin ve detaylı bir ses sunma kapasitesine sahiptir. Sesin her ayrıntısını yakalamak ve müziğin en ince detaylarını hissetmek isteyen bireyler, kulak üstü kulaklıkları tercih edebilirler. Aynı zamanda, bu tür kulaklıkları tercih edenler, ses deneyimini derinlemesine yaşamak istedikleri için müziği sadece bir arka plan sesi olarak değil, bir deneyim olarak görebilirler. Kablosuz Kulak İçi Kulaklıklar ve Kişilik: Kablosuz kulak içi kulaklıkları tercih eden bireyler, genellikle pratik ve hareketli kişilik özelliklerine sahip olabilirler. Bu tür kulaklıklar, kablosuz teknoloji sayesinde kullanıcılara özgürlük ve hareket serbestliği sunar. Spor yaparken, dolaşırken veya seyahat ederken rahatlıkla kullanılabilirler. Bu nedenle, kablosuz kulak içi kulaklıkları tercih edenler, aktif bir yaşam tarzını benimsemiş olabilirler. Ayrıca, bu bireyler genellikle modern teknolojilere ilgi duyarlar ve yenilikçi ürünleri takip etmekte aktiftirler. Müzik Dinlemenin Psikolojik Etkileri Müzik, insanların duygusal durumları üzerinde büyük ve derin etkiler yaratabilen güçlü bir araçtır. Hangi türden olursa olsun, müzik insanların ruh halini değiştirebilir, duygusal tepkilerini tetikleyebilir ve hatta zihinsel durumlarını iyileştirebilir. Kulaklık türü, ses deneyimi ve müzik tercihleri de bu psikolojik etkileri daha da derinleştirebilir. Müziğin Duygusal Etkileri: Müziğin duygusal etkileri, bilimsel araştırmalarla da desteklenmektedir. Örneğin, hızlı ve ritmik müzik genellikle enerji ve mutluluk hissi uyandırabilirken, yavaş tempolu ve melodik müzik daha sakinleştirici bir etki yaratabilir. Sevilen bir şarkının duyulması, beyindeki ödül merkezini aktive ederek mutluluk ve haz hissi sağlayabilir. Aynı şekilde, hüzünlü veya melankolik bir müzik parçası dinlemek duygusal bir bağ kurmamızı sağlayabilir. Kulaklık Türünün Etkileri: Kulaklık türü, müziği nasıl deneyimlediğimizi ve duygusal tepkilerimizi nasıl şekillendirdiğimizi etkileyebilir. Örneğin, kulak içi kulaklıkların kullanımı, kullanıcının hareket serbestliğini artırabilir ve daha rahat bir deneyim sunabilir. Bu tür kulaklıklar, hareket halindeyken dinlemek için idealdir ve enerjik müzikleri daha etkili bir şekilde iletebilir. Öte yandan, kablosuz kulak üstü kulaklıklar, daha derinlemesine bir ses deneyimi sunarak daha yoğun duygusal tepkileri tetikleyebilir. Müzik Tercihleri ve Kişisel Etkiler: Müzik tercihleri de kişisel duygusal deneyimleri etkileyebilir. Örneğin, bir kişi stresli hissettiğinde rahatlatıcı müzik dinlemeyi tercih edebilirken, mutlu bir anıyı canlandırmak için sevdiği bir şarkıyı çalabilir. Bu tercihler, müziğin insanların duygusal deneyimini yönlendirmekte nasıl bir rol oynadığını gösterir. Kulaklık Tercihi ve İmaj Oluşturma Kulaklık seçimi, sadece kişisel bir tercih değil, aynı zamanda bir imaj oluşturma aracı olarak da kullanılabilir. Kulaklık tercihi, insanların kendilerini ifade etmelerinin yanı sıra, nasıl görünmek istediklerini ve hangi mesajı iletmek istediklerini yansıtabilir. Bu tercihler, hem kullanan kişinin hem de çevresindekilere birçok farklı mesaj iletebilir. İmaj Oluşturma ve Tasarım: Bazı kullanıcılar, kulaklık tercihlerini tasarımıyla birlikte seçerler. Özellikle genç nesil, kulaklıklarını bir aksesuar olarak düşünüp, tarzlarını ve kişiliklerini yansıtan tasarımları tercih edebilirler. Renk seçiminden materyaline kadar her detay, kullanıcının nasıl bir imaj oluşturmak istediğini yansıtabilir. Örneğin, renkli ve dikkat çekici kulaklıklar enerjik ve pozitif bir imajı desteklerken, daha minimalist ve şık tasarımlar daha profesyonel bir imaj oluşturabilir. Ses Kalitesine Odaklanma: Bazı kullanıcılar ise kulaklık seçimini sadece ses kalitesine odaklanarak yaparlar. Onlar için en önemli olan faktör, müziği en iyi şekilde deneyimlemektir. Bu kullanıcılar için tasarım ikinci planda gelir ve onlar sadece sesin kalitesine odaklanırlar. Bu tercih, müziği derinlemesine hissetmek isteyen ve ses deneyimini üst düzeye çıkarmak isteyen bireyleri yansıtabilir. İmajın Mesajı: Kulaklık tercihi, insanların nasıl görünmek istediklerine dair bir ipucu sunar. Renk, tasarım ve stil seçimleri, bireyin enerjik, sakin, profesyonel veya yaratıcı gibi farklı özelliklerini vurgulayabilir. Kimi insanlar belirli bir topluluğa ait olduklarını ifade etmek veya bir müzik türünün fanı olduklarını göstermek amacıyla kulaklık tercihlerini yaparlar. Kulaklık Seçiminde Dikkat Edilmesi Gerekenler Kulaklık seçerken ses kalitesi ve rahatlık önemli faktörlerdir. Ayrıca kulaklığın kullanım amacı, pil ömrü, bağlantı seçenekleri gibi özellikler de göz önünde bulundurulmalıdır. Kulaklık Bakımı ve Uzun Ömürlülük Kulaklıkların düzenli temizliği ve bakımı, ses kalitesini ve kulaklık ömrünü artırabilir. Kablo yönetimi ve koruyucu kılıflar gibi önlemler de kulaklığın uzun süreli kullanımını destekler. Kulak üstü kulaklıklar ile kulak içi kulaklıklar arasındaki seçim, hem ses deneyimi hem de kişisel tercihleri yansıtan bir karardır. Her iki tür de farklı kullanım senaryolarına ve kişisel stillere uygun avantajlar sunar. Kulak içi kulaklıklar daha iyi taşınabilirlik sunar mı?  Evet, kulak içi kulaklıkların kompakt tasarımı taşınabilirlik açısından avantaj sağlar. Kulak üstü kulaklıkların en büyük avantajı nedir?  Kulak üstü kulaklıklar, genellikle daha zengin ve etkileyici bir ses deneyimi sunma kapasitesine sahiptir. Kulaklık tercihi kişilik özelliklerini nasıl yansıtabilir?  Kulaklık tercihi, kullanıcının tarzını, hareketliliğini ve ses deneyimi arayışını yansıtabilir. Hangi kulaklık türü daha iyi dışarıdan gelen sesleri engeller?  Kulak üstü kulaklıklar, genellikle dışarıdan gelen sesleri daha iyi engelleme özelliğine sahiptir. Müzik dinlemenin ruh haline etkisi nedir?  Müzik, ruh halini değiştirebilir, enerji verebilir veya sakinleştirebilir. HABER MERKEZİ

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.