[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#maliyet

maliyet haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, maliyet haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İncir üretim maliyeti durdurulamıyor Haber

İncir üretim maliyeti durdurulamıyor

KEMAL ÖZKURT – ÖZEL HABER- Türkiye güncel istatistiklere göre incir ihracatında birinci sırada yer alıyor. Dünyada en fazla kuru incir üretiminin yapıldığı Aydın ise Türkiye’nin kuru incir üretiminin de yüzde 65’ini karşılayarak ilk sırada yer alırken ikinci sırada İzmir geliyor. Geçen sezon Aydın Ticaret Borsası’nda yaklaşık 71 bin ton kuru incir işlem gördü. İzmir’de yeni sezonun sonunda ise sektör temsilci tarafından yapılan açıklamalara göre 65 bin ton kuru incir ihraç ederek ihracatta 300 milyon doları aşmak hedefleniyor. Haziran ayında erken hasat dönemi başlayacak incirde rekolte düşüşünün yanı sıra en büyük sorunlardan biri de işçi maaliyetlerinde yaşanan artış. İncirde üretim maliyetlerinin en önemli kaleminin işçilik olduğunu vurgulayan Aydın Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Fevzi Çondur, ilekleme maliyetlerinin de artmasıyla birlikte incirin üretim maliyetlerinin geçen yıla oranla yüzde 100’ün üzerinde artış gösterdiğini belirtti. İŞÇİ YEVMİYESİ 800 TL OLDU İşçi maliyetleri tarım sektöründe de hız kesmeden devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre tarımsal işletmelerde 2023 yılında mevsimlik tarım işçilerinin günlük ücretleri bir önceki yıla göre yüzde 114,6 artarak 512 TL, sürekli tarım işçilerinin aylık ücretleri ise yüzde 105,2 artarak 13 bin 435 TL oldu. İncirde üretim maliyetlerinin en önemli girdi kaleminin işçilik olduğunu söyleyen Çondur, “Geçen yıl 350 TL olan işçi yevmiyesi, bu yıl 800 TL’ye ulaştı. Bunun yanı sıra bu sene, ilk alınan verilere göre ileklerde kalitesiz bir sezon yaşanıyor. Bu durum ilekleme maliyetlerini de çok artırır. İlek fiyatının ikiye katlanacağını öngörüyoruz. Önümüzdeki iki hafta içerisinde belli olacak. Ortalama olarak incirin üretim maliyetleri geçen yıla göre yüzde 100’ün üzerinde bir artış gösterdi” diye konuştu. İHRACATIMIZI OLUMSUZ ETKİLİYOR Girdi maliyetleri sebebiyle incir üretiminin zorlaştığına dikkat çeken İzmir Ticaret Borsası’nda (İTB) Yönetim Kurulu Üyesi Özhan Şen, “Aydın’dan sonra İzmir’de incir üretiminde önemli bir yer. Fakat yaşanan iklim değişiklikleri rekolteyi düşürürken arta girdi maliyetleri de incir üretimini zorlaştırıyor. Her sektörde yaşanan ara eleman sorunu incir üretiminde de mevcut. Mevsimlik işçi ücretlerinde geçen yıla oranla ciddi bir artış var. Bu durum girdi maliyetlerini önemli ölçüde arttırıyor. İncirde son zamanlarda zaten bir alfatoksin konusuyla mücadele ediyoruz. Medyada çıkan Türk incirinde alfatoksin bulunuyor söylemleri ihracatımıza ciddi oranda zarar veriyor. Bizim incirimizde hastalık yok. Çok kaliteli ortamlarda üretimini ve ihracatını gerçekleştiriyoruz. Umarım kısa sürede bu algı yıkılır.  Girdi maliyetlerinin dengeli seviyelere gelmesiyle incir ihracatında olan liderliğimizi sürdüreceğimize inanıyorum” dedi. KURAKLIK DEVAM EDERSE REKOLTE DÜŞER İncirde rekolte beklentisi konusunda konuşmak için henüz erken olduğunu belirterek incir ağaçlarının yeni yapraklandığını ve şimdilik üretimin sorunsuz ilerlediğini ifade eden Çondur, “Geçtiğimiz üç ay ciddi bir kuraklık söz konusu oldu. Bunun etkileri ise Ağustos ayının ortalarında belli olacak. Haziran ve Temmuz ayının sıcaklık dereceleri çok önemli. Mevsim normallerinin üzerinde seyrederse rekoltede düşüş görülebilir. İncir hassas bir ürün olduğundan, her şey dört dörtlük gitse bile Ağustos ve Eylül ayları arasında havadaki nem miktarının yüksek olması her şeyi değiştirebilir. Nem miktarı hem rekolteyi hem de kaliteyi olumsuz etkiler. Öngörülen meteorolojik bilgilere göre kurak bir yıl yaşıyoruz. Kuraklığın üretime mutlaka bir etkisi olur. Yaz ayları da bunu perçinler ve kuraklık devam ederse, üretimin olumsuz etkilemesini bekliyoruz” diye konuştu. FİYATLAR GEÇEN YILLA AYNI BAŞLAR İklim değişiklikleri sebebiyle zarar gören incirin değerinin kaybolduğunu ifade eden Çondur, “Geçtiğimiz sezın Temmuz atında Aydın’da 100 bin tonun üzerinde rekolte bekliyorduk. Fakat çiğ yağışından dolayı rekolte beklentilerin altında gerçekleşerek 71 bin ton oldu. Tonajın yanı sıra incirin kalitesini de göz önünde bulundurmak gerekir. 71 bin ton incirin yaklaşık yüzde 50’si pekmezlik ve benzeri olarak ayrılan hurda incire dönüşüyor. 150 TL değerinde olan sıra incir, 20 TL’lik hurda incire dönüşüyor. Böylece ciddi bir değer kaybı yaşanıyor” dedi. Yeni sezonda incir fiyatına ilişkin olarak da açıklamalarda bulunan Çondur, “2023’te 51-55 boyunda, 75 TL ile sezona başlayan sıra incirin fiyatı, rekolte ve kalitenin düşmesiyle 160 TL’ye ulaştı. İncir fiyatının bu yıl da geçen sezon fiyatlarıyla birbirine yakın başlamasını fakat rekolte ve kalitedeki gerilemeye göre incir fiyatlarının yukarı yönlü seyretmesini bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Çilek üretim maliyeti rekor kırıyor! Haber

Çilek üretim maliyeti rekor kırıyor!

NURETTİN BAKİ Menemen’den ülkenin dört bir yanına gönderilen Emiralem çileklerinde hasat sezonu devam ediyor. Ülkenin en önemli çilek üretim merkezlerinden biri olan Menemen’de çileğin bu yıl kilo fiyatının 35 TL olduğunu belirten Menemen Ziraat Odası Başkanı Arif Metin Karagöl, üretim maliyetlerinde yaşanan artışa da dikkat çekti. Menemen bölgesinde özellikle Emiralem’de çilek üretiminin 12 ay aralıksız devam ettiğini söyleyen Karagöl, tarla ve market raflarındaki fiyat farkının çilekte çok değişmediğini söyledi. Çilekte katma değerli üretime dikkat çeken Karagöl, “Çiftçi katma değerli üretimle kalkınacak” dedi. TARIM İLAÇLARINDAKİ ARTIŞ… Çilek üretiminde üretim maliyetlerinin geçmiş yıllara göre son dönemde ciddi şekilde arttığına dikkat çeken Karagöl, bu maliyet artışının doğrudan fiyatlara yansıdığını vurguladı. Karagöl, “Girdi maliyetleri Türkiye’de afakî. Tüm sanayi kollarında olduğu gibi tarımda da çok fazla girdi maliyeti oluyor. Petrol, elektrik ve tarım ilaçlarındaki artış belirleyici oluyor. Girdi fiyatlarımız çok yüksek ama bölgemizde ailecek üretim yapıldığı için çiftçiler direniyor. Makine veya işçi yevmiyesi vermedikleri için çok fazla zarara uğramıyor. Üretim maliyetleri yüzde 50’nin üzerinde. Türkiye’de ortalaması da yüzde 20, yüzde 30. Her türlü maliyet artıyordu ama son 2 senedir yüzde 180’lere varan maliyet artışları oldu” dedi. ÇİFTÇİ YENİ TEKNİKLER DENİYOR Menemen bölgesinde özellikle Emiralem’de çilek üretiminin 12 ay aralıksız devam ettiğini söyleyen Karagöl, şu ifadelere yer verdi: “Çileklerin hasadı başlayalı bir aydan fazla oluyor. Emirâlem’de çilek hasadında çiftçiler kendini geliştiriyor. 12 ay çilek toplanıyor. Sera altında çileklerimiz var, onlar her mevsim hasat ediliyor. Bütün yaz devam edecek gibi görünüyor. Her mevsim ürün verebilen çilek çeşitleri var. Bölgemizde her mevsim üretilebilen çeşitleri dikiyorlar. Yoğun olarak bu mevsimde açıkta yetişen çileklerimiz var ama onun dışında kapalı serada, topraksız serada yetişmeye de devam ediyor. Çiftçiler her geçen gün bir yeni sistem deniyor. 12 ay çilek hasadının bölgemizde yapılmaya devam edeceği öngörülüyor.” FİYATLAR DEĞİŞMİYOR Tarla ve market raflarındaki fiyat farkının çilekte çok değişmediğini söyleyen Karagöl, Menemen bölgesinde çileğin kilo fiyatının 35 liradan satıldığını dile getirdi. Karagöl, “Emirâlem’in toprağı müsait olduğu için 2-3 bin dönüm bir arazide yetişiyor. Çiftçiler, çileğin verimini bölgemizde arttırmak için daha farklı randımanlı üretim metotları denemeye çalışıyor. Haziran aylarında standart bir fiyat mevcut oluyor. Çilek fiyatları neredeyse geçen seneki fiyatla aynı oranda ilerliyor. Bazı ürünlerde hal fiyatları 10 TL’yken, pazarda yüzde 150, yüzde 200’e varan fiyat farkları oluyor. Ama çilekte genellikle toptan fiyatla pazar fiyatları arasında çok fark olmuyor. Geliri yüksek kesimin olduğu yerlerde çok yüksek fiyatlar olabiliyor. Bu durum pazar yerinin kirasının çok olmasından kaynaklanıyor. Menemen Bölgesi’nde ise çileğin kilosu yaklaşık 35 TL’den satılıyor” dedi. KATMA DEĞERLİ ÜRETİM VURGUSU Çilekte katma değerli üretime dikkat çeken Karagöl, “Türkiye de eksik olan şeyler var. Çiftçi, Türkiye’de ürünü en kaliteli şekilde üretiyor. Ancak ürünleri katma değerli hale getirmek gerekiyor. Çilek, tatlıda, reçelde, kurutmada birçok şeyde kullanılıyor. Değeri çok artıyor, mutlaka farklı alanlarda da kullanılması gerekiyor. Kayısı, erik, şeftali üretiyoruz bu ürünler sanayi şeklinde çevrilirse ülkeye çok büyük bir gelir getireceğini öngörüyorum. Bu üretim şeklini kalkındırma projesi olarak görebiliriz” sözlerine yer verdi.

Kilogram başına ilaç imhası:  Eczacılar maliyet engeline takılıyor! Haber

Kilogram başına ilaç imhası: Eczacılar maliyet engeline takılıyor!

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER Türkiye’de katı atık tesisleri her geçen gün önemli bir risk oluştururken, ilaç atıklarıyla bu sorun daha da derinleşiyor. İlaç üretim ve dağıtım firmaları atıkların imhasında rol oynamazken, eczacılar sorumlu tutuluyor! İzmir Eczacılar Odası Başkanı Tuncay Sayılkan özellikle Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından çöp dağlarının oluşturulduğunu, atıkların yeraltı sularına sızmasıyla birlikte halk sağlığı sorunlarının gün yüzüne çıkacağını vurguladı. Depremin ilk haftasında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin fuar alanında topladığı yardımlara da değinen Sayılkan, “Vatandaşlar evde kullandıkları, kullanmadıkları, yarım kullandıkları, son tarihi geçmiş dünya kadar ilacı getirip bırakmış. Anladığım kadarıyla deprem bölgelerini bir ilaç / çöp atık tesisi olarak görmüşler. Biz İzmir’deki sorundan bahsederken, deprem bölgelerinde ‘bağış’ adı altında yapılan sözde yardımların atık dağlarına yol açtığını görüyoruz” dedi. Öte yandan, Türkiye’de ilaç atıklarını imha eden tek tesisin Kocaeli’nde olduğunu ifade eden Başkan Sayılkan, tesisin kilogram başına imha ücreti aldığını dolayısıyla kamyon dolusu ilaç atığının maliyete takıldığını kaydetti. İMHA KISMINA ASLA BULAŞMIYORLAR “Son kullanma tarihi geçen ilaçlarla alakalı ciddi bir sıkıntı var” diyen Başkan Sayılkan, şunları ekledi: “Vatandaşlar ilacın takibini ve izlemesi gereken yolu bilmiyor. Onlara bir ışık tutmamız gerekir ama bu noktada da büyük bir problem ile karşılaşıyoruz. Türkiye’de ilacı satan firmalar, imha kısmına hiçbir şekilde girmek istemiyorlar. Dünyanın neredeyse her yerinde daha doğrusu uygar ülkelerde ilaç üreten firmalar, son kullanma tarihi geçen ilaçların imha tesisini de yanında gerçekleştiriyorlar. Türkiye’de ise ne hikmetse sadece üretip satmakla ilgili bir eylem uygulanıyor; imha kısmı böyle ortada kalmış durumda. Bir dönem eczacılar ayaklanıp, ‘ilaçların imhasını doğru bir şekilde gerçekleştirelim, çevreye, gelecek nesillere zarar vermesin, atık sulara karışıp ya da yeraltı sularına karışıp ülkenin dokusunu zedelemesin’ çağrısında bulundu. Çocuklarımıza sağlıksız bir ülke bırakmayalım diye uğraştık ama büyük bir maliyet var karşımızda. Önce vatandaşın bilinçlendirilip  ilaçların toplatılması, toplatılan ürünlerin bir yerde kategorilere ayrıştırılması gerekiyor. Bu işlemi Türkiye’de gerçekleştiren tek bir yer var, o da Kocaeli’nde. Çevreye zarar vermeyelim diye eczacı kendi bu işe kalkıştığında inanılmaz bir fatura çıkıyor. İlaç dağıtım firmaları ise bu işin hiçbir yerinde yok! Ürettikleri ilacı depodan alıp eczanelere satıyorlar ama bunun imha kısmına asla bulaşmıyorlar. Belediyeler yok, Bakanlık yok. İlacın imhası sanki eczacıların göreviymiş gibi davranılıyor.”   ATIK DAĞLARINA YOL AÇTI Depremin var olan sorunu daha da tehlikeli bir hale getirdiğini söyleyen Sayılkan, “İzmir Büyükşehir Belediyesinin yardımları topladığı fuar alanına vatandaşlar evde kullandıkları, kullanmadıkları, yarım kullandıkları, son tarihi geçmiş dünya kadar ilacı getirip bırakmış. Oradaki ayrıştırmada gördük ki ciddi anlamda miladı geçmiş ilaçlar var insanların ellerinde. Anladığım kadarıyla deprem bölgelerini bir ilaç / çöp atık tesisi olarak görmüşler. Ben deprem bölgelerinde de uzun süre görev aldım. Hatay – Antakya bunlardan biriydi. Dolayısıyla şunu da gördük, kamyonlarla gelen yığınla ilacın orada kullanılamaz hale geldiğini ve nerede, nasıl şekilde imha edileceğinin bilinemediğini… Biz İzmir’deki sorundan bahsederken, deprem bölgelerinde ‘bağış’ adı altında yapılan sözde yardımların atık dağlarına yol açtığını görüyoruz” eleştirisinde bulundu. KİLOGRAM BAŞINA İMHA ÜCRETİ Başka Sayılkan, sözlerine şöyle devam etti: “Bir dönem Sıfır Atık Projesi ile ilgili olarak belediyeler bu işi yapar dediler. Ama belediyelerin böyle bir tesisi yok.  Eczacılar olarak biz toplayalım desek, ciddi maliyetlerle karşılaşıyoruz. Başından aşağıya her kim yetkili ise bunu doğru planlamak zorunda. Aksi halde vatandaş götürüp çöpe atmaya devam edecek, o çöpler ise yeraltı sularına ardından hiç bilmediğimiz hastalıklara öncülük edecek. İlacı üreten ya da dağıtan imha bölümünden de sorumlu olmalıdır. Devletin kurumları bunu yasal bir düzenleme ile çözüme kavuşturmalı… Yüksek ısıda ilaçları yakarak imha eden bir mekanizma var Kocaeli’nde. Onlar da bu tesisi bedavaya kurmamışlar elbette. Kilogram başına imha ücreti alıyorlar.” EKONOMİK KISMIN ÜSTESİNDEN GELEMEDİK Yaklaşık 10-12 yıl önce İzmir’de bir pilot uygulama yaptıklarını belirten Başkan Sayılkan son olarak, “Başta Buca Belediyesi ile sonra başka belediyelerle işbirliği halindeydik. Gönüllü eczanelere konteynerler koyduk. Vatandaşa çağrıda bulunduk, afiş, broşür dağıttık. Bir bilinç oluşturmaya çalıştık. Bunu da başardık, fakat sonraki adımda karşımıza çıkan ekonomik kısmın üstesinden gelemedik. Her hafta bir kamyon yola çıkardığınızda o kamyonun gitmesi, gelmesi, ilacın imhası tahmin edemeyeceğiniz ciddi paralara tekabül ediyor. Bunun için sürekli bir bütçe ayırmamız mümkün değil” dedi.

Süt krizinde zirve: Firmalar bile bulamıyor! Haber

Süt krizinde zirve: Firmalar bile bulamıyor!

NURETTİN BAKİ-ÖZEL HABER Büyükbaş hayvan varlığıyla ilgili önceki yıllarda dünyada söz sahibi olan Türkiye, artan üretim maliyetleri, anaç hayvanların kesime gönderilmesi gibi sebeplerle angus ithal etme noktasına gelmişti. Gelinen noktada anaç hayvanların kesime gönderilmesi devam ederken, bu durum süt ve süt ürünlerinde ciddi fiyat artışlarına sebep oldu. Konuyla ilgili gazetemize önemli açıklamalarda bulunan Tire Süt Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Osman Öztürk, üreticinin yaşadığı en büyük sorununun artan girdi maliyetleri olduğunun altını çizdi. Girdiler karşısında üreticilerin çaresiz kaldığını ve hayvancılığı bırakanların sayısının her geçen gün arttığını da sözlerine ekleyen Öztürk, devletin çare olarak bazı üretim maliyetlerini sübvanse etmesi gerektiğini söyledi. GÜNLÜK SÜT AÇIĞIMIZ 800 TON Küçük Menderes Havzası’nda günlük 800 ton civarında bir süt açığının bulunduğuna dikkat çeken Öztürk, anaç hayvanlarını kesime gönderen besici sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu belirtti. Öztürk, “2018-2019 yılarında Tire bölgesinde günlük 800 ton civarında bir süt kapasitemiz vardı. Bunun o zamanlar 250-300 tonunu kooperatifimiz alırken, kalan sütü de sanayiciler alıyordu. Şu anda bu rakam 650 ton civarına düştü. Küçük Menderes Havzası’ndaki 4-5 ilçeyi kapsayan alanı düşünürsek günlük 700-800 ton süt açığımız var. Bu açığın sebepleri; girdi maliyetleri yüzünden yemlerin zamlanması, üreticilerin hayvanlarına yeteri kadar yem vermemesi ve hayvanların kesilmesi. Hayvanlarını kesime gönderen üretici sayısı da azımsanmayacak kadar çok. Bölgemizde baya kesimler oldu. Şu anda da et fiyatları son bir haftada yine harekete geçti. Yüksek rakamlar konuşuluyor şu an. Tabi bu hareket besicinin istediği rakamlara da henüz ulaşmış değil. Besici bugün ki şartlarda girdi fiyatlarının üzerinden yaklaşık 120 TL gibi bir fiyat bekliyor. Fiyatlar besicinin beklediği rakamlara gelse de dişi hayvan fiyatları yüksek olursa tabi ki kesimler durdurulmaz ve devam eder diye düşünüyoruz” ifadelerine yer verdi. FİRMALAR SÜT ARAYIŞI İÇERİSİNDE Firmaların bölgede süt arayışı içerisinde olduğunu söyleyen Öztürk, “Türkiye’de üretimdeki azlıktan dolayı bir süt açığı aşikar. Yağlı ve yağsız süt tozu ihracatı 31 Aralık 2022 tarihine kadar kısıtlandı. Sektörümüzde maliyet ve fiyat tartışmaları sürürken, yağlı ve yağsız süt tozu ihracatına yılsonuna kadar kısıtlama kararı alındı. Bu kısıtlamadan dolayı sütlerin bir kısmı yurt içinde değerlendiriliyor. Sütün az olması, firmaların kapasitelerinin altında çalışması, firmaların da kendi kapasitelerine yaklaşmak istemesi yüzünden her firma bu bölgede süt arayışı içerisinde. Bu süt arayışı da bitmez. Her firma belli bir kapasitede çalışmak istiyor. Bu süt açığı da yani firmalar bazında kendilerini toparladığı zaman piyasa normale döner diye düşünüyorum” dedi. DEVLET BAZI MALİYETLERİ SÜBVANSE ETMELİ Devletin bazı üretim maliyetlerini sübvanse etmesi gerektiğini de belirten Öztürk, şu ifadelere yere verdi: “İklimsel anlamda Ocak-Şubat aylarından sonra hayvanlar buralarda çayır bitkisiyle otlamaya başladığı zaman belli bir süt aralığı yine artar ama açığı karşılar mı? Tam olarak karşılamaz. Bu durum raf fiyatlarına yansıyor. Sanayici kesim şu an 10-11 liradan aldığı sütü raflara yansıttığı an raflar tıkanmaya başladı. Bu sıkıntıları çözmek için hep beraber devlet, Ulusal Süt Konseyi (USK) ve üretici kısmı bir araya gelip bir fiyat politikası izlemesi lazım. Bu fiyat politikasının üstüne USK’nın belirlediği oranlarla süt ürünlerinin fiyatları ve zam oranlarının belirlenmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde raflardaki fiyatlar uygun hale gelebilir. Ya da devletin bu konuda girdi maliyetlerini üreticiye yansıtmamak için bazı maliyetleri sübvanse etmesi lazım. Devletin bu konuda destek vermesi lazım. Yoksa gittikçe artan süt ürünleri maliyetleri sonucunda bunların raflara yansıması artarak devam edecek.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.