TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#kalp

kalp haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, kalp haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Kalp hastaları hem grip hem zatürre aşısı olmalı  Haber

Kalp hastaları hem grip hem zatürre aşısı olmalı 

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hayati Deniz uyarıyor: “Okullar açıldı ve mevsim geçişi derken gribal enfeksiyonlar yaygınlaşmaya başladı. Hastalık; öksürük, yüksek ateş, eklem ağrıları, iştahsızlık, bulantı, kusma, ishal vb. belirtilerle ortaya çıkabilir. Gribal enfeksiyonlar bazen çok ciddi tablolara neden olsa da çoğu zaman günlük hayatı 3-4 gün ile 10 güne kadar etkileyebilir.” Prof. Dr. Hayati Deniz; “Bunun yanı sıra dünyada, hastalık nedeniyle gerçekleşen ölümlerin, ilk sıradaki sorumlusu kalp ve damar hastalıklarıdır. Kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerde, özellikle soğuk kış aylarında belirgin bir artış görülür. Kış aylarında kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerdeki artış, soğuğun damarlarda yaptığı büzüşme etkisinin, daralmış damarları etkilemesine bağlı olabileceği gibi, griple artan vücuttaki iltihabi durumun kalp damarlarında da belirgin hale gelmesi ve kalp krizini tetiklemesi sonucunda da olabilir” diyor. Kalp krizi riski artıyor Yapılan araştırmalarda, grip başlangıcından 3 gün sonra ile 3 ay arasında kalp krizi geçirme riskinde 5 kat artış görülmüştür. Yüksek tansiyon, şeker hastalarında ve sigara içen kişilerde kalp krizi riski daha yüksektir. Bu kişilerde risk, grip durumunda daha da artar. Grip nedeniyle gerçekleşen ölümlerin büyük bir bölümü kalp damar hastalıklarına bağlı olduğundan, özellikle 60 yaşın üstünde olan ve bilinen kalp hastalığı olan kişiler grip olduklarında çok dikkatli takip edilmelidir. “Gribin kalp krizi ve inme gibi kalp damar hastalıklarının artısında nasıl rol oynadığına ilişkin farklı teoriler var” diyen Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hayati Deniz, “Grip enfeksiyonunun vücutta yarattığı iltihabi durumun, damarların iç duvarını döşeyen örtüyü bozduğunu ve bunun yırtılması sonucu pıhtılaşmanın kolaylaşmasıyla damarın tıkandığı düşünülür. Diğer bir düşünce ise, grip virüsüne karşı vücudun bağışıklık sisteminin çıkardığı koruyucu maddelerin damar iç duvarına zarar verdiğidir. Basit görünen grip gibi hastalıklar, hangi türü olursa olsun vücutta iltihabi reaksiyonun artmasına yol açar. Grip virüsüne karşı verilen savaşta şu an için kullandığımız silahlardan başka alternatifimiz yok. Gripten korunmak için yapılan uyarılara uyarsak ve grip aşısı olursak sadece gripten değil kalp ve damarlara vereceği zarardan da korunmuş oluruz. Hastalarımız sıklıkla, “Aşı da bir virüs. Bu da kalp krizine yol açmaz mı?” diye soruyor. Ancak yapılan araştırmalar göstermiştir ki, aşı sonrası kalp krizi sıklığında bir artış olmamıştır. Bunun yanında ciddi bir yan etki de gözlenmemiştir. Kalp hastalarının bu dönemlerde kendilerini korumaları ve aşılarını olması gerektiği unutulmamalı” diyerek uyarıyor. Zatürre aşısı önemli! “En önemlisi kalp hastalığı olan hastalarımıza bu dönemlerde hem grip aşısını, hem de zatürre aşısını öneriyoruz” diyen Prof. Dr. Hayati Deniz; “Grip aşısı her yıl yapılıyor. Sağlık Bakanlığı da tanımladı ve eczanelerde bulunuyor. Zatürre aşısı da 5 yılda bir yapılıyor. Koronavirüs, grip ya da kronik bir hastalık geçirdiğimizde en çok zatürreye yakalanıyoruz. Zatürre geçirildiğinde hastanede yatış ve ölüm oranları çok artıyor. Bu açıdan zatürre aşısını önemsiyoruz. Riskli grupta bulunan hastalar, grip ve zatürre aşılarını olduklarında hastaneye yatış ve ölüm oranları, aşı olmayanlara göre çok daha düşük oluyor. Bazı hastalar aşılara karşı önyargılı davranıp aşı yaptırmaktan imtina edebiliyorlar. Grip aşısı olduğunuz zaman grip tamamen engellenmiyor ama gribe yakalandığınızda hafif geçirilmesi sağlanıyor” dedi. Kimler aşı olmalı? 1- Kalp yetmezliği ve koroner arter hastalığı mevcut kalp hastaları 2- Kalp kapak hastaları 3- Ameliyat olmuş kalp hastaları 4- Doğumsal kalp hastaları 5- Sağlıklı çocuklara aşı yapılması gerekmez. Kreş ve çocuk yuvalarında risk varsa toplu aşı yapılabilir. Yoksa yapılmasına gerek yoktur. 6- Bağışıklık sistemi güçlü olmayan, erken doğan, düşük ya da aşırı tartılı çocuklara, kalıcı bir hastalık ya da bozukluğu olanlara, özellikle de doğumsal ve sonradan oluşan kalp hastalığı ve kalp anomalisi olan, 6 ay-5 yaş arasındaki çocuklara aşı önerilir. Bu çocuklarda üst solunum yolu hastalıkları sık görülür. 7- Dünyada ve ülkemizde, 5 yaş altı ölümlerde 2. neden solunum hastalıklarıdır. Bu çocukların çevresindekilere de aşı önerilir. Örnek; Anne, baba, bebeğe bakanlara… 8- Kanser hastalarına aşı önerilmektedir. Bunun yanı sıra kalp hastalıkları, şeker hastalığı, böbrek hastalığı olanlar risk altında ise aşı önerilir. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Menopoz döneminde kalp ve damar hastalıklarına karşı önlem alınması uyarısı

Kalp ritim bozukluklarına eps ile çözüm Haber

Kalp ritim bozukluklarına eps ile çözüm

Kalp ritim bozukluğunun kalp ritmindeki anormallik olduğunu; kalpteki elektriksel sinyallerinin başlatılmasında ve iletiminden sorumlu özelleşmiş sistemin düzgün çalışmaması sonucu kalp atış ritminin hızlı, yavaş veya düzensiz olabildiğini aktaran Doç. Dr. Ünlü, “Bunun sonucunda kişide; çarpıntı, kalbinin sert ve hızlı atması, kalpte tekleme veya durup tekrar çalışma gibi düzensizlikler olabilir” dedi. Kalbin bizzat kendisinde bulunan bir anormalliğin veya dış etkenlerin, kalp ritim bozukluklarına neden olabildiğini dile getiren Doç. Dr. Ünlü şunları söyledi: “Dış faktörlerde kalp ritminde değişikliklere neden olabilir. Örneğin; sıvı kaybı, bazı grip ilaçları, farklı ilaç grupları, gıdalardaki bazı katkı maddeleri, aşırı kafein tüketimi, fazla alkol tüketimi ve aşırı sıcaklar da kalp ritim bozukluklarına neden olabilir. Özellikle kalp krizi geçirmiş kişilerde oluşan bazı kalp ritim bozuklukları ölümcül olabilir. Kalpte tekleme şeklinde ritim bozuklukları, kalbin elektrik sistemindeki bir odaktan kaynaklanan anormal uyarımın olmasıdır. Bu da kalp atım döngüsünde değişikliğe neden olur, hasta bu kalp atışını çok şiddetli veya sert hissedebilir. Kalp atışı çok yavaşladığında ise; düşük tansiyon, aşırı yorgunluk, bilinç değişiklikleri, bayılmalar yaşanabilir.” "Belirtiler dikkate alınmalı" Bazı hastaların bu tür bir sorun yaşadıklarında doktora göründüğünü, ancak bazılarının ise önemsemeyerek, ihmal ettiği için zamanla kalpte geri dönüşü olmayan hasarlar oluştuğunu belirten Doç. Dr. Ünlü, şöyle konuştu: “Ritim bozukluğu yaş ile birlikte artıyor, özellikle 70-80’li yaşlardan sonra bu oran yüzde yirmilere kadar çıkabiliyor. Kapak hastalıkları, bazı horman hastalıkları (tiroid bozuklukları gibi), tansiyon ve şeker hastalığı olan kişiler kalp ritim bozuklukları konusunda daha dikkatli olmalı ve 40 yaşından sonra da en az senede bir kere bir kardiyoloji uzmanına görünmelidir. Atriyal fibrilasyon dediğimiz kalp ritminin hızlı ve düzensiz olması, yaş ile birlikte artar ve tedavi edilmezse kalbin gücünü yüzde 20-25 oranında azaltır. Bunun yanında kalbin kulakçıklarında kan pıhtı oluşmasına ve buradan kopan pıhtının atardamar yatağına atılmasına ve ani atardamar tıkanıklıklarına neden olabilmektedir. Bu kopan pıhtı parçaları, genellikle beyne gidebiliyor, geçici iskemik ataklara, inmelere (felç) neden olarak ciddi sakatlıklara ve hatta ölüme dahi neden olabiliyor. Bu ritim anormalliği birçok hasta tarafından fark edilemiyor. Yapılan muayenelerde ve EKG (elektrokardiyografi) ile tanınabilmektedir." Ritim holter, efor testi, eps Kalp ritim bozukluklarının; dönem dönem ataklar şeklinde olup geçen, daha uzun süren veya tamamen kalıcı hale gelen şekilleri olduğunu belirten Doç. Dr. Murat Ünlü “ kalp ritim bozukluğunu, ne kadar erken yakalarsak o kadar başarılı oluruz” şeklinde konuştu. Hastalığın tanısı için bazı hastalara Ritim Holter takılarak, kalp ritminin 24-48 saat, bazen de daha uzun süreyle ritim holter cihazlarıyla kesintisiz EKG kaydının alındığını ifade eden Ünlü, “Bazı hastalarda ise; ritim bozukluğunu tetiklemek-başlatmak gerekebiliyor. Bu amaçla hastalara damar yoluyla verilen bir takım ilaç testleri, efor testi veya daha ileri tetkik olarak kateter laboratuvarlarında elektrofizyolojik çalışma yapabiliyoruz” diye konuştu. "Uygulamada yüzde 70 ile 100 arasında başarı sağlanıyor" Elektrofizyolojik incelemeler, kateter laboratuvarında, lokal anestezi ile hastanın bilinci açıkken yapılmaktadır. Özel kataterlerle kalbin ritim iletim sistemini kontrol ettiklerini, yapılan birtakım uyarımlarla laboratuvar ortamında ritim bozukluğunu başlattıklarını aktaran Doç. Dr. Murat Ünlü, “Bu anjiyo gibi bir işlemdir; 2 veya 3 katater ile bacaktaki damarlardan girilerek kalbe ulaşırız. Kalp ritim bozukluğunun türünü ve işlem riskini tespit edildikten sonra, bu ritim bozukluğunu yakma veya dondurma yöntemi ile tamamen ortadan kaldırabiliriz. Bu yöntem hasta aynı günün akşamında taburcu olabilir.” ifadelerini kullandı. Hafif düzeydeki ritim bozukluklarının ise; bir takım yaşam tarzı değişiklikleri ile düzelebilirken, bazılarının ise ilaçla tedavi edildiğini sözlerine ekleyen Ünlü, “Elektrofizyolojik çalışma yapılarak ritim bozukluğunun türüne göre yüzde 70-100 oranında sonuç alabiliyoruz.” dedi. Özel Ümit Batıkent Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Ünlü, kalp ritim bozukluğu yaşamamak için yapılabilecekleri ise şöyle anlattı: “Kalp sağlığı için doğal beslenmeli, fazla kilolardan kurtulmalı, bilinçsiz diyetlerden kaçınılmalı, sigara ve alkol tüketiminden uzak durulmalı, tansiyon ve şeker hastaları yılda bir kalp muayenesinden geçmeli, günlük ağır olmayan egzersizler yapılmalıdır. Egzersiz yaparken şu yöntemle güvenli ve yeterli egzersiz seviyesini belirlemek mümkündür: 220’den yaşınızı çıkartın, bu rakam sizin spor yaparken ulaşabileceğiniz maksimum kalp atım sayınızdır. Bu rakamın yüzde 65-70 'ine ulaşana kadar spor faydalıdır, yüzde 75 ve üzerini uzman önerisi olmadan zorlamamak gerekir.” "Bitkisel ürünlere dikkat edilmeli" Bitkisel ürünlerin kullanımı konusunda da dikkatli olunması gerektiğini aktaran Dr. Ünlü, “Modern Tıpta kullandığımız ilaçların içindeki etken maddeler ve bunların miktarları çok hassas olarak belirlenmekte ve her bir ilaç içine aynı miktarda etken maddeler konmaktadır. Bu etken madde miktarları, ilacın yapısı, verilme sıklığı, ilacı alma şekli gibi değişkenler yıllarca süren büyük laboratuvar ve klinik çalışmalar sonucunda belirlenir. Bitkisel ürünler kullanılırken alınan etken maddelerin neler olduğu ve miktarları belli olmadığından çoğu hastalar için zararlı olabilmektedirler. Bu ürünlerle yapılmış laboratuvar/klinik çalışmalar da yoktur. Bu gibi takviye ürünleri kullanmadan önce hekimlerine danışmalarında ciddi fayda görüyoruz” diye konuştu. BU HAEBR DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Tedavi edilmeyen göz uçuşmasına dikkat

5 yıldır atan pıhtının sebebi çözüldü Haber

5 yıldır atan pıhtının sebebi çözüldü

Son beş yılda, birkaç kez damarlarına pıhtı atan ve en son felç geçiren 35 yaşındaki Gözde Güçver Okur, kalp odacıkları arasındaki doğuştan gelen açıklığın kapatılmasıyla sağlığına kavuştu. Kardiyoloji Anabilim Dalı Uzmanı Doç. Dr. Elif İjlal Çekirdekçi, “Nedeni bilinmeyen ve tekrar eden pıhtı atması vakalarında, kalp odacıkları arasında doğuştan gelen açıklık olup olmadığı mutlaka araştırılmalı” uyarısı yaptı. Damarlarda oluşan nedeni bilinmeyen pıhtılar, felç ya da çok daha ciddi sonuçlara neden olabiliyor. Pıhtı atmanın tekrarlandığı hastalarda ise buna doğuştan gelen “kalp odacıkları arasındaki açıklık, PFO” sebep olabiliyor. Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi’nde yapılan ileri tetkikler sonucunda; son beş yıldır tanısı konulmadığı için birkaç kez damarlarına pıhtı atan, en son beyin damarına pıhtı atması nedeniyle felç geçiren 35 yaşındaki Gözde Güçver Okur’un sorunlarının da “kalp odacıkları arasında doğuştan gelen açıklık”tan kaynaklandığı tespit edildi. Teşhisi koyan Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Uzmanı Doç. Dr. Elif İjlal Çekirdekçi, kalp odacıkları arasında doğuştan gelen açıklığı kapatarak 35 yaşındaki Gözde Güçver Okur’u sağlığına kavuşturdu. "PFO, damarlarda mükerrer pıhtılara sebep olabilir" Doç. Dr. Elif İjlal Çekirdekçi, hastanın tıbbi öyküsünü, “Hastamızın şikayetleri 5 yıl önce ilk olarak sindirim sistemini besleyen atardamara pıhtı atması ile başlamış. Bu dönemde yapılan kan tetkiklerinde, genetik olarak pıhtılaşma eğiliminin yüksek olduğu saptanmış. Ancak detaylı bir kardiyolojik araştırma yapılmamış. Hastamız yakın zamanda başka bir merkezde, beyin damarına pıhtı atması nedeni ile felç geçirmiş” sözleriyle anlatırken, geçirdiği felç sonrası Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi’ne transferi gerçekleştirilen ve burada tedavisi sürdürülen hastada bu kez akciğer damarına pıhtı attığını söyledi. Felç nedeniyle ilk incelemeleri yapan Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı uzmanları tarafından kardiyolojik değerlendirme talep edilmesiyle hastada pıhtıya neden olan sorunun kalp odacıkları arasında doğuştan gelen açıklık olduğu tespit edildi. Tetkikleri yürüterek teşhisi koyan Doç. Dr. Elif İjlal Çekirdekçi, “Kardiyolojik değerlendirmeler sonucunda hastamızda mükerrer pıhtı atmasının nedenini açık bir şekilde ortaya koymuş olduk. PFO kapama işlemini başarılı bir şekilde gerçekleştirerek hastamızı iyileştirmenin mutluluğunu yaşadık” ifadelerini kullandı. Çekirdekçi, PFO'nun (Patent Foramen Ovale), kalp odacıkları arasında doğuştan gelen bir açıklık olduğunu, bu açıklığın normalde gebelik döneminde kan dolaşımı sırasında tespit edilmesi gerektiğini söylediği açıklamalarında, “PFO’nun doğumdan hemen sonra doğal olarak kendiliğinden kapanması beklenir. Ancak bazı kişilerde bu açıklık kapanmaz ve ‘patent’ (açık) kalır. Bu durumdaki hastalarda PFO Kapatma işlemi gerçekleştirilir” dedi. "PFO kapatma anjiyo benzeri girişimsel bir işlemdir" PFO kapama işlemini, özel bir cihazla cerrahi müdahale olmadan gerçekleştirdiklerini söyleyen Doç. Dr. Elif İjlal Çekirdekçi, PFO kapatma işlemi hakkında bilgiler verdi: “PFO kapatma işlemi sırasında, genellikle kasık bölgesinden girilen ince bir tüp (kateter) kalbe yönlendirilir. Kateter, kalp odacıkları arasındaki açıklığa yerleştirilen bir cihazı taşır. Bu cihaz genellikle bir tür kapama cihazıdır. Bu cihazlar genellikle bir çerçeve ve özel malzemeler içerir. Cihaz, PFO’nun her iki tarafına yerleştirilir. Daha sonra, cihaz serbest bırakılarak PFO kapatılır.” PFO'nun genellikle cerrahi olarak kapatılmasının gerekli olmadığını vurgulayan Çekirdekçi, ancak özellikle genç bireylerde, tekrarlayan ve felce neden olan durumlarda veya migren ataklarını tetiklediği durumlarda cerrahi işleme ihtiyaç duyulabileceğini belirtti. Gözde Güçver Okur’a uygulanan PFO kapama işlemine, girişimsel kardiyolojik işlemlerdeki tecrübesi ile destek veren Prof. Dr. Barış Buğan’a da teşekkür eden Doç. Dr. Elif İjlal Çekirdekçi, “Unutulmamalıdır ki, her hasta benzersizdir ve bu tür bir prosedürün gerekliliği ve uygunluğu, biz kardiyologlar ve diğer sağlık profesyonelleri tarafından ortaklaşa değerlendirilmelidir” ifadesini kullandı. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Diyetlere dikkat! Kilo vermek her zaman iyi bir şey olmayabilir

Kalp sağlığı için 5 öneri Haber

Kalp sağlığı için 5 öneri

Kardiyoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Alirıza Erbay, 29 Eylül Dünya Kalp Günü dolayısıyla kalp sağlığının nasıl korunabileceği konusunda açıklamalarda bulundu. Kalbin insan sağlığı için hayati öneme sahip olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Erbay, “Kalbimiz, hayatımızın en önemli organlarından biridir ve ona gereken önemi vermek, uzun ve sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır. Bu özel günde, kalp sağlığınızı geliştirmeniz ve korumanız için 5 önemli öneriyi paylaşacağım. Bunlar; sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, sigara-alkolü bırakmak, stres yönetimi ve doktor kontrolleri” diye konuştu. “Kalp sağlığını korumak 5 adımda mümkün” Uzm. Dr. Erbay, kalp sağlığımızı korumak adına yapabileceklerimizi ve dikkat edilmesi gereken unsurları şöyle sıraladı: “Sağlıklı Beslenme: Kalp sağlığınızı korumanın ilk adımı, sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmektir. Düşük yağlı, düşük tuzlu ve lif açısından zengin yiyecekleri tercih edin. Sebzeler, meyveler, tam tahıllar ve sağlıklı yağlar içeren bir diyet kalbinizi korur. Düzenli egzersiz: Düzenli egzersiz yapmak, kalp sağlığını geliştirmenin önemli bir yoludur. Haftada en az 150 dakika orta düzeyde yoğunlukta egzersiz yapmayı hedefleyin. Yürüyüş, bisiklet sürme veya yüzme gibi aktiviteler, kalp sağlığınızı destekler. Sigara ve alkolü bırakın: Sigara içmek ve aşırı alkol tüketmek, kalp sağlığını tehdit eden faktörlerdir. Bu alışkanlıklardan uzak durarak kalp sağlığınızı koruyabilirsiniz. Stres yönetimi: Stres, kalp sağlığını olumsuz etkileyebilir. Stres yönetimi teknikleri öğrenmek ve uygulamak, kalp sağlığınızı destekleyebilir. Meditasyon, yoga ve derin nefes alma egzersizleri bu konuda yardımcı olabilir. Doktor kontrolleri: Düzenli doktor kontrolleri, kalp sağlığınızı izlemek ve erken teşhislerle sorunları önlemek için önemlidir. Doktorunuzun tavsiyelerine uyun ve düzenli sağlık kontrollerini aksatmayın.” Dünya Kalp Günü’nün önemine de dikkat çeken Erbay, “Dünya Kalp Günü, kalp sağlığının önemine vurgu yapmak için güzel bir fırsattır. Bu önerilere uyarak kalbinizi koruyabilir ve uzun ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilirsiniz. Unutmayın ki kalp sağlığı her yaşta önemlidir, bu yüzden bu önerilere her zaman dikkat etmek gereklidir. Kalp Günü'nü kutlayarak, sağlıklı bir geleceğe adım atmış olacaksınız” şeklinde konuştu. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Kalbinizi seviyorsanız tuza dikkat!

Kalbinizi seviyorsanız tuza dikkat! Haber

Kalbinizi seviyorsanız tuza dikkat!

Dünyada ve ülkemizde kalp ve damar hastalıklarının ölüm nedenleri arasında ilk sırada bulunduğunun özellikle altını çizen Kardiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Aydın Yıldırım, “Sigara önlenebilir risk faktörleri içinde dünyada ve özellikle ülkemizde ilk sıradadır. Tütünün içeriğindeki kimyasallar kalbe ve kan damarlarına zarar verebilir. Sigara dumanı kandaki oksijen düzeyini azaltır, bu da kan basıncının yükselmesi ve kalp atım sayısını artırır” dedi. KADINLARIN KALP HASTALIKLARI RİSKİ ERKEKLERE GÖRE DAHA DÜŞÜK Kalbiniz için yapabileceğiniz en doğru şeylerden birinin sigarayı bırakmak ve sigara içilen ortamda bulunmamak olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Aydın Yıldırım, “Bunu yaparsanız eğer kalp hastalığı riski hemen azalmaya başlar, bıraktıktan bir yıl sonra ise bu risk sigara içen bir kişiye göre yaklaşık olarak yarısına düşer. Kadınlarda kalp hastalıkları riski erkeklere göre daha düşüktür. Ancak sigara içme oranı erkeklerin içme oranına yaklaşmaktadır” diye ifade etti. DÜZENLİ FİZİKSEL AKTİVİTELER KALP HASTALIĞI RİSKİNİ AZALTIYOR Düzenli ve günlük fiziksel aktivitelerin kalp hastalığı riskini azalttığını ifade eden Prof. Dr. Aydın Yıldırım şöyle devam etti: “Günde en az 30 dakika fiziki aktivite hedeflenmelidir. Yürümek en kolay uygulanabilir aktivite seçeneği olup 15 dakikası hızlı tempoda yapılmalı. Fiziksel aktivite, gerek yağ yakılmasını gerekse de kondisyonunuzun artmasını sağlayacaktır. Egzersizler özellikle kilo kontrolü için gereklidir. Ayrıca yüksek tansiyon ve diyabet ihtimalini azaltır. Haftada 150 dakika tempolu yürüyüş veya 75 dakika koşu yapılmalı. Kaslarımızda yaşla birlikte kütle kaybı olmaktadır. Kas antrenmanlarıyla kas kütlesini arttırılması vücutta yağ yakılmasını arttırıp, mevcut kilomuzun korunmasına yardımcıdır. Egzersizin yoğunluğu ve süresi kademeli olarak arttırılarak daha fazla fayda sağlanabilir. Düzenli egzersizin bir diğer faydası da stres ve kaygıyı azaltmasıdır. Sürekli yapılan egzersiz kalp sağlığı için faydalıdır. Bu nedenle fırsat bulgunuz her ortamda yürümeye çalışmalısınız.” DENGELİ BESLENMEK ÖNEMLİ Prof. Dr. Aydın Yıldırım, kalp sağlığı için dengeli beslenmede önceliğimiz olan gıdaları ise şu şekilde sıraladı: “Yağsız et ve balık, fasulye veya diğer baklagiller, sebzeler ve şeker içeriği fazla olmayan meyveler, az yağlı süt ürünleri, tam tahıllar, zeytinyağı ve avokado gibi sağlıklı yağlar.” "DÜNYADA EN ÇOK TUZ TÜKETEN ÜLKELERDEN BİRİYİZ" Tansiyonu azaltmak amacıyla uygulanan diyetin DASH diyeti olduğunu belirten Prof. Dr. Aydın Yıldırım, “DASH diyetinde temel prensip tuz tüketimini ve sodyum alımını düşürmek, basit şeker ve basit karbonhidratları sınırlamak ve bunların yerine lif oranı yüksek, magnezyum, potasyum ve kalsiyum bakımından zengin bir beslenme türüne geçmektir. Kalp damar sağlığı için doğru beslenme modelinde sağlıklı yağlar, sebze, meyve, tam tahıllar, kaliteli protein tüketmek gerekir. DASH diyeti buna göre oluşturulmuş, antioksidan besin öğeleri bakımından zengin bir diyet planıdır. Ne yazık ki dünyada en çok tuz tüketen ülkelerden biriyiz. Fazla tuz tüketimi yüksek tansiyon ve kalp yetersizliği ihtimalini artırır. Bu nedenle günlük gıdalarda yeterli tuz alındığından sofrada ayrıca tuz kullanılmamalıdır” dedi. BU GIDALARDAN UZAK DURUN Prof. Dr. Arif Yıldırım, kalp ve damar hastalıklarından korunmak için uzak durulması gerekenleri şu şekilde sıraladı: “Rafine edilmiş karbonhidratlar, şeker veya şekerli içecekler, alkol, işlenmiş gıdalar, tam yağlı süt ürünleri, kızarmış fast food yiyeceklerde, cipslerde ve unlu mamullerde bulunan trans yağlar” diye konuştu. AŞIRI KİLO KALP SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLİYOR Aşırı kilolu olmanın kalp hastalığının yanı sıra ayrıca yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, Tip 2 Diyabet ve felç riskini artıracağını belirten Prof. Dr. Arif Yıldırım, “Bel çevresi erkekler için 101 santimetre, kadınlar için ise 88 santimetre üzerinde ise risk teşkil etmektedir. Vücut ağırlığımızı 3-4 kilogram azaltmak dahi kanda şeker ve karbonhidrat kaynaklı trigliserid düzeyini anlamlı şekilde düşürmekte, kan şekeri ve diyabet için faydalı olmaktadır. Ancak kilonun azaltılması ilk hedef olmakla birlikte olduğumuz kiloyu korumak daha önemlidir. Egzersiz ile desteklenen sağlıklı bir beslenme planı kilonun korunmasındaki ideal tutumdur” dedi. STRESTEN UZAK YAŞANMALI Yeterli ve kaliteli bir uykunun da kalp ve damar hastalıkları açısından önemine değinen Prof. Dr. Arif Yıldırım, sözlerini şöyle tamamladı: “Uykusuzluk şikâyetiniz varsa düzenli egzersiz en iyi çözümdür. Yetersiz uyku yüksek tansiyon, obezite diyabet riskinizi artırmaktadır. Günlük uykumuz en az 7 saat olmalıdır. Sabahları yorgun kalkıyor ve gün içinde uyukluyorsanız uyku apnesi olma ihtimali yüksektir. Obezite genellikle uyku apnesine eşlik eder. Uyku apnesi, insanların uyku sırasında birçok kez nefes almayı kısa süreliğine durdurmasına neden olur. Bu, iyi dinlenme yeteneğinizi engeller ve kalp hastalığı riskinizi artırabilir. Kilonuzun azaltılması, düzenli egzersiz ve solunum yollarındaki sorunların düzeltilmesine rağmen uyku apnesi devam ediyorsa uyku testi ile apnesinin değerlendirilmesi, gerekli görülmesi halinde cihaz desteği almalısınız. Stresli, kaygısı yüksek ve izole yaşayan bireylerde kalp hastalığına yakalanma riski daha yüksektir. Egzersizi bir yaşam kültürü haline getirmek, günlük hayatında azda olsa sosyal sorumluluk projelerine katılmak stresi azaltmanın etkin bir yoludur. Özellikle kalp krizi geçiren hastaların sosyal izolasyon yerine hekimlerin önerileriyle eski faaliyetlerine devam etmeleri ve rehabilitasyon programlarına katılmaları kendilerine güvenlerinin yerine gelmesi ve streslerinin azalmasına yardımcı olacaktır” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Minik Defne'nin doğuştan "yarım kalbi" artık sağlıkla atacak Haber

Minik Defne'nin doğuştan "yarım kalbi" artık sağlıkla atacak

Halk arasında "yarım kalp" olarak da bilinen, nadir görülen "tek ventrikül anomalisi" ile doğan Defne, hastalığı sebebiyle dudaklarında morarma, solunum sıkıntıları, sürekli yorgunluk gibi olumsuzluklarla karşı karşıya kaldı, yaşıtları gibi koşup oynayamadı. Doğumundan sonra farklı ameliyatlar geçirmek zorunda kalan ve 6 yaşına gelen Defne, Etlik Şehir Hastanesi Çocuk Kalp ve Damar Cerrahi Kliniği'nde yapılan son başarılı ameliyatla sağlığına kavuştu. Kızının sağlıklı yaşıtları gibi büyüyebilecek olmasından duyduğu mutluluğu AA muhabirine anlatan Meryem Koç (43), Defne'nin kalp rahatsızlığının doğumundan birkaç saat sonra belirlendiğini, bir süre yoğun bakımda müşahede altında tutulduğunu söyledi. "Kızımın en büyük motivasyonu yorulmadan oynayabilecek olması" Anne Koç, doktorlarının Defne'yi doğumundan bugüne kadar hep takip ettiğini vurgulayarak, "Kızım sağlığına kavuştuğu için çok mutluyuz. Elbette zor günlerimiz oldu ama kızımı hep 'yorulmadan yürüyebileceksin, artık daha rahat nefes alabileceksin' diyerek motive ettim. Defne, eskiden arkadaşları parkta oynarken yorulur ve oturup onları izlemek zorunda kalırdı. Bu nedenle şu an kızımın en büyük motivasyonu yorulmadan oynayabilecek olması." dedi. Son ameliyatla Defne'nin nefes alışının belirgin şekilde düzeldiğini söyleyen Koç, "Kızım bu yıl normalde ilkokul 1. sınıfa başlayacaktı ama sağlık durumundan dolayı erteledik. Fakat seneye inşallah sağlıklıca 1. sınıfa başlayacak." ifadesini kullandı. Minik Defne de duygularını, "Çok mutluyum. Eve gidince ilk olarak ablamla oynamak istiyorum." sözleriyle dile getirdi. "Hastalar uzun bir tedavi süreci geçiriyor" Etlik Şehir Hastanesi Çocuk Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve İdari Sorumlusu ve aynı zamanda Çocuk Kalp Merkezi Sorumlusu olan Doç. Dr. Mehmet Taşar da "Defne, oldukça nadir görülen, kalbin sağ kısmı ve onunla ilişkili yapıların az geliştiği bir kalp hastalığıyla doğmuştu. Bu hem tanı hem de tedavi süreci açısından oldukça zorlu hastalıklar arasında yer alıyor. Tanı konulduktan sonra hastalar, aşamalı cerrahi işlemler ile görüntüleme ve tedavi amaçlı yapılar girişimsel işlemlerin yer aldığı uzun bir tedavi sürecini geçiriyor." bilgisini paylaştı. Defne'nin aşamalı ameliyatlarının belli yaş dönemlerinde, zaman aralıklarında yapılması gerektiğini, bu nedenle aileyle bugüne kadar devamlı iletişim halinde olduklarını vurgulayan Taşar, "Defne'nin en son kalp ameliyatını 2 hafta önce yaptık. Birkaç gün yoğun bakımda kontrol altında tutuldu ve ardından servise çıkarıldı. Şu anda gözetimimiz altında, gayet iyi. Yakın zamanda taburcu etmeyi planlıyoruz. Defne'nin şu anda başka bir ameliyat geçirmesine ihtiyaç yok. Elbette bundan sonraki dönemde de yakın takibe devam edeceğiz." diye konuştu. Taşar, bu tip hastalarda kontrol, tedavi ve ameliyat süreçlerinin tam zamanında yapılmasının büyük önem taşıdığının altını çizerek, "Hastalarımızı bu nedenle çok yakın takip ediyoruz ve en uygun zamanda ameliyatı yapıyoruz. Sadece geç değil, ameliyatın zamanından önce yapılması da riskli. Bu nedenle tam doğru zamanın yakalanması gerekiyor, o da ciddi bir ekip çalışması sayesinde oluyor." değerlendirmesinde bulundu. "Az sayıdaki çocuk kalp merkezlerinden biri olduk" Doç. Dr. Taşar, hastanenin açıldığı 1 yıllık süreçte 350'ye yakın çocuk kalp ameliyatı, 1000'in üzerinde kateter anjiyografi, çok sayıda tanı ve tedavi amaçlı işlemin başarıyla yapıldığını da anlatarak, "Hastanemiz, ülkemizde az sayıda bulunan çocuk kalp merkezlerinden biri oldu, ruhsatımızı geçen aylarda aldık. Çocuk Kalp Merkezi'nin en önemli özelliği birçok branşın bir arada çalışması. Bu sayede nadir ve zorlu hastalıkların tedavisi, tüm aşamalarda yani ilk tanıdan, cerrahi işlemlere ve hasta taburcu olana kadar merkezimizde yürütülüyor." dedi. Çocuk kalp cerrahları, çocuk kardiyologları, çocuk kalp anestezistleri, yenidoğan uzmanlarının görev yaptığı Çocuk Kalp Merkezi'nin 4 ameliyathane, 2 anjiyografi salonu, 22 yataklı servis ve 16 yataklı yoğun bakıma sahip olduğunu bildiren Taşar, Türkiye ve yurt dışından kendilerine başvuran çok sayıda hastanın tedavisini yürüttüklerini dile getirdi. "Yarım olan kalbi artık vücuduna temiz kan pompalıyor" Pediatrik Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. İlker Mercan ise Defne'nin hastalığına ilişkin, "Tek ventrikül fizyolojisi dediğimiz rahatsızlık halk arasında 'yarım kalp hastalığı' olarak da biliniyor. Hastaların kalbinin ve kalbinden çıkan damarların bir kısmı gelişmemiş oluyor. Kalbin ya sağ ya da sol tarafı diğer tarafına göre ya hiç gelişmiyor ya da oldukça küçük kalıyor." ifadelerini kullandı. Küçük kıza "Fontan" ismi verilen, belli dönemlerde aşamalı bir ameliyat sürecini kapsayan tedavi prosedürünün uygulandığını aktaran Mercan, "Defne de bu yaşa kadar gelen, büyüyen ve artık son aşama ameliyatını yaptığımız bir hastamız. Yarım olan kalbi artık vücuduna temiz kan pompalıyor. Bu nedenle çok mutluyuz." diye konuştu. "Akraba evlilikleri, gebelikte bilinçsiz ilaç kullanımı sebep olabiliyor" Defne'nin artık normale yakın bir dolaşım sistemine sahip olduğunu belirten Mercan, şunları kaydetti: "Yarım kalp, 10 bin doğumda 5-6 çocukta görülen, oldukça nadir bir hastalık. Uzman ekiplerce takibi gerekiyor. Doğum sonrası veya anne karnında tanı konulan bebekler oluyor. Gebelerin düzenli takibi, kontrolleri bu açıdan çok önemli. Böyle bir rahatsızlığı saptanan bebeklerin doğumunun ise mutlaka Çocuk Kalp Merkezi olan hastanelerde yapılması gerekiyor. Özellikle akraba evlilikleri, gebelerin uzmana danışmadan birtakım ilaçları kullanması da bu tip anomalilere sebep olabiliyor."

Kalp masajıyla hayata döndürülen minik kuş yeniden uçtu Haber

Kalp masajıyla hayata döndürülen minik kuş yeniden uçtu

Olay yaklaşık bir hafta önce Tatvan ilçesinin Saray Mahallesi Kazım Paşa Caddesi üzerindeki bir binanın önünde yaşanmıştı. Gece saatlerinde yaşanan olayda, 7 katlı binanın en üst katında yer alan dairenin balkon camını fark edemeyen bir kuş hızla cama çarparak beton zemine çakılmıştı. Binanın güvenlik kameralarına da yansıyan olayda çarpmanın etkisiyle kontrolü kaybeden minik kuş kalbi durmuş şekilde bina önünde sohbet eden bina sakinlerinin önüne düşmüş ve bina sakinlerinin yapmış olduğu kalp masajı ile hayata döndürülmüştü. Geceyi bina sakinlerinin evinde geçiren minik kuş, sabah ise tedavisi yapılmak üzere Gönüllü Veteriner Hekimler ve Teknikerler Derneğine teslim edilmişti. Gönüllü Veteriner Hekimler ve Teknikerler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Veteriner Hekim Efe Yürek tarafından muayenesi yapılan minik kuşun çarpmaya bağlı olarak boyun ve kafasında travmalar, vücudunun bazı yerlerinde ise ezilmeler olduğunu tespit edilmiş ve tedavisine başlanmıştı. Geçirdiği talihsiz kaza sebebiyle adeta ölümden dönen minik kuş yaklaşık bir haftalık tedavinin ardından yeniden sağlığına kavuştu. Tedavisi tamamlanan minik kuş için Gönüllü Veteriner Hekimler ve Teknikerler Derneği Yönetim Kurulu Üyeleri Efe Yürek ve Ömer Atış tarafından yeniden doğaya salındı. Ötleğengiller familyasından olan ve ekseriyetle sazlık alanlarda yaşayan minik kuşu ilçe çıkışında bulunan sazlık alana götüren Efe Yürek ve Ömer Atış, minik kuşu yeniden doğaya saldı. Salındıktan sonra hızla uçan minik kuş yeniden havada özgürce uçmanın tadını çıkardı. Tedavisi yaklaşık bir hafta boyunca devam eden kuşun tamamen sağlığına kavuştuğunu kaydeden Gönüllü Veteriner Hekimler ve Teknikerler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Veteriner Hekim Efe Yürek, minik kuşun yeniden özgürlüğüne kavuştuğunu söyledi. Yürek, “Bu minik kuşumuzu yaklaşık haftadır kliniğimizde misafir ediyorduk. Tatvan ilçemizdeki bir binaya çarpması sonucu kalbi durmuş ve bina sakinlerinin yaptığı kalp masajı ile yeniden hayata dönmüştü. Ardından da tedavisi yapılmak üzere bina sakinlerinden Emrullah Tüzün tarafından bizlere teslim edilmişti. Bizlerde ilk yaptığımız muayenesinde minik kuşumuzun çarpmaya bağlı olarak boyun ve kafasında travmalar, vücudunun bazı yerlerinde ise ezilmeler olduğunu tespit etmiş ve tedavisine hemen başlamıştık. Minik kuşumuz Ötleğengiller familyasından bir kuş olup henüz yeni yani uçmaya çalışan bir kuşumuzdu. Tedaviye çabuk cevap verip hızlıca bir iyileşme sağladı. Bunun neticesinde artık özgürce uçabiliyor. Bu günde onunla son kez vedalaşıp özgürlüğüne kavuşturduk. Doğaya saldıktan sonra sorunsuz şekilde uçup yeniden özgürlüğüne kavuşmuş oldu. Bizler iyi niyetle bir iş yaptığımızda minik bir kuşun bile hayatına nasıl etki ettiğimizi bu olayla birlikte bir kez daha görmüş olduk. Ben bu vesile ile olayın yaşandığı ilk anda bu minik kuşumuza hayati müdahaleyi yapan Emrullah beye ve diğer bina sakinlerine teşekkür ediyorum. Bu yaptıkları davranış gerçekten örnek alınması gereken bir davranış. Hep birlikte bu minik kuşumuzu bir kez daha özgürlüğüne kavuşturduğumuz için çok mutluyuz” diye konuştu. Gönüllü Veteriner Hekimler ve Teknikerler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Atış ise kuşun tedavisiyle Efe Yürek’in ilgilendiğini ancak minik kuşu özgürlüğüne kavuşturma görevinin ise kendisine nasip olduğunu ve bu yüzden çok heyecanlı ve mutlu olduğunu ifade etti. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Türkiye'de son 53 yılın en sıcak ikinci ağustos ayı

Koroner bypass kalp durdurulmadan yapılabilir mi? Haber

Koroner bypass kalp durdurulmadan yapılabilir mi?

Minimal invaziv koroner bypass ameliyatının kalbi besleyen daralmış veya tıkalı koroner damarlarına sol meme altından yapılan 6-8 santimetrelik kemik kesilmeden kaburgalar arasından kalbe ulaşılarak yapılan bir ameliyat biçimi olduğunun altını çizen Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Abdülkadir Ercan, “Bu işlem kalp akciğer makinası kullanmadan, kalbi durdurmadan (çalışan kalpte) da küçük kesi ile yapılabilmektedir” dedi. Kalp cerrahisinde kalp akciğer makinası yöntemi ve geliştirilen kalp kası koruma yöntemlerinin gerek kalp kapak ve kusurları ile büyük damar ameliyatlarında, gerekse koroner bypass ameliyatlarında yıllarca başarılı şekilde kullanıldığını ve halen de kullanılmaya devam ettiğini belirten Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Abdülkadir Ercan, "Kalp akciğer makinası yöntemi ve kalp kası koruma tekniklerinin gelişmesiyle koroner cerrahisinin yaygınlaştığını ifade eden Prof. Dr. Ercan, ancak özellikle uzun süren uygulamalarda yapay dolaşım yöntemlerinin birçok fizyolojik mekanizmayı olumsuz yönde etkiler. Kalp akciğer makinası yöntemi sırasında kanın yapay yüzeylerle teması, kan hücreleri ve hümoral sistemleri aktive ederek birçok korunma mekanizmasını tetikler ve sistemik inflamatuar yanıta (iltihaplanma) yol açar. Aşırı tepki veya olağan hücresel ve hümoral değişiklerin hemen tüm sistemlerde bazen önemli klinik patolojik tablolar oluşturabildiği bilinmektedir” dedi. Kalp akciğer makinası yardımı olmaksızın çalışan kalpte koroner cerrahisinin gelişmesi ve yaygınlaşmasında oldukça basit temel prensiplerle geliştirilen teknik ve araçlarla köprüleme bağlantısı sahasında ‘lokal kalp kası stabilizasyonunun sağlanmasının’ en önemli rolü oynadığını belirten Prof. Dr. Ercan, şöyle devam etti: “Lokal kalp kası stabilizatörlerinin kullanıma girmesiyle 1997-1998 yıllarında ivme kazanan kalp akciğer makinası yöntemi kullanmadan çalışan kalpte koroner cerrahisi uygulamaları (kalp akciğer makinasız koroner arter bypass cerrahisi) bazı merkezlerde seyrek kontrendikasyonlar (yarardan çok zarar verme durumu) dışında tüm koroner cerrahisi girişimlerini kapsayan rutin uygulama haline gelmiştir.” Kalp cerrahisinin uzun yıllar boyunca klasik büyük kesilerle başarıyla uygulandığını ve uygulanmaya devam ettiğini vurgulayan Prof. Dr. Ercan, “Son yıllarda bilimsel çalışmalar ve teknolojik gelişmelerin de katkısıyla (küçük kesiden görüş mesafesini artıran ve cerrahi yapmayı kolaylaştıran cerrahi aletlerin gelişimi) büyük kesilerle yapılan ameliyatlar artık yerini giderek daha küçük kesilerle yapılan hatta hiç kesi olmadan yapılan ameliyatlara bırakmaktadır. Bu tür ameliyatlar minimal invaziv cerrahi yöntemler, küçük kesi, göğüs kafesini açmadan, kapalı, koltukaltından, meme altından kalp ameliyatı gibi olarak da adlandırılmaktadır” şeklinde konuştu. Minimal invaziv koroner bypass ameliyatının kalbi besleyen daralmış veya tıkalı koroner damarlarına (ön, yan ve alt yüzde bulunan tüm damarlar) direk görüş altında sol meme altından yapılan 6-8 santimetrelik (hastanın anatomisine göre) kemik kesilmeden kaburgalar arasından kalbe ulaşılarak yapılan bir ameliyat biçimi olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ercan, “Bu işlem kalbi durdurarak kalp akciğer makinası kullanılarak yapılabildiği gibi; kalp akciğer makinası kullanmadan, kalbi durdurmadan (çalışan kalpte) da yapılabilmektedir. Önceki yıllarda sadece kalbin ön yüzündeki damarlara yapılabilen bypass ameliyatı, uygun hastalarda kalbin tüm damarlarına (ön, yan ve alt yüz damarlarına) 4’lü, 5’li bypass gereken vakalar dâhil tüm vakalara uygulanabilir” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Ercan, çalışan kalpte bypass’ın acil ameliyata alınması gereken şok tablosundaki vakalar, daha önce açık koroner bypass uygulanmış hastalar, morbid obez kişiler, kalbin atım gücünün çok azalmış olduğu (EF yüzde 20’nin altı), kalbin ileri derece genişlemiş olduğu ciddi kalp yetmezliği olan hastalar, aynı anda kalp kapaklarında veya çıkan aort damarına müdahale edilmesi gereken hastalara uygulanamayacağını söyledi. Göğüs kemiğinin (iman tahtası) kesilmesine ihtiyaç duyulmadan uygulanan minimal invaziv kalp ameliyatlarının hastalar için oldukça avantajlı uygulamalar olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ercan, bu avantajları ise şöyle sıraladı: "Klasik büyük kesi ile yapılan ameliyatlarla kıyaslandığında, göğüs kemiğinin üzerinde ya da alt bölgesinde, koltuk veya meme altından açılan küçük kesiler kozmetik avantaj sağlamaktadır. Aynı zamanda, büyük kesilerde oluşabilecek büyük skar dokusu (yara iyileşirken kalan iz) riski azaltılmış olur. Kozmetik avantajların yanı sıra, iyileşme süreci oldukça hızlı ve konforludur. Ameliyat sonrası hasta yardım almadan, rahatça tek başına yataktan kalkabilir, kendisi yatabilir rahatça öksürebilir. Yaşlı, kemik erimesi olan ve obez hastalarda korkulan göğüs kemiğinin açılma riski, kemik kesilmediği için bu teknikte yoktur; enfeksiyon riski düşüktür. Hasta bu uygulamadan kısa bir süre sonra ayağa kalkabilmektedir ve daha az ağrı yaşamaktadır. Göğüs kemiği önden açılan hastalar gibi uzun süre sırtüstü yatmak zorunda kalmaz. Açık kalp ameliyatlarından sonra yaygın olan kan ihtiyacı doku zedelenmesi minimal düzeyde kaldığı için bu tür ameliyatlarda daha azdır. Küçük kesi ile kalp ameliyatları sonrasında yoğun bakımda ve hastanede kalma süresi daha kısa sürmektedir. Bu uygulama sonrasında genellikle 3 ila 4 gün hastanede yatılması yeterli olmaktadır. Minimal invaziv kalp ameliyatları sonrasında hastaların günlük işlerine tekrar dönebilme, araç kullanabilme ve cinsel yaşamlarını sürdürebilme imkanları bulunmaktadır. Hastalar ameliyattan sonra günlük hayatlarına daha kolay ve hızlı dönebilirler.” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Sonbaharda cildinizi nasıl hazırlarsınız? İşte cilt bakımında ihtiyacınız olan tüyolar!

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.