TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#izmir barosu

izmir barosu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, izmir barosu haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

6 Şubat depremzedeleri adalet için ses yükseltti: İktidara ‘cevaplanmayan’ sorular Haber

6 Şubat depremzedeleri adalet için ses yükseltti: İktidara ‘cevaplanmayan’ sorular

Türkiye 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli ve 11 ili etkileyen depremlerin yaralarını hala sarmaya çalışıyor. 55 binin üzerinde vatandaşın hayatını kaybetmesine neden olan depremlerde binlerce bina da yıkılırken sorumluların yargılamaları da başlarken tepki çeken birçok olay yaşandı. Son olarak; geçtiğimiz Çarşamba günü Adıyaman'da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden (KKTC) sporcu, öğretmen ve tur rehberinin de bulunduğu 72 kişinin hayatını kaybettiği İsias Oteli'ne ilişkin 5'i tutuklu 11 sanığın yargılanmasına başlanmıştı. Duruşmada savunma yapan İsias Otel Sahibi Ahmet Bozkurt, otelin yapılışında tüm kurallara uyulduğu ve hiçbir usulsüzlük olmadığını söylerken “Müteahhit değil iş insanıyım. 11 ildeki depremin şiddetinin yüksek oluşundan dolayı binam yıkıldı” sözleri tepki çekmişti. Öte yandan; İzmir Barosu ve Adalet Peşinde Aileleri Platformu duruşmaya ilişkin basını açıklaması düzenledi. Açıklamada, sanıkların duruşma salonuna getirilmediğine dikkat çekilirken “Yüz yüzelik ilkesi ihlal edilmiştir” denildi. YILMAZ: YÜZ YÜZELİK İLKESİ İHLAL EDİLDİ Açıklamada konuşan İzmir Baro Başkanı Sefa Yılmaz, hukuk ve ‘devletin varlığı’ konularına dikkat çekerken “Depremden hemen 2 gün sonra Hatay’daydık. Oradaki yıkım ve dramın ne kadar büyük olduğunu gördük. Hep söylüyoruz deprem değil bina öldürür diye. Biz orada bunu gördük ama başka bir şey daha gördük. Bizim oraya ulaştığımızdan 3-4 gün sonrasına kadar kurtarma çalışmalarımın başlamadınız gördük. Yani sadece bina değil, ihmal, plansızlık programsızlık ve liyakatsizlik öldürüyor. Depremde göçük altında kalan yurttaşlarımıza günlerce ulaşılamadı. O canlar belki iç kanamadan belki de depremin verdiği ağır hasardan dolayı vefat ettiler. O vatandaşlar için otopsiler bile yapılmadı. Belki yapılsaydı en azından ölüm sebepleri ortaya çıkacaktı ve devletin sorumluluğunun varlığı ortaya çıkacaktı. Gerçek sorunlular o zaman ortaya çıkacaklardı. Müdahale etmeyenlerin sorumluluğundan bahsediyorum. Ve o insanlara biyopsi yapılmadı. Eğer yapılsaydı devletin sorumluluğu ortaya çıkacaktı belki. 13,5 milyon yurttaşımızı etkileyen bir depremdi. En çok etkilenenlerden biri de Adıyaman’dı. Geçtiğiniz günlerde İsias Otel’in duruşması vardı. 72 genç çocuk orada can verdi. Orası için Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin bir raporu var o dosyada. Zemin etüdü yapılmamış diyor. Bu bina önce konut olarak yapılmış, sonra otele çevrilmiş. Kullanılan demirlerin çapları uygun değil ve ayrıca asla kullanılmaması gereken dere kumu kullanılmış. Çarşamba günü yapılan duruşmada 5’i tutuklu 11 sanığın ifadeleri alındı. Ancak ne yazık ki bu sanıklar. Adliyeye getirilmedi. Ceza Hukuku’nun en önemli ilkesi olan ‘Yüz yüzelik’ ilkesi ihlal edildi. Hukuksuzluk bu memlekette aldı başını gitti. Her yerde polis var ama hiçbir yerde adalet tok. Adaleti sağla anın yolu emniyet güçlerinin sayısını artırmak değil. İşini iyi bilen liyakatli insanlarla iyi ve doğru işler yapabilmektir. Ama biz gittiğimiz yerlerde ne yazık ki devletin olması gereken yerlerde devletin olmadığını, insanların donarak öldüğünü gördük” dedi. ŞAHİN: YAŞADIĞIMIZ HUKUKSAL PROBLEMLERİ HAYKIRIP NEDENLERİNİ SORUYORUZ Adalet Peşinde Aileleri Platformu adına konuşan Avukat Gökeren Şahin, adalet arayışı peşinde ölenlerinin yaslarını dahi tutamadıklarını belirterek “6 Şubat ve sonrasında 35 binden fazla bina yıkıldı ve 300 bine yakını ağır hasar aldı, 1,5 milyon insan evsiz kaldı, en az 50 bin kişi hayatını kaybetti. Bu yıkıma sebep olanlar, tam anlamıyla yargılamaya dahi tabii tutulmadı, adalet karşısında hesap vermediler.  6 Şubat’ı yaşayan bizler enkazdakileri kurtarmayı düşünürken enkazların dışındakiler bile ölüme terk edildi. Birçok ilde yemek yoktu, su yoktu, karın kışın ortasında çadır bile yoktu. Telefon şebekelerinde bant daraltılması yapılmıştı ve biz o gün çaresiz sadece bekledik. Yasımızı tutamadık. Ölenlerimizin mezarlarının bulunmasını bekledik. Daha kayıplarımızı bulamamışken enkazları kaldırmaya geldiler, gerekli numunelerin alınması için enkazların başında bekledik. Bilirkişi raporlarını bekledik. Adliyede savcılar yoktu, savcıları bekledik. Evraklar kayboldu, bulunmasını bekledik. Yitirdiğimiz canlarımıza sebep olan şüpheliler aramızda gezerken acımızın hesabını sormayı bekledik. Dosyalarda tutuklu dahi yoktu, tutuklanmalarını bekledik. Burada süreç boyunca yaşadığımız hukuksal problemleri haykırıp nedenlerini soruyoruz. 11 ayın sonunda sorulmayan, cevaplanmayan soruları sorarak haykırıyoruz ve cevap istiyoruz” dedi. “OLASI KASTLA ADAM ÖLDÜRME SUÇUNDAN YARGILANMASI GEREKMEZ Mİ?” Duruşmalara ilişkin merak edilenleri ve cevap bekleyen soruları tekrar soran Şahin, “Davası açılmış deprem soruşturmalarında ilk duruşmada sanıklar olmadan yargılama yapılabilir mi? Adliyede dosyaların içerisinde olması gereken soruşturma evrakları neden eksik, zemin etütleri, binaların ruhsat dosyaları, tadilat ruhsatları nerede? Toplam ölü sayısının yanı sıra her apartman/siteye ait ölüm sayıları neden hala net bir şekilde tespit edilmedi? Enkazlardan detaylı ve yeterli delil neden toplanmadı? Enkazlar daha depremin üzerinden 1 ay geçmeden temelleriyle beraber neden kaldırıldı? Bilirkişi raporları neden hala sonuçlanmadı? Sonuçlanan bilirkişi raporları neden izaha muhtaç? Bilirkişi raporları neden teknik üniversitelere gönderilmiyor, raporları değerlendiren üniversite heyet ve kurulları ile ilgili açıklama istiyoruz. Neden şüphelilerin neredeyse tamamı bilinçli taksirle adam öldürme suçundan yargılanıyor? Adil olan para hırsı ve açgözlülük saikleriyle onlarca insanın ölmesini göze alarak bina inşa edenlerin, tadilat yapanların, imar izni verenlerin, yeterince denetlemeyenlerin olası kastla adam öldürme suçundan yargılanması değil mi? Neden bazı dosyalarda şüpheliler tutuklu yargılanıyor iken diğer dosyalarda sadece “yurt dışı çıkış yasağı” gibi son derece yetersiz tedbir kararları veriliyor? 11 ay geçmesine rağmen neden hiçbir kamu kurum ve kuruluşu için verilen bir soruşturma izni yok” ifadelerini kullandı. “MÜCADELEMİZ BİTMEDİ” Taleplerini yineleyen Şahin, şunları söyledi; “Depremin üzerinden 11 ay geçti biz hala adalet bekliyoruz, delillerin toplanmasını, bilirkişi raporlarını, kayıplarımızın bulunmasını bekliyoruz, ihmali bulunan kamu kurum ve kuruluşları için soruşturma izinlerinin verilmesini, şüphelilerin tutuklanmalarını, tutukluların ise tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesini, firarilerin yakalanmasını bekliyoruz. Evrakların ortaya çıkartılıp dosyaya eklenmesini bekliyoruz. Taksirle değil kasten adam öldürmekle yargılanmalarını bekliyoruz. 11. Ayın sonunda tüm sorumluların yargılanmasını bekliyoruz. Mücadelemiz bitmedi, bugün burada sadece 6 Şubat’ta ölenlerin hesabını sormak için değil 6 Şubat’ta enkaz altında ölmeyen ancak hala insani bir yaşam bekleyen depremden sağ kurtulan insanların haklarını sormak için bulunuyoruz, burada henüz depremi yaşamamış ancak bizi ölüme daha yaşamadan mahkûm edenlerden dirençli kentler talep etmek için bulunuyoruz. Bir gün biz de enkaz altında kalıp bizim yerimize geride kalanlarımız adalet arayışında kalmak zorunda olmasın, adalet enkaz altında kalmasın diye bulunuyoruz.”

Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Spor Hukuku Haber

Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Spor Hukuku

Panelin moderatörlüğünü Avukat Elçin Kılınçer yaptı. Türk Spor Hukuku Düzeni paneline Spor Hukuku Enstitüsü Başkanı Avukat Alpay Köse, Spor Hukuku Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr.Ufuk Aydın ve Türkiye Basketbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Efe Oğuz katılım gösterdi. Spor Hukukuna ilgisi olan avukatlar ve akademisyenler panelde yer aldı. Panelin sonunda İzmir Baro Başkanı Avukat Sefa Yılmaz, konuşmacılara teşekkür belgelerini takdim etti. KADINLAR ÜLKEMİZİN GURURU Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında tarihi başarılara imza atan kadınlarımızın gurur kaynağı olduğunu belirtem moderatör Avukat Elçin Kılınçer, “Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında büyük başarılara imza atan başta Filenin Sultanları olmak üzere tüm kadınlarımız ülkemizin gururu olmaya devam ediyor. Türkiye Barolar Birliğinde iki temsilcimiz spor komisyonunda görev alıyor. Değerli konuşmaların eşliğinde bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılında Spor Hukukunu konuşacağız” diyerek açılış konuşmasını yaptı. ADLİ YARGI GEÇ İŞLİYOR! Spor hukukunun uluslararası bir yapı içerisinde yer aldığını, spor hukukunun değişebilen güncel bir alan olduğunu, Türkiye’de spor hukukunun yapılanmasını ve genel çerçevesini anlatan Spor Hukuku Enstitüsü Başkanı Avukat Alpay Köse,” Spor hukuku ile ilgili üniversitelerde bu eğitim olmadığı için enstitü olarak bu açığı kapatmak istiyoruz. İzmir Barosuna bu fırsatı bize sunduğu için teşekkür ediyorum. Spor hukuku, kamu ve özel hukuku birleştiren uluslararası bir yapı içerisinde yer alır. Spor hukukunda diğer alanlara göre mevzuat farklıdır, uluslararası olimpiyat komitesi, uluslararası ve ulusal spor federasyonların çıkardıkları yönetmelik, tüzük ve kanunlar farklı olabiliyor.  Spor hukukunda talimat ve statüler daima değişebiliyor, bu değişiklikler resmi gazetelerde yayınlanmıyor. Türk spor hukuku dünyada örneği olmayan bir yapılanma… Sivil toplum kuruluşların güçlenmesi, futbolun popülerleşmesiyle spor hukuku farklı bir yöne eviriliyor. Spor hukukunda otorite olan WADA(Dünya Dopingle Mücadele Ajansı) ve CAS(Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi) yargısal olarak mevzuata geçiyor. Sportif düzen ve sportif hareketin oluşumunda yer alan bu uluslararası federasyonların yarışmalara katılacak olan sporculara, kulüplere kuralların eşit ve adil olmasını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Spor kulüplerin çoğunluğu dernek statüsünde olduğundan dolayı sivil toplum kuruluşu konumunda yer alıyor. Sportif düzen ve sportif harekete devlet mahkemeleri müdahale edemiyor. Spor Hukuku değişebilen ve güncel bir alan olduğu için genç meslektaşlarıma çalışmalarını tavsiye ediyorum. TFF kanun ile kurulmuştur, ilk başkanı Özal atamıştır. Kanun ile daha sonrasında federasyon bağımsız hale getiliyor. TFF’nin Özal’dan beri kuruluş ve organizasyon yapısı var başkan seçimle geliyor. Türk sporunun gelişmesinde en büyük engellerden biri adli yargının geç işlemesidir” şeklinde konuştu. TÜRK SPORUNDA SENDİKALAŞMA YOK! Sporda Sendikalaşma konuşmasını yapan, Spor Hukuku Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr.Ufuk Aydın, “ 20. yüzyılın ikinci yarısında spor büyüyerek endüstri haline geldi. Sporda sponsorların artmasıyla inanılmaz bir yapı oluştu. Stadyumların çevresi ticari turizm haline dönüştü. Sporseverler birer tüketici oldu. Kapital çarkın etrafında oluşan taraftarlar, sporcular, medya ve markalar ile spor ranta dönüyor. Devlet ve spor ilişkisinde dengeleri korumak gerekiyor. Sporcuların haklarını korumaları için sendikalaşma gerekiyor. Sporcular işçi, kulüpler işveren olduğundan dolayı bu alanlara yönelik düzenlemelerde sendikalar ve menajerler devreye giriyor. Türkiye’de futbolcuların sendikalaşmasında öncü olan Metin Kurt ile ilk sendikalar kuruluyor, tabi sonrasında futbol sendikası başarısız hale geldiği için pasif hale geliyor. Türk sporunda sendikalaşma yok! Dünya’da NBA olmak üzere çoğu spor organizasyonlarında işçi olan sporcular sendikalaşma içerisinde hareket ediyor. Türkiye’de 6356 sayılı kanuna göre profesyonel sporcuların işkolu tanımında yer alan maddelerden biri 18 nolu Konaklama ve Eğlence İşleri İşkoluna dâhil edilmiştir. Sporcuların toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt yapması zor olsa da bu durumların dışında kalan NBA gibi spor organizasyonları oldu. Türkiye’de; Spor Emek Sen, Tüm Emek Sen, Tores İş ile üye sayısı çok azan olan bir sendika yapılanması var” ifadelerini kullandı. TAHKİM SÜRECİ UZUN SÜRÜYOR Türkiye Basketbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Efe Oğuz,” Basketbolda uyuşmazlıklar ve sorunlar iş mahkemelerine davalarını götürüyorlar. Federasyonların kendi talimatlarıyla sporun daha hızlı yargılanması ile ortaya çıkmıştır. TBF olarak sporcuların kulüplerinden alacaklarına yönelik haklarını korumak için talimat oluşturduk. Eğer sporcu 30 gün içinde parasını alamazsa sözleşmesini fesh edebiliyor ve kulüplere yaptırım yapılıyor. Futbola göre diğer branşların tahkimde yargılanması çok uzun sürüyor. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: İzmir, Flamingo Festivali için gün sayıyor

Barodan GGM önünde açıklama: Avukata erişim hakkı engelleniyor! Haber

Barodan GGM önünde açıklama: Avukata erişim hakkı engelleniyor!

Türkiye’de hakkında idari gözetim kararı bulunan sığınmacı ve mültecilerin geçici olarak tutulduğu Geri Gönderme Merkezleri (GGM), yıllardır kötü muamele ve hatta kimi zaman işkence iddialarıyla gündeme geliyor. Daha önce Gaziantep Oğuzeli’deki ve İzmir Harmandalı’dakiler başta olmak üzere çok sayıda GGM’den benzer şikayetler gelmiş ve intihar vakaları yaşanmıştı. Son olarak İzmir Barosu, İzmir’in Çiğli ilçesinde bulunan Harmandalı Geri Gönderme Merkezi önünde “Avukatlığı Engelleyen Keyfi Uygulamalara ve Hukuksuzluğa Derhal Son Verin” konulu basın açıklaması gerçekleştirdi. Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan müvekkilleriyle görüşmek isteyen avukatlara uygulanan keyfi ve hukuk dışı tutumlara tepki gösterilen açıklamaya, İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz’ın yanı sıra göç alanında çalışan avukatlar ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. Avukatlar adına basın açıklamasını İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Ayşe Kaymak okudu. Öte yandan basın açıklamasının okunduğu sırada, Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan mülteciler ve göçmenlerin demir parmaklı pencerelerden “Su yok”, “Bizi buradan kurtarın” ve “Yardım” diye bağırarak seslerini duyurmaya çalıştığı duyuldu. DERHAL SON VERİN İzmir Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan müvekkilleriyle görüşmek veya dosya incelemek üzere GGM’ye giden avukatlara yönelik keyfi ve hukuk dışı bir şekilde işlem yaptırmama, uzun saatler bekletme, nezaketsiz ve kaba tutumların yapılan tüm başvuru, çözüm önerilerini de kapsayan görüşmelere rağmen devam ettirildiğini belirten Kaymak, “Son olarak, Baromuza çok sayıda avukat tarafından iletilen GGM’ye giriş sırasında, müvekkileriyle görüşme ve dosya inceleme talepleri sırasında karşılaştıkları haksız, kanuna ve anayasaya aykırı işlem ve nezaketsiz tutumlara ilişkin yakınmalar üzerine İzmir GGM yetkililerine Avukatlık Kanunu ve ilgili yasa hükümlerini hatırlatmak ve hukuka aykırı uygulamalarına derhal son vermeleri gerektiği uyarısında bulunmak üzere burada bulunuyoruz. Hatırlatıyoruz! Keyfi ve kanuna aykırı uygulamalar ve yönergelerle avukatların mesleğini ifa etmesini engelleyemezsiniz” dedi. İLGİLİ MADDELERİ HATIRLATTI Açıklamanın devamında Avukatlık Kanunu’nun ilgili maddelerine atıfta bulunan Kaymak, “1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 1. Maddesi ‘Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder’ demektedir. Avukatlık Kanunu, ‘Avukatlığın amacı’ başlıklı 2’nci maddesinde: ‘…Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır…’ hükmünü düzenlemektedir. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun geri gönderme merkezlerinde yabancılara sağlanacak hizmetler başlıklı 59. maddesinin 1-b hükmünde kişilerin avukatlarına erişebilmesi için gerekli imkanların sağlanacağı hükmü mevcuttur. Kamu Denetçiliği Kurumu’nun 2020/3516 Başvuru No 14/08/2020 Karar Tarihli Tavsiye Kararı’nda belirtildiği üzere ‘İdare tarafından savunma makamının temsilcisi olan avukatlara karşı nezaket kurallarına uygun hareket edilmesi, görevlerini yerine getirirken gerekli imkân ve kolaylığın sağlanması adına avukatların bekleyebilecekleri uygun bir yerin gösterilmesi ve bu konuda gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.’ İzmir GGM’de avukatların müvekkiliyle görüştürülmesi ve dosya incelemesi için saatlerce bekletilmesi, kimi zamanda keyfi bir şekilde görüştürülmemesi avukatların görevlerini yerine getirmesine engel olacak boyuta ulaşmıştır” ifadelerini kullandı. ANAYASA HÜKÜMLERİNİN İHLALİDİR Anayasanın ‘Hak arama hürriyeti’ başlıklı 36. maddesi ile herkesin avukata erişim hakkının güvence altına alındığını dile getiren Kaymak, “Temel bir hak olarak tanımlanan avukata erişim hakkının kısıtlanması ancak kanunlarla mümkün iken kurum içi ‘hizmet yönergesi’ gibi kanuna aykırı uygulamalar ile kurumunuzda tutulu kişiler nezdinde hak kısıtlamasının yapılması Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla kısıtlama kriteri olarak kabul edilen ‘demokratik bir toplumda gereklilik, meşruluk ve ölçülülük’ ilkelerini de aykırıdır. Avukatların müvekkilleriyle görüşmesinin kanuna aykırı şekilde düzenlenen kurum içi yönergelerle belirlenen x-ray cihazından geçme, telefonunu girişte teslim etme gibi şartlara bağlanması, kişinin tutulduğu kurum yetkilileri tarafından; bu görevin ifasının engellenmesi ile kişinin mahkemeye erişim hakkının güvencesi olan avukata erişim hakkının kasten engellenmesi demektir. Başka bir deyişle ‘temel bir hak olan adil yargılanma hakkının güvencesi olan avukata erişim hakkının kanuna aykırı yönergelerle veya kurum amiri talimatı’ ile engellenmiş olması açıkça anayasa hükümlerinin ihlalidir” diye konuştu. MÜCADELEDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ İzmir Barosu olarak mesleğe yönelik fiili engellemelere karşı mücadeleyi sürdüreceklerini kaydeden Kaymak, “Mesleki faaliyetleri kapsamında GGM’ye giden avukatların saatlerce bekletilmesi, keyfi bir şekilde müvekkilleriyle görüşmelerinin engellenmesi, müvekkillerinin dosyalarının tamamına erişimin engellenmesi, görevli memurlar ve özel güvenlik ve jandarma tarafından avukatlara yönelik nezaketsiz ve kaba tutumlar ‘kamu görevlisinin görevini yapmasını engellemek’ suçunu oluşturacağından bu uygulamalardan derhal vazgeçilmesi gerekmektedir. Bu uygulama ve tutumlar hukuka aykırı olduğu gibi kamu yararı gözetmeyen ve kurumlar arası nezaket kurallarına da aykırıdır. ‘Personel yetersizliği’, ‘fiziki şartlar’, ‘yoğunluğu azaltmak’ gibi hukuki dayanaktan yoksun ve gerçekçi olmayan gerekçeler yerine sadece sorunları çözme iradesinin yeterli olduğu ve son derece basit önlem ve düzenlemelerle sorunları çözebilecekken baroların çözüm önerilerinin dikkate alınmaması kanuna aykırıdır. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76/1 hükmünde baroların kuruluş ve nitelikleri ‘...meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.’ ifadeleriyle tanımlanmıştır. Bu kapsamda İzmir Barosu olarak mesleğimize yönelik fiili engellemelere karşı mesleğimizi savunmaktan ve mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz” açıklamasını yaptı. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: İzmir Barosu’ndan hukukçu vekillere mektup

İzmir Barosu’ndan hukukçu vekillere mektup Haber

İzmir Barosu’ndan hukukçu vekillere mektup

GURBET TAVUKLU İzmir Barosu TBMM’nin 28. döneminde seçilen hukukçu milletvekillerine gönderdiği mektupla artık kangren haline gelmiş sorunların çözümü için destek istedi. “Yargının kurucu unsuru olan savunma mesleğini sürdüren biz avukatlara yönelik ekonomik ve fiziki şiddetin son bulması, mesleğimizi, hak ettiğimiz ve emeğimizin karşılığını alacağımız bir zeminde, avukatlık mesleğinin saygınlığına ve onuruna uygun şekilde sürdürebilmemiz için gerekli düzenlemelerin yasalaşması sürecinde desteğinizi bekliyoruz” ifadelerinin kullanıldığı mektupta çözümü yasal düzenleme gerektiren 14 başlık sayıldı. MESLEKTAŞLARIMIZ YAŞAMLARINA SON VERİYOR Son 20 yıl içinde çoğunluğu genç olmak üzere 100’den fazla avukatın yaşamına son verdiği ve bu intiharların en büyük sebeplerinden birinin ekonomik olduğu vurgulanan mektupta düzenlenmesi talep edilen ekonomik taleplere yer verildi.  Mektupta ayrıca son 20 yılda 500’den fazla avukatın mesleğini yaptığı sırada fiziksel saldırıya uğradığı ifade edilerek, “Duruşma salonlarından yaka paça dışarıya çıkarılıyoruz ya da duruşma salonlarına sokulmuyoruz, biber gazı müdahalesine maruz kalıyoruz, tehdit ediliyoruz, adliyelerde, haciz mahallerinde saldırıya uğruyoruz, öldürülüyoruz, sakat kalıyoruz. Her nedense saldırıların failleri ise bir ‘kamu’ görevlisine saldırdıkları halde ödül gibi ceza aldıklarından olsa gerek yeni saldırıların da hedefi haline getiriliyoruz” denildi. GÖREVİMİZİ YAPMAMIZA ENGEL Avukatların 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 1. maddesinde tanımlandığı üzere yargının kurucu unsuru, olmazsa olmazı olduğu dile getirilen mektupta, “Avukatlık mesleğinin getirildiği nokta ve içinde bulunduğu koşullar, yargıdaki asli görevlerimizi gereği gibi yapmamızı engellemektedir. Hukuk kuralları içinde var olan bir hakkın tespiti, teslimi için çalışıyoruz.  Anayasa’nın 2. maddesinde tanımı yapılan “laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin” tüm kurum ve kurallarının yerle bir edildiği, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin yok sayıldığı bir düzende görev yapıyoruz. Avukatın gereksiz görülmediği, savunmanın yok sayılmadığı bir yargı düzeni istiyoruz. Sahip olduğumuz donanımın, en önemlisi emeğimizin karşılığı olan, hak ettiğimiz koşullarda yaşamak istiyoruz” ifadelerine yer verildi.

“Savunmanın yok sayılmadığı yargı düzeni istiyoruz” Haber

“Savunmanın yok sayılmadığı yargı düzeni istiyoruz”

ÇAĞLA GENİŞ İzmir Barosu, “Avukatlığı itibarsızlaştırmanıza, avukatları yoksullaştırmanıza karşı sözümüz var’” konulu basın açıklaması düzenledi. Bayraklı’daki adliye binası önünde gerçekleştirilen açıklamada, “Avukatız buradayız” ve “Mesleğimizi savunuyoruz” yazılı dövizler taşındı. Avukatlar adına basın açıklamasını İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz okudu. Avukatların bir yandan fiziksel şiddetin hedefi haline geldiğini, bir yandan da ekonomik olarak güçsüzleştirildiğini söyleyen Yılmaz, “Biz avukatlar, bir hakkın tespiti, bir hakkın teslimi için görevimizi yaparken, hukuk düzeni içinde, yargılama süreçlerinde müvekkillerimizin hakları için mücadele ederken, Cumhuriyetimizi ve cumhuriyet değerlerini savunurken, kendi haklarımızı ve mesleğimizi de korumak ve savunmak durumundayız. Bu onurlu mesleği seçerken, sürdürürken yaşadığımız zorluklara karşı sessiz kalmamız elbette ki mümkün değil. Ne dün sustuk, ne bugün susuyoruz, ne de yarın susacağız. Bugün, avukatlar itibarsızlaştırılırken, bir taraftan fiziksel şiddet hedefi haline gelmiş diğer taraftan ise ekonomik olarak da güçsüzleştirilmiştir” dedi. VAR OLMA SAVAŞI Yaşanan ekonomik zorluklara değinen Yılmaz, “Ülkemiz ekonomisinde bugüne dek benzeri görülmemiş olumsuzluklar, avukatın iş alanlarının daraltılmasıyla birleştiğinde ayakta kalmakta güçlük çekiyoruz. Özellikle genç meslektaşlarımız, ekonomik düzenin yarattığı zorluklarla karşı karşıya geldiğinde, mutsuzluğun ve umutsuzluğun sürüklediği bir zeminde var olma savaşı veriyor. Artık nefes almakta zorlandığımız bu süreçte, aşağıda sıraladığımız taleplerin kabulü ve yerine getirilmesi için birlikte, yeni bir yol açıyoruz” ifadelerini kullandı. SAVUNMANIN TALEPLERİNİ SIRALADI Açıklamasının devamında talepleri sıralayan Yılmaz, “Adli Yardım ve CMK ücretleri, verilen kamu hizmetinin değeri ve saygınlığı ile orantılı olarak arttırılmalıdır. Bu hizmetlere ilişkin ücretler, gecikmeksizin, zamanında ve eksiksiz olarak ödenmelidir. Avukatlık hizmeti, kuvvetler ayrılığının yargı ayağında verilen, temel insan hakları kapsamındaki savunma hakkı kapsamında verilen bir kamu hizmetidir. Bireyin ve toplumun temel bir ihtiyacı avukatlar tarafından karşılanmaktadır. Bu kapsamda elde edilen kazancın vergilendirilmesinde bu husus dikkate alınmalı, başta Adli Yardım ve CMK olmak üzere, avukatlık ücretinden alınan KDV yüzde 1’e indirilmeli, gelir vergisi oran ve miktarlarında iyileştirmeler yapılmalıdır. Asgari ücrete, emekli ve memur maaşlarına oransal olarak büyük artışlar getirildiği şu günlerde, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi yeniden ve ivedilikle düzenlenmeli ve iyileştirmeler yapılmalıdır. Avukatlık ücreti alacağına, bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizine tabi tutulmalıdır. Stajyer avukatlar, staj dönemlerinde, sigortalanarak, staj yapıl süre boyunca asgari ücretten az olmayacak şekilde devlet tarafından ücret verilmeli, özlük hakları düzeltilmeli. İnsan ve meslek onuruna yaraşır staj ortamı sağlanmalıdır. Avukatlığın bir kamu hizmeti olduğu gerçeğinin, serbest meslek niteliğinin altında ezilmesine izin verilmemeli, yargıda savunmayı temsil eden avukatlar serbest rekabet koşullarına mahkum edilmemelidir” şeklinde konuştu. BİRLİKTE MÜCADELE VURGUSU Yılmaz, son olarak şunları kaydetti: “Biz avukatlar, avukatın gereksiz görülmediği, savunmanın yok sayılmadığı bir yargı düzeni istiyoruz. Sahip olduğumuz donanımın, en önemlisi emeğimizin karşılığı olan, hak ettiğimiz koşullarda, onurlu bir şekilde yaşamak ve mesleğimizi sürdürmek istiyoruz. İzmir Barosu olarak taleplerimizi gündemde tutmak, yaşama geçirilmesini sağlamak için, siz değerli meslektaşlarımızla omuz omuza, yan yana durarak her zeminde, yılmadan, usanmadan çalışacağımıza, engelleri aşmak için birlikte mücadeleye devam edeceğimize; söz veriyoruz.”  

"Savunmanın yok sayılmadığı yargı düzeni istiyoruz" Haber

"Savunmanın yok sayılmadığı yargı düzeni istiyoruz"

ÇAĞLA GENİŞ İzmir Barosu, "Avukatlığı itibarsızlaştırmanıza, avukatları yoksullaştırmanıza karşı sözümüz var'" konulu basın açıklaması düzenledi. Bayraklı'daki adliye binası önünde gerçekleştirilen açıklamada, "Avukatız buradayız" ve "Mesleğimizi savunuyoruz" yazılı dövizler taşındı. Avukatlar adına basın açıklamasını İzmir Barosu Başkanı Av. Sefa Yılmaz okudu.  NE SUSTUK NE SUSACAĞIZ! Avukatların bir yandan fiziksel şiddetin hedefi haline geldiğini, bir yandan da ekonomik olarak güçsüzleştirildiğini söyleyen Yılmaz, "Biz avukatlar, bir hakkın tespiti, bir hakkın teslimi için görevimizi yaparken, hukuk düzeni içinde, yargılama süreçlerinde müvekkillerimizin hakları için mücadele ederken, Cumhuriyetimizi ve cumhuriyet değerlerini savunurken, kendi haklarımızı ve mesleğimizi de korumak ve savunmak durumundayız. Bu onurlu mesleği seçerken, sürdürürken yaşadığımız zorluklara karşı sessiz kalmamız elbette ki mümkün değil. Ne dün sustuk, ne bugün susuyoruz, ne de yarın susacağız. Bugün, avukatlar  itibarsızlaştırılırken, bir taraftan fiziksel şiddet hedefi haline gelmiş diğer taraftan ise ekonomik olarakta güçsüzlestirilmiştir. Avukatı bir kamu hizmetinin öznesi olarak görmeyen ve topluma bu şekilde yansıtan anlayış, yeterli ve gerekli eğitimin verilemediği çok sayıda hukuk fakültesinin açılmasına yol vermekle kalmadı, meslek tekelimizi daraltarak, avukatın görev aldığı yargı süreçleri ve işlemlerde başka meslek mensuplarına yetki vererek yaşamımızı daha da zorlaştırdı" dedi. VAR OLMA SAVAŞI Yaşanan ekonomik zorluklara değinen Yılmaz, "Ülkemiz ekonomisinde bugüne dek benzeri görülmemiş olumsuzluklar, avukatın iş alanlarının daraltılmasıyla birleştiğinde ayakta kalmakta güçlük çekiyoruz. Özellikle genç meslektaşlarımız, ekonomik düzenin yarattığı zorluklarla karşı karşıya geldiğinde, mutsuzluğun ve umutsuzluğun sürüklediği bir zeminde var olma savaşı veriyor. Artık nefes almakta zorlandığımız bu süreçte, aşağıda sıraladığımız taleplerin kabulü ve yerine getirilmesi için birlikte, yeni bir yol açıyoruz" ifadelerini kullandı. SAVUNMANIN TALEPLERİNİ SIRALADI Açıklamasının devamında talepleri sıralayan Yılmaz, "Adli Yardım ve CMK ücretleri, verilen kamu hizmetinin değeri ve saygınlığı ile orantılı olarak arttırılmalıdır. Bu hizmetlere ilişkin ücretler, gecikmeksizin, zamanında ve eksiksiz olarak ödenmelidir. Avukatlık hizmeti, kuvvetler ayrılığının yargı ayağında verilen, temel insan hakları kapsamındaki savunma hakkı kapsamında verilen bir kamu hizmetidir. Bireyin ve toplumun temel bir ihtiyacı avukatlar tarafından karşılanmaktadır. Bu kapsamda elde edilen kazancın vergilendirilmesinde bu husus dikkate alınmalı, başta Adli Yardım ve CMK olmak üzere, avukatlık ücretinden alınan KDV yüzde 1'e indirilmeli, gelir vergisi oran ve miktarlarında iyileştırmeler yapılmalıdır. Asgari ücrete, emekli ve memur maaşlarına oransal olarak büyük artışlar getirildiği şu günlerde, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi yeniden ve ivedilikle düzenlenmeli ve iyileştirmeler yapılmalıdır. Avukatlık ücreti alacağına, bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizine tabi tutulmalıdır. Bağlı çalışan avukatın alacağı asgari ücret, mesleğin onuruna yaraşır bir şekilde belirlenmeli, yazılı sözleşme zorunluluğu getirilmeli ve bu sözleşmeler barolar tarafından denetlenmelidir. Stajyer avukatlar, staj dönemlerinde, sigortalanarak, staj yapıl süre boyunca asgari ücretten az olmayacak şekilde devlet tarafından ücret verilmeli, özlük hakları düzeltilmeli. İnsan ve meslek onuruna yaraşır staj ortamı sağlanmalıdır. Avukatlığın bir kamu hizmeti olduğu gerçeğinin, serbest meslek niteliğinin altında ezilmesine izin verilmemeli, yargıda savunmayı temsil eden avukatlar serbest rekabet koşullarına mahkum edilmemelidir. Serbest çalışan avukatlar teşvik edilmeli, emeklilik için gerekli gün sayısı 9 binden en az 7 bin 200’e indirilmeli, aylık sigorta prim miktarları düşürülmelidir. Yeni hukuk fakülteleri açılmamalı, var olan fakültelerin kontenjanları azaltılmalıdır. Son yıllarda sayıları giderek artan yenileriyle birlikte, tüm hukuk fakültelerinde nitelikli eğitimin verilmesi için düzenlemeler yapılmalı, akademik yapıları güçlendirilmeli ve hukuk fakültelerine kabul için ilk 50 bin sınırlaması getirilmelidir. Özel hukuk alanında resmi şekil şartına tabi olan tapu işlemleri, noter işlemleri gibi her türlü işlemlerde, avukata yönelik fiziksel şiddetin önlenmesi için gerekli önlemler alınmalı, adliyelerde, keşif ve haciz mahallerinde emniyet güçleri bulundurulmalıdır" şeklinde konuştu. BİRLİKTE MÜCADELE VURGUSU Yılmaz, son olarak şunları kaydetti: "Biz avukatlar, avukatın gereksiz görülmediği, savunmanın yok sayılmadığı bir yargı düzeni istiyoruz. Sahip olduğumuz donanımın, en önemlisi emeğimizin karşılığı olan, hak ettiğimiz koşullarda, onurlu bir şekilde yaşamak ve mesleğimizi sürdürmek istiyoruz. İzmir Barosu olarak taleplerimizi gündemde tutmak, yaşama geçirilmesini sağlamak için, siz değerli meslektaşlarımızla omuz omuza, yan yana durarak her zeminde, yılmadan, usanmadan çalışacağımıza, engelleri aşmak için birlikte mücadeleye devam edeceğimize söz veriyoruz." 

Avukat Onar, Menderes'teki kazayı değerlendirdi Haber

Avukat Onar, Menderes'teki kazayı değerlendirdi

NE OLMUŞTU? İzmir'in Menderes ilçesinde, hafif ticari aracın çarpmasıyla refüjü aşan otomobilin karşı yönden gelen yolcu minibüsüyle çarpıştığı kazada 5 kişi hayatını kaybederken, 20 kişi de yaralandı. Olayla ilgili kazaya sebebiyet verdiği değerlendirilen hafif ticari aracın 18 yaşındaki sürücüsü Y.K., gözaltına alındıktan sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Sürücünün jandarmadaki ifadesinde 'sollama yapmak istedim' demesinin ise ortaya çıkan araç içi kamera görüntüsüyle çeliştiği görüldü. Görüntüde, makas attığı görülen hafif ticari aracın otomobile hızla yandan çarptığı, çarpmanın şiddetiyle kontrolden çıkan otomobilin refüjü aşıp, karşı yöne geçerek minibüsle çarpıştığı anlar yer aldı. ARAÇ KAMERASININ ÖNEMİ Kazayla ilgili değerlendirmelerde bulunan İzmir Barosu avukatlarından Ali Onar, kamera görüntülerinin sanığın olabilecek tüm gerçek dışı ifadelerinin önüne geçtiğine işaret etti. Bu bakımdan araçlarda kamera kullanılmasının da önemine değinen Av. Ali Onar, "Araç kamerası olayın aydınlatılması bakımından ciddi önem kazandı. Kusurun tespit edilmesi bu araçla önem kazanacak. Bu kazanın bir kamera kaydı olması, sanığın olabilecek tüm gerçek dışı ifadelerinin önüne geçmiş oldu. Kazanın bir kamera kaydının olması yargılama açısından da mahkemenin gerçekleri görmesinde büyük kolaylık oluşturacak. Bu açıdan da baktığımızda araçlarda kamera bulunmasının ne denli önem arz ettiğini işaret eder. Araçlarda bir kamera bulunması suçun veya olayın tespiti açısından oldukça önemlidir" dedi. 20 YILIN ÜSTÜNDE BİR CEZA OLABİLİR Kazaya sebebiyet veren sürücünün alabileceği ceza hakkında da değerlendirmelerde bulunan Onar, "Görüldüğü üzere burada oldukça fazla bir can kaybımız var; dolayısıyla birden fazla kişinin ölmesine ve yaralanmasına sebebiyet verilmesinden dolayı bir yargılama yapılacaktır. Kanuna göre de 2 yıldan 15 yıla kadar bir cezalandırma öngörülecektir. Ancak burada tartışılması gereken konu olayın muhtemel kast ya da bilinçli taksirle mi gerçekleştiğidir. Kamuoyunda da artan haklı eleştiriler nedeniyle Yargıtay'ın takdirleri olabiliyor. Bu kazada güvenlik kamerasından da anlaşılacağı üzere makas atma konusu hakimken, Yargıtay bunu bilinçli taksir olarak öngörebilmekte. Bu sebepten de cezanın 1/3 veya 1/2 oranında artırılması hususunda yasanın öngördüğü maddenin uygulanması istenmektedir. Yargıtay'ın da artık bu kararları istikrar kazanmıştır. Mahkeme ne kadar verir, üst sınıra ne kadar yaklaşılır; bunların hepsi yargılama sürecinde belli olacak hususlardır. Olayın gerçekleşmesi şekli bakımından sanık tutuklu yargılanacak, mahkemenin kararına göre de ceza 20 yılın üstüne çıkabilmektedir" diye konuştu. İHA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.