[tag] Haberleri |İlkses Gazetesi - Son Dakika [tag] Haberleri

#iklim değişikliği

iklim değişikliği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, iklim değişikliği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İklim değişikliği balıkların tadını bozabilir Haber

İklim değişikliği balıkların tadını bozabilir

Aydın Delice yarımadasında bu sene kapılarını açan Anda Barut Collection'ın ev sahipliği ile, otelde kalan yabancı konuklara Türk mutfağını ve Türk şefleri tanıtmak için gerçekleşen "Kadın Şeflerle Lezzet Buluşması" programının üçüncüsünde, şef Çiğdem Alagök, konuklarına, balık menüsünden özel lezzetler sundu. Tadım sonrası kariyeri ve Türk gastronomisine dair açıklamalar yapan şef Alagök, Yeditepe Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü'nden 2007'de mezun olduğunu, pazarlama yüksek lisansının ardında 2005'te Ritz Carlton'ın mutfağında başladığı aşçılık serüveninin farklı otel ve Türk Hava Yollarındaki çalışmasından sonra sürdüğünü ifade etti. İstanbul Bilgi Üniversitesinde gastronomi alanında 8 yıldır ders verdiğini, gastronomiye artan ilgiden mutlu olduğunu kaydeden Çiğdem Alagök, "Mutfakta yemekleri ve teknikleri birebir öğrenciye öğretmek gerekiyor. 40 kişilik sınıflar oluyor. Gastronomi aslında maliyetli bir bölüm. Türkiye'de gastronomi bölümlerinde kontenjanların azaltılması lazım." dedi. Balık üzerine çalışmayı ve yeni tatlar çıkarmayı sevdiğini ifade eden Alagök, bugün Türk mutfağında özellikle evlerde balığın istenilen seviyede kullanılmadığını söyledi. Şef Alagök, "Osmanlı ve İstanbul menülerine de baktığımızda eskiden balık, hem restoranlarda hem de evlerde daha çok soğuk başlangıç olarak kullanılıyordu. Ana yemek kısmında ise daha farklı tariflere rastlayabiliyoruz. Bugün 'balık pişirelim, yiyelim' diyen aileler azaldı. Balığı kızartmayı seviyoruz ama omega-3 değerleri kızartmayla gidiyor. Buğulamada besin değerleri korunuyor. Teknikleri doğru kullanmalıyız." şeklinde konuştu. Rağbet görmeyince yetiştirmeleri az oluyor Balıkta farkındalığın artması gerektiğini vurgulayan Çiğdem Alagök, "10 sene sonra belki balık bulamayacağız. Gökkuşağı alabalığı ve kırmızı benekli alabalık çok değerli ama özellikle kırmızı benekli alabalığa ulaşamıyoruz. Menümde yer alan Bafa Gölü'nden çıkan yılan balığının tanıtımı noktasında sorun var. Rağbet görmeyince yetiştirmeleri az oluyor." dedi. Şef Alagök, denizlerde kuralların kalın çerçevelerle konulmasını isteyerek, balıkçılara desteklerin sağlanması ve balığa uygun avlanmanın kontrol edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Gastronominin gelişmesi için tarımın iyileşmesi lazım Alagök, Türk mutfağı ve Osmanlı mutfağı restoranlarının her geçen gün artış gösterdiğini, tencere ve sulu yemeklerin sunumunda 10 yılda iyi bir noktaya gelindiğine dikkat çekerek, "Türk mutfağında pazarlamadan ziyade bazı yemeklerde sahip çıkılma noktasında sorun yaşanıyor. Ev yemekleri bizim damak tadımıza uygun olduğundan onu yurt dışında pazarlayamayız. Salça, yoğurt kullanımı yurt dışındaki misafirlere farklı geliyor. Yöresel yemekleri bölge tanıtımları ile ortaya çıkarmalıyız. Türk mutfağı çok geniş çünkü. Çay bile başlı başına bir başlık. Ülkemizde bölgelerin ürün bazlı tanıtımı yapılmalı." dedi. Şef Çiğdem Alagök, küresel iklim değişikliği sebebiyle balık göç yollarının da artık değiştiğini ve bunun gelecekte artacağını ifade etti. Küresel ısınma sebebiyle balıkların ya göç edeceklerini ya da form değiştireceklerini aktaran Alagök, "Denizlerin ısınması nedeniyle balıkların yağ ve tuz oranları değişecek. Bu da pişirme tekniklerini de bir miktar değiştirecek." diye konuştu. Türkiye'de ürünlerin yapısının da bozulduğuna vurgu yapan Alagök, "Domatesler, biberler plastik gibi oldu. Tarım ve hayvancılıkta sağlıklı ürünlerin üretilip gastronominin bu ürünlere sahip çıkması lazım. Gastronominin gelişmesi için tarımın iyileşmesi lazım. Çok fazla coğrafi işaretli ürünümüz var. Mesela Çanakkale'ye ait olan Ezine peynirini yapmak için Anadolu'dan süt taşımamamız lazım. Bunun için de orada tarım ve hayvancılığın gelişmesi gerekiyor." ifadelerine yer verdi.

Ölümcül kalıntı: Pestisit Haber

Ölümcül kalıntı: Pestisit

Türkiye’deki tarım alanlarında böcek gibi bitkiye zarar veren canlıları ya da yabani otları önlemek veya yok etmek için kullanılan pestisit oranı her geçen gün artıyor. Ülkemizde hemen her bölgede yaygın olarak kullanılmaya devam eden pestisit, 2013 yılında 39 bin 440 ton, 2020 ve 2021 yıllarında 53 bin ton, geçen sene ise 55 bin ton seviyelerine ulaştı. Ege Bölgesi’ndeki tarım alanlarında ise pestisit kullanımında Manisa 4 bin 213 tonla ilk sırada yer alırken, İzmir’de bin 946 ton, Aydın’da ise bin 900 ton pestisit tarım ürünlerine karıştı. İnsan sağlığı üzerinde kanser ve kalıtsal hastalıklar gibi ciddi zararları bulunan pestisit kullanımının artmasındaki en büyük etkenin iklim değişikliği sebebiyle yaşandığını belirten TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Hakan Çakıcı, “Üretici iklim değişikliğiyle mücadele etmek için daha fazla ilaca sarıldı. Bir ölçüde bu tür ilaçları kullanmakta zorundayız ama bizim en büyük yanlışımız ilacı doğru, ölçülü ve zamanında kullanmamızdan kaynaklanıyor. Kimyasal ilaç kullanımıyla ilgili çiftçiyi bilinçlendirmemiz ve denetimleri sıkılaştırmamız lazım” açıklamasında bulundu.  İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ETKİLEDİ İklim değişikli sebebiyle üreticinin rekolte kaybını engellemek için kimyasala daha fazla yöneldiğini ve bu sebepten dolayı da pestisit kullanımının artış gösterdiğini vurgulayan Çakıcı, “Son dönemdeki artışın temeli iklim değişikliğidir. Geride bıraktığımız 3 yıl içinde inanılmaz bir iklim değişikliği söz konusu. İklim değişince kuraklık, aşırı sıcak ve nemli ortamın artması hastalık ve zararları teşvik ediyor. Bunlarla mücadele etmek için üretici daha fazla ilaca sarıldı. Tarım sisteminde çok fazla ürün alma kaygısı güdüldüğü için hastalık ve zararlara karşı kimyasal ilaç kullanıyoruz. Bir ölçüde kullanmak da zorundayız ama bizim en büyük yanlışımız ilacı doğru, ölçülü ve zamanında kullanmamızdan kaynaklanıyor. Üreticinin bu konuda bilinçli olamama sorunu var. Bunun yanı sıra olayın bir de ticari boyutu var. İlacı satma kaygısıyla oluşan bir yanlış sistem var. Bunlar geçmişten gelen sorunlar. Maalesef yanlış kullanım konusunu çözemedik, çözemiyoruz” dedi. İNSANA, TOPRAĞA, SUYA ZARARLI Pestisit kullanımının insan, toprak ve tarım arazilerine bulunan canlılara ciddi zararları olduğunu ifade eden Çakıcı, “Bizim buna karşı doğru ürünleri doğru ilaçta ve zamanında kullanmamız gerekiyor. Kalıntı oluşmaması için hasada yakın ilaç kullanmamalıyız. Gübre de dahil buna fakat pestisit direkt zehirli bir ilaç olduğu için tehlikeleri daha büyük. Çünkü yanlış kullanım insana, toprağa, suya ve tarım arazilerindeki canlılara ciddi zararlar veriyor. Öte yandan, bilinçsiz kullanım üreticinin gelecek yıllarda daha fazla ve daha etkili kimyasallara başvurmasına sebep oluyor. Bir süre sonra bu mikroorganizmalar o ilaca karşı direnç gösteriyorlar. Buna karşı koyabilmek için daha fazla doz veya daha farklı ilaçlar kullanılması gerekiyor. İlaç kullanımıyla ilgili çiftçiyi üreticiyi gerçekten bilinçlendirmemiz lazım. Satan kişilerin de yazılması ve önerilmesi noktasında ticari kaygıdan uzak durmaları gerekir. Bunlar hep öğretilecek ve denetlenecek konulardır. Kullanımı azaltmaya yönelik kamusal politika uygulanmalıdır” ifadelerini kullandı.   ÜLKEMİZDE YASAKLANMALI Pestisitin havaya, suya kolayca karışabildiğini ve rüzgarla birlikte çok uzaktaki tarım arazilerine kadar yayılarak tüm ekosistemi tehdit eden bir zehir olduğunu bu yüzden de ülkemizde acilen yasaklanması gerektiğini söyleyen TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı İbrahim Uğur Toprak ise “Pestisit kullanımı halk sağlığını olumsuz bir şekilde etkileyen önemli bir sorundur. Gıdalar ve insan sağlığı dışında hayvanlar ve doğa üzerinde de ki böcek türlerinde, özellikle kuşlarda yıkıma neden olup biyoçeşitliliğe zarar verir. Bulaş yoluyla çevreyi kirleten pestisitler sadece kullananları değil, pestisit kullanılmış ürünü tüketenleri de etkiler. Dünya Sağlık Örgütü’nce en tehlikeli ve muhtemel kanserojen olarak sınıflandırılan pestisitler için ilgili merciler gerekli adımları ivedilikle atmalı, hatta ülkemizde de yasaklamalıdır. Pestisit kullanımını azaltmaya yönelik kamusal politikalar acilen uygulanmalı, arkeolojik yani güvenilir ve besleyici gıdaların doğa dostu yöntemlerle üretilip herkese ulaşabildiği bir gıda sistemine acilen geçilmelidir. Bakanlık taklit ve tağşiş için yapmış olduğu uygulamayı her ne kadar 20 aydır yapmasa da meyve ve sebzeler için de yapmalı, pestisit sınır değerlerini aşan ürünleri üreten firma ve kişileri de ifşa etmelidir” dedi. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Tarım alanında kalıyor ama… GES’e şartlı onay

İklim değişikliği zeytin üretimini olumsuz etkiliyor Haber

İklim değişikliği zeytin üretimini olumsuz etkiliyor

Kuraklık zeytin ve zeytinyağı üretimini olumsuz etkiliyor Balıkesir Üniversitesi Edremit Meslek Yüksek Okulu Zeytincilik ve Zeytin İşleme Teknolojisi Bölümü Öğretim Görevlisi Mücahit Kıvrak, son yıllarda yaşanan kuraklıkların zeytinliklerde olumsuz etkilere neden olduğunu ifade ederek, “Türkiye’de kuraklık sadece bu sene değil 3-4 yıllık bir mesele. Bu sene biz nihai sonucu gördük. Zeytincilikte ciddi bir ürün ve kalite kaybını gözlemlemekteyiz. Geçtiğimiz hafta bazı fabrikalar çalışmaya başladı. Randımanlar çok düşük çıkıyor. Bu bizim açımızdan kayıptır. Zeytinin tam üretim zamanında biz eylül yağışları bekliyorduk ama zeytinlik alanlarda eylül yağışları istenilen seviyelerde olmadı” dedi. Yağışların yetersizliğinin yanı sıra çiğ yağışlarının da istenen seviyelerde olmadığına değinen Kıvrak, “Normalde kıyı Ege ve Akdeniz’de, Ağustos’un ikinci yarısından itibaren geceleri çiğ yağışı olurdu. Bu çiğ yağışında da ciddi azalmalar var. Hem yağış rejiminin değişmesi, hem yağışın azalması, aynı zamanda sıcaklıkların yüksek seyretmesi nedeniyle zeytinliklerde ciddi bir ürün kaybı yaşandı” dedi. Toprak işleme tekniklerinin kurak zamanlarda önemli olduğunun altını çizen Mücahit Kıvrak, “Özellikle zeytincilikte toprak işleme tekniklerinin değişmesi lazım. Sıfır sürüm ile arazilerin organik madde oranlarını artırıcı önlemler almalıyız. Organik maddeyi bir puan yukarıya çıkardığımızda toprağın su tutma kabiliyeti dekarda 20-25 ton civarında arttığını gözlemliyoruz. Özellikle yaz aylarında yüksek sıcaklıkların etkisinden kurtulmak için ağaçlara kaolin kili uygulaması yapmalıyız. Yine mümkün olan bölgelerde sulama yapmamız lazım” dedi. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: Aydın’da ayçiçeği hasadı başladı

Her beş kişiden üçü iklim değişikliğinden korkuyor Haber

Her beş kişiden üçü iklim değişikliğinden korkuyor

Bir kamuoyu araştırma şirketinin yürüttüğü ‘Türkiye'de Su Krizi’ başlıklı çalışma geleceğe dair endişeleri gözler önüne serdi. Yayınlanan araştırma sonucuna göre her beş kişiden üçü iklim krizinden korkuyor, ikisi ise su krizi konusunda çok kaygılı. Türkiye genelinde, 18-55 yaş arası, A, B, C1, C2 ve D, E sosyo-ekonomik grupları üzerinde gerçekleştirilen araştırmada, katılımcıların yüzde 36,6'sı ‘Su krizi nedir?’ sorusuna, ‘iklim değişikliği ve küresel ısınmanın neden olduğu su kıtlığıdır’ yanıtını verdi. Araştırma, su krizinden yüksek kaygı duyanların, çoğunlukla 45-55 yaş grubundan geldiklerini ortaya koydu. BARAJ DOLULUK ORANLARI YAKINDAN İZLENİYOR Katılımcıların pek çoğu iklim değişikliği ve su kaynaklarının azalmasının, su krizi algısında önemli bir rol oynadığı konusunda hemfikir ancak su krizi tanımı insanların sosyo-ekonomik konumlarına göre farklılaşabiliyor. Öte yandan her beş kişiden üçü iklim değişikliğinden korkuyor ve bu konuda kişisel tedbirler alıyor. Araştırma sonuçları, su krizi konusunda yüksek kaygı duyanların bu gündem konusunu da sürekli takip ettiğini, katılımcıların yüzde 67,1'inin Türkiye'deki baraj doluluk oranlarını yakından izlediğini gösteriyor. ARAŞTIRMANIN BAŞLICA SONUÇLARI Katılımcıların yüzde 34,8'i günlük olarak 1-2 litre su içtiğini belirtiyor. Ayrıca, günde 4 litreden fazla su içen kişiler arasında yaş gruplarına bağlı olarak belirgin farklılıklar ortaya çıkıyor. 45-55 yaş grubundaki katılımcılar, 18-24 yaş grubundakilere göre daha fazla su tüketiyor. Araştırma, hangi amaçla daha çok su tükettikleri açısından katılımcıların yüzde 62,2'sinin suyu içecek ihtiyacını gidermek için tükettiğini saptıyor. Diğer amaçların başında ise yüzde 27,6 ile temizlik geliyor. Ancak erkekler suyu daha çok içmek için tüketirken kadınlar daha çok temizlik amacıyla tüketiyor. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SU KITLIĞI MI? Araştırmaya katılanların yüzde 36,6'sı su krizini ‘İklim değişikliği ve küresel ısınmanın neden olduğu su kıtlığı’ olarak tanımlıyor. Bu sonuç, iklim değişikliğinin ve su kaynaklarının azalmasının su krizi algısında önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Araştırmaya katılanların yüzde 40,4'ü su krizi konusunda ‘Evet, çok endişeliyim ve sürekli bu konuyu takip ediyorum’ derken bu kaygının en yaygın olarak 45-55 yaş grubundaki katılımcılar tarafından paylaşıldığı görülüyor. Yine aynı araştırmaya katılanların yüzde 92,2'si günlük hayatlarında su tasarrufu yaptıklarını belirtiyor. Su tasarrufu yapan katılımcıların yüzde 82,9'u suyun boşa akıtılmamasına dikkat ediyor. BU İÇERİK DE İLGNİZİ ÇEKEBİLİR- Kuraklık alarmı: Türkiye'nin su varlığını ve biyoçeşitliliğini tehdit ediyor

TBMM’den iklim değişikliği çalışması Haber

TBMM’den iklim değişikliği çalışması

Araştırmaya göre, iklim değişikliğini müstakil bir düzenleme şeklinde ele alan ülkeler olduğu gibi çevre koruma, enerji, endüstri ve yeşil büyüme alanlarını düzenleyen çeşitli kanunlarda bu konuya yer veren ülkeler de bulunuyor. İklim değişikliği konusunu kapsamlı, ayrıntılı ve sistemli bir şekilde müstakil kanun içerisinde düzenleyen ülkelerin amaç olarak; iklim değişikliğini çok ciddi bir sorun addettikleri, önleme kararlılığı belirttikleri ve mücadelede uluslararası işbirliğine atıfta bulundukları görülüyor. Ülkelerin büyük çoğunluğu iklim kanunlarında doğrudan, net, niceliksel ve uzun vadeli hedefler koyuyor. Sera gazı emisyon azaltım hedeflerindeki yıl ve oran miktarlarında genellikle Paris Anlaşması dikkate alınıyor. Çoğu ülke kanunları, net sıfır emisyon hedeflerini veya buna yaklaşan emisyon azaltımlarını içeriyor. Müstakil, bağımsız, bilimsel ve uzman bir kurulun oluşturulması, kanunların içerdiği önemli bir husus olarak çalışmada yer alıyor. Söz konusu kanunlarda, hükümetin, doğrudan ilgili bakanlığın veya bağımsız kurulun periyodik olarak iklim değişikliği politikasının çeşitli yönlerine ilişkin rapor hazırlaması, raporların yürütme ve parlamentoya sunulması ile kamuoyuna açıklanmasına ilişkin hükümler yer alıyor. Öte yandan ulusal parlamentolara açıkça iklim politikasını gözetme rolü veriliyor. Almanya'da yıllık emisyon bütçeleri aşılırsa, acil eylem programı hazırlanıyor Almanya'da Federal İklimi Koruma Kanunu'nda, Paris Anlaşması uyarınca dünya çapında iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek için küresel ortalama sıcaklık artışını, sanayi öncesi seviyenin 2 santigrat derece altında tutma ve mümkünse 1,5 santigrat derecenin altına düşmeyecek şekilde sınırlama yükümlülüğü vurgulanıyor. Kanunda 2021 yılında yapılan değişiklikle hedef yükseltmesine gidilerek sera gazı emisyonlarının 1990 yılındaki seviyelere kıyasla kademeli olarak 2030 yılına kadar en az yüzde 65 oranında, 2040 yılına kadar en az yüzde 88 oranında, 2045 yılına kadar net sera gazı nötr noktasına kadar azaltılacağı, 2050 yılından sonra negatif sera gazı emisyonlarına ulaşılacağı öngörülüyor. Kanunda yıllık emisyon bütçelerinin aşılması halinde hazırlanacak acil eylem programı düzenleniyor. Emisyon verilerinin, bir sektör için izin verilen yıllık emisyon bütçesinin bir raporlama yılında aşıldığını göstermesi halinde, ilgili bakanlığın İklim Değişikliği Uzmanlar Konseyinin emisyon verilerini değerlendiren çalışmasını izleyen 3 ay içinde ilgili sektör için bir acil eylem programı sunacağı; bu programın takip eden yıllarda yıllık sektörel emisyon bütçelerine uyulmasını sağlayacağı; federal hükümetin, ilgili sektörde veya diğer sektörlerde alınacak önlemleri veya sektörler arası önlemleri görüşeceği ve bu önlemleri mümkün olan en kısa sürede alacağı ifade ediliyor. Kanunda, Federal Hükümetin, İklim Eylem Planının her güncellenmesinden sonra bir iklim eylem programını kabul edeceği, hedeflere ulaşılamaması halinde mevcut iklim eylem programının tedbirleri içerecek şekilde güncelleneceği belirtiliyor.Öte yandan sektörel sorumluluğu bulunan federal bakanlıkların İklim Eylem Planının güncellenmesini takip eden altı ay içinde ilgili sektörlerde gerekli ek sera gazı azaltımlarının gerçekleştirilmesi için uygun olan tedbirleri önermesi de kanunda yer alıyor. Hükümet, yıllık iklim eylem raporu hazırlayacak Kanuna göre, hükümet, meclise iletmek üzere acil eylem programlarının uygulanmasındaki ilerleme durumu hakkında bilgi veren ve muhtemel sera gazı azaltma etkilerine ilişkin tahmin içeren yıllık iklim eylem raporu hazırlayacak. İlki 2024 yılında olmak üzere rapor her iki yılda bir hazırlanacak. Kanuna göre, hükümet, yıllık emisyon bütçelerinin değiştirilmesi veya belirlenmesi, İklim Eylem Planının güncellenmesi ve iklim eylem programlarının kabul edilmesinden önce sera gazlarının azaltılmasına ilişkin temel varsayımlar hakkında İklim Değişikliği Uzmanlar Konseyinin görüşünü alacak. Kanunda, federasyonun, 2030'a kadar kamu yönetimini iklim nötr bir şekilde yapılandırmayı hedefleyeceği ve bu hedefe ulaşmak için en geç 2023'te ve bundan sonra her beş yılda bir, federal makamların ve kurumların uymaları gereken önlemlerin belirleneceği ifade ediliyor. Avrupa Birliği'nden 2040 hedefi Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyince kabul edilen Avrupa İklim Kanununda, Birlik içerisinde en geç 2050 yılına kadar emisyonların sıfıra indirilmesinin ve bundan sonra negatif emisyon elde edilmesinin amaçlandığı ifade ediliyor. Kanunda, 2009 yılında kurulmuş olan Avrupa İklim Değişikliği Bilimsel Danışma Kurulunun bağımsız olarak bilimsel ve teknik bilgi ve danışma kurulu olarak hizmet vereceği belirtiliyor. Kurula, Paris Anlaşması ve bu Kanundan kaynaklı taahhütler ışığında iklim hedeflerine yönelik bilimsel rapor hazırlayıp sunma, farkındalığı artırma ve uluslararası bilimsel çalışmaları izleme gibi görevler yükleniyor. Öte yandan üye ülkelerin kendi ulusal bilimsel danışma kurullarını oluşturmaları öneriliyor. İklime zararsızlık hedefi için emisyon değerlerinin 2030'a kadar 1990 yılındaki değerlerin net olarak yüzde 55'ine düşürüleceği belirtilen kanunda, bunun için birlik kurumları ve üye devletlerin hızlı bir şekilde emisyon azaltımına öncelik vermeleri isteniyor. 2030'a kadar kaldırılacak net emisyon miktarı 225 milyon ton ile sınırlandırılıyor. Birlik, 2040 hedefi belirleyecek. Bu hedef, Paris Anlaşması'ndaki ilk küresel değerlendirmenin (2023 yılında) üzerinden 6 ay geçmeden hazırlanacak. Avustralya'da yıllık iklim değişikliği beyanı parlamentoya sunuluyor Avustralya'da İklim Değişikliği Kanunu'na göre, Avustralya net sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 2005 seviyesinin yüzde 43 altına düşürecek, 2050 yılına kadar da sıfıra indirecek. Kanunda, İklim Değişikliği Bakanının yıllık iklim değişikliği beyanı hazırlaması ve parlamentonun iki kanadına da sunması hükme bağlanıyor. Birleşik Krallık'ta karbon bütçeleme sistemi Müstakil iklim kanunlarının ilk örneklerinden biri olan 26 Kasım 2008 tarihli İklim Değişikliği Kanunu, Birleşik Krallık'ın sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik uzun vadeli hedeflerine ulaşması ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamaya yönelik adımlar atılması için bir çerçeve oluşturuyor. Karbon yönetimini geliştirmek, düşük karbon ekonomisine geçişi sağlamak, düşük karbonlu ürünlere yatırım yapılmasını teşvik etmek için orta ve uzun vadeli hedefler koyan kanun, ekonomik olarak güvenilir bir emisyon azaltma stratejisi çiziyor. Kanunda sera gazı emisyonunda 1990 yılı baz alınarak 2050 yılına kadar en az yüzde 80 oranında azaltım sağlama hedefi öngörülürken, 2019 yılında yapılan değişiklikle bu oran yüzde 100'e, net sıfır emisyon hedefine yükseltiliyor. Kanun, belirli bir zaman dilimindeki toplam emisyon miktarını sınırlayan bir karbon bütçeleme sistemi getiriyor. Devlet bakanının karbon bütçesini parlamentoya sunmadan önce İklim Değişikliği Komitesinin tavsiyelerini ve diğer ulusal makamların beyanlarını alması gerekiyor. İklim değişikliğinin etkileri hakkında raporu, ilgili devlet bakanının, beş yılı geçmeyecek dönemlerde parlamentoya sunması gerekiyor. Kanun, sera gazı emisyonları hakkında hükümetin yıllık bir rapor sunmasını da öngörüyor. İklim Değişikliği Komitesi parlamentoya yıllık rapor vermekle görevli Kanunda, iklim değişikliğiyle ilgili tüm konularda tavsiyelerde bulunmak üzere bağımsız yeni bir organ olan İklim Değişikliği Komitesi oluşturuluyor. Kanuna göre, bu komite, 2050 hedefinin aşamalarına, karbon bütçelerinin düzeyi ile uluslararası havacılık ve uluslararası deniz taşımacılığından kaynaklanan emisyonlara ve ekonominin ticaret planlarına konu kısmı ile geri kalanı tarafından ne kadar çaba sarf edilmesi gerektiği hususlarında tavsiyelerde bulunmakla ve ilerleme hakkında parlamentoya yıllık rapor vermekle görevli. Grantham İklim Değişikliği ve Çevre Araştırma Enstitüsünce hazırlanan ve 1 Nisan 2018'de yayımlanan "Birleşik Krallık İklim Değişikliği Kanununun On Yılı" başlıklı raporunda, kanunun uygulanması ve karbon bütçelerinin piyasada işlemesiyle, Birleşik Krallık'ta özellikle enerji sektöründeki emisyonlar azalırken büyümenin devam ettiği belirtiliyor. Raporda, İklim Değişikliği Kanununun iklim eylemini ilerletmede etkili olduğu, ancak Birleşik Krallık'ın uluslararası iklim yükümlülüklerini yerine getirmesi için Kanunda reform yapılması gerektiği değerlendiriliyor. Fransa'da İklim Yüksek Konseyi Fransa'da İklim Değişikliğine Karşı Mücadele ve Etkilerine Karşı Direncin Güçlendirilmesi Hakkında Kanun, oldukça kapsamlı olup, tüketim, çalışma ve üretim, ulaşım, barınma, gıda güvenliği, çevrenin hukuki olarak korunmasının güçlendirilmesi ile iklim ve çevresel izleme konularına odaklanıyor. Başta fosil yakıtlar ve yüksek kirlilik oluşturan taşıtlar olmak üzere iklim üzerinde aşırı etkisi olan ürün ve hizmetlerin tanıtımında bazı şartlar getiriliyor. Bu doğrultuda 1 Mart 2022'den itibaren taşıt üreticileri, araçlarının karbondioksit emisyon sınıfını reklamlarında göstermek zorunda. Ulaşımla ilgili önlemler arasında; - 150 binden fazla nüfusa sahip şehirlerin veya metropol alanların 31 Aralık 2024'ten önce düşük emisyonlu bir hareketlilik bölgesi oluşturma zorunluluğu, - Yolculuğun ulusal demiryolu ağı üzerinden aktarmasız olarak ve günde 2 saat 30 dakikadan az süren birkaç aktarma ile sağlanabiliyor olması halinde Fransa toprakları içerisinde aynı hattaki iç hat uçuşların yasaklanması, - Bölgelere 2024'ten itibaren bir karayolu eko-vergisi oluşturma imkanı tanınması yer alıyor. Bağımsız bir organ olarak düzenlenen İklim Yüksek Konseyi; yıllık olarak, sera gazı emisyonlarının ve karbon ayak izinin azaltımı, karbon bütçeleri ve stratejisi, karbon yutaklarının geliştirilmesi, bütçe ve vergi hükümleri de dahil olmak üzere iklim değişikliğine uyum sağlamak için kararlaştırılan politika ve tedbirlerin uygulanması ve etkinliği, kamu politikalarının özellikle eğitim ve istihdam üzerindeki sosyoekonomik etkisi ve biyolojik çeşitlilik de dahil olmak üzere çevresel etkisi hususlarını içeren rapor hazırlayıp Başbakana ve parlamentoya sunmakla görevli. Güney Kore'de İklimle Mücadele Fonu Güney Kore'de İklim Krizine Müdahale için Karbon Nötr Yeşil Büyüme Kanununda, merkezi devletin, yerel yönetimlerin, kamu kurumlarının, şirketlerin ve vatandaşların iklim kriziyle baş etme konusunda sorumlulukları sıralanıyor. Kanunda 2050'ye kadar karbon-nötr bir toplum hedefi zikredilerek, 2030 yılına kadar gaz emisyonunun yüzde 35 oranında veya daha çok azaltılması gerektiği, bunun için yıllık bir sera gazı azaltım hedefi belirleneceği ifade ediliyor. Kanunla 2050 Karbon-Nötr Yeşil Büyüme Komisyonu kuruluyor. Komisyonun yeşil büyüme stratejisi ve karbon-nötr hedefi için plan ve politika oluşturacağı belirtiliyor. Komisyon Başkanı yıllık ve orta-uzun vadeli hedeflerin uygulanmasını izlemekle görevli. Kanunla, İklimle Mücadele Fonu oluşturuluyor. Bu fon, hükümetin katkısının yanı sıra bireylerin bağış ve katkıları, diğer fonlardan transferler, borçlanma ve emisyon izinlerinden alınacak vergiler gibi kaynaklardan oluşuyor. Fonun yönetimi Strateji ve Maliye Bakanlığının uhdesinde bulunuyor. Kolombiya'da İklim Değişikliği Yönetimi Kanunu ile kurulan Ulusal İklim Değişikliği Sistemi; organize bir şekilde uygulanan politikalar, düzenlemeler, süreçler, devlet ve özel kuruluşlar, kaynaklar, planlar, stratejiler, araçlar, mekanizmalar ve veriler dizgesini ifade ediyor. Sektörlerarası İklim Değişikliği Komisyonu, Ulusal İklim Değişikliği Sisteminin eş güdümünden sorumlu. Grantham İklim Değişikliği ve Çevre Araştırma Enstitüsünce hazırlanan "İklim Değişikliğinde Kanun Yapımı ve Adli Süreçlere İlişkin Küresel Eğilimler: 2018 Durum Raporu"na göre, ülkelerin iklim kanunlarında ve politika belgelerinde artış söz konusu olup Paris Anlaşmasını imzalayan veya onaylayan ülkelerin tamamı iklim değişikliği konusunda en az bir ulusal kanun veya politika belgesine sahip. Raporda, dünya genelinde 1500'den fazla ulusal iklim değişikliği kanunu ve resmi politika belgesi bulunduğu belirtiliyor. BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR- Kuraklık alarmı: Türkiye'nin su varlığını ve biyoçeşitliliğini tehdit ediyor

Süt sıkıntısı kapıda: Küresel ısınma inekleri bile olumsuz etkiledi Haber

Süt sıkıntısı kapıda: Küresel ısınma inekleri bile olumsuz etkiledi

Aydın İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Veteriner Hekimi Nusret Mercan, iklim değişikliği sebebiyle artan sıcaklık dalgalarının etkisinin giderek ciddi boyutlara ulaştığını belirterek, özellikle yaz aylarında artan sıcaklıkların, büyükbaş hayvanların verimliliğini olumsuz etkilediğini söyledi. “Aşırı sıcaklar büyükbaş hayvanlarda strese neden oluyor” Aydın'ın tarım ve hayvancılık sektörünün, ekonomik açıdan büyük bir öneme sahip olduğunu ancak son yıllarda bölgede yaşanan sıcak dalgaları, yetiştiricileri endişelendirdiğini belirten Veteriner Hekim Nusret Mercan, yaz dönemi boyunca insanlar gibi hayvanların da bol su tüketmeye ve serinlemeye ihtiyacı olduğunu söyledi. Aşırı sıcakların, hayvanların normal davranışlarını bozabildiğini ve bunun sonucunda, hayvanların beslenme alışkanlıkları değişip süt veriminin azalabildiğini kaydeden Mercan, “Aydın'da büyükbaş hayvan yetiştiricileri, son yıllarda artan sıcaklıkların işlerini zorlaştırdığını söylüyor. Sıcaklar nedeniyle hayvanlar daha az yem yiyor ve verimlilikleri düşüyor. Bu da üyelerimizi ekonomik olarak olumsuz etkiliyor” dedi. “Alınacak tedbirler” Büyükbaş hayvanları sıcak hava şartlarının neden olduğu olumsuzluklardan korumak için alınacak tedbirlerde de söz eden Aydın İli damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Veteriner Hekimi Nusret Mertcan, “Yetiştiriciler, hayvan barınaklarının iyileştirmeli. Hayvanların serinlemeleri için işletmelerde; sürekli olarak suluklar ve su miktarı kontrol edilmelidir. Helikopter tipi fan kullanımı ile işletmeler havalandırılmalı, ahır tavanları yüksek yapılmalı ve tavan malzemesinde izolasyon konulup işletme sıcaklıklara karşı korunaklı yapılmalıdır. İşletme fanları ile sıvı püskürtme yapılmalı ve ayrıca tohumlama yapılacak hayvan serin bir yere alınmalıdır” diyerek bazı önlemlerle düşen verimin minimize edilebileceğini kaydetti. Yetiştiricilere bilgilendirmeler yapılıyor İklim değişikliği sebebiyle oluşan mevsim normallerinin üzerindeki sıcaklıklar karşısında daha kuzun vadeli politikalar belirlenmesi gerektiğini de ifade eden Mercan, “Yetiştiricilerimize tarım ve danışmanlık hizmetlerimiz çerçevesinde, tarım danışmanlarımız aracılığıyla sıcaklık stresi ile mücadelede Birlik aracılığıyla bilgilendirmelerde bulunuyoruz. Bunun yanında Birliğimiz, üniversiteler, araştırma enstitüleri ve kamu kuruluşları ile çeşitli araştırmalar yürütmek ve projeler geliştirmek için işbirliğine her zaman açıktır” diyerek sorunun çözümü için detaylı çalışmalar yapılması gerektiğini kaydetti. “İnekler 27 derecenin üzerindeki sıcaklıkları sevmiyor” Aydın ve çevresindeki metabolizmasında yaşanan değişiklik nedeniyle ineklerin günlerdir keyifsiz olduğunu kaydeden Veteriner Hekim Nusret Mercan, “Nasıl bir insan yaz sıcağında duş aldığında rahatlıyor ve iş verimi artıyorsa inekler de aynı durumda. Aydın’da yoğunlukta olan Holştayn cinsi inekler 27 derecenin üzerindeki sıcaklıkları sevmez. Çöl sıcaklarının yaşandığı ilimiz yaklaşık 500 bin civarında büyükbaş hayvan var. Bunların büyük bir bölümü aşırı sıcaklar nedeniyle streste olduğu için verim düşüklüğü yaşıyor. Ayrıca streste olan ineklerin tohum tutması da zor” dedi. Bu haber de ilginizi çekebilir: Burası halk plajı değil, inek plajı… İneklerin deniz keyfi gülümsetti

İklim değişikliği Türkiye'de daha fazla hissediliyor Haber

İklim değişikliği Türkiye'de daha fazla hissediliyor

İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Başkanı Dr. Bozoğlu, iklimin artık normal koşullardan bağımsız yepyeni bir düzenle hareket etmeye başladığının görüldüğünü belirtti. Türkiye'nin iklim değişikliğinden etkilenen ülkelerin başında geldiğini, ülkenin farklı yerlerinde farklı iklim görüldüğünü dile getiren Bozoğlu, şunları söyledi: "Karadeniz Bölgesi'nde sel felaketleri yaşanırken İç Anadolu Bölgesi'nde bazen kuraklığın bazen ise soğuk havaların yaşandığını görüyoruz. Türkiye 3 tarafı denizlerle çevrili olduğu için iklim kriziyle etkileşen bütün konuları ne yazık ki yaşıyor. Hem denizden kaynaklı hem de karasal iklimden kaynaklı sorunlar yaşanıyor. İklim krizi dünyada farklı etkiler gösterirken Türkiye'de bütün etkilerini gösterebiliyor. Denizlerde yükselme ve asitlenme, tür çeşitliliğinde azalma, orman yangınları, yağış hacimde değişme ve sel felaketleri Türkiye'de yaşanıyor. Bu, Türkiye'nin coğrafi yapısı ve konumundan kaynaklı." Afetler ve iklim değişikliği için çözüm "erken uyarı sistemi" İklim değişikliğiyle mücadele için erken uyarı sistemi kurulması gerektiğini aktaran Bozoğlu, "Şu an Türkiye'de küçük ölçekli, mahalle bazında, daha kapsayıcı ve toplumu uyaran kurumları harekete geçiren erken uyarı sistemi ne yazık ki kurulmuş değil. Eldeki veriler doğrultusunda sel felaketlerinden zarar görmemek, orman yangınlarına karşı hazırlıklı olabilmek için buna ihtiyaç var. Bilim insanları ve akademisyenler bu konuda destek vermeye hazır." ifadelerini kullandı. Bozoğlu, afet yönetimi konusunda Türkiye'nin operasyonel kabiliyetini artırması gerektiğini dile getirerek, "Kurumlar arası işbirliğini artıran, belediyelerle hükümetin kurumları arasında işbirliğini güçlendiren kabiliyete ihtiyaç var. İklim değişikliği kaynaklı afetlerin yönetilmesi için bütçe ayrılması, ekipmanların ve stratejik planların buna göre hazırlanması gerekiyor." dedi. Sel felaketleri ve orman yangınlarından sonra kentlerdeki afet atıklarının insanların sağlığını tehdit ettiğini söyleyen Bozoğlu, mevzuatta yer almasına karşın Türkiye'de hala afet atıklarıyla ilgili rehber bulunmadığını belirtti. Dr. Baran Bozoğlu, iklim değişikliğiyle ilgili bir kanun çalışmasının gündemde olduğunu, bunun artık mutlaka Meclis'te görüşülmesi gerektiğini söyledi. Su kanunuyla ilgili de çalışmaların devam ettiğini dile getiren Bozoğlu, iklim değişikliğine karşı dirençli olmak adına bunun gündeme alınması gerektiğini sözlerine ekledi. AA

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.