TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#hekim

hekim haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, hekim haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Prof. Dr. Cenk Bilen: Robotlar suni zeka ile ameliyat yapacak Haber

Prof. Dr. Cenk Bilen: Robotlar suni zeka ile ameliyat yapacak

Minimal İnvaziv Üroloji Derneği'nin Kurucu Başkanı Prof. Dr. Cenk Yücel Bilen, Antalya'da gerçekleştirilen "8. Ulusal Minimal İnvaziv Ürolojik Cerrahi Kongresi"nde önemli açıklamalarda bulundu. Her erkeğin hayatının bir döneminde prostat kanserine yakalanma riski olduğunu belirten Prof. Dr. Bilen, bunun kişinin prostat kanserinden öleceği anlamına gelmediğini ifade etti. Bilen, şunları söyledi: “80-90 yaşına gelmiş her erkekte prostat kanseri olduğunu görebilirsiniz, ancak bunlar genellikle belirti vermez. Hekimler, erken dönemde gelişen ve kişinin yaşamını etkileyebilecek prostat kanserlerini tespit etmeye çalışıyorlar. Prostat kanseri, diğer kanserler gibi hızlı seyretmeyen ve ölümcül olmayan bir kanser türüdür. Tüm ölüm oranları prostat kanserinde yaklaşık yüzde 12-13 civarındadır, ancak bu oran akciğer kanserinde neredeyse yüzde 50'ye ulaşır. Bu, korkulacak bir rüya değil, her erkeğin karşılaşabileceği bir durumdur. Amacımız, prostat kanserinin neden olduğu ölümleri önlemek için mücadele etmek. Bu nedenle, saha çalışmalarımızla erkekleri 50 yaşından itibaren kontroller için çağırıyoruz.” "Erken Teşhisle Etkin Tedavi Mümkün" Prof. Dr. Cenk Yücel Bilen, aile öyküsü bulunan kişilerde prostat kanserinin daha erken dönemlerde ortaya çıkabileceğini belirterek şunları söyledi: "Bu durumda olan kişilerin 40 yaşından sonra kontrole gelmeleri önemlidir. Erken dönemde gelişen prostat kanseri, 10-15 yıl içinde ölümcül olabilir. Erken teşhis konulabilirse tedavi çok daha etkili olabilir. Kontrol ve tedavi için toplumda utanma sorunu olduğunu düşünmüyorum. Erkeklerin ürologlara geç başvurma nedenleri arasında birçok faktör bulunmaktadır. Bunların arasında doktora ulaşım sorunları ve şehirde yaşamamak gibi etkenler bulunmaktadır. Ancak son zamanlarda insanlar daha fazla doktora başvuruyorlar." "Türkiye, Avrupa'da Önemli Bir Sağlık Merkezi" Bilen, tanı sayısının artmasıyla birlikte tedavi oranlarının da yükseldiğini vurgulayarak şunları dile getirdi: “Tanısı konulan hastaların yaşam kaliteleri de iyileşiyor. Gelişen sağlık sistemi bu başarının bir sonucudur. Ülkemizde tanı ve tedavi alanında büyük ilerlemeler kaydedildi. Türkiye, Avrupa için önemli bir sağlık merkezi konumundadır. Ülkemiz, hem yabancılara hem de vatandaşlarımıza erken teşhis ve tedavi imkanları sunmaktadır. Sağlık sektöründe olduğu gibi robotlar da son 20 yılın en popüler ürünleri arasındadır. Bu ürünler çok özel ve maliyetlidir. Ancak oldukça etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Robotlar işimizi büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. El titrememiz azalmış, cerrahi alanları daha iyi görebiliyoruz. Açık cerrahide ulaşılması zor olan bölgelere daha kolay erişim sağlıyoruz. Dokuları daha hassas bir şekilde çıkarabiliyoruz. Ülkemizde de yaygın bir şekilde kullanılmaktadırlar, ancak erişimi herkes için kolay değildir.” "Hekim-Hasta İlişkisinde Teknoloji Etkisi" Prof. Dr. Cenk Yücel Bilen, konuşmasına şöyle devam etti: "Teknolojinin ilerlemesi hayatımızı büyük ölçüde kolaylaştırdı. Telefonların insan ilişkilerine girmesiyle birlikte sağlık teknolojileri de doktor-hasta ilişkisine girmeye başladı. Pazarlama stratejileri, hastaları daha fazla ön plana çıkarmaktadır. Hastalar, sağlıklarına kavuşmanın yolu olarak artık doktorlardan ziyade teknoloji ürünlerine güvenmekte. Ancak hekim-hasta ilişkisi, göz teması, kişisel temas, empati, dinleme ve duygusal bir bağ kurma üzerine kuruludur. Bu bağlamda hekim ve hasta birlikte bir yolculuğa çıkarlar, birlikte üzülürler ve birlikte karar verirler. Bu, bir yaşam mücadelesidir. Ancak hastaların güveninin teknolojiye kayması, hekimlerin de pazarlama stratejilerinde teknolojiyi öne çıkarması, hekim ile hasta arasındaki bağı zayıflatmaktadır. Hasta artık hekim değil, robot istemekte ve hekimler de hastaların sorunlarını robotların teknik kusurlarına bağlamaktadır. Bu, hekimlik sanatından uzaklaşmayı beraberinde getirir. Günümüzde robotları kullanıyor olabiliriz ancak gelecekte robotlar, biriktirdikleri bilgi ile yapay zeka aracılığıyla ameliyatlar gerçekleştirmeye başlayacaklar. Bu durumda hekimler, hastalarından daha da uzaklaşacaktır."

DEÜ’den ‘hekim istifaları’ açıklaması: Bu bir tercihtir! Haber

DEÜ’den ‘hekim istifaları’ açıklaması: Bu bir tercihtir!

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Rektörlüğü, Sağlık Bakanlığının ‘muayenehane’ genelgesinin ardından üniversite hastanelerinde yaşanan hekim istifalarına ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Süleyman Kaynak’ın konuyla ilgili bazı basın yayın organlarında yer alan, ‘Bu düzenlemelerin akademisyenlerin üniversiteden soğumasına, araştırma ve akademik çalışmalarına engel olmasına…’ sözlerine de yanıt verildi. 2014 yılından sonra muayenehane açan öğretim üyesi hekimlerin muayenehanelerinin kapatılmasını yönündeki genelgenin ardından bu kapsamda olan doktorların bir kısmının üniversite hastanesinde çalışmaya devam ettiği, bir kısmının ise ayrılmayı tercih ettiği belirtilen açıklamada, bunun bir tercih olduğunun altı çizildi. Kurumdan ayrılan akademisyenlerin yerine mesleğinde başarılı ve kuruma katkı sağlayacak akademisyenlerin istihdam edildiği ifade edilen açıklamada, “Hasta mağduriyeti yaşanmaması, tanı teşhis ve tedavi süreçlerinin eksiksiz işletilmesi için gerekli tüm önlemler alınmıştır. Muayenehaneyi tercih eden öğretim üyelerinin zamanının büyük bir bölümünü muayenehanede geçirmeleri nedeni ile akademik ve araştırma performansının yanı sıra hasta karşılama oranlarının da diğerlerine oranla daha düşük olduğu gözlemlenmiştir” vurgusu yapıldı. GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMIŞTIR DEÜ Rektörlüğü tarafından yapılan açıklamanın tamamında, “İzmir Tabip Odası tarafından yapılan ve yanlış algı oluşmasına sebep olabilecek bazı basın yayın organlarında yer alan, ‘Bu düzenlemelerin akademisyenlerin üniversiteden soğumasına, araştırma ve akademik çalışmalarına engel olmasına’ şeklindeki ifadeleri kabul etmemiz mümkün değildir. Bu oluşturulan yanlış algıyı düzeltmek amacıyla açıklama ihtiyacı doğmuştur. Yasama, yürütme ve yargı tarafından ortaya konan irade ve düzenlemelere uymak her vatandaşın ve her kurum/kuruluşun asli yükümlülüğüdür. Söz konusu Genelge, ‘18.01.2014 tarihinden önce faal muayenehanesi bulunmayan öğretim üyeleri tarafından açılmış bulunan muayenehanelerin faaliyetlerine son verilmesi gerekmektedir’ şeklindedir. Bu kapsamda olan doktorların bir kısmı üniversite hastanesinde çalışmaya devam etmiş, bir kısmı da ayrılmayı tercih etmiştir. Bu bir tercihtir. Kurumumuzdan ayrılan akademisyenlerimizin yerine mesleğinde başarılı ve kuruma katkı sağlayacak akademisyenler istihdam edilmiştir. Hasta mağduriyeti yaşanmaması, tanı teşhis ve tedavi süreçlerinin eksiksiz işletilmesi için gerekli tüm önlemler alınmıştır. Muayenehaneyi tercih eden öğretim üyelerinin zamanının büyük bir bölümünü muayenehanede geçirmeleri nedeni ile akademik ve araştırma performansının yanı sıra hasta karşılama oranlarının da diğerlerine oranla daha düşük olduğu gözlemlenmiştir. Üniversitemiz, geçmişte olduğu gibi bugün de kamu hizmetini eksiksiz sunmaya, yürürlükteki düzenlemelere uymaya ve toplum yararına çalışma devam edecektir. Üniversitemiz bu bilinçle hareket etmektedir” ifadelerine yer verildi. BU HABER DE DİKKATİNİZİ ÇEKEBİLİR: YÖK’ten üniversitelere 800 yeni araştırma görevlisi kadrosu

Hekimler için mesleki ve toplumsal ödevler: Beslenme ve Gıda Güvenliği Bildirgesi Haber

Hekimler için mesleki ve toplumsal ödevler: Beslenme ve Gıda Güvenliği Bildirgesi

Dünyada her 10 kişiden biri yatağa aç girerken, Türkiye’de de yanlış ekonomi ve tarım politikaları nedeniyle yeterli gıdaya ulaşamayan ve açlık sınırının altında yaşamak zorunda bırakılan insan sayısı her geçen gün artıyor. 16 Ekim Dünya Gıda Günü kapsamında ‘Beslenme ve Gıda Güvenliği Bildirgesi’ni yayınlayan Türk Tabipleri Birliği (TTB), “Yoksulluğun bu denli derin ve yaygın olduğu koşullarda çocukların besleyici değeri olan en az bir öğüne ücretsiz ulaşması sağlanmalıdır” çağrısında bulundu. ÇOCUKLAR EN AZ BİR ÖĞÜNE ÜCRETSİZ ULAŞMALI TTB, yaptığı yazılı açıklamada, “Toplumun tüm kesimlerinin sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmesi için gıda güvencesi ve güvenliği sağlanmalı; her insanın doğal hakkı olan sağlıklı ve dengeli beslenmeyi sağlayabilmek için tarım, gıda ve su politikaları kamusal bir yaklaşımla ele alınarak geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. Yoksulluğun bu denli derin ve yaygın olduğu koşullarda çocukların besleyici değeri olan en az bir öğüne ücretsiz ulaşması sağlanmalıdır” bilgisini paylaştı. 16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla gıda güvencesi ve gıda güvenliği konusuna dikkat çeken TTB; hekimler için mesleki ve toplumsal ödevlerin yer aldığı Beslenme ve Gıda Güvenliği Bildirgesi’ni de tekrar hatırlattı. Bildirgeye buradan ulaşabilirsiniz.   https://www.ttb.org.tr/makale_goster.php?Guid=5b2dac78-903f-11ea-9b7d-6d38d16eb233 BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Bir sabah ansızın… Yaklaşık 500 hekime görevlendirme yazısı!

Hekimler, aşı karşıtlarına karşı direniyor! Haber

Hekimler, aşı karşıtlarına karşı direniyor!

Aile Sağlığı Merkezlerinde hizmet veren hekimler, artış göstermeye devam eden Kovid-19 pandemisine ilişkin yaşadıkları sorunları /şikayetleri kaydetti. Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından kamuoyuna aktarılan bu şikayetlerde; Sağlık Bakanlığı’nın eksiklikleri, rapor almaya başlayan hekimlerin artışı, görev yapılan ASM binalarının sağlığa elverişli olmaması, gün geçtikçe artan aşı karşıtlığı ve daha birçok konu yer alıyor. “Maske takmama rağmen hastalardan bana da bulaş oldu” diyen bir hekim, “Üst solunum yolu enfeksiyonu olarak başlayan hastalığım zatürreye dönüştü. İki haftadır raporluyum. Hastalar maske takmadığında sadece tek taraf maskeliyken korunma için yeterli olmuyor. Resmi kanallardan maske kullanımıyla ilgili halka duyuru yapılmasını rica ediyoruz” ifadelerini kullandı. GÜN GEÇTİKÇE AŞI KARŞITLIĞI ARTIYOR Birçok aile hekiminin diğer şikayet ve talepleri ise şöyle: “Salgına karşı tek kullandığımız koruyucumuz maskeler, onu da halkımız takmak istemiyor. Maske, mesafe, hijyen kurallarına dikkat edilmeli, yığılma ve kalabalık olmayacak şekilde muayene yapabileceğimiz tedbirler alınmalı, hızlı test kitlerinin ASM’lere verilmesi iyi olur.” “Çalıştığımız ASM binamız; havalandırması, penceresi, büyüklüğü, olmayan bahçesiyle sağlık hizmeti vermeye ve salgından korunmaya uygun değil. Özellikle sosyal medyada oluşan aşı karşıtlığı ve bakanlığın bu konuda sessiz kalmasından bir hekim olarak rahatsızım. “Kovid-19 aşılarına diğer aşılara göre gün geçtikçe aşı karşıtlığı artıyor. İnsanlar bu aşı sayesinde hayatta kaldı ama şimdi ondan çekinme hali söz konusu. İşin garibi ortada ispat edilmiş gerçek bir yan etki de mevcut değil.” “Yeni varyantlar için olan Kovid aşısını kendim ve ailem için istiyorum. Biz sağlık çalışanlarına grip aşılarının eylül başında yaptırabilmeyi talep ediyorum. Hiçbir planlama ve tedbir alınmamış durumda. Kovid salgını yokmuş gibi davranılıyor. Öğrenciler, öğretmenler akın akın üst solunum yolu enfeksiyonu ile geliyorlar. Kovid de olabilirler. Maske zorunluluğu gelmeli, hızlı testlerle test yapabilmeliyiz.” BAKANLIK ŞEFFAF OLMALI “Hastalarımız hastane acillerine başvurduklarında, ‘Kovid gibisin’ diyorlar ama test yapmıyorlar. ‘Gidin aile hekiminize, size rapor yazsın ki kimseye bulaştırmayasınız’ diye anlatıyorlar. Sağlık Bakanlığı şeffaf olmalı, verileri açıklayıp elindeki verileri kamuoyu ile paylaşmalı. Ben, Sağlık Bakanlığı’nın biz ASM çalışanlarına belli periyotlarla salgın ataklarında bilgilendirme yapmasını istiyorum. Örneğin, ‘Bu dönem x virüslerine bağlı vaka artışı vardır, beklenen semptomlar ...dır, tedavi algoritması ... olmalıdır’ gibi... Bence böyle bir bilgilendirme antibiyotik kullanımını azaltır, bizlerin işini kolaylaştırır. Ama bu isteğimin gerçekleşmesinin hayal olduğunun da farkındayım.” “Salgından korunmak için, kamu spotları yayımlanmalı ve maske kullanımı gibi kişisel korunmayı artırmak amacıyla halk duyuru ve afişlerle bilgilendirilmeli. Sağlık kuruluşlarında maske mutlaka takılmalı, havalandırma, bekleme salonlarında yoğunluğa dikkat edilmeli. Sağlık Bakanlığı, net bilgi akışı sağlamalı ve halkı bilgilendirmeli diye düşünüyorum. Maskeyi bile kendimiz alıyoruz. Koruyucu tedbirler ve malzeme tedariki konusunda sağlık müdürlüklerinin desteğini istiyoruz. Sahada yalnızlaştırıldık. Kamu binalarında, kamu hizmeti vermek ve sadece mesleğimize odaklanarak çalışmak istiyoruz.” TEMEL KORUYUCU ÖNLEMLER ALINMALI “En azından okullar açılmadan ve mevsim geçişleri dikkate alınarak, salgın öncesinde kırılgan gruplara Kovid-19 yeni varyantına etkili aşının yapılması; maske, mesafe, hijyen gibi temel koruyucu önlemlerin alınması gerektiğini düşünüyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın salgın karşısında sorumluluğunu ve görevlerini yerine getirmediği gibi; şeffaf bir yönetim gereği salgınla ilgili verileri paylaşmamasının, toplumu ve sağlık çalışanlarını bilgilendirmemesinin, mevcut salgını önemsizmiş gibi gösteren ve aşı konusundaki olumsuz açıklamalar yapmasının kabul edilemez olduğunu söylemek isteriz. “Amacımız, toplumun salgının etkisinden daha az etkilenmesi ve önümüzdeki aylarda olası yeni ataklara karşı hazırlıklı olmak amacıyla, mevcut durumun ne olduğunun açık bir şekilde kamuoyuna paylaşılmasını istiyoruz. En azından kırılgan gruplara yönelik yeni varyantlara etkili aşı programının hazırlanıp uygulanmasını öneriyoruz. Toplumu ve sağlık çalışanlarını salgına karşı koruyacak tedbirlerin, açık, yaygın, etkili yollarla ilan edilmesini bekliyoruz. Sağlık çalışanlarına henüz grip aşısının bile uygulanmadığını bildiriyor, en önemli risk grubunda olan sağlık çalışanlarına ücretsiz grip aşısı uygulanmasını istiyoruz. Toplumun sağlık hakkı ve sağlık çalışanlarının hakları için sürdürdüğümüz mücadelemize devam edeceğimiz bildiriyor, Sağlık Bakanlığı’nı sorumluklarını ve görevlerini yerine getirmeye davet ediyor, halkımıza ve sağlık çalışanlarına acil şifa dileklerimizi iletiyoruz.” BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Uzmanlardan kablosuz kulaklık kullananlara uyarı!

İzmir Sağlık Platformu: Yaşatmak isterken ölmek istemiyoruz! Haber

İzmir Sağlık Platformu: Yaşatmak isterken ölmek istemiyoruz!

İzmir Sağlık Platformu, 2018 yılında İstanbul’da bir hastası tarafından başından vurularak katledilen Dr. Fikret Hacıosman’ın ölüm yıl dönümü dolayısıyla anma ve basın açıklaması gerçekleştirdi. İzmir İl Sağlık Müdürlüğü önünde bir araya gelen hekimler, şiddet nedeniyle görevleri başında hayatını kaybeden doktorların fotoğraflarının yer aldığı ve “Şiddet olmasaydı aramızda olacaklardı” yazılı pankart açtı. “Sağlıklı şiddet sona ersin, “Yaşamak yaşatmak istiyoruz” ve “Şiddet varsa hizmet yok” sloganlarının atıldığı açıklamada, basın metnini İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Süleyman Kaynak okudu. ÇAĞRILARIMIZA KULAK VERİLMEDİ Sağlıkta şiddete karşı etkili önlemler alınması için defalarca çağrı yaptıklarını belirten Kaynak, “Beş sene önce, 2 Ekim 2018’de Dr. Fikret Hacıosman’ı, görev yaptığı hastanede silahlı saldırı sonucunda yitirmiştik. Kendisini ve sağlıkta şiddet nedeniyle kaybettiğimiz tüm hekim/sağlık emekçilerini saygıyla anıyoruz. Sağlıkta şiddet son bulana kadar mücadele edeceğimize yeniden söz veriyoruz. Türk Tabipleri Birliği ve Tabip Odaları olarak; 2003’ten beri ülkemizde Sağlıkta Dönüşüm Programı ile had safhaya ulaşan piyasacı; halk sağlığını ve hekimleri/sağlık emekçilerini yok sayan, değersizleştiren sağlık politikalarının şiddeti daha çok artıracağını söyledik ve sağlıkta şiddet nedeniyle 1988’de kaybettiğimiz Dr. Edip Uğurcan Kürklü dışındaki tüm meslektaşlarımızı ne yazık ki yaratılan tüketici sağlık politikalarının hızla bizleri de tükettiği son 20 sene içerisinde kaybettik. Dr. Fikret Hacıosman’ın ölümünün ardından da sağlıkta şiddete karşı etkili önlemler için yüzlerce defa çağrı yaptık. Ancak çağrılarımıza kulak verilmemesi sonucunda her gün ama her gün Türkiye’nin farklı şehirlerinden akıl almaz şiddet olayları duymaya devam ettik. Yürüttüğümüz mücadele sonucunda adım atmak zorunda kalan Sağlık Bakanlığına; önerilerimizin yalnızca bir kısmını alarak çıkarılan yasanın yetersiz olduğunu, sorunun yalnız yasayla da çözülemeyeceğini, toplumsal varoluşumuzu aşındıran, şiddeti körükleyen düşmanlaştırıcı politikalarla sağlık sistemi başta olmak üzere her boyutu kapsayan bütünlüklü bir değişim gerektiğini ilettik. Geldiğimiz noktada, ne gerçekten caydırıcı önlemler alındı ne de çalışma alanlarımızda ve koşullarımızda sağlıkta şiddete karşı düzenlemeler yapıldı. Geçtiğimiz sene, Dr. Ekrem Karakaya’nın ölümünden birkaç ay önce önerdiğimiz, sağlık kurumlarına silahla girilmemesini de içeren yasal düzenlemeler de görmezden gelindi. Sonuçlarını maalesef acıyla yaşadık, yaşıyoruz” dedi. SAYIN BAKAN HALA SUSACAK MISINIZ? Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın hekimlerin yaşadığı sorunlara karşı yalnızca sosyal medyadan açıklama yapmakla yetindiğini kaydeden Kaynak, “Bir kez daha vurgulamak isteriz ki; 3-5 dakikaya sığdırılmaya çalışılan muayenelerle verilemeyen sağlık hizmeti, yok sayılan sağlık hakkı, iyileşemeyen hastalıklar, bulunamayan ilaçlar, yapılamayan ameliyatlar, mesleki özerkliğe yönelik müdahaleler, hekimlerin/sağlık emekçilerinin tükenmişliği ve son zamanlarda iyice derinleşen ekonomik zorluklar, toplumun sağlığını bozdu. Toplumda artarak süregelen şiddet iklimi, sağlığımızı bozan, bizi yok sayan, tüketen, değersizleştiren sağlık politikaları, hem bizi hem de halkı geçinememeye sürükleyen ekonomik buhranla birleşince; sağlığın fiziksel, zihinsel, toplumsal bütün bileşenleri de zarar görerek sağlık alanlarında şiddete de zemin oluşturdu. Aynı zamanda ülkeyi yönetenlere kadar uzanan nefret ve şiddet dili de sağlıkta şiddeti körükledi. Sağlık Bakanına yeniden sormak istiyoruz. Artık canımıza da kasteden bu sorunlarımıza karşı halen sadece tweet atmakla mı yetineceksiniz? Hekimlerin, sağlık emekçilerinin yaşadıkları sorunlar için tek yapabileceğiniz bu mu? Her ay sayısı katlanarak artan yüzlerce hekim bu kötü koşullar ve gelecek kaygısıyla ülkesini terk ediyor. Neredeyse hepimiz, çalışma yükümüzün yanında bu sağlık sisteminde ruhsal anlamda zorluklarla da karşılaşıyoruz. Daha geçen hafta üç meslektaşımız intihar etti. Yüzlerce sağlık emekçisi her gün şiddet görüyor. Tüm hekimler/sağlık emekçileri geçim derdi ile boğuşuyor. Günde en az 100 sözel ve fiziksel şiddetle karşılaştığımız, hekimlerin yüzde 84’ünün en az bir kere şiddete maruz kaldığı çalışma koşullarındayız. Önceki gün Ankara EAH acil servisine silahla giren bir kişinin ateş etmesi sonucu, bir sağlık çalışanı kıl payı ölümden dönmüştür. Silahla hastaneye bu kadar rahat girip ateş edilmesi, Sağlık Bakanı ve diğer yetkililerin önlem alma konusunda harekete geçmeleri için yeterli değil midir? Sayın bakan, siz halen susacak mısınız? Sosyal medyadan mesaj göndermekten daha fazlasını yapacak mısınız?” diye sordu. MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK “Asla yaşamımıza kasteden bu çalışma koşullarına boyun eğmeyeceğiz, emeğimizin sömürülmesine, geleceğimizin karartılmasına izin vermeyeceğiz” diyen Kaynak, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Şimdi, bir kişi daha eksilmeye sabrımız yok. Bir gün daha kaygıyla çalışmak istemiyoruz. Bir kere daha yaşatmak isterken ölmek istemiyoruz. Bu nedenle başlattığımız eylem sürecinde topluma çağrımızdır; Sağlıkta yaşadığınız sorunların sorumlusu ne hekimler ne de sağlık çalışanlarıdır. Randevu bulamamanızın, 5 dakikada muayeneye mecbur bırakılmanızın, eczanelerde kalem kalem ödeme yapmanızın, hastanelere ulaşamamanızın ve diğer bütün sorunlarınızın sorumlusu bu sağlık sistemidir. Gelin bu sistemi hep birlikte değiştirelim. Meslektaşlarımıza çağrımızdır; Ne yaşamlarımızdan, ne de mesleğimizden vazgeçmiyoruz. Bu eylem sürecinde etkili sağlıkta şiddet yasası, güvenli çalışma alanları taleplerimizi yükseltelim. Yaşamı ve yaşatmayı kendine şiar edinmiş bir mesleğin mensupları olarak sağlıkta şiddete karşı her yönüyle mücadelemiz devam edecek: Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz!” BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Aynı gün içinde üç hekim intiharı!

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.