TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#hava kirliliği

hava kirliliği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, hava kirliliği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Uzmanından astım hastalığına karşı dikkat çeken açıklamalar Haber

Uzmanından astım hastalığına karşı dikkat çeken açıklamalar

Dünya çapında bir sorun haline gelen hava kirliliği, birçok hastalığa yol açmaktadır. Uzman Dr. Gülfem Yıldırım, astımın hava kirliliğinden etkilenen hastalıkların önde gelenlerinden biri olduğunu belirtti. Uzm. Dr. Yıldırım, uygun tedavi ve önlemlerle astımın kontrol altına alınabileceğini ifade etti. Karayolu trafiğinden kaynaklanan kirlilik nedeniyle, her yıl 2 milyon çocukta astım vakası ortaya çıkıyor. Araştırmalara göre, astımın dünya genelinde 2025'te 400 milyon kişiyi etkileyebileceği öngörülüyor. Özellikle son yıllarda yapılan araştırmalar, karayolu trafiğinden kaynaklanan kirliliğin bu hastalığın yayılmasında önemli bir etken olduğunu gösteriyor. Astımın bulaşıcı bir hastalık olmadığını vurgulayan Uzman Dr. Gülfem Yıldırım, "Astım, solunum yollarını etkileyen ve genellikle alerjik reaksiyonlarla ilişkilendirilen kronik bir solunum hastalığıdır. Solunum yollarının daralması ve iltihaplanması sonucu nefes almayı zorlaştırabilir. Bu durum, nefes borusunun iç yüzeyini döşeyen hava yollarının iltihaplanmasından ve bu iltihabın sonucunda hava yollarının daralmasından kaynaklanır" şeklinde konuştu. Astımın tetikleyici faktörleri arasında alerjenler (örneğin polen, toz akarları, küf), hava kirliliği, soğuk hava, viral enfeksiyonlar, egzersiz, stres ve sigara dumanının bulunduğunu belirten Uzm. Dr. Gülfem Yıldırım, bu tetikleyicilerin solunum yollarının inflamasyonunu artırarak astım semptomlarını başlatma veya kötüleştirme potansiyeline sahip olduğunu ifade etti. Uygun tedavi ve önlemlerle, astım semptomları kontrol altına alınabilir. Astım atağının şiddeti ve sıklığı, hastalığın yönetimi için önemli bir faktördür. Uzman Dr. Yıldırım, "Astımın belirtileri arasında nefes darlığı, göğüs sıkışması, öksürük ve hırıltı gibi semptomlar yer alır. Bu semptomlar genellikle astım atağı sırasında ortaya çıkar ve kişiden kişiye şiddeti ve sıklığı değişebilir. Astım semptomları, tetikleyici faktörlerle temas ettiğinde veya solunum yollarında inflamasyonu artıran diğer faktörlerle karşılaşıldığında ortaya çıkar" şeklinde konuştu. Astımın yönetimi, hastanın semptomlarını izlemesi ve uygun tedavi planının takip edilmesi gereken bireysel bir süreçtir. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülfem Yıldırım, "Düzenli doktor kontrolleri, astımın kontrol altında tutulmasına yardımcı olabilir ve hastalığın ilerlemesini engelleyebilir. Astımın tedavisi genellikle semptomları kontrol altına almayı, astım atağını önlemeyi ve yaşam kalitesini artırmayı amaçlar. Bu amaçla kullanılan tedavi yöntemleri arasında inhaler ilaçlar (bronkodilatörler ve kortikosteroidler), astım eğitimi, solunum egzersizleri ve çevresel tetikleyicilerden kaçınma stratejileri bulunmaktadır" şeklinde bilgi verdi. Sonuç olarak, astım, solunum yollarını etkileyen ve yaşam boyu devam eden bir durumdur. Ancak uygun tedavi ve önlemlerle, astım semptomları kontrol altına alınabilir ve hastalar normal bir yaşam sürdürebilir.

Erzurum’da hava kirliliği mercek altında Haber

Erzurum’da hava kirliliği mercek altında

Uzun yıllardır doğal ve yapay faktörler nedeniyle hava kirliliğine maruz kalan Erzurum’un henüz sağlıklı bir yaşam konforuna ulaşamadığı ifade edilen araştırmada, “Soğuk iklim şartlarına sahip Erzurum kentinde evsel yakıt tüketimi kaynaklı kirletici gazların atmosfere yayılması kirliliğin birincil kaynağı olarak görülmektedir. Ayrıca kentin morfolojik ve meteorolojik koşulları da bu etkiyi artırmaktadır. Hava kirliliği ve kentin fiziki yapısını oluşturan farklı konut tipolojileri arasındaki ilişkinin analizi ile literatüre katkı sağlanmaya çalışılmıştır. Kentin doğal koşullarını oluşturan, basınç, yükselti, rüzgâr hızı ve sıcaklık; fiziksel koşullarını oluşturan doğalgaz ve kömür tüketimi ve GGO değerleri ile emisyon değerleri arasındaki ilişki incelenmiş, mekânsal olarak hava kirliliğinin en yüksek olduğu bölgeler tespit edilmiş, kirliliği tetikleyen ana parametreler ortaya konulmuştur. Hava kirliliği emisyon değerleri dolayısıyla yakıt tüketimi kirliliği etkileyen birincil parametre olarak bulunmuştur.” denildi. Rüzgar etkisi önemli bir unsur Gecekondu tipi yapılaşmaların ideal en boy oranına sahip olmasına ve rüzgâr hızıyla emisyon değerleri arasında ilişki olmamasına rağmen hava kirliliğinin yüksek olduğu bölgeler olduğu belirtilen araştırmada şu tespit dile getirildi, “Bunun nedeni de kullanılan yakıt türünden kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra hava kirliliğini tetikleyen ikincil parametre olarak rüzgâr hızı ve sokak yönelmeleri gelmektedir. Site tipi yapılaşma ve apartman tipi yapılaşmadaki coğrafi (basınç ve rüzgâr) ve fiziksel koşullar emisyon değerleri ile benzer koşullara sahip olmasına rağmen rüzgâr hızı ile benzer ilişkide bulunmamıştır. Burada konut dokusunun rolü ön plana çıkmaktadır. Apartman tipi yapılaşmada kirliliği azaltmak amacıyla rüzgârı hızlandıran müdahalelerde bulunulması önerilmektedir. Her konut dokusu için rüzgârı önleyici, hızlandırıcı veya hızını düşüren farklı önlemler alınması gerekmektedir.” Şehir planlamalarında dikkate alınmalı Araştırmada son yıllarda gündeme gelen sürdürülebilir, ekolojik kentler oluşturma çabalarının politika geliştirme düzeyinde kaldığı, planlama ve tasarım uygulamalarına yansıtılamadığı görüldüğü vurgulanarak, şöyle devam edildi, “Çalışma alanı olarak belirlenen Erzurum’un etrafının yüksek dağlarla çevrili olması, uzun ve sert kış koşullarına bağlı olarak artan fosil yakıt tüketimi ve rüzgâr hareketliliğinin sınırlı olması hava kirliliği sorununu daha da artırmaktadır. Bu durum sık sık gündeme gelmektedir Plan kararlarında kentin doğal-kültürel değerleri ve mikroklimatik verilerinin kullanılması, sürdürülebilir yaşam alanlarının oluşumunu desteklemektedir. Erzurum’daki kentsel dönüşüm alanları göz önünde bulundurulduğunda yerel yönetimlerin, şehir plancılarının, peyzaj mimarlarının doğal koşulları göz önünde bulundurarak, mekâna özgü kentsel tasarım önerilerini üretmesinin gerekliliği açıktır.” BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR- Suyu odun ateşinde pişiyor, çay külden demleniyor: Erzurum’da 120 yıllık bir çay geleneği

DSÖ açıkladı: İnsan ömrü 2,3 yıl artabilir! Peki ama nasıl? Haber

DSÖ açıkladı: İnsan ömrü 2,3 yıl artabilir! Peki ama nasıl?

Chicago Üniversitesi Enerji Politikası Enstitüsü (EPIC) tarafından yayımlanan Hava Kalitesi Yaşam Endeksi (AQLI) raporunda, hava kirliliğinin insan ömrüne etkileri incelendi. Raporda, tüm ülkelerin DSÖ'nün hava kirliliği standartlarını karşılamasıyla ortalama insan ömrünün 2,3 yıl uzayabileceği; bunun, dünya nüfusuna 17,8 milyar yaşam yılı ekleyebileceği aktarıldı. Hava kirliliğinin insan yaşamına yönelik en büyük dış tehdit olmaya devam ettiği vurgulanan raporda, bunun en fazla Güney Asya'da ölümlere neden olduğu ifade edildi. Raporda Bangladeş, Hindistan, Nepal ve Pakistan'da mevcut kirlilik seviyesinin devam etmesinin buralardaki insan ömrünü ortalama 5 yıl düşürebileceğine dikkat çekildi. 2013'ten bu yana dünyadaki kirlilik artışının yaklaşık yüzde 59'u Hindistan kaynaklı Raporda, 2013 yılından bu yana dünyadaki kirlilik artışının yaklaşık yüzde 59'unun tek başına Hindistan'dan kaynaklandığı bilgisi paylaşıldı. Yeni Delhi'deki hava kirliliğinin DSÖ'nün yıllık standartlarına uygun olmasının, Delhi sakinlerinin ortalama 11,9 yıl daha uzun yaşamasına imkan sağlayabileceği kaydedildi. DSÖ'nün belirlediği sınırdan altı kat fazla kirliliğin yaşandığı Çin'in ise 2013'ten bu yana hava kirliliğini yüzde 42,3 azalttığı ve böylelikle vatandaşlarının 2,2 yıl daha uzun yaşamasını sağlayabileceği belirtildi. Öte yandan raporda, Afrika ülkelerinden Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Ruanda, Burundi ve Kongo Cumhuriyeti'nin dünyanın hava kirliliği en yüksek 10 ülkesi arasında yer aldığı belirtilirken Asya ve Afrika'nın birçok bölgesinde hava kirliliğiyle mücadele edecek altyapının bulunmamasına işaret edildi. ABD'de Temiz Hava Yasası'nın yürürlüğe girdiği 1970'e göre bugün hava kirliliğinin yüzde 64,9 düştüğü; bu sebeple ülkedeki ortalama yaşam süresinin 1,4 yıl uzadığı ifade edildi. 1998'e göre yüzde 23,5 daha az hava kirliliğinin yaşandığı Avrupa'da ise ortalama yaşam süresinin yaklaşık 4,5 ay arttığı kaydedildi. QLI kurucusu Profesör Michael Greenstone da yaptığı açıklamada, hava kirliliğinin dünyadaki ortalama yaşam süresi üzerindeki etkisinin dörtte üçünün Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Çin, Nijerya ve Endonezya kaynaklı olduğunu vurguladı. Greenstone, bu altı ülkedeki insanların soludukları havanın hayatlarından 1 ila 6 yıldan fazla çaldığını kaydetti. Bu haber de ilginizi çekebilir: DSÖ, bulaşıcı olmayan hastalıklara karşı uyardı

TÜSAD, Dünya Çevre Günü'nde uyardı Haber

TÜSAD, Dünya Çevre Günü'nde uyardı

Doğanın korunması konusunda farkındalık yaratmak ve acil konularda harekete geçmek için 1972 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Dünya Çevre Günü nedeniyle bir açıklama yapan Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD), özellikle şehirlerde artan çevre ve hava kirliliği nedeniyle solunum sağlığının tehdit altında olduğu uyarısını yaptı. 8 MİLYON ERKEN ÖLÜM SEBEBİ Hava kirliliği sonucunda astım, kronik tıkayıcı akciğer hastalığı (KOAH) ve akut bronşit gibi hastalıkların görülme sıklığında artış yaşandığını, akciğer kanseri gibi hastalıklara yakalanma riskinin arttığını vurgulayan TÜSAD Mesleki ve Çevresel Hastalıklar-İş Sağlığı Çalışma Grubu Başkanı Doç. Dr. Ayşe Coşkun Beyan, şu bilgileri paylaştı: “Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre; dünyada her yıl toplam 8 milyon insan iç ve dış ortam hava kirliliğinin yol açtığı hastalıklar nedeniyle erken ölüyor. Isınma amacıyla fosil yakıtların kullanılması, sanayi faaliyetleri ve ulaşım araçlarının yoğun kullanımı gibi nedenlerle atmosfere başta kükürtdioksit (SO2) olmak üzere karbonmonoksit (CO), nitrojen dioksit (NO2), azotoksitler ve toz partiküllerinin çok miktarda salınmasıyla meydana gelen hava kirliliği, kolaylıkla yayılıp uzun mesafelere etki ederek ekolojik tahribata neden olabiliyor.” KÜKÜRT DİOKSİT SAĞLIĞI OLUMSUZ ETKİLİYOR Geçtiğimiz günlerde İtalya’da Etna Yanardağı’nın faaliyete geçmesi ve kül püskürtmesi nedeniyle zehirli gazların atmosfere yayıldığını ve asit yağmuru tehlikesi oluştuğunu hatırlatan Beyan, şunları aktardı: “Hava kirliliği, doğa ya da insan faaliyetleri kaynaklı olabilir. Yanardağ patlaması gibi doğa olayları sonucunda atmosfere çok miktarda kükürt dioksit gazı salınması tehlikesi oluşur. Doğal afetlerin yanı sıra endüstriyel faaliyetlerden kaynaklı olarak bu gaza maruziyet artabilir. Rüzgarla hızla yayılan kükürt dioksit, sadece çıktığı alanlara değil, ulaştığı alanlara da zarar verir. Kükürt dioksit konsantrasyonu sınır değerinin üzerine çıktığı zaman göz, burun, boğaz ve solunum yolları tahrişleri gibi çeşitli sağlık sorunlarına neden olmakla birlikte özellikle kronik kalp ve akciğer hastalarının sağlığını olumsuz etkiler. Özellikle astım, kronik tıkayıcı akciğer hastalığı (KOAH) gibi kronik akciğer hastalığı bulunan kişilerde solunum yollarının daralmasına ve bu hastaların hastalık atağı geçirmesine neden olur. Havadaki kükürt dioksit konsantrasyonu arttığında astımlı kişilerde göğüs daralması, öksürme ve akciğer fonksiyonunda değişme gibi solunum sistemlerinde ciddi zararlar oluşabilir ve soluk alma kapasitesinde önemli düşüşler olabilir.” ORMAN YANGINLARINA DİKKAT Yaklaşan yaz mevsimi nedeniyle orman yangınlarında artış olabileceği uyarısında bulunan Beyan, bu yangınlar nedeniyle oluşan partiküllerin insanları ve diğer canlıları etkilediğini belirterek, sözlerine şöyle devam etti: “Orman yangınları nedeniyle çok miktarda zehirli gaz ve partiküller atmosfere yayılarak hava kirliliğine yol açar.  Bu da solunum hastalıkları ve kalp rahatsızlıklarına, ilerleyen dönemlerde ise akciğer kanseri başta olmak üzere ölümcül hastalıklara sebep olabilir. İklim krizi nedeniyle sıcaklık artışlarıyla birlikte orman yangınları her geçen yıl artıyor. Hem insan sağlığı hem ekosistemin devamı için orman yangınlarının önlenmesine yönelik etkin mücadele sürdürülmesi şart”. HABER MERKEZİ

İzmir beyazını değil, ‘kar’asını görecek!   Haber

İzmir beyazını değil, ‘kar’asını görecek!  

SULTAN GÜMÜŞ KAYA – ÖZEL HABER 31 Ocak 2021 tarihinde Kahramanmaraş’ta vatandaşları korkutan bir olay yaşanmıştı. Afşin Elbistan Termik Santrali'nin filtresiz çalışması nedeniyle oluşan hava kirliliği karın adeta siyah yağmasına neden olmuştu. Gazetemiz aracılığıyla konuyu tekrardan gündeme getiren Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, kentin ortasında bulunan iki tane kirletici odağı yani çimento fabrikalarını işaret etti; “Çimento fabrikalarının bacalarında partikül madde tutan filtreden başka bir şey yok. Bütün gazlar bacadan atmosfere yayılıyor” ifadelerini kullandı. İzmir’deki hava kirliliğinin yüzde 80’inin Aliağa’dan kaynaklı olduğunu öne süren Prof. Dr. Karababa, “Hakim rüzgarlar özellikle yaz aylarında kirliliği Aliağa’dan İzmir’e taşıyor! Dolayısıyla kent merkezine ya da Aliağa’ya olurda bir kar yağarsa durum Afşin Elbistan’dan farklı olmaz” sözlerini gündeme getirdi. Öte yandan, çimento fabrikalarının oluşturduğu bu kirleticiler solunduğunda akciğer kanseri başta olmak üzere halkın birçok kanser türüyle baş etmek zorunda kalacağını vurgulayan Prof. Dr. Karababa,  “Bu politik bir sıkıntı. Kirliliğin üzerinden gelebilecek başlıca yetkili Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı. Top ilk önce onlarda. İkincisi ise yerel yönetimler” dedi. EMİSYONLAR SİYAH KARA YOL AÇIYOR Aynı zamanda Temiz Hava Hakkı Platformu’nda Yürütme Kurulu Üyesi olan Karababa, “Temiz hava soluma bir insan hakkı” sözlerine dikkat çekerek, şunları ekledi: “Yakın zaman önce Kahramanmaraş Afşin-Elbistan’dan bir fotoğraf yayınlamıştık. Fotoğraf kente yağan karın siyah olduğunu gösteriyor. Bildiğimiz o bembeyaz, güzel kar taneciklerinin siyah yağdığını hepimiz görmüştük. Nedenlerini gelecek olursak, Afşin-Elbistan’da Türkiye’nin en büyük iki termik santrali bulunuyor. Santrallerin verdiği emisyonlar nedeniyle kar yağdığı zaman gerçekten siyah yağıyor. Kapkara değil ama o beyazlığı yok edecek kadar siyah yağıyor. Havayı kirleten değişkenler içinde önemli bir yer tutan partiküller bu termik santrallerden ya da havayı kirleten, emisyon yayan bacalardan doğaya veriliyor ve böylesine ciddi bir kirliliğe neden olabiliyor.”   BİR KENT PLANI OLDUĞUNU GÖREMİYORUZ Prof. Dr. Karababa, şöyle devam etti: “Türkiye’nin en büyük üçüncü kenti İzmir’de yaşıyoruz. Kentimizin hava kirliliğinden bahsedince kentsel hava kirliliği kaynaklarına da değinmek gerekiyor. Burada kuşkusuz en önemli öğelerden bir tanesi kentin ne kadar iyi planlanmış olduğu. Eğer siz kenti iyi planlarsanız ve kentin içinde hakim rüzgarların dolaşmasını sağlayacak şekilde bu planlamayı yaparsanız rüzgar o kirliliği alır, kentin havasının daha az kirli olmasına neden olur. Ama bizim ülkemizde özellikle İzmir’e baktığımız zaman hakim rüzgarlar yönünde bir yapılaşmanın, bir kent planının olduğunu göremiyoruz.” AFŞİN ELBİSTAN’DAN FARKLI OLMAZ Ağır sanayinin boy gösterdiği Aliağa’ya geçmeden önce  “Aliağa’yı bırakın, kentin ortasında iki tane kirletici odak var; Çimento fabrikaları!” diyen Karababa, şu bilgileri de aktardı: “Çimento fabrikaları çok fazla enerji tüketirler. Bu nedenle karbon emisyonu oluşmasını sağlayan tesislerdir. Bunun yanında baca emisyonlarıyla da havayı kirleten tesislerdir. Çimento fabrikaları artık enerji kaynağı olarak fosil yakıtların yanında çok büyük miktarda tehlikeli atıkta yakıyorlar.” Türkiye’de normalde ‘yöntemine göre kurgulanmış’ tehlikeli atık yakan iki tesis olduğunu hatırlatan Karababa, “Biri Kocaeli’de, diğeri ise İzmir Aliağa’da. Ve bu çimento fabrikalarının bacalarında partikül madde tutan filtreden başka bir şey yok. Bütün gazlar bacadan atmosfere yayılıyor! İzmir’deki hava kirliliğinin yüzde 80’i Aliağa’dan kaynaklı. Hakim rüzgarlar özellikle yaz aylarında kirliliği Aliağa’dan İzmir’e taşıyor! Dolayısıyla kent merkezine ya da Aliağa’ya olurda bir kar yağarsa durum Afşin-Elbistan’dan farklı olmaz” sözlerini kaydetti. TOP İLK ÖNCE BAKANLIKTA       Çimento fabrikalarının oluşturduğu bu kirleticiler solunduğunda akciğer kanseri başta olmak üzere halkın birçok kanser türüyle baş etmek zorunda kalacağını da aktaran Prof. Dr. Karababa, “Tüm bunlar beraberinde ölümleri artırıyor. Aynı zamanda sinir sisteminde de sorunlar meydana getiriyor. Baş ağrısından tutun da stresin artmasına kadar. Beyinde kalıcı bozulmalar oluşturuyor” dedi. “En temel sorun hükümette” diyen Prof. Dr. Ali Osman Karababa, son olarak, “Çünkü bu politik bir sıkıntı. Kirliliğin üzerinden gelebilecek başlıca yetkili Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı. Top ilk önce onlarda. İkincisi ise yerel yönetimler. Onların üzerine düşen sorumluluk planlı kentleşme. Birlikte çalıştıkları şehir plancılarının ya da bu konuda uzman her kimse onların sözlerine kulak vermeliler. Yani bu planlamada süreç içerisinde politik kararlarla değişiklik yapmamaları gerekiyor. Çünkü tüm değişiklikler kentte hava kirliliğini arttıracak” çağrısında bulundu. KÜL SAÇMAYA DEVAM EDİYOR Olayın yaşandığı yıl, sosyal medya hesabından Afşin Elbistan’daki termik santral çevresinde çekilmiş görüntüleri paylaşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, şu ifadeleri kullanmıştı: “Siyah kar görmek isteyenlere önerim Afşin ve Elbistan’a gelmeleri. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde siyah kar göremezler. Bu konuda tek yer Afşin ve Elbistan’dır. Neden mi? Çünkü Afşin Elbistan termik santrali hala filtresiz çalışıyor ve insanların üzerine kül saçmaya devam ediyor.” 

Hava kirliliğine bağlı  erken ölüm yaşanıyor Haber

Hava kirliliğine bağlı erken ölüm yaşanıyor

BURCU YANAR Halk Sağlığı Uzmanı Prof.Dr. Ali Osman Karababa, Sultan Gümüş Kaya İle Birinci Sayfa programına konuk oldu. Kentte hava kirliliğinin kritik eşiğe ulaşmasıyla birlikte toplum sağlığı da her geçen gün riske atılırken, Prof.Dr. Karababa, “Temiz Hava Hakkı Platformu’nun hesaplamalarına göre her yıl hava kirliliğine bağlı 35-40 bin arası erken ölüm vakası yaşanıyor” bilgisini paylaştı. Hava kirliliğinden en çok etkilenebilecekler için uyarılarda bulunan Karababa, “Bu illerde başta çocuklar, yaşlılar ve kronik solunum ve kalp-dolaşım sistemi sağlık sorunu olan insanların sokağa mümkün olduğunca çıkmamaları, özellikle ısınma için kömür yakıldığı saatlerde kapalı mekanlarda bulunmalarını öneririz. Bu hava kalitesi koşulları altında sağlıklı insanların da dış ortamda olabildiğince kısa süre kalmaları, fiziksel aktiviteden (örneğin spor için koşu, tempolu yürüyüş vb.) uzak durmaları sağlıkları açısından yararlı olacaktır. Sigara içenler ve sanayi işletmelerinde çalışanlar zaten kirli havaya maruz kaldıklarından, bu günlerde sağlıkları açısından çok daha dikkatli olmalılar” dedi. TÜRKİYE’DE DE DURUM ÇOK CİDDİ Prof.Dr. Karababa, hava kalitesini olumsuz etkileyen kirleticiler arasında özellikle partikül maddelerin altını çizerek şöyle dedi: “DSÖ verilerine göre dış ortam hava kirliliği her yıl dünyada 4.2 milyon erken ölüme neden oluyor. Türkiye’de de durum çok ciddi. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun hesaplamalarına göre her yıl hava kirliliğine bağlı 35-40 bin arası erken ölüm vakası yaşanıyor. Hava kirliliği başta kalp-damar ve solunum yolu hastalıklarına neden oluyor. Hava kirliliği, 2013 yılında DSÖ ve Uluslararası Kanser Ajansı (UKA) tarafından ‘Grup 1 Kanser Nedeni’ olarak tanımlandı. Akciğer kanseri açısından kesin olarak karsinojen olarak sınıflandırıldı, ek olarak mesane kanseri acısından da riski artırdığı bildirildi. Ayrıca dış ortam hava kirliliğinin ana bileşeni partikül madde (PM) ayrı olarak değerlendirildi. Buna göre DSÖ, partikül maddeyi insanda kanser yapan birinci grup etmenler arasında sınıflandırdı.” Karababa, “Hava kirliliğini oluşturan önemli kirleticiler arasında bulunan partikül maddenin toplum sağlığına etkileri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yapılan çalışmalarla artık çok iyi tanımlanmış durumda. Partikül maddenin solunum sistemi, kalp-dolaşım sistemi ve sinir sistemi etkileri başta olmak üzere sağlık etkileri çok geniş. Bu açıdan, partikül madde kirliliğinin izlenmesi halk sağlığı açısından özel bir önem taşıyor” dedi. ASTIM, ZEKA GERİLİĞİ, ZATÜRRE… Kirli havanın yol açtığı diğer sağlık sorunlarını da sıralayan Prof.Dr. Karababa, son olarak “Solunum sistemi sorunları: Akciğer solunum kapasitesinde azalma, solunum sistemi savunmasının etkisizleşmesi ve solunum sistemi enfeksiyonlarına duyarlılık, solunum sistemi enfeksiyonlarında artış ve iyileşme süresinin uzaması, KOAH (kronik tıkayıcı akciğer hastalığı), astım, KOAH ve astım ataklarının gelişmesi, hastane acil servis başvurularında artış. Kalp-dolaşım sistemi sorunları: Kanın akışkanlığında azalma, damar sertliği, hipertansiyon, kalp yetmezliği, akut miyokard enfarktüsü, kalp ritim bozukluğu ve buna bağlı ani ölüm. Sinir sistemiyle ilişkili sağlık sorunları: Baş ağrıları, anksiyete, inmeler (felç), alzheimer hastalığı, parkinson hastalığı, nörogelişimsel hastalıklar. Çocuk sağlığı sorunları: Düşük doğum ağırlığı, otizm, diyabet (Tip 1), ani bebek ölumu sendromu, astım, KOAH, bronşiolit, bronşit ve zatürre gibi solunum hastalıkları, zeka geriliği” bilgisini paylaştı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.