TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#ekonomist

ekonomist haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, ekonomist haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Ekonomist Nural’dan yeni kitap: Baykuşun Gör Dediği Haber

Ekonomist Nural’dan yeni kitap: Baykuşun Gör Dediği

Finansal Piyasalar Uzmanı Irmak Nural, İLKSES TV ekranlarında yayınlanan Sultan Gümüş Kaya ile Birinci Sayfa programına konuk oldu. Raflarda yerini alan ‘Baykuşun Gör Dediği’ kitabını tanıtan Nural, “Bir yatırımın yüzde 50’si bilgi ve zamanlama ise yüzde 50’sini psikoloji oluşturuyor. Panik olduğunuz zaman zarar edersiniz. Bu anlamda kitabım bu kesime bir rehber olma amacı güdüyor” mesajını verdi. Jeramy Rifkin’in bir sözünden yola çıkarak bu kitabı yazmaya karar verdiğini ifade eden Nural, “Rifkin, ‘Bilgi, kolektif refah için paylaşılan sorumlulukların ifadesidir’ der. Ben de bu sorumlulukla yazdım bu kitabı. Dünya finans piyasalarının büyük bölümünü vadeli piyasalar oluştururken ülkemizde vadeli finans piyasaları konusunda yeterince bilginin olmadığını görüyorum. Oysaki vadeli piyasalar hayatın tam ortasında. Kitabımın odak noktası tam da burası” diye konuştu. PANİK OLDUĞUNUZ ZAMAN ZARAR EDERSİNİZ ‘Baykuşun Gör Dediği’ kitabının çözüm odaklı bir kitap olduğunu belirten Nural, “Büyük yatırımcılar piyasalarda işlem yaparken kendilerini koruyacak önlemler alıyorlar. Mesela swap işlemleri yapıyorlar, hedge ediyorlar. Ama KOBİ’ler, küçük kuruluşlar, küçük yatırımcılar kendilerini koruyamıyor, risk yönetimini yapamıyorlar. Bir yatırımın yüzde 50’si bilgi ve zamanlama ise yüzde 50’sini psikoloji oluşturuyor. Panik olduğunuz zaman zarar edersiniz. Bu anlamda kitabım bu kesime bir rehber olma amacı güdüyor” dedi. BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: Cumhurbaşkanı Erdoğan 12’inci 5 yıllık kalkınma planını açıkladı

Yabancı ekonomistler, faiz beklentilerini açıkladı Haber

Yabancı ekonomistler, faiz beklentilerini açıkladı

TCMB'nin enflasyonla mücadele kapsamında enflasyonun ana eğilimini geriletmek için sıkı para politikasına devam etmesi bekleniyor. Societe Generale Baş Orta-Doğu Avrupa, Orta Doğu, Afrika (CEEMEA) Stratejisti Marek Drimal yaptığı değerlendirmede, TCMB'nin eylül ayında politika faizinde büyük bir artış daha gerçekleştirebileceğini belirtti. Bu kez piyasanın yüzde 30 olan beklentisine kıyasla politika faizinin 600 baz puanlık artışla yüzde 31'e çıkarılabileceği öngörüsünde bulunan Drimal, Türkiye'de enflasyonun son aylarda yeniden canlanması ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın enflasyon sorunuyla mücadeleye yönelik para politikası adımlarını onaylaması göz önünde bulundurulduğunda bankanın beklentilerin üzerine çıkabileceğini ifade etti. "Daha büyük bir faiz artışı göz ardı edilemez" Daha büyük bir artışın bile göz ardı edilemeyeceğini aktaran Drimal, "Bunun daha küçük bir artıştan daha muhtemel olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki aylarda daha da sıkılaşma bekleniyor ve yılın 4. çeyreğinde de 600 baz puanlık artış öngörüyoruz." değerlendirmesinde bulundu. Bluebay Varlık Yönetimi Gelişen Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy Ash de TCMB'nin politika faizinde 500 baz puanlık artırıma gideceği öngörüsünde bulundu. Bu arada TCMB Para Politikası Kurulu toplantısına ilişkin AA Finans'ın beklenti anketine katılan ekonomistler, bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının (politika faizi) 500 baz puan artırılarak yüzde 30'a çekileceğini tahmin ediyor. Geçen ay gerçekleştirilen PPK toplantısında politika faizi 750 baz puan artırılarak yüzde 17,50'den yüzde 25'e yükseltilmişti. BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR - TCMB Başkanı Erkan bankacılarla bir araya geldi

Zamlar yapıldı fakat enflasyon göz ardı edildi Haber

Zamlar yapıldı fakat enflasyon göz ardı edildi

KEMAL ÖZKURT/ÖZEL HABER Türkiye’de asgari ücret ve memur maaşlarına yapılan zammın ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Resmî Gazete’de yayımlanan kararla vergi ve harçlara yeni zamlar yapıldı. Enflasyon oranının gelecek ay daha fazla artması beklenirken, açlık ve yoksulluk sınırının altında kalan nüfusun sayısı ise gün geçtikçe artıyor. Son açıklanan vergi ve harçlara yapılan zamlara ilişkin Türkiye ekonomisini değerlendiren Ekonomist Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen, “Mevcut yönetim ülkede yaşanan ekonomik sıkıntıları kısa vadede çözebilmek adına doğal olarak yabancı kaynak arayışına çıktı. Bu kaynakların bulunması hem zaman hem de zahmet içereceği için ilk çareyi akaryakıt, tütün ve alkollü içeceklere, sonrasında ise vergi ve harçlara zam yaparak giderilmeye çalışıldı. Fakat bunun yaratacağı kaçınılmaz enflasyonu göz ardı edildi” dedi. EKONOMİDE ORTA AYARI BULAMADIK Son yapılan genel seçimlerin ardından kazananın muhalefet de olsa, mevcut hükümet de olsa iktidara gelecek ismin üstesinden gelinmesi çok zor bir reçetesi olduğunu söyleyen Küçüközmen, “Seçimlerin ardından iktidara gelenin kim olduğu hiç önemli değil. Şu an önemli olan bu sorunla topyekûn, muhalefetin de desteğiyle üstesinden gelinmesi gerekiyor. Mevcut yönetim ülkede yaşanan ekonomik sıkıntıları kısa vadede çözebilmek adına doğal olarak yabancı kaynak arayışına çıktı. Bu kaynakların bulunması hem zaman hem de zahmet içereceği için ilk çareyi akaryakıt, tütün ve alkollü içeceklere, sonrasında ise vergi ve harçlara zam yaparak gidermeye çalışıldı. Öte yandan şu ana kadar vermiş olduğu zamları da fazlasıyla geri alınmak istendi fakat bunun yaratacağı kaçınılmaz enflasyon göz ardı edildi. Yaşanan bu artışları ekonomik çerçevede ‘biz ekonomiyi soğutmaya çalışıyoruz’ şeklinde açıklıyorlar fakat ekonomiyi soğuturken de donduruyorlar. Bunun bir orta ayarı var ama biz o orta ayarı bulamadık” ifadelerini kullandı.  TÜRKİYE’Yİ DAHA ZOR GÜNLER BEKLİYOR Türkiye’yi ilerleyen süreçte zor dönemlerin beklediğini belirten Küçüközmen, “Türkiye’de iki kişilik ailenin ikisi çalışsa bile birinin maaşı evin kirasına ancak yeterken diğerinin maaşıyla yaşam şartları fakirlik değil, açlık seviyesinde oluyor. Toplumun yüzde 80’inin açlık ve yoksulluk seviyesinde yaşadığı, yaşanan ekonomik karmaşayla çok ciddi anlamda servet transferinin olduğu, fiyatlama mekanizmasının tamamen bozulduğu ve demografik bozulmayla birlikte göç unsurlarının vergiden ve SGK’dan muaf olarak iş yapmaları bu ülkedeki vatandaşların iş yapmalarını, yatırım yapmalarını ve geleceğe ilişkin plan yapmalarını ortadan kaldırdı. Vergilerdeki düzensizlik ülke ekonomisine zarar vermeye devam ediyor. İktidarın el atması gereken önemli konularda biri de budur. Türkiye’yi maalesef ki ilerleyen süreçte daha zor günler bekliyor” dedi.  IMF’SİZ BİR IMF PROGRAMI UYGULUYORUZ Ekonominin refaha kavuşması için iktidarın bütünsel olarak planlı ve programlı projeler belirleyerek hareket etmesi gerektiğini ifade eden Küçüközmen, “Hastalık ilerledikten sonra ilaç almak fayda etmez. Alınan önlemler bir şeyleri düzeltmek için alınıyor ama plan program olmadığı için alınan her önlem başka dinamiği bozuyor. Petrol bulduk doğal gaz bulduk altın bulduk deniyor ama hepsine arka arkaya yine zam geliyor. Bu insanlar protein almak zorundalar. Et, balık tavuk, peynir yiyemez hale geldiler. Bilime ilime uygun insan yetişmesi gerekiyor diyoruz fakat eğitimin hali de ortada. Bunların hepsi birbiriyle bağlantılı şeyler. Ortaya çıkan tablonun nasıl çözüleceğine karşın ortada bir umut ışığı yok. IMF’siz bir IMF programı uyguluyoruz. Ne demek bu? IMF’nin aldığı sert önlemleri alıyoruz ama para girişi yok” şeklinde konuştu. ŞİMŞEK, NASIL BİR MASAYA OTURACAĞINI BİLİYORDU Konuşmasının sonunda Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in göreve geldiği zamanda rasyonel zemine dönme söyleminin yaşanan artışlara alakalı olmadığını ifade eden Küçüközmen, “Sayın Şimşek masaya oturmadan önce nasıl bir masaya oturacağını çok iyi biliyordu. Rasyonel zemine vurgu yaparken keyfi kararlar alıp faizi düşürünce enflasyon da düşecek gibi düşüncelerin önüne geçmek için söyledi. Aslında söylemek istediği tam olarak sert önlemleri alacağım ama bu arada tek adam rejiminin her dediğini yapmayacağım şeklindedir. Şu an yaptığı rasyonellik değil bunu herkes yapar. Önemli olan zamları yapmadan önce zammın enflasyon üzerindeki etkilerinin de göz önünde bulundurulmasıdır” dedi.  

Türkiye’nin gündemi asgari ücret zammı Haber

Türkiye’nin gündemi asgari ücret zammı

AYSELİN UZUN Türkiye’nin büyük bir kısmı asgari ücretle çalışmakta. Bu sebeple asgari ücrete temmuz ayında yapılacak olan ara zammın miktarı merak konusu oldu. Ekonomistler, yaklaşık olarak yüzde 15-25 oranında bir zam yapılacağını beklerken, yapılacak zam ne kadar olursa olsun 2 ay içinde enflasyon karşısında eriyeceğini dile getiriyor. Gelecek ara zammı değerlendiren Ekonomist Prof.Dr. İbrahim Attila Acar, “Ara zammın yüzde 20 ve 25 arasında olabileceğini düşünüyorum, yani 14-15 bin lira brüt ücret olabilir. Ama bu çok iyimser bir rakam hükümet 15 bin verirse 9 ay sonra yapılacak yerel seçim çalışmaları başlamış demektir” dedi. Ekonomist Prof.Dr. Hüsnü Erkan ise “Bana göre durumu kurtarmak için yüzde 30’a kadar zam yapılması lazım ama hükümet bunu yapmayacaktır. Yüzde 15 zammı geçmezler diye düşünüyorum. Zaten bütün ekonomik krizlerin cezasını sabit gelirliler çeker” ifadelerini kullandı. “YÜZDE 40’I ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞIYOR” Ekonomist Acar, asgari ücrete yapılacak zamların Türkiye’nin yüzde 40’ını doğrudan etkileyeceğini vurguladığı açıklamasında “Aslında asgari ücrete zam yapmaktan daha çok, asgari ücretlinin enflasyon karşısındaki gelir aşımına engel olunması gerekli. Ekonominin geneli olarak bir refahın ortaya çıkması sonrasında, asgari ücretlinin gelirinin arttırmasının beklenmesi daha uygun olacaktır. Şu anda Türkiye’de çalışanların yüzde 40’ı asgari ücretle çalışıyor olarak görülmekte. Toplumda yüksek ücret alan kesimler bile kendilerini asgari ücretli olarak tanımlayarak, sigorta primlerini eksik ödüyor. Durum böyle olunca asgari ücrette gerçekleşecek bir oynamadan etkilenen çok büyük bir kesim var, yaklaşık olarak 15-16 milyon kişi. Bu kadar büyük bir grup etkileneceği için, bunların aldığı ücret birdenbire arttırılsın diye düşünmek doğru değil” dedi. YEREL SEÇİM VURGUSU Acar, asgari ücretlinin insancıl düzeyde yaşamadığını ve sadece gelecek zamların bu duruma etki etmeyeceğini belirti. Aynı zamanda yapılacak ara zammın miktarının yaklaşık olarak yüzde 20 ila 25 arasında olabileceğini söyleyen Acar, “Asgari ücrette bir hükümet tarafı, bir de işçi kesimi var. İşçi tarafı olaya sadece aylıkların arttırılması olarak bakıyor. Bu yanlış bir şey, işçinin daha nitelikli hale gelmesi, üretimin daha verimli hale gelmesi, bütün bunların hepsi birden asgari ücreti etkileyen durum olarak görülmeli. Asgari ücretliler insancıl yaşamıyor. Genel seçimden önce asgari ücret için her aday birtakım sözler ve taaddüt verdi ama buradaki asıl soru asgari ücretin belli bir seviyeye gelmesinden çok asgari ücretlinin hayat seviyesini artıracak olanakları sağlayacak bir gelir seviyesine ulaştırılması. Asgari ücret ne kadar artırılabilir derseniz ben ara zammın yüzde 20 ve 25 arasında olabileceğini düşünüyorum, yani 14-15 bin lira brüt ücret olabilir. Ama bu çok iyimser bir rakam. Hükümet 15 bin verirse 9 ay sonra yapılacak yerel seçim çalışmaları başlamış demektir” şeklinde konuştu. “TEPKİYİ KONTROL EDEBİLECEK DÜZEYDE ZAM” Ekonomist Hüsnü Erkan ise asgari ücretle ilgili yaptığı açıklamada zammın yüzde 15’i geçmeyeceğini vurguladı. Ekonomist Erkan, “Asgari ücrete ne kadar zam yapılırsa yapılsın enflasyon o rakamı yutar. Üstelik bir de işin psikolojik yanı var, ekonomik birimler enflasyon karşısında kendini savunmaya almak istiyor, nasıl olsa her şey zamlandı ben de fiyatları yükselteyim diyorlar. Bu durumda da sabit fiyatlının geliri 2 ayda eriyor. Bu kaotik durumdan çıkmak için hükümetin alacağı kararlar ve bu kararları uygulamadaki istikrar çok önemli. Hükümet seçimden çıktı bu nedenle tepkiyi kontrol edebilecek düzeyde bir zamla yetineceklerdir. Bana göre durumu kurtarmak için yüzde 30’a kadar zam yapılmalı ama hükümet bunu yapmayacaktır, yüzde 15 zammı geçmezler diye düşünüyorum. Zaten bütün ekonomik krizlerin cezasını sabit gelirliler çeker” açıklamasında bulundu.

Ekonomistler yeni bakan konusunda kararsız Haber

Ekonomistler yeni bakan konusunda kararsız

AYSELİN UZUN Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından kurulan, yeni kabinede Nureddin Nebati, Hazine ve Maliye bakanlığı görevini Mehmet Şimşek’e teslim etti. Bu konu hakkında konuşan, Ekonomist Prof.Dr. İbrahim Attila Acar, “Mehmet Şimşek bu konuda güven veren bir bakan. Dünya finans piyasalarından geldi ve orada dünyaya karşı iyi intiba oluşturdu. Aynı zamanda Türkiye’de ekonominin iyi olduğu zamanlarda bakanlık da yaptı. O dönemlerdeki uygulamaları olumluydu” derken bir başka ekonomist Prof. Dr. Hüsnü Erkan ise şu sözleri sarf etti: “Türkiye’ye geçmiş dönemlerde çok yük bindirildi zaten. Bütün bunları dikkate aldığımızda Mehmet Şimşek’in başarı şansının çok düşük olacağını düşünüyorum.” GÜVEN VEREN BİR BAKAN “Mehmet Şimşek bu konuda güven veren bir bakan” diyen Prof.Dr. İbrahim Attila Acar, “Dünya finans piyasalarından geldi ve orada dünyaya karşı iyi intiba oluşturdu. Aynı zamanda Türkiye’de ekonominin iyi olduğu zamanlarda bakanlık da yaptı. O dönemlerdeki uygulamaları olumluydu. Ekonomideki bu belirsizliğin en önemli sebebi güven sorunu. Ekonomiyi yönetenlerin halka güven vermesi lazım. Sonuçta seçmenlerin yüzde 52’sinin oy verdiği bir iktidar var burada. Ancak güven sadece yurt içinde değil yurt dışında da sağlanmalı. Türkiye’nin yurt dışındaki finans çevreleriyle sorunu var bunun nedeni ise 450 milyar dolar kadar bir borcumuzun olması. Ayrıca kısa vadeli ödemelerimiz var, ithalatımız ihracatımızdan yüksek sürekli bu sebeple cari açık veriyoruz. Türkiye bu denli borçlanınca, bu yurt dışından yapılabilecek baskılara da yol açtı. Türkiye, uluslararası finans çevrelerinde güven veren bir kişi olan Mehmet Şimşek’i göreve getirerek, bu konuda en akılcı yollardan birini kullandı. Bu adım güzel bir adım ama yeterli değil, bununla beraber bir hükümet planı içerisinde ekonomiyle ilgili maddeler olması lazım. Sonrasında ise Mehmet Şimşeğin iyi bir kadro kurması gerek. Bunlar sağlandığı taktirde Mehmet Şimşeğin başarılı olacağına inanıyoruz” dedi. “BAŞARI ŞANSI DÜŞÜK” Prof.Dr. Hüsnü Erkan, ise Mehmet Şimşek’in politikalarının sınırlı alanda etkili olacağını vurguladı. Erkan “Mehmet Şimşek daha çok İngiltere’de bulunmuş bir kişi bu bağlamda Ortodoks iktisat politikalarına bağlı kalacağını beyan etti. Ortodoks iktisat ağırlıklı olarak para politikasıdır. Ancak bu politika sınırlı alanlarda etkili olabilir. Kamu harcamalarını kısması gerekir yatırımların durdurulması gerekir. Bu konuda maalesef Türkiye’ye geçmiş dönemlerde çok yük bindirildi zaten. Bütün bunları dikkate aldığımızda Mehmet Şimşek’in başarı şansının çok düşük olacağını düşünüyorum. Aslında Türkiye’de seksen yılından sonra ekonomik açıdan yeni strateji gelişti, sanayileşme yerine ticareti öne çıkaran bir politika izlendi. Özellikle dış ticaret öne çıkıldı ama AK Parti hükümeti döneminde Türkiye’de üretim yapan tüm fabrikalar satıldı. Dolayısıyla üretimden, sadece ticarete ithalat ve ihracata yönelik bir yola geçildi. Bu kapsamda, ithalata sürüklenen bir ekonomide uzun döneminde dış ticaret sorununu çözmek mümkün değil” ifadelerini kullandı.

Acar’dan muhalefete ‘Çiller’ göndermesi Haber

Acar’dan muhalefete ‘Çiller’ göndermesi

Ekonomist Prof. Dr. İbrahim Attila Acar, İLKSES TV ekranlarında yayınlanan Erdal Erek ile Siyaset Kulisi programına katıldı. Türkiye ikinci tura doğru giderken ekonomiyi değerlendiren Acar, muhalefeti eleştirdi: “Seçmeni kısa yoldan mutlu etmeye çalışan politikaların kısa vadede yeni sorunların da kaynağı olacağını” ifade etti. 1990’ların başında Tansu Çiller, ‘herkese iki anahtar; ev ve araba’ vaat ederek geldi.  Mevcut iktidarı “Refah getirmemekle, geliri paylaştırmamakla eleştirdi.” dedi.  Öte yandan mevcut iktidarın bütçe stratejisini de doğru bulmayan Prof. Dr. Acar, “İktidar şu an bütçe açığını tam ifade etmeyerek, gizleyerek bütçeyi uyguluyor.  Yıl içinde ek bütçe alarak, tamamlayıcı bütçe ile uygulamaya koyuluyor. Bu yüzden bütçe açığı beklenen değerlerin üstünde çıkabiliyor. “ Seçim döneminin, ülke ekonomileri için kriz dönemi olduğunu vurgulayan Acar, şunları ekledi: “Herkes iktidar olmak ister. İktidarın temel hareket noktası “vermek üzerine” kurulmuştur. İktidar olmak isteyen, işçiye, memura, çiftçiye ve diğer vatandaşlara vereceklerini ortaya koyar. Bunlar belli bir zamanda olmayıp, zamana yayılıyor. O yüzden kısa vadede sonuç vermeyebiliyor.  Bazen de EYT konusunda olduğu gibi yığılıp gelip seçim zamanı, ‘seçim ekonomisi’ gibi ortaya çıkıveriyor.  Ancak belirli bir noktada siyaset üzerinde bir baskı aracı haline de dönüşebiliyor.  Bu defa seçimler, ‘demokrasi için bir araç mı, yoksa çıkar gruplarının menfaatlerini gerçekleştiren bir yol mu’ tartışılmaya başlıyor.  İşte burada sıkıntı çıkıyor… İnsanlar örgütlendiği zaman, hak ve menfaatlerini daha kolay koruyorsa herkes bir sivil toplum kuruluşu çatısı altında hak arayışını başlatıyor.  Hükümetler de özellikle seçim zamanlarında, bu baskıya dayanamıyor.  Aynı zamanda, makam mevkilerin dağıtımında da bu örgütlü yapılar etkin oluyor.  Herkesi memnun edemeseler de istediğini alanların olduğu bir gerçek. Siyaset bu makam mevki ve kaynak dağıtımının bir aracı haline geliyor.  Sonuçta herkes istediğini alıyor: siyasetçi iktidarı alıyor, vatandaş menfaatine kavuşuyor.  Bunun iktidar,  muhalefet partisi olmasına gerek yok. “Verme” üzerine kurgulanan bir seçim politikası,  ‘kim daha çok verirse ona oy vereceğiz’ de olabiliyor;  güven vermeyen siyasetçiyi dışlama haline de dönüşebiliyor. Bu konuda seçmenin rasyonel olması, politikaların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine de gelip dayanıyor. Seçmen siyasetçiyi sorguluyor:  “O, bunu yapabilir mi?” deyip, ona göre karar veriyor. O dönem, 1993’te Tansu Çiller’in iki anahtar vaadi tutmuştu. Bir de nereden nasıl dağıtılacak, kimlere verilecek konusu da önemlidir.  Ancak ek bir şeyler vaat ediliyorsa ek kaynaklar da olmalıdır.  Ancak mevcut pasta aynı kalacaksa dağıtılan paylar değişir.  Pastanın büyütülemediğini söyleyen Acar, “Bunun büyümesi için üretimin, milli gelirin, çalışan sayısının artması lazım. Yeni bir üretim modeli, yeni bir teknolojiye ulaşmamız lazım ama şimdilik bu mümkün görünmüyor diyen Acar, muhalefetin de Türkiye ekonomisi hakkında yeterli ve gerekli bilgiye sahip olmadığını, Sadece IMF, Dünya Bankası, OECD verileri ile politika üretilemeyeceğini belirttir. Bunun için milletvekillerinin ilgili bakanlık ve kurumlardan bilgi almasının önemini vurguladı. Türkiye’nin şu an 450 milyar dolar dış borcu var. Bu borca yıllık 45 milyar dolar faiz ödüyoruz. 45 milyar da bizim cari açığımız var. Toplamda 90 milyar sadece böyle bir yük altındayız.  Bunları nasıl yönetecekler? Muhalefetin bu konuda da çok fazla fikri olmayınca bu defa seçmeni kısa yoldan mutlu etmeye çalışan, popülist politikalar egemen oluyor. “Türkiye seçim sürecine giderken, seçmeni hem ikna edeceksiniz hem kendinizi anlatacaksınız hem de vaatlerinizi gerçekleştireceğinize dair akıllarında soru bırakmayacaksınız” diyen Acar, “Mesela bir 300 milyar dolar kaynak konusu var. Ama bunu ham haliyle, geliştirmeden seçmene sundular. İlk intiba iktidar olalım ertesi gün 300 milyar dolar kasada imajı verildi. Sonra bir sene, sonra beş sene; en sonunda bu proje kredisi on seneden önce olmaz denildi. Bu anlaşma yapılmış olabilir.  Kaynak da gerçekçi olabilir.  Ancak bu güçlü argümanı bile halka aktaramadılar. Muhalefet ya da iktidarın eksikliği diğerine yarar. Muhalefet ne kadar güçlü ve argümanları güçlü olursa, iktidar o kadar güçlü olur. Vaadin ayrıntısı yok, programı yok, dolayısıyla eksik bilgi seçmende ters teper. İYİ BİR GELİR Mİ, MUTLULUK MU? Prof. Dr. Acar, şöyle devam etti: “Para rasyoneldir, uyumaz, sürekli dinç durur ve vatandaş kendi geleceğini ona göre belirliyor. Türkiye ekonomi olarak 20. Sırada ama mutluluk olarak 120. Sırada olsun bu anlaşılır değil. Gelir dağılımından yozlaşmaya pek çok neden sayılabilir.  Gelir dağılımı hesaplanırken nüfus beşe, gelir de beşe pay edilir. Herkesin eşit pay alması beklenir.  16-17 milyon kadar her beşte birlik kısım geliri paylaşacak.  Ancak öyle olmuyor. En düşük gelir grubu gelirin yüzde 5’ini alıyor. En yüksek gelir grubu da gelirin yüzde 55’ini… Bu hiç de adil değil. Mutsuzluk ve memnuniyetsizliğin kökeni biraz da burada.  Arada 10 kat fark var. Bu fark bu kadar açıldığı zaman düşük gelir grubunda memnuniyetsizlik başlıyor. TARIM DA SAHİPSİZ Cumhuriyetin kurulduğu dönemde nüfusun yüzde 80’i köydeymiş, bugün yüzde 8’i köyde. İnsanların yüzde 92’si şehirlere gelmiş. Şu an Ege Bölgesi’nde ekilebilir arazilerin yüzde 40’ı ekilebiliyor. Üretim yetmiyor haliyle. Sonra “samanı bile ithal” eder hale geliyoruz.  Bir de tarımsal alanlar yok ediliyor. Artık tarım yapılabilecek yerlerde binalar var, tarım yok o alanlarda.  Aydın ovası, Muğla ovası, Nazilli ve birçok yerde tarım alanlarına binalar dikmişiz. ‘Tarımın sürdürülebilir olması lazım’ stratejisini doğru yapmamız lazım. ‘İnsanların geliri mi, mutluluğu mu fazla olmalı?’ sorusunu araştırınca Gana’yı bizden daha üst seviyede mutlu gördük. Gana’da insanların gıdaya ulaşımı garanti edilmiş. Tarım stratejik sektör olmuş. Sorun yok, açlık yok, devlet tarım politikasına yön veriyor. ‘Üretim ne kadar olacak, nasıl üretilecek, kim ne üretecek, kimlere satılacak, gelir nasıl dağıtılacak?’ planı belli. Mutluluğu bu yüzden fazla. EKONOMİ İLETİŞİMİ YETERLİ DEĞİL ”Ekonominin de iletişime ihtiyaç duyduğunu” belirten Acar, “İnsanlara ekonomiyi anlatacaksınız.  ‘Döviz kuru şu olacak, cebindeki para değer kaybetmeyecek, satın alma gücünü kaybetmeyeceksin’ denildiğinde halkı ikna edeceksiniz.  Bunu anladıkları zaman, ülkenin kuru kaç olmuş onu önemsemez. Şu an ‘İktidar değişsin, ekonomi de batsın, ülke de toz olsun, yeter ki iktidar gitsin, ya da ne olursa olsun biz iktidarda kalalım modunda bazıları…  İki durumda da doğru iktidar ve muhalefetin kendini eksik ifade ettiği kanaatindeyim.  Doğru muhalefet iktidarlara yol gösterir. Doğru muhalefet halkı da doğru yönlendirir.  Bütçe açığı mı var, anlatacaksınız… Enflasyon işsizlik yüksek mi, izah edeceksiniz.  Yolunda gitmeyeni de gideni de halkın bilmesi hakkıdır. Bunun bedeli vergi ise kimlere ne ölçüde yük geldiği anlatılmalı; harcamalardan kesinti yapıldıysa ne ölçüde kesinti yapıldığı açıklanabilmeli. Bir “acı reçete” ise önerilen, etkisi, süresi konusunda toplum bilgi sahibi olmalı.  Sonrasında vatandaş bunu oylarıyla onaylar ya da reddeder.  Birini gönderir bir diğerini getirir. MUHALEFET ELEŞTİRMESİN DİYE… “Muhalefet eleştirmesin” diye bütçe açığı gizlenirse bu demokrasi açığını doğurur. Demokrasi açığı tiranlaşmanın önünü açar. Muhalefet de bunun farkına varmazsa,  yeterince seslendiremez. Demokratik olarak eksik bilgi ile oylamaya girmek kararların sağlıklı verilmesine de engel olur. Yanlış bilgiyle oluşan parlamento ve yönetim, vergilendirme ve harcama dağılımında da sağlıklı kararlar alıp veremeyecektir.  Paralel devlet böyle böyle ortaya çıkar. Bunu engellemek için demokrasinin bütün kurallarıyla işleyen bir model olarak yürürlükte olmalıdır. Son noktada seçim ile gerçekleşen demokratik sürecin işlerliği de buna bağlıdır. EKONOMİNİN NABZI, BİR TANSİYON GİBİDİR Nasıl ki belirli şikayetlerle doktora gidildiğinde bize önerilenler arasında hayat tarzının değiştirilmesi vardır: Hareket, beslenme alışkanlıkları, aşırı kilo, uyku düzeni bozukluğu ve stres gibi pek çok farklı alanlardan tedaviye destek önerileri gelir… Sadece bir ilaç tedavisi yeterli görülmez!.. O tansiyon da yılların bir birikimidir sonuçta… Öncelikle o yüklerden kurtulmak gereklidir.” diyen Prof. Dr. Acar, son olarak şunları kaydetti: Ekonominin bugünkü sonucu enflasyondur, döviz kurudur, işsizliktir, gelir dağılımı bozukluğudur, cari açıktır… Ama bunların her biri bir sonuçtur. Buraya nasıl gelindiyse, neler ihmal edildiyse öncelikle onları düzeltmek gereklidir uyarısında bulundu.” Devletin ekonomiyi nasıl yönettiğinin önemli göstergesi bütçe verileridir.  Eskiden bütçe açıklandığında gazetelerde uzun uzun kritikler yer alır, kurumların bütçe payları değerlendirilirdi. Şimdilerde ise bu kritikleri göremiyoruz.  Basın yayın organları ve web siteleri Cumhurbaşkanı yardımcısının dağıttığı bu bütçe bilgi metnini olduğu gibi sayfalarına taşıyarak, yorumsuz, kritiksiz habercilik yapmaktadır. Dolayısıyla bütçe içeriğini de çok algılayabilen bir ekonomi gazeteciliğinin ve gazetecilerinin de bulunmaması bu açık uygulamayı kadük bırakmaktadır. Sonuçta bütçenin açıklık ilkesi, anlaşılırlık ilkesi bakımından eksik kalmakta; yazılan çizilenler anlaşılmamaktadır.  Demokrasi verilerdeki detaylara girildikçe gelişecek. Açıklık oluştukça, bilgi sahibi oldukça gelişecek. Uygulamaların ekonomik sonuçlarını, yolsuzluk varsa bu bağlantıları ortaya koyabildiğimizde demokrasi yerleşiyor. Türkiye’de 2001’den beridir banka yapıları şu an çok güçlü. Dünyanın pek çok bölgesinde bankalar batarken, finans sistemi kırılganlığını sürdürürken Türkiye’de bankaların bu gücü ekonomik yapıyı desteklemektedir. Batarsa kötü… Batması kişinin mevduatının batması, kredi alabileceği mekanizmaların kapanması demektir.  Hem para batıyor hem de kredi bulamıyoruz. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ile TC Merkez Bankası bu kontrollü yapıyı iyi kurmuş durumda. Sonuçta, Türkiye’de insanlar tüketimin sınırına gelemediler, 25 milyon olan hane var. 30 milyon araba var. Her evde zorunlu beyaz eşyalar vardır.  Vaatlerin karşılık bulması seçim sonrasında görülecek bir durumdur.  Ekonomide seçimin bu dönemde olması itibariyle tam zamanına gelmiştir, diyebiliriz. Yeni gelecek hükümet bir ekonomi programıyla gelecek şüphesiz. Ancak 9 ay sonra yerel yönetimler seçimlerinin olması, programın yeterince sıkı bir politika olmasına da engel olacaktır.  Yine de ekonomi sürecini doğru bir şekilde yönetecek, daha güzel günlere ulaşacağımıza inanıyorum. Bununla birlikte Pazartesi günü her şey bir yana, şunu düşünmeyelim:  ‘Döviz kaç olur, faiz kaç olur?’… Bunlar gelip geçer. Önemli olan ekonomide geleceğe yönelik beklentilerin olumlu olması ve halkın bu olumlu beklentiye inanması ve satın almasıdır.”

Merkez Bankası'nın kararına ekonomist ve esnaf yorumu Haber

Merkez Bankası'nın kararına ekonomist ve esnaf yorumu

KEMAL ÖZKURT - ÖZEL HABER Merkez Bankası tarafından, bankalardan verilen kredi miktarlarında düşüşe gidilmesi kararı verilmişti. Bunun gerekçesi olarak seçim sonrası döviz kurunda artış bekleyen vatandaşların kredi çekerek döviz alması olduğu konuşulurken, döviz kurunda yaşanan bu yoğun ilgiyi siyasetle ilişkilendiren Ekonomist Prof. Dr. İbrahim Attila Acar, "Vatandaşlar da mevcut iktidarın devam edeceğini öngörüyor ve bankalardan nakit avans çekerek dövize yatırım yapıyor" diye konuştu. Öte yandan yaşanan bu kısıtlamanın esnaflara nasıl yansıdığını değerlendiren Kemeraltı Merkez Araştırmalar Derneği Başkanı Cem Ceylan, "Merkez Bankası'nın bu yaptırımıyla seçimlerden sonra  aslında ekonomik durumun nasıl şekilleneceğini görmüş olduk" dedi.  "DÖVİZE GÖSTERİLEN İLGİ, MEVCUT İKTİDARIN KALACAĞINA İŞARET" Önce vatandaşların neden döviz almaya bu kadar yöneldiklerinin düşünülmesi gerektiğini belirten Ekonomist Acar, "Seçimlerin sonunda muhalefet kanadı iktidara gelirse birtakım ekonomi programı uygulayacağını ve kuru düşüreceğini söylüyor. Fakat mevcut iktidar devam ederse kurun 25 TL bandında oturması bekleniyor. Vatandaşlar da bu sebeple mevcut iktidarın devam edeceğini öngörüyor ve bankalardan nakit avans çekerek dövize yatırım yapıyor. Bunların sonucunda da vatandaşların muhalefetin ekonomi politikalarına güvenmediğini görüyoruz. Bundan dolayı da kendi geleceklerini kendileri belirlemek adına kredi çekip borçlanıp,  döviz veya altına yatırım yaparak farklı yollara başvuruyorlar" dedi.  HÜKÜMET KURU BASKILIYOR  Tüm bu beklentiler haricinde kurun yükselmesi durumunda, ithalatın pahalılanacağına dikkat çeken Acar, " Türkiye, ithalatını kura bağlı yapan bir ülke. Bundan dolayı kur baskılanıyor.  Yoksa kuru kendi haline bıraksalar 25 TL bandında oturacak. Çünkü ihracat yapan firmalar bile aşırı derecede maliyetler arttığı için bu artışı fiyatlara yansıtamıyorlar. Dolayısıyla ihracatçı firmalar kardan zarar ediyor. Açıklarını kapatabilmek için kurun yükselmesini istiyorlar. Fakat kur yükselirse enflasyon oluşacağı için hükümet kuru şu an için baskılıyor" ifadelerini kullandı.  "TÜRKİYE'DE EKONOMİK VERİLER ÇOK ÖNGÖRÜLEBİLİR DEĞİL" Merkez Bankası’nın kredi kartlarında yaptığı düzenlemeler ve kredi miktarlarında azaltmaya gitmesinin esnafa nasıl yansıdığını değerlendiren, Kemeraltı Merkez Araştırmalar Derneği Başkanı Cem Ceylan, "Her ne kadar küçük esnafın ekonomiyi takip etmediği düşünülse de, esnaflar ekonomik verileri okuyor. Kur korumalı mevduat hesaplarındaki artışın büyümesi, piyasalarda oluşan paralel kur ve kredi faizleri esnafı kaygılandırıyor. Tüm üreticiler artan girdi maliyetleri ve seçim öncesi uygulanan popülist politikalardan payına düşeni alıyor. Çünkü seçim sürecinden asgari ücret gibi popülist politikalara yapılan zamlar direkt olarak esnafı etkiliyor. Biz esnaflar, sanayiciler, vatandaşlar yani direkt ekonominin seyriyle ilgili kesimler olarak yıllarca, Türkiye'de ekonomik veriler çok öngörülebilir değil. Biz önümüzü göremiyoruz derdik. Fakat Merkez Bankası'nın bu yaptırımıyla seçimlerden sonra  aslında ekonomik durumun nasıl şekilleneceğini görmüş olduk. Seçim sonrasının bir fragmanı gibi bir uygulama aslında. Belli ki seçimlerin ardından her vatandaşın, esnafın kendine göre bir ekonomik önlemler alması lazım" diye konuştu.  "SEÇİM SONRASI DURUM BİZİ ÜRKÜTÜYOR" Türk parasının döviz karşısında son 5 senede yüzde 300 oranında değer kaybettiğini söyleyen Ceylan, "Seçimlerin ardından kim gelirse gelsin, seçimden sonra beklenen durum aslında bizi ürkütüyor. Asgari ücrete yapılan zamların bir faydası yok. Burada önemli olan halkın alım gücünün arttırılması. Esnafın da işlerinin iyi olması aslında buna bağlı. Ne yaparsanız yapın alım gücü artmadan kimsenin yüzü gülmez" dedi.   

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.