TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Dr. Mustafa Torun

Dr. Mustafa Torun haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Dr. Mustafa Torun haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Sıcak havalara ve enfeksiyona dikkat! Haber

Sıcak havalara ve enfeksiyona dikkat!

YAREN GÜZELKAN-ÖZEL HABER Birdenbire artan sıcaklar hastalıklara davetiye çıkarıyor. Sıcak havayı seven enfeksiyonlar, yaz aylarında daha çok yayılmakta. Hijyen koşullarına dikkat edilmemesi bazı mikroorganizmaların üreyip çoğalmasına neden oluyor. Enfeksiyonlara karşı nasıl korunmamız gerektiğine dair açıklamalar yapan Tabip Odası Genel Sekreteri Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yüce Ayhan, vektörlerden korunmamız gerektiğini söyleyerek gıda zehirlenmelerine karşı da uyarılarda bulundu. Dr. Ayhan vatandaşların sıvı tüketimini arttırması gerektiğini söyledi. VEKTÖRLER ENFEKSİYONA YOL AÇIYOR Vektörlerin enfeksiyon taşımasında önemli bir risk grubu olduğuna dikkat çeken Dr. Ayhan, “Sıcak havanın enfeksiyona doğrudan eğilimi arttırmasındaki en önemli şey birinci olarak vektörlerin artmasıdır. Sivrisinek, kene gibi canlıların enfeksiyona yol açan mikroorganizmaları taşıyan canlıların artmasıdır. İklim krizi ile değişen vektör durumu var. Daha eski yıllarda görmediğimiz sinek türleri ülkemizde de artık görülmeye başladı. Bu vektörlerin tropikal hastalıkları taşıma özelliği olduğunu biliyoruz. O hastalığın yaygın olduğu bölgelerde o vektörler aracılık yapıyor. Bizim ülkemizde bu tropikal hastalıkları henüz görmedik vaka yok ama bu sinekler şu anda tehlikeli olmasa da bir vaka olduğunda birçok kişiye taşıyabilirler. Örnek veriyorum Batı Nil rahatsızlığı Türkiye’de görülmüştü. Bu vektörlere özelikle temas etme riski varsa açık alanlarda direkt vektör uzaklaştırıcı spreyler losyonlar sürülmeli” dedi. HİJYEN VE TAZELİĞİ ÖNEMLİ Hava sıcaklığının vücut direncini etkilediğini söyleyen Dr. Ayhan, gıda kaynaklı enfeksiyonlara karşı uyardı: “Sıcak havanın açıkta bekleyen gıdaların üzerinde olumsuz etkisi mikroorganizmaların üremesine olanak sağladığı için gıdaların bozulması söz konusu. Sıcak hava genel olarak vücut direncine etkisi olunca kişilerde enfeksiyon duyarlılığı da artabiliyor. Özellikle tüketilen gıda kaynaklı enfeksiyonlara dikkat edilmeli. Vatandaşlar dışarda tükettikleri gıdaların tazeliğinden ve uygun koşullarda saklandığından emin olsunlar. Çünkü sıcakta gıdaların bozulma oranı daha yüksek olduğundan bu konuda bir kuşkuları varsa tüketmemelerini öneririm. Özellikle sindirim yoluyla bulaşan ve ishalle seyreden enfeksiyonlara karşı dikkatli olmalılar. Bu tür enfeksiyonlarda bir sıvı kaybı olduğu için ishalli hastalıklarda veya gıda zehirlenmelerinde sıcağın da etkisiyle vücudun su ihtiyacı aşırı artabilir. Kişinin normal zamanda tükettiği sıvı oranı belki fazla olabilir ama sıcağın etkisiyle ihtiyaç çok daha artacağından su tüketimi arttırılmalı. Sıcağın etkilendiği konularda biraz daha dikkatli olmalarında fayda var. Su tüketimine ağırlık vermelerini öneririm. Vücut dirençlerini ve sağlıklarını açısından sıcak havaların etkilerinden korunmalılar. Sıcağa ilişkin genel önlemlerin alınması şart. Solunum yoluyla bulaşan enfeksiyonları yaz döneminde daha az görüyoruz. Yine de ani ısı değişimi vücut direncini bozabiliyor. Çok sıcaktan çok soğuğa geçmek gibi. Havuzlarda riskli ortamlardır. Yeterli klorlama olmayan havuzlarda yüzmemeliler. Doğada durgun sular çeşitli enfeksiyonları bulaştırabilir.” 10.00-18.00 SAATLERİ ARASI ÖNEMLİ  Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Torun, sıcak havaların etkisine maruz kalmamak adına vatandaşları uyardı. Belli saat aralığında mecburiyet yoksa dışarı çıkmamak gerektiğini söyleyen Dr. Torun, “Aşırı sıcaklar karşısında özellikle risk grupları daha önemli olmak üzere sabah ve akşam serin saatlerde dışarı çıkmanın dışında diğer sıcak saatlerde dışarı çakmamak gerekir. Kronik hastalıkları olanlar devamlı kullandıkları ilaçlarını aksatmamalı, çok ihtiyaç olmadığı sürece mümkünse hiç dışarı çıkmamaları uygundur. Sıvı özellikle su gereksinimi artacağından idrar rengimiz açık olana kadar bol su içmeliyiz. Çok sıcak ortamdan geliyorsak hemen soğuk su içmeyip, duş alınmamalı. Bir müddet beklenmeli sıcaklığımız oda sıcaklığına geldikten sonra oda sıcaklığında duş almalıyız. Ağır ve yağlı yemekler yerine sıvı ağırlıklı hafif yemekler yemeliyiz. Acil çağrı ve haber duyurularına dikkat edilmeli, verilen direktiflere uyulmalıdır. Genel durumumuzda veya yakınlarımızda bozulma durumunda sağlık otoritelerine haber verilmelidir. Dışarı çıkarken dikkat edilmesi gereken saat aralığı 10.00-18.00 arasıdır. Mümkünse bu saatlerde dışarı çakmamak gerekir. Özellikle 10 yaş altı çocuklar ile 65 yaş üstü grup çok risklidir. Hamileler, bakım hastaları, kronik hastalar risk grubundadır” diye konuştu.

Doğal afetlerin faturası: Ölümcül Weil hastalığı Haber

Doğal afetlerin faturası: Ölümcül Weil hastalığı

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER Gazetemize özel açıklamalarda bulunan Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Torun, deprem ve sel felaketlerinin ardından bölgede gün yüzüne çıkacak ölümcül hastalıkları kamuoyuna aktardı. Sinsi seyreden, genellikle sel ve su baskınlarında aklımıza gelen, fareli yaşamın riskli hastalıklarından biri olarak kabul edilen Leptospirozis ve öldürücü etkisi Weil Hastalığına dikkat çeken Dr. Torun, hastalığın önlenemeyecek bir hale dönüşmemesi için afet alanlarında müdahaleye geçilmesi gerektiğini vurguladı. Hastalığın karaciğer ve böbrek tutulumu ile karakterize olup, ölüm oranının yüzde 20’ye kadar çıkabileceğinin altını çizen Torun, zamanında tedavi edilmediği takdirde ölümcül olan Weil hastalığının ileride mücadele etmemiz gereken bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkacağını kaydetti. ÖLDÜRÜCÜ OLABİLEN BİR HASTALIK! Torun, sözlerine şöyle başladı: “Ülkemizde çarpık yapılaşma ve çevresel tahribatlar ile ilintili sel felaketlerinden sonra gelişebilen, sinsi seyreden, çoğu kez grip benzeri enfeksiyonlarla karıştırılan, öldürücü olabilen bir hastalıktan, bir zoonozdan, yani hayvanlardan insana geçebilen bir hastalıktan bahsetmeyip, insanlarımızı uyarmazsak bir hekim olarak görevimizi yapmamış oluruz… Deprem bölgelerinde ve özelikle yağmurların sele dönüştüğü bu günlerde riski artan, genellikle ilkbaharda ve yaz başlangıcında daha da çoğalan Leptospirozis ve bunun öldürücü şekli olan Weil Hastalığı her mevsimde gözlenebilen bir enfeksiyon hastalığıdır. Domuz çobanı hastalığı, pirinç tarlası hastalığı, bataklık ateşi olarak da bilinen, leptospira cinsi bakterilerin oluşturduğu bir hastalık. ” ERKEKLERDE DAHA SIK RASTLANIR Leptospirozis hastalığının ne olduğundan bahseden Dr. Torun, “Leptospiro denen burgu şeklindeki bir bakteri tarafından oluşturulan, genellikle hayvanlardan insana geçen bir enfeksiyon hastalığıdır. Tüm dünya genelinde görülen bir bakteriyel enfeksiyondur. Nedeni bilinmeyen menenjit yani beyin zarı enfeksiyonu ve beyin iltihabı diye bilinen ensefalitlerin nerdeyse onda biri kadar bu bakteri ile oluşur. Leptospirozise erkeklerde daha sık rastlanır. Vahşi ve evcil hayvanlar, fare, sıçan, kene Leptospirozis için kaynak oluştururlar. Buradan hareketle travmatize yani sarsıntıya bağlı koruyucu engeli zedelenmiş deri ve sümüksü doku dediğimiz mukozalara, saydığımız hayvanların idrarlarının teması ile bakterinin organizmaya girişi kolaylaşır. Ayrıca leptospira bakterisi ile haşır neşir olan kirlenmiş toprak, durgun sular ve bitkiler hastalık için önemli etmenlerdir” bilgisini paylaştı. TİFO, KOLERA, DİZANTERİ… “El yıkamaya dikkat etmek gerekir” şeklinde konuşan Torun, “Yemek öncesi sonrası tuvalet ihtiyacının karşılanması sürecinde el hijyeni çok önemli. İkinci grup hastalık daha çok koşulların yetersiz olduğu bölgede, tuvalet ihtiyacının karşılandığı yerlerin yetersizliği gibi durumlardan dolayı hijyene dayalı hastalıklar oluşabilir. Mide bağırsak sisteminde gelişebilecek hastalıklara dikkat edilmeli. Bölgede tifo, kolera, dizanteri gibi riskler olabilir. Virüslerin oluşturduğu ishal vakaları görülebilir” uyarısında bulundu. VETERİNERLER, DEPREMZEDELER… Riskli grupları da sıralayan Torun, “Kampçılar, çiftçiler, madenciler, mezbaha çalışanları, veterinerler, skeri birlikler, izciler, yıkama işi ile uğraşanlar, itfaiyeciler ve depremzedeler… Kuluçka süresi genellikle 7-14 gündür. 2 gün ile 4 hafta arasında olabilir.  Bulguları ise ateş, titreme, üşüme, baş ağrısı, ileri derecede kas ağrısı, gözde kızarıklık, ense sertliği, nadirde olsa ciltte kanamalı döküntü, ileri forumlarda sarılık, kanlı işeme, öksürük, nefes darlığı, kanlı balgam, bulantı, kusma, karın ağrısı, depresyon… Fakat iyi bir öykü, fizik muayene ve yukarıdaki bulguları göz önüne alarak tanıya yaklaşımda bulunmak olasıdır. Mikrobiyolojik testlerin başında serolojik testler ile hasta idrarında karanlık saha mikroskobu ile bakteri aranması önemlidir. Doku biyopsisinden yararlanılarak tanıya varılabilir” cümlelerini kullandı. GIDADA SON KULLANMA TARİHİ Beslenmeye dikkat edilmesi gerektiğini de vurgulayan Torun, şunları da ekledi: “Açık havada muhafaza edilip, pişirilen gıdaların bozulup bozulmadığını kontrol etmek gerekir. Konserve ve hazır gıda ürünlerinin son kullanma tarihinin geçmemesine önem gösterilmeli. Solunum yolu, mide bağırsak sistemi rahatsızlıklarından korunmak için hijyen ve kişisel korunma çok önemli. Açıkta tutulan yiyeceklerden dolayı alana gelebilecek eklem bacaklı, küçük hayvanların veya vahşi hayvanların oluşturabileceği hastalıklara dikkat edilmeli. Şüpheli ısırıklarda kuduza karşı dikkat edilmeli.”  ÖLÜM ORANI YÜZDE 20’YE ÇIKABİLİR “Weil Hastalığı veya sendromu ise Leptospirozisin ölümcül ağır formudur” ifadelerini kullanan Dr. Torun, son olarak şu bilgileri aktardı: “Karaciğer ve böbrek tutulumu ile karakterize olup, ölüm oranı yüzde 20’ye kadar çıkabilir. Peki, sel felaketine uğrayan depremzedelerin Leptospirozis ve Weil Hastalığından korunması için neler yapmaları gerekir? Hastalık sinsi seyreden, genellikle sel ve su baskınlarında aklımıza gelen, fareli yaşamın riskli hastalıklarından biridir. Zamanında tedavi edilmediği takdirde ölümcül olan ve en ağır şekli Weil Hastalığından korunma yöntemi olarak kemirgenlerin kontrol altına alınması, koruyucu bot, çizme, eldiven ve giysiler giymek, hastalığı küçümsememek, riskli grupları bu hastalığa karşı eğitmek önemlidir. Tedavisi uygun doz, antibiyotik ve destekleme tedavisidir.”

Dr. Erçal’dan ‘genetik danışmanlık’ vurgusu Haber

Dr. Erçal’dan ‘genetik danışmanlık’ vurgusu

SEVAL ASLAN İLKSES TV ekranlarında yayınlanan ve Dr. Mustafa Torun’un hazırlayıp sunduğu ‘Sağlık Haktır’ programının bu haftaki konuğu, Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Genetik Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Murat Derya Erçal oldu. Koruyucu hekimlik açısından genetik hastalıkların masaya yatırıldığı programda, “Koruyucu hekimlikte ne kadar mesafe alırsak tedavi hekimlerinin yükünü ve masrafları o kadar azaltırız. Hem de insan sağlığına ve doğaya katkımız olur” ifadeleriyle açılışı yapan Dr. Mustafa Torun, ardından sözü Dr. Murat Derya Erçal’a bıraktı. HER AİLE BU DANIŞMANLIĞA ULAŞABİLMELİ Tedavi edici hekimliğin son derece pahalı olduğunu vurgulayarak koruyucu hekimliğin önemine dikkat çeken Dr. Erçal, “Bunu da zaten ülkemizdeki uygulamalarda rahatlıkla görebiliyoruz. Sağlık bütçelerimizdeki giderlerdeki açık her geçen gün daha da fazla büyüyor. Tedavi edici hekimlik yerine koruyucu hekimliğe ağırlık verilmeli. Ki son zamanlarda bu da sevindirici bir şekilde ülkemizde başladı. Toplum da yöneticiler de bunun önemini daha iyi anladılar. Örneğin; 1 dolarlık kızamık aşısı yaptınız, binlerce çocuğu kızamık sonrası zatürreden ölmekten kurtarabilirsiniz. Genetikte koruyucu hekimlik deyince öncelikle aklımıza hastalık olmadan önceki danışmanlık gelmeli. Genetik danışmanlık insan hayatının farklı dönemlerinde yapılabilir. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi çiftlerin bir araya gelmeden önceki -gerek evlilik gerek beraberlikler- dönemde yapılabilecek genetik danışmanlıktır. Burada kişilerin çeşitli genetik hastalıklara karşı gen düzeyinde taşıyıcı olup olmadığını, çok seyrek olarak da kromozom düzeyinde taşıyıcı olup olmadığını görebiliriz. Örneğin; aynı ailede çekinik genlerle geçen bir hastalık taşıyıcılığı söz konusuysa, sık bilinen hastalıklardan bir tanesi, Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF) gibi bir taşıyıcılık varsa ya da kansızlık varsa bunların taşıyıcılığını tespit ettiğimiz takdirde ki toplumda bu taşıyıcılık oldukça sık orandadır. Bu kişilerin yan yana gelmesini, evlenmesini önceden ya danışmanlık yaparak tedbir almak ya da mümkünse bu evlilikleri yapmamak. Birçok şehrimizde yapılıyor bu testler, belediyeler de buna ön ayak oluyorlar. Örneğin Akdeniz anemisi için evlilik öncesi tarama testi yapılıyor. Bunlar oldukça faydalı, kişilerin taşıyıcı olup olmadığını tespit ediyoruz. Evlilik öncesinde tarama testlerinin yaptırılması, varsa ailede genetik danışmanlıkla olası genetik hastalıkların aile ağacı çıkarılarak tespit edilmesi ve buna göre ailelerin genetik danışmanlık alması bu hastalıkları büyük oranda önleyecektir. Çünkü toplumumuz akraba evliliklerinin oldukça yüksek oranda yapıldığı bir toplum. Ortalama her 5 evlilikten 1’i akraba evliliği. Türkiye ortalaması yüzde 21 civarında, oldukça yüksek bir oran. Madem böyle bir toplum yapımız var genetik danışmanlık daha bizde yaygın olmalı. Her aile bu danışmanlığa ulaşabilmeli” dedi. GEBELİK YAŞI İLERLEDİKÇE RİSK ARTAR Gebelik yaşı ilerledikçe risk faktörlerinin arttığını vurgulayan Dr. Erçal, “İnsan vücudu milyarlarca hücreden oluşmakta, bu hücrelerin içinde de bir bilgi bankamız var. Bu bilgi bankasına DNA diyoruz. DNA, belirli moleküllerin zincir şeklinde yan yana gelmesi, sonra bu zincirin aynı gemilerdeki ip merdivenler gibi kendi üzerinde kıvrılarak bazı protein dediğimiz topların üzerinde çeşitli kıvrımlar yaparak paketlenmesidir. Bu DNA iplikleri paketlenme sonrasında üst üste kıvrılarak kromozom dediğimiz hücre içi çekirdekleri oluşturur. Bu çekirdekler üreme hücrelerinde 23 adet vardır, vücut hücrelerinde ise 46 adet vardır. Bu şekilde olduğu sürece insan sağlıklı olur, eğer gen yapılarında değişiklik yoksa. Kromozom hastalıkları ise bu sayıdaki kromozomun bizim yavru hücrelerimize eksik veya fazlalıklı olarak geçirmemizdir. Örneğin 23 numaralı kromozomun bir tane fazlalığı olması cinsiyete bağlı olarak bazı anormallikleri getirir. 21. kromozom fazlalığında ise down sendromlu çocukları ortaya çıkarır. Her zaman bu kromozom anomalileriyle ilgili problemler çok ağır olmayabilir. Down sendromu 600-700 gebelikte bir görülür. Bütün dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de böyledir. Gebelik yaşı ilerledikçe risk artar. Gebelikte ikili ve üçlü tarama testleriyle risk öncelikle belirlenir. Risk yüksek bulunursa ileri testler yapıyoruz. Bunlarından biri doğrudan anne karnından bebeğe ait örnek almak söz konusu olabilir. En erken yapılabileni bebeği besleyen plasentanın bebeğe ait kısmından biyopsi örneği alınarak kromozom ve gen analizleri yapılabilir. Oldukça önemli bir oran. 13. kromozon fazlalıklarında çok daha ağır beyin anomalileri, yarık damak dudak gibi orta hat anormallikleri söz konusu olabilir. Kromozom hastalıklarında çocuklarda rastlanan anormallikler ne kadar ağırsa bebeğin yaşama şansı o kadar azdır. Örneğin anne karnında down sendromlu fetusların yüzde 70’i düşer. Oysaki 18. kromozom fazlalıklarında yüzde 90’ı düşer. Kromozom fazlalıkları tıpkı gen bozuklukları gibi hücreyi erken yaşlandırırlar. Bu nedenle de dikkat edilirse biraz daha derilerinde çabuk kırışıklıklar ya da yaşından daha fazla görülebilirler” ifadelerini kullandı. AİLE KARARINI KENDİSİ VERİR Anne karnındaki genetik testleri sorunlu çıkan bebekleri dünyaya getirme kararının ailelere bırakıldığını dile getiren Dr. Erçal, şunları söyledi: “Bazı aileler böyle çocuklar doğurduktan sonra bize pişmanlıklarını ifade ederek geri dönüyorlar. Genetik danışmanlığın altın kurallarından biri asla emredici değildir. Riskleri ortaya koyar, yol gösterir; aile kararını kendisi verir. Son yıllarda bir önemli tarama testimiz daha var. Diğerlerinden daha avantajlı hatta bebeğe hiç dokunmadan anneden belirli bir miktar kan alınır.  Bu kanda bebeğe ait DNA’lar dolaşır.  Bu testler diğerlerine göre daha avantajlı ve güvenilir. Ama bu avantan özellikle down sendromunda çok yüksek, cinsiyet kromozom anomalilerinde kesin sonuç vermeyebiliyor. Yanılma payı daha büyük. Bir de kordon kanı örneklemesi var doğum öncesi tanıda. Bu da 18 ila 20’nci hafta göbek kordonunda bebeğe ait kanın olduğu damara girerek buradan kan örneği alınması. Bu diğerlerine göre biraz daha zor bir işlem çünkü göbek kordonu çok kaygan. İğnelerin ucundan rahatlıkla kayabilir. Yine de arkadaşlarımız artık bu konuda çok deneyim kazandılar, bu işlemleri başarıyla uyguluyorlar.” HASTA SAYISI 15’İ GEÇMEMELİDİR SMA'nın da gen hastalıklarından biri olduğunu söyleyen Dr. Erçal, “İki önemli karakterleri var; bunlardan biri baskın olmayan çekinik genler. Hastalığın ortaya çıkabilmesi için iki çekinik genin yan yana gelmesi lazım. Her iki ebeveynden de almış olması lazım bozuk geni. Bu iki bozuk gen yan yana geldiğinde hastalık ortaya çıkar. Oysa ki baskın genle geçen hastalıklarda iki genden ikisinin de bozuk olması gerekmez. Bir tanesinin bozuk olması hastalığın ortaya çıkması için yeterlidir. Buna karar verebilmek için öncelikle aile ağaçlarından faydalanılır. Genetik danışmanlık yaparken her ailede en az 3 nesillik aile ağacı almak için çaba gösteririz. Bu da ortalama yarım saat kadar süremizi alabilir. Dolayısıyla böyle bir hizmeti verme şansı büyük olasılıkla olmayacaktır. O nedenle hekimlerin bir günde bakabileceği hasta sayısı 15’i geçmemelidir” açıklamasını yaptı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.