Kadim Tarihten Geleceğe Mardin’de Tarım ve Su

BİLGE KEYKUBAT

Mardin denince aklımıza; birçok farklı dil, din ve kültür mozaiği ile kadim tarihten günümüze tüm farklılıkların bir ahenk ve uyum içinde birlikte yaşadığı özel bir şehir geliyor. Dolayısı ile de bu derin tarih ve geniş kültür bölgede devamlı var olan insan varlığı demek.

Tarihi, Nuh Tufanına kadar dayanan Mezopotamya’nın kuzeyindeki Mardin, Bereketli Hilal’in de bana göre en önemli noktasında bulunuyor.

İnsan, tarih, kültür, din, dil, Anadolu, Mezopotamya ve Bereketli Hilal denince de tarımı düşünmeden olmaz.

Mardin; Göbekli Tepe ile tarihin yeniden yazılmaya başladığı günümüzde, tarihçiler tarafından özellikle yerleşik hayat adımlarının atıldığı bölge ve tarımın da ilk başladığı yer olarak gösterilmektedir.

Tarihin derinliklerinde aldığı yağış ortalamaları ve o tarihlerden günümüze dillere destan Fırat ve Dicle nehirleri ile hep bereketli toprak olarak da karşımıza çıkmış Mardin…

Ancak; iklimsel kaymalar, azalan yağmurlar, yanlış tarımsal uygulamalar ve insan hataları tüm Anadolu topraklarını olduğu gibi bereketli Mardin topraklarını etkilemiş.

İşte bu noktada Mardin; 1989 yılı itibari ile başlayan, ülkemizin tarım ve su açısından en büyük projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) içinde de yer almış. Güneydoğu Anadolu Bölgesi için sürdürülebilir ve adil kalkınma anlayışı ile yaşam kalitesini yükseltmek için yola çıkılan GAP projesi ile özellikle bölgede sulanabilir tarım alanında ciddi bir artış meydana gelmiş.

Bu artışa rağmen bile günümüze geldiğimizde Mardin; TÜİK verilerine göre 25-30 bin çiftçi sayısı, 3,5 Milyon dekar civarında tarım alanı ve buna karşılık 1,5 milyon dekar sulanabilir tarım alanıyla karşımıza çıkmaktadır.

Suyun öneminin artık devletler üstü bir durum aldığı günümüzde suya sahip olmak da suyu doğru kullanmak da çok önemli.

Neredeyse verimli tarım arazilerinin 1/3 ü sulanabilen Mardinimizin tarımsal ve ekonomik açıdan geleceği için sulu tarım arazilerinin artması gerekli.

Hep dediğim gibi gelecek tarım, gıda ve suda. Bunların üçü de kadim şehir Mardinimizde mevcut. Fırat ve Dicle gibi dünya çapında iki nehrin ortasında ve GAP projesi içerisinde yeralan Mardin’de sulanabilir tarım alanlarının artması ile tarımsal verimde ciddi bir artış yaşanacaktır. Tarım ürünlerinin kalitesinde artış gözlemlenecektir. Yine önemli bir farklılık olarak ürün desenine de ciddi katkı sağlayacaktır. Tarım alanlarında da artış meydana gelecektir. Tüm bunlar da ekonomik yönden karlılık olarak üreticimize yansıyacaktır. Ayrıca bu sayede gıda endüstrisi ve yeni iş alanları ile iş kapısı olarak de gençlerimize olanak sağlayacaktır.

Yani sulanabilir tarım arazilerinin artması demek; yaşam demek, gelecek demek, para demek, iş demek ve kadim şehrin geçmişte olduğu gibi gelecekte de iz bırakması demek ve tabii ki de huzur demek…

Ancak bir noktaya değinmeden geçmek de istemiyorum. Suyun gelmesi demek suyun bitmeyeceği anlamına gelmez. Gelecekteki susuzluk hepimizin sorunu. Biz insanlar olarak kullandığımız suyu azaltmak için çaba göstermek zorundayız. Bir su kaynağı yok olduğu zaman tüm doğal dengenin değiştiğini hiç aklımızdan çıkarmayalım. Evlerimizde, işyerimizde, tarımsal üretimde suyu çok dikkatli kullanmak zorundayız. Özellikle tarımda vahşi sulamadan kaçınmak çok önemli. Tarımsal üretimde zirai ilacı ve kimyasal gübreyi gerektiğinde ve ihtiyacı kadar kullanmalıyız.

Bereketli topraklarımıza ve suyumuza sahip çıkmak hepimizin görevi.