Bu Çıkmazdan Nasıl Çıkarız?

Diyor ki; "Bu kadar eleştiri doğru değil. Onlar genç arkadaşlar. Bazı hataları olacak ve zamanla öğrenecekler. Hem unutmayalım ki bu takımı buraya getiren bizleriz. Netice de bir Milli görev bu."

Kim diyor?

Futbol Milli takımı kaptanı diyor.

Sen Opet reklamında, simit dünyası reklamında koştururken bunların hesabını yapacaktın sevgili kardeşim. Bu millet böyle bir millet işte. Başarıda seni başının tacı yapar başarısızlıkta tukaka.

Bu her zaman böyleydi. Köklerimiz böyle. "Çok yaşa Genç Osman!" diye bağıran halk Genç Osman Lehistan seferinden yenilgi ile döndüğünde onun boğdurulmasına, ölmeden önce türlü türlü işkencelerden geçirilmesine ses etmedi. Kimse çıkıp da "Ya bu genç daha dün bizim padişahımızdı. Yapmayın, etmeyin" demedi. Biz böyleyiz. Sen de gayet iyi biliyorsun. Çünkü sen küçükken de takımı dünya üçüncüsü yapan Şenol Güneş'i karizması yok diye yerle bir etmiştik.

Son dakika frikik golü ile İzlanda’yı geçip Avrupa Şampiyonası finallerine katılma hakkı elde ettiğimizde kimse  İzlanda gibi, Çek Cumhuriyeti gibi zayıf takımların ardından zorla üçüncü olan takımımızın fizik kapasitesini, mental kapasitesini, oyuncuların form durumunu vs... göz önüne almadı. Önemli olan katılmaktı ve başarmıştık. Karşılığında teknik ekip ve futbolculara adam başı 500.000 avro verdik. Adamlar da karısına boşanma hediyesi aldı, sonra üniversiteli kızlara koştular, kimi tarz yaptı kendine, kimi saçlarına yeni model yaptı. 

Kim sakatlıktan çıktı? Kim formdaydı? Kim uzun zamandır oynamıyordu? Bunları hiç kimse sorgulamadı. Çünkü Milli takımın başındaki ‘ağır abi'nin kolları uzun ve bazı gazetecilere iş bulup bazılarını işten atabiliyordu. (Bakınız Fatih Terim- Osman Tanburacı tartışması)

Biz o ağır abiden mucize bekledik. 

Oysa o Milan'ın başındayken orada oynayan Ünlü İtalyan futbolcu Andrea Pirlo, hayatını anlattığı kitabında aynen şunu yazmış, "Terim’in taktik bilgisinin yetersizliğini ve tüm oyun planının takımı bağıra çağıra motive ederek, sahada iyi bir sonuç almamızı ümit etmek olduğunu anlamamız çok uzun bir süre almadı… Belki böyle bir plan başka yerlerde geçerli olabilirdi, ancak Milan’da işlemezdi. İşlemedi de, Milan’da uzun süreli görev alabilmek için bundan çok daha fazlasına ihtiyaç vardı."

Bunu okuduğumda "Elin İtalya’nı, ne olacak ki! Türkleri sevmiyor, bu nedenle böyle söylemiş olabilir" demiştim.

Öyle ya, Avrupalılar bizi sevmiyor olabilirlerdi. 

Öyleyse onların söylediklerine şüphe ile yaklaşalım diyelim. Ama Voleybol Milli takımının doktorluğunu yapan Prof.Dr. İbrahim Yanmış şöyle demiş.

"Sorun Arda’nın kötü olması, filanın olup falanın olmaması değil…

Sorun Türk sporcusunun yetersizliği…

Rakip sporcu 375 Newton kuvvet üretirken sizin sporcunuz 175 Newton üretebiliyor.

Rakiplerinizin yorgunluk indeksi yüzde 22, sizin ki yüzde 45. Yani dayanıklılığınız onların yarısından az…

Oksijen kapasiteniz rakiplerinizden yüzde 30 eksik…

Dünya standartlarının yarısı kadar fiziki kapasiteye sahipken nasıl onlarla mücadele edeceksiniz…" demiş.

Yani sevgili okuyucular; eleştirmek, yermek kolay. Ama eleştirirken gerçekleri de bilmek lazım. Biz hala günübirlik başarılarla avunalım, bir galibiyette silahlarla sağa sola ateş edip 3-5 kişi vurmayalım, bir mağlubiyette karalar bağlamayalım.

Çözüm için oturup plan yapalım diyeceğim ama Türkiye'de çalışmış Ünlü Hırvat Antrenör Biliç'in bir sözü de sürekli kafamda dönüp duruyor: "Yetkili insanların bilgisi yok, bilgili insanların yetkisi yok."

Ne diyeyim bilemedim…