Maraş-Pazarcık merkezli 10 ilimizi kapsayan, binlerce vatandaşımızın şahadetine yol açan, yüreğimize ateşler salan büyük bir felâket yaşadık. Güçlü bir atom bombasının 60 katı gücünde büyük yıkıma neden olan asrın depreminin 9 saat arayla 7.7/7.6 şiddetinde kaydedilse de, şiddet/enerji boşalımı parametresine göre, yüzeye 7 km. yakınlığı ve 103 saniyelik süresi nedeniyle 11 şiddetinde olduğunu yerbilimci Prof.Dr. Cenk Yaltırık ileri sürüyor. 9 saat arayla, aynı lokasyonda 7 şiddetinde depreme şimdiye kadar Dünyada rastlanmamıştır. Japonya ile kıyaslayanlar oradaki depremin 110km açıkta, okyanusun 28 km. altında yaşandığını unutuyor. Türkiye’nin Arap Yarımadasına 3 metre kaydığı bu korkunç depremde Maraş dağlarında 40 km’lik bir yarık oluştu. Yıkılan binaların hepsi depremin enerji dalga boyunun gittiği yöne doğru yıkıldı. Şiddeti her yerde hissedildi.

Japon bilim adamı Prof. Shinji Toda, Türkiye’deki sarsıntıların, Dünyada karada meydana gelen en büyük depremlerden olduğunu vurgulayarak; “Beklenmeyen büyük bir depremdi” dedi.

Bu konuda daha çok şey söylenecek, HAARP silahı sık sık gündeme getirilecek. Geçmişe bir göz attığımızda, fay hatlarının düğümlendiği aynı yerde iki büyük ve yıkıcı deprem karşımıza çıkıyor.

*1114 DEPREMİ

Bu konuda detaylı bilgiyi Urfalı Mateos Vekayi-Nâmesi’nde (952-1136) buluyoruz. TTK-2000 baskılı kitabın 254-256 sayfalarında Mateos korkunç olayı şöyle anlatır: “Aynı yılda(1114) biz mahlûklar, Allahın gazabına uğradık. İnsanlar doğru yoldan sapmış bulunuyorlardı. Çünkü gerek prensler, kumandanlar, halk adamları, reisler ve gerekse ruhaniler Allahın yolundan sabit kalmayıp cismani şehvete kapıldılar. Allah bu işleri günah saydı ve peygamberin ‘O yere nazar eyle ve sarstır…’ sözleri bu zamanda hakikat oldu. Mareri/Kasım ayının 12’sine tesadüf eden Pazar günü Haç yortusunda korkunç bir nişane belirdi. Bunun gibi ilâhi gazap kitaplara girmemiştir. Derin bir uykuya daldığımız sırada aniden müthiş bir gürültü koptu ve dünya sarsıldı. Yeryüzü şiddetle titredi, kayalar yarıldı ve tepeler çatladı. Dağlarla tepeler şiddetle çınladı. Onlar canlı hayvanlar gibi ses çıkardılar. Dağların sesi, kulaklarda bir ordunun çıkardığı gürültüyü andırıyordu. Mahluklar Allah’ın gazabı altında şaşkın şaşkın bir vaziyet içine düşmüş olup, dalgalı bir deniz gibi titriyor ve çalkalanıyorlardı. Yeryüzünden dehşete kapılmış ümitsiz bir firari gibi figan ve haykırış sesleri yükseliyordu. Bu sesler zelzeleden sonra da geceleyin bir saat kadar işitiliyordu. Bu felâket esnasında herkes kendi hayatından ümidi kesti ve kıyamet gününün geldiğini zannetti. Gün pazar, makam (hüzünlü ilâhiler) ve kamer (ay) de eksilmekte olduğundan, her şey kıyamet gününü andırıyordu. Herkes yeis içine düşmüş ve ölü haline gelmişti. Bütün bu sesler çok kısa bir süre sonra yerini depremin oluşturduğu enkazın altından gelen insan seslerine bırakmıştı. Ancak kimsenin kimseye yardım elini uzatacak durumu yoktu. O gece birçok şehir ve bölgeler harap oldu. Harap olan yerler tamamen Franklara (Haçlılar) aitti. Diğer bölgelerde ve Müslümanlara ait yerlerde hiçbir zarar meydana gelmedi. O gece Samusat, Hısnımansur (Adıyaman), Keysun, Raban ve Maraş şehirleri harap oldu. Maraş’ın akıbeti o kadar feci olmuştur ki, takriben 40.000 insan telef oldu. Bu çok nüfuslu bir şehirdi ve bu felâketten hiç kimse kurtulamamıştı. Şehir tamamen toprak altında kaldı.

Deprem Maraş’ın dışında Elbistan, Sîs (Kozan), Misis (Yüreğir), Keysun (Çakırhüyük), Sümeysat (Samsat), Hisn-ı Mansûr (Adıyaman), Raban (Araban), Urfa, Antakya, Harran, Haleb, Azaz, Esârib, Zerdana ve Bâlis’de de yıkıma yol açtı.” Suriye’yi de etkileyen deprem hiçbir yerde Maraş’taki kadar büyük tahribat yapmadı. Bundan depremin üssünün Maraş şehri olduğu anlaşılmaktadır.

*1513 DEPREMİ:

1114 depreminden 399 yıl sonra meydana gelen 1513 depreminde de büyük yıkım yaşandığını, Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi Başkanı Prof.Dr. Süleyman Pampal açıkladı. 145 kilometrelik Türkoğlu-Hatay segmentinde 1822 ve 1872 yıllarında da 7.5 büyüklüğünde depremler olduğunu belirterek, 510 yıl aradan sonra bu kırılmanın yeniden meydana geldiğini vurguladı. Uzmanlara göre bölge, 1513’ten bu yana stres biriktiren fayları barındırıyordu. Tarihsel çerçeveden baktığımızda, son birkaç yüzyıl içinde bu fay üzerinde meydana gelen en önemli depremler sırasıyla 1513 Pazarcık, 1822 Maraş, 1866 Karlıova, 1872 Antakya, 1874 Gezin, 1875 Sivrice, 1893 Çelikhan, 1905 Pötürge, 1971 Bingöl, 1977 Palu ve 1986 Sürgü depremleri, 6 Şubat 2023 depremi ile kıyaslandığında enerji boşalımı sayılır.

Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Jeofizik Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof.Dr. Murat Utkucu, Kahramanmaraş merkezli depremlere ilişkin, “Geçmişteki depremler orada gerilme yükü oluşturmuş. Yaklaşık 500 yıldır burada sessizlik vardı. Bu yer bilimcilerince de biliniyordu. Maraş Sismik Boşluğu olarak literatüre girmiş bir yer” dedi. Utkucu, Türkiye’de bilinen üç sismik boşluğun, Kahramanmaraş, Erzincan’ın doğusundaki Yedisu ve Doğu Marmara olduğundan bahsederek, bazı fayların 10 bin, 5 bin, 3 bin senede bir kırılabildiğini vurguladı.

Biz güçlü bir milletiz, Tarih boyu çok felâketler yaşadık, yaralarımızı sarıp Anka gibi küllerimizden yeniden doğduk. Bu felâketi de atlatacağız… Ama ayakta kalan binaları görünce, birilerinin İmar kurallarını çiğnediği, hırsızlık yaptığı ortada… Onların cezalandırılması şehitlerimizin ruhunu rahatlatacaktır.