Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in beklenen Çin ziyareti, ABD semalarında görülen Çin’e ait büyükçe beyaz bir balon yüzünden ertelendi. Arkasından Latin Amerika üzerinde ikinci bir Çin balonu görülmesi heyecanı daha da artırdı. Küresel güçler arasındaki rekabetin gerginleştiği bir dönemde yaşanan balon olayı, uluslararası kamuoyunda, ABD Temsilciler Meclisi eski Başkanı Nancy Pelosi’nin geçen yıl Ağustos ayında Tayvan’ı ziyaretinden sonra dikkatlerin bir kez daha Asya-Pasifik bölgesine yönelmesine neden oldu. ABD tarafı balonların casusluk gözlem aracı olabileceğinden tedirginlik duyarak bunun bir sorumsuzluk olduğunu dile getirdi ve Dışişleri Bakanının öngörülen Pekin ziyaretini iptal etti. ABD askeri makamları “casus balon”u kısa süre sonra havada vurarak denizin sığ olduğu bir yere düşürdü. Çin tarafı ise, hava trafiğine zarar vermeyen bir irtifada seyreden balonun, kaza sonucu yönü yanlışlıkla sapan sivil bir meteoroloji aracı olduğunu, yabancı egemen ülkelerin toprağını ve hava sahasını hiçbir zaman ihlal etmediklerini belirterek, düşürülmesini protesto etti. Diğer yandan uzmanlar, casusluk faaliyetlerinin uydular aracılığıyla yapıldığını, ancak bu olayın esrarını koruduğunu, hava aracının parçaları incelendikten sonra gerçeğin açıklığa kavuşabileceğini değerlendiriyor.

Balonlar tabiatıyla ABD-Çin gerginliğine ilgiyi daha da artırdı. Demokrasi-otokrasi tartışması da bu gerginliğin bir parçası. Bazı çevrelerde “Sarı Tehlike” olarak adlandırılan Çin’in, 1980’lerden sonra sağladığı ekonomik, bilimsel ve askeri gelişmelerle ABD’nin karşısına küresel bir güç olarak çıktığı artık kabul ediliyor. Dünyadaki küresel rekabet içinde Rusya’nın Ukrayna savaşı nedeniyle zayıfladığı, dolayısıyla asıl rekabetin bu alana kaydığını not edenler de var. Avrupa Birliğinin ise kendi iç sorunlarıyla uğraştığı ve gelişmeler karşısında gerçekçi siyasetler geliştiremediği dile getiriliyor.

Çin’in Dünya Ticaret Örgütüne üye olduktan sonra küresel düzenle uyum içinde yükselişini sürdürmesi, 2013’te “Kuşak-Yol” projesini ortaya atarak etkisini geniş alanlara yaymaya çalışması, yapay zekâ araştırmalarına hız vermesi, nükleer silah stoklarını artırması ve ekonomide yakaladığı ivmeyi askeri teknolojide de devam ettirmesi, ABD’nin karşısına ciddi bir rakip olarak çıkmasının yolunu açtı.

Bu nedenle, ABD’nin stratejisinde2015’ten itibaren Çin’e karşı sertleşen bir ton görmeye başlıyoruz. Bu rekabette tarafların nasıl hareket ettiklerini gözlemek de ilginç bir uluslararası ilişkiler deneyimi sunuyor: bu bağlamda Çin’in daha planlı hareket ettiği, ABD’nin ise henüz stratejik bir tasarımının gözlenmediği, ancak söylem temelinde savaşımını demokrasi-otokrasi şeklinde biçimlendirdiği ifade ediliyor. Gerçekten, otokrasi ile yönetilen bir ülkede ekonomik refahın sürdürülebilir olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu. Çin’in Tayvan politikası ve bölgede askeri tatbikatlara devam etmesi ise gerginliği doğal olarak daha da artırıyor.

Acaba Blinken Çin ziyaretini iptal etmekle doğru mu yaptı? 1971’de Kissinger’in Pekin’e gizlice yaptığı ziyaret, arkasından Nixon’un bir yıl sonraki meşhur Çin ziyareti, Soğuk Savaş ortamında dünya düzeninin daha güvenli ve barışçı hale getirilmesinde Çin’in öngörülebilir bir oyuncu olması amacını güdüyordu.

Sonuç olarak denilebilir ki, ortamın Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle yeterince gerildiği bir dönemde, Çin ile yeni bir soğuk savaşın yaşanmasını dünya barışını özleyen kimse herhalde istemez. Patlayan balonun Asya-Pasifik’te diyalogu da patlatıp patlatmayacağını zaman gösterecek. Atmosferdeki uçuş araçlarının faaliyetlerini düzenleyen kuralların daha güncel hale getirilmesinin önemli bir ihtiyaç olmaya başladığının da göz önüne alınmasında yarar var.