Merhaba sevgili okuyucular, sizlere bu hafta önemli Rus yazarlardan olan Aleksandr İsayeviç Soljenitsin hakkında bilgiler vereceğim. Aleksandr İsayeviç Soljenitsin, 1970 Nobel Edebiyat Ödülü almıştır. Bilgileri Wikipedia kaynağından derledim. Aleksandr İsayeviç Soljenitsin 11 Aralık 1918’de doğmuş, 3 Ağustos 2008 tarihinde Moskova’da vefat etmiştir.
***
1942’de üniversite diplomasını aldı. 1939-1945 arasında dört sene Sovyet ordusunda görev aldı. 1942 yılında yüzbaşı rütbesiyle II. Dünya Savaşı’na katıldı. Ancak cephedeyken yazdığı mektuplarda Josef Stalin hakkında eleştirilerini belirtince tutuklandı ve sekiz yıl ceza kampında hapis cezasına çarptırıldı. Sovyetler Birliği’nin Adolf Hitler’le uzlaşma yolu bulmasının savaşı önleyebileceğini, bu yüzden Sovyet halkının savaştan dolayı yaşadığı yıkımdan Stalin’in Hitler’den daha fazla sorumlu olduğunu iddia etti. Savaş bittikten sonra Moskova yakınlarındaki bir hapishaneye konulan Soljenitsin, 1950’de Kazakistan’da bulunan Ekibastus’ta siyasal tutuklular için düzenlenmiş özel bir kampa gönderildi ve üç yıl burada kaldı. Onu izleyen yıllarda istenmeyen kişi (persona non grata) ilan edildiği için sürgüne gönderildi.
***
Kazakistan’ın Kok Terek köyünde öğretmenlik yapmaya başlayan yazar, bu dönemde kansere yakalandı ve bir süre Taşkent’te tedavi gördü. Yeni parti şefi Nikita Kruşçev tarafından başlatılan Stalin’in etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik operasyonlar çerçevesinde hakları geri verildiği için Ryasan’da çalışmasına olanak tanındı. 1962’de "İvan Denisoviç’in Yaşamında Bir Gün" adlı kitabını çıkardı. Bu öyküsünün başarısı üzerine kendini tamamen yazarlığa veren Soljenitsin, zorunlu çalışmayı anlatan Stalin karşıtı bu yapıtıyla Hruşçyov’in takdirini kazandı ve bir yıl sonra Sovyet Yazarlar Birliği’ne kabul edildi. Ancak "Matryonin dvor" ve "Dlya polzı dela" adlı öyküleriyle tekrar partinin hedef tahtası haline geldi. 1966’da yazara ülke dışına çıkma yasağı konuldu ve üç yıl sonra Yazarlar Birliği’nden çıkartıldı.
***
Yaşadığı dönem boyunca çeşitli cezalara çarptırılan Soljenitsin’ın çalışma kampları hakkındaki kitabı Gulag Takımadaları, kapitalist ülkelerde yayına girdi ve anti-Sovyet propagandanın öğelerinden biri oldu. Yazar kendisine verilen 1970 Nobel Edebiyat Ödülü’nü dört yıl sonra alabildi. Bu ödülün kendisine politik nedenlerle verildiği iddia edildi. 1974’te Sovyet hükûmeti Soljenitsin’in vatandaşlığını iptal edip, onu sınır dışı etti. İki sene İsviçre’de kaldıktan sonra 1976’da Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşti. Bu dönemde Soljenitsin Vietnam’a Amerikan müdahalesini destekledi, Vietnam’da Amerikalı tutsakların köleleştirildiğini iddia etti. 1974 Portekiz Karanfil Devrimi’ne karşı Amerika’nın müdahale etmesi gerektiğini savundu. ABD ve Sovyetler Birliği barışı hakkında yazan Amerikalı yazarları eleştirdi. 1989’da yeniden Yazarlar Birliği’ne alındı. O dönem iktidarda bulunan Mihail Gorbaçov, yazarın yurttaşlık haklarının geri verilmesi doğrultusunda çalışmalar başlattı ve sürgünüyle ilgili kararı 1991 yılında resmen kaldırttı. 1994’te Rusya’ya dönen yazar parlamento önünde yaptığı konuşmada Rusya’nın kendisine göre hatalarla dolu demokrasiye geçiş şeklini eleştirdi. Komünizm dönemi Rusyasını anlattığı Gulag Takımadaları, birçok otoriteye göre komünizmin sonunu getiren eserdir.
***
Solzhenitsyn, 3 Ağustos 2008’de 89 yaşında Moskova yakınlarında kalp yetmezliğinden öldü. 6 Ağustos 2008’de Moskova’daki Donskoy Manastırı’nda bir cenaze töreni düzenlendi. Aynı gün manastırda, seçtiği bir yere gömüldü. Rus ve dünya liderleri ölümünden sonra Solzhenitsyn’e haraç ödedi. William Harrison’a göre Solzhenitsyn, Sovyet Devletinin geleneksel Rus ve Ukrayna kültürünü "bastırdığını" iddia eden, Rusya, Ukrayna ve Belarus’u kapsayan birleşik bir Slav devletinin kurulmasını isteyen ve Ukrayna’nın bağımsızlığının şiddetli bir rakibi olan "ezeli gerici" idi. Ukrayna’nın bağımsızlığına ilişkin olumsuz görüşlerinin yıllar içinde daha radikal hale geldiği iyi belgelenmiştir. Harrison ayrıca Solzhenitsyn’in Pan-Slavist ve monarşist görüşlere sahip olduğunu iddia etti. Harrison’a göre, "Tarihsel yazımı, görünüşte her şeyin pembe olduğu idealize edilmiş bir Çarlık döneminden sonra bir özlemle doludur. Ortodoks temeller üzerine inşa edilmiş birleşik bir Slav devletinin (Rus imparatorluğu) batı bireyci liberalizmine ideolojik bir alternatif sağladığına inandığı rüya gibi bir geçmişe sığındı."