TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Antika aile hayatını dahi etkiler

Kemeraltı Kızlarağası Hanı Çarşısı’nda bulunan Açelya Antika çalışanı Antika ve Sanat Eksperi Taner Yiğit, antika hakkında bilinmeyenleri anlatarak, antikacılığın bir sevda ve aşk işi olduğunu vurguladı

Haber Giriş Tarihi: 18.08.2014 07:28
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Antika aile hayatını dahi etkiler

Kemeraltı Kızlarağası Hanı Çarşısı’nda bulunan Açelya Antika çalışanı Antika ve Sanat Eksperi Taner Yiğit, antika hakkında bilinmeyenleri anlatarak, antikacılığın bir sevda ve aşk işi olduğunu vurguladı

EMİNE ŞEKER

Açelya Antika çalışanı Antika ve Sanat Eksperi Taner Yiğit, Kızlarağası Hanı’nda sürdürdüğü antikacılık hakkında gazetemize bilgi verdi.Antikacılığa 1982 yılında İstanbul’da başladığını belirterek, “Küçük yaşlarda çoğu esnafa getir götür işleri yaparak başladım. 12 yaşında çıraklık dönemim başladı. Hala çırağım. Bu işte usta olmak öyle kolay değil. Türkiye’nin en iyi ustaların yanında yetiştim. Tam anlamıyla içimden geldiği için bu işe yöneldim. Tamamen ilgi ile alakalı bir şey. Yaşanmışlık, eski eşyaların kokusu her zaman ilgimi çekti. Böylelikle kendimi antikacılığın içinde buldum. İlk önce Kapalı Çarşı İç Bedesten sonra Yıldız Sarayı Silahhane Binası’nda uzun yıllar KÜSAV (Kültür ve Sanat Varlıklarını Koruma ve Tanıtma Vakfı) ile çalıştım. Çeşitli organizasyonlar içinde yer aldım. Türkiye’de ilk yasal gerçek müzayedeleri yaptık.  Yıldız Sarayı, Çırağan Sarayı, Harbiye Askeri Kültür Merkezi’nde birçok organizasyon gerçekleştirdim. 2 sene önce İzmir’e geldim” dedi.

FARKLI MÜŞTERİ KİTLELERİ VAR

Her sınıftan koleksiyoner olduğunu vurgulayan Yiğit, “Gerçekten sevda ile gelip kendine bir bütçe ayırıp satın alanlar olduğu gibi çok zengin olup da halısının rengine uygun tablo soranlar da var. Neticede lisanı uygun ile geri çeviriyorum. Sevda ile almak isteyenlere taksitle de verip mutlu oldum. Türkiye’nin her yerinde aynı şeyler yaşanıyor. Farklı müşteri kitleleri var” ifadelerini kullandı.

EN İYİLER OSMANLI DEVLETİ’NE SATILDI

Yiğit, İstanbul’un tarih boyunca sanatın, ihtişamın, zenginliğin merkezi olduğunu hatırlatarak, “Dünya’da en iyi yapılanlar Osmanlı Devleti’ne satılmak için getirildi. İstanbul’daki mal zenginliği, çıkan antika zenginliği Türkiye’nin hiçbir şehri ile kıyaslanamaz. İstanbul’da hem ticaret merkezi olması hem de kültür-sanat merkezi olmasından dolayı tarih boyunca yüksek aristokrasiye mallar üretildi. Arz talep meselesi bu. Tarihte de aynıydı şimdide aynı. Antika eskiden daha çok azınlıkların, Rumların, Levantenlerin, eski yabancı insanların elindeydi” diye konuştu.

ANTİKA BİR SEVDA İŞİDİR

Antikada yapıldığı materyal, kime yapıldığı, yapan ustalar gibi bir sürü şey etkili olduğunu vurgulayan Yiğit, “Birçok insan hala bir şeyin antika olabilmesi için uzun yılların geçmesi gerektiğini düşünüyor. Böyle bir şey yok. Yaşı tabi ki önemli ama en önemlisi yaş demek değildir. Eğer böyle olursa kaldırım taşları var. Kim ne yapsın. Önemli olan ondaki sanat, emek, kime yapıldığı, yapıldığı materyal ve kondisyon gibi bir çok ölçüsü var. Dikiş makinası soranlar oluyor. ‘Yok’ deyince ‘antikacıda nasıl olmaz’ diye soruyorlar. Dikiş makinesi seri olarak yenilenen, geliştirilerek üretilen bir şeydir. Ne kadar eskirse eskisin sadece güzel, eski obje olur. Antika çok başka bir şey. İnsanların son dönemde bu işe ticaret gözü ile bakıyor. Ticaret önemli değil demiyorum. Büyük ustam ‘okumadan âlim gezmeden seyyah olunmaz’ derdi. İnsanlar antika dükkânı açıyor ama hiç müzeye gitmemiş. Kendini hiçbir şekilde geliştirmeden sadece bunu alırım satarım mantığı ile bakıyor. Böylelikle müşteri bilinci oluşmuyor. Bizim misyonumuz bu eşyaları bulup, toplayıp bir şekilde sunmak değil. En önemli misyonumuz yaşanmışlığın hikâyesini, yapılışını, her şeyini müşteriye anlatmak. İnsanları bilinçlendirmek, yönlendirmek tamamen kişinin kendisini geliştirmesi ile alakalıdır. Bu iş bir sevda işidir. Bu işin emeklisi falan olmaz. Aşk ile yapacaksınız. Ülkenin şu anki durumunda nasıl bazı şeylerde çarpık gelişmeler kaydediliyorsa bu işlerde de böyle şeyler yaşanıyor. Tabi bu durum antika dostunu, koleksiyoneri yıldırıyor. İnsan bir parçaya dokunurken antikanın kondisyonunu, o kadar sene boyunca koruması, şimdiye gelmesi, daha ileri bir nesle ulaştırması sırasında oluşturulan köprü görevi damağında bir tat bırakıyorsa her zorluğa rağmen devam ediyor” dedi.

ANLAMAK İÇİN İNSAN ÖMRÜ YETMEZ

Yiğit, her şehirde mantar gibi antikacıların çoğaldığını söyleyerek, “İnsanlar çok yuvarlanarak yosun tutacağını zannediyorlar. Bu işte maalesef öyle bir durum söz konusu değil. Araştırmak gerekiyor. Araştırdıkça bu işten keyif alacaklarını düşünüyorum. Meslek hayatımda 38’inci yılımdayım. Elinize geçen her parça yaşanmışlığı, araştırma merakını uyandırıyor. İnceledikçe yeni kapılar açılıyor. O kadar kapı açılıyor ki anlamak için insan ömrünün yetmeyeceğini düşünüyorsunuz” şeklinde konuştu.

BİR DEFA GÖZ GÖZE GELMİYORSUNUZ

Yiğit, antikada da birçok faktörün etkilediği dönem dönem gelişen akımların olduğunu belirterek, “Bir dönem çok moda olan İzmit Çinisi birden bire popülasyonunu kaybediyor. Başka bir şey moda oluyor. Herkes onun peşine koşuyor. Belirgin bir araba sektörü gibi Mercedes istiyor diyemeyiz. Teneke kutu koleksiyoneri, oyuncak araba koleksiyoneri, saat koleksiyoneri de var. Herkes kendi dalında antika arıyor. Geniş skalada talep oluyor. Belli şeylere talep daha çok gibi bir şey yok. Önemli olan gelen taleplerin en iyisini, gerçeğini, koleksiyonunun düzgün olanı vermeye çalışıyorum. Piyasada o kadar çok sahte ürün var ki. Mesela masa ayağını alıyorlar. Üstüne bir şeyler döküp şamdan formuna sokup şamdan diye müşteriye satıyorlar. Etikten önce ticareti tutan kişiler var. Antika durduğu yerde prim yapar. Müşteriyi bu yüzden doğru yönlendirmek gerek. Parasını havaya atmamak gerek. Müşterinizle bir defaya mahsus göz göze gelmiyorsunuz. 25 yıldır sürekli müşterilerim var. Göz göze baktığınız insanı doğru yönlendirmelisiniz ki uzun süre ilişkiniz devam etsin” dedi.

EVLAT AYRIMI OLMAZ

Eşyaların hepsinin birbirinden değerli olduğunu vurgulayan Yiğit, sözlerine şöyle son verdi: “Evlat ayrımı olmaz. Benim için hepsinin yaşının yaşamışlığı, bu zamana kadar kendini koruyup getirmesi, bir sonraki nesle aktarılması önemli. Antikanın sahibi diye bir şey yoktur. Şu anda benim elimdedir. Ben satarım başka koleksiyonere geçer. O vefat ettiği zaman çocukları ya da başka bir koleksiyonere geçerek başka nesillere aktarılır. Osmanlı Dönemi’nde belli bir kültür seviyesinde olan insanların evinde bulunan sehpa görünümlü saadet kutusu adı verilen eşyadan bahsedeyim. Eğer eşler tartışmışsa kutunun üst kapağı açılır. İçerisine yazılan yazı konur. Beyi işe gidince okur. Kendisine göre düşünür. Gerekçeleri ile yazar geri koyar. Böylelikle eşler yüz göz olmaz. Kavga edilmez. Küçük bir hediye bırakılır. Antikanın aileyi koruyucu özelliği var. Artık çok nadir evlerde. Böyle bir şey için insanlar dantel gibi işlemiş ağacı. Süsleyerek koymuş. Antika böyle bir şey aile hayatını dahi etkiler.”

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.