TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Kanser hastası çocukların KÖTÜ GÜN DOSTU

Zorlu bir sürecin ardından meme kanserini yenmeyi başaran ve kendini kanser savaşçısı minik bedenlere adayan Güzin Yıldırım, şimdi bir zamanlar kendisinin tedavi gördüğü hastanede yatan kanser hastası çocuklara moral veriyor

Haber Giriş Tarihi: 18.03.2018 10:18
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Kanser hastası çocukların KÖTÜ GÜN DOSTU

E. ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER

Zorlu bir tedavi sürecinin ardından meme kanserini yenen 42 yaşındaki Güzin Yıldırım, sağlığına kavuştuktan sonra kendini kanserle savaşan bedenlere adamış bir kadın. Dört yıldır Kanserle Dans Derneği gönüllüsü olarak İzmir’de çalışmalar yürütüyor. İlk çocuğunu 1996 yılında 28 haftalıkken kaybetti, ardından 9 kayıp daha yaşadı. Kanser tedavisinin ardından sağlık sorunları nedeniyle rahmini de aldırmak zorunda kaldı. Anne olamayan ve yıllardır çocuk özlemi çeken Yıldırım, hastane odasında sağlığına kavuşmayı bekleyen kanser hastası çocukların en yakın arkadaşı ve en güçlü moral kaynağı oldu. Neredeyse haftanın her günü bir zamanlar kendisinin de tedavi gördüğü Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Onkoloji Bölümü’ne giden Yıldırım, hastalık nedeniyle yorgun düştüğü için koşup oynayamayan çocukların elinden tutuyor ve kanserle mücadelede moral vermeye çalışıyor.

KÖTÜ GÜN DOSTUYUM

“Kanserden kurtulmaları için ben onların kötü gün dostuyum” diyen Yıldırım, “Her kadın gibi ben de anne olmak istedim. Ancak her seferinde bebekler karnımda öldü. Kanser tedavisi bittikten sonra sağlık sorunlarım nedeniyle rahmim alındı. O an canımı yakan şey anne olma ihtimalimin artık kalmamasıydı. Hastanedeki çocuklar oyun oynayamayan, denizi uzaktan seyretmek zorunda kalan çocuklar. Hem ailelerin hem de çocukların farklı insanlardan destek almaya moral açısından ihtiyaçları var. Buraya gelmek, onlarla paylaşımda bulunmaktan hem ben hem de onlar derin bir haz alıyorum” dedi.

YERE ÇÖKÜP AĞLAMAYA BAŞLADIM

Kendi kendine elle muayene yaparken eline bir kitle geldiğini fark ederek doktora başvuran Güzin Yıldırım, hastalıkla yüzleşme sürecini şöyle anlattı: “Düzenli olarak kendi kendime kontroller yapıyordum. Bir sertlik geldi elime. Sene 2013’tü. Ertesi gün yakın bir arkadaşımla doktora gittik. Onun da kontrolleri vardı. Ultrasondan sonra doktor arkadaşıma, ‘6 ay sonra yeniden gel’ dedi. Bana ise, ‘Seninle daha çok işimiz var’ dedi. Eşimle beni bir odaya aldı ve meme kanseri olduğumu söyledi. Büyük bir şok yaşadım. Sanki dünya başıma yıkılmıştı. Kanserim üçüncü evredeydim. Hastanenin önünde yere çöküp ağlamaya başladım. Doktor, ‘Bu geminin kaptanı benim ve sen bu gemiden sağ salim çıkacaksın’ dedi. Başta eşim olmak üzere çevremdeki herkes sonuna kadar bana destek oldu. Elimi bir an olsun bırakmadılar.”

SAÇLARIM YASTIĞIN ÜZERİNDEYDİ

Kanser teşhisi konulduktan sonra tedavi sürecinde yaşadıklarını aktaran Yıldırım, “Kitle koltukaltına yakın bir bölgedeydi; hemen ameliyat oldum. Lenflerde dört tane metastaz vardı. Koltukaltı lenflerimin hepsi ve mememin yarısı alındı. Ameliyattan 29 gün sonra kemoterapi süreci başladı. Doktorum kemoterapi sürecinde saçlarımın döküleceğini, bu yüzden kısaltmam gerektiğini söyledi. Çok uzun saçlarım vardı gidip kısacık kestirdim. Kemoterapide üçüncü kürü almaya başladığımda saçlarım dökülmeye başlamıştı. Bir sabah uyandım ve saçlarım yastığın üzerindeydi. Eşimle birlikte saçımı kestirmek için bir erkek kuaförüne gittik; ikimiz de ağlıyorduk. O gün ağladığım kadar hayatım boyunca hiç ağlamamıştım. Bir kadının saçlarını kaybetmesi kadar zor bir şey yokmuş. Saçlarımı kazıttıktan sonra peruğu taktım ve oradan ağlayarak çıktım. Eve geldiğimde aynanın karşısında kendime bakamadım. Bir süre sonra peruğun fazlalık olduğunu anladım ve takmadım” diye konuştu.

HAYATA KÜSMEDİM

Kemoterapi nedeniyle saçlarını kaybettiğinde çok üzüldüğümü fakat hiçbir zaman hayata küsmediğini dile getiren Yıldırım, “Eşimin kuaförüne gidip birlikte saçımızı kestirirdik. Erkek kuaföründe bir adamla tanıştık. Eşinin de meme kanseri olduğunu ve evden çıkmadığını, kimseyle görüşmek istemediğini anlattı. Kendisiyle görüşüp konuştuktan sonra dışarı çıkmaya ve yeniden insanlarla görüşmeye başladı. Hiçbir zaman ‘Ben hastayım’ deyip hayata küsmedim. Çocuklarla vakit geçirmek ve yürüyüşler yapmak bana çok iyi geliyordu. 4 kür kemoterapi aldıktan sonra radyoterapiye başladık. Doktor klimayı ve denize girmeyi yasaklamıştı. Yazın en sıcak günlerini ben radyoterapi servisinde geçirdim. Daha sonra haftalık kürlere başladık. Doktorum artık saçlarımın dökülmeyeceğini söylemişti. Saçlarım yeniden çıkmaya başlamıştı. Haftalık kürleri almaya başlayınca saçlarım tekrar dökülmeye başladı. O çok büyük tramvaydı benim için. Günlerce ağladım. İlk kez yorulduğumu hissettim” dedi.

HASTALARA UMUT DAĞITIYOR

Kısa sürede kendini toparlayarak tedavi sürecini tamamlayan ve sağlığına kavuşan Yıldırım, Kanserle Dans Derneği ile tanışmasını şöyle aktardı: “Kanseri yendikten sonra ‘Acaba insanlar için ne yapabilirim’ diye düşünmeye başladım. İnternette gezinirken Kanserle Dans Derneği’nin çalışmaları ile karşılaştım. Orada hastalar birbirlerine hastalık sürecinde neler yaşadıklarını ve nasıl bir tedavi süreci yaşadıklarını anlatıyorlardı. Hatta birbirleriyle dertleşiyorlardı. Bir gün derneğin İzmir buluşmasına katıldım ve o günden itibaren gönüllü olarak çalışmaya başladım. İzmir’de yaklaşık 200 gönüllümüz var. Kanser savaşçıları için projeler üretiyoruz. En önemlisi de ücretsiz psikolojik danışmanlık veriyoruz. Dertlerimizi paylaşıyoruz, sorunlarımızı konuşuyoruz. 4 yıldır onkoloji bölümünde tedavi gören çocuk ve yetişkin hastalara destek veriyoruz. Şehir dışından gelen çok sayıda hasta ve hasta yakını var. Çok sorunlar yaşıyorlar. Bu hastalığı yenmiş kişileri karşılarında gördüklerinde onlar için de büyük moral oluyor.”

DAHA FAZLA ELE İHTİYACIMIZ VAR

Hasta çocuklar ve ailelerinin tedavi sürecinde en büyük sıkıntısının ‘yalnızlık’ olduğunu ve Kanserle Dans Derneği bünyesi altında çeşitli etkinliklerle erken teşhis konusunda da farkındalık yaratmamayı hedeflediklerini ifade eden Yıldırım, “Hastanede geçirilen süreçte hem çocuklar hem de aileleri çok yalnız kalıyorlar. Çocuklarla drama, resim, müzik çalışmaları yapıyoruz. Onlar kemoterapi alırken ellerinden tutup onlara moral veriyoruz. Aynı süreçlerden geçtiğimiz için birbirimizin dilinden çok iyi anlıyoruz. Bazıları ‘Hastalığı yendin hala neden kanserin içindesin’ diyor. Bu bana iyi geliyor çünkü o insanların gözlerindeki korku ve hüznü çok iyi biliyorum. Orada tek başına olan o kadar çok insan var ki… Kimsesiz çocuklar bile var o onkoloji servisinde. Sadece sevgiye ihtiyacı olan. Benim gözlerimin içine bakmaları, onlara moral vermem anlatılamaz bir duygu. Aileler de benim hikayemi dinledikten sonra bir nebze olsun güç topluyorlar. Bu yüzden onların elini tutacak gönüllülere ve daha fazla ele ihtiyacımız var” dedi.

Çocukların yanında aileleriyle de paylaşımlarda bulunduğunu anlatan Yıldırım, duygularını şöyle aktardı: “Bu tür rahatsızlıklar hasta olanın değil, onun çevresindeki yakınlarının da desteği ile başarıya ulaşabilen hastalıklar. Moral çok önemli. Hastanedeki çocuklar oyun oynayamayan, denizi uzaktan seyretmek zorunda kalan çocuklar. Bu çocuklar hayatı öğrenmeden, okul yolunu, lunapark yolunu öğrenmeden hastane yolunu öğrenmiş çocuklar. Bu çocukların bundan kurtulması ve yaşaması için ben onların ‘kötü gün’ dostuyum. Bu tür hastalıklarda başlangıçta herkes kişinin yanında oluyor. Ama sonra insanlar yavaş yavaş azalıyor. İşte bu noktada hem ailelerin hem de çocukların farklı insanlardan destek almaya moral açısından ihtiyaçları var. Buraya gelmek, onlarla paylaşımda bulunmaktan hem ben hem de onlar derin bir haz alıyoruz.”

SEVGİSİNİ ÇOCUKLARA VERİYOR

Yıllarca çocuk hasreti çeken Yıldırım, ilk çocuğunu 1996 yılında 28 haftalıkken kaybetti, ardından 9 kayıp daha yaşadı. Kanser tedavisinin ardından sağlık sorunları nedeniyle rahmini aldırmak zorunda kalan Yıldırım, “Her kadın gibi ben de anne olmak istedim. Ancak her seferinde bebekler karnımda öldü. Çalmadık doktor kapısı bırakmadım. Hamilelikte sorun yoktu ama bebekler karnımda ölüyor ve kürtajla alınıyordu. Ne kadar yıprandığımı unutup yalnızca anne olmaya odaklanmıştım. Kanser tedavisi bittikten sonra sağlık sorunlarım nedeniyle rahmimi aldırmam gerekiyordu. Ama anneliğimin elimden alınmasını asla istemiyordum. Aldırmazsam hem yeniden meme kanserine hem de rahim kanserine yakalanma riskim çok fazlaydı. 2 ay boyunca gece gündüz ağlayarak ağrılar çektim ve geçen sene dayanamayıp mecburen aldırmaya karar verdim. O an canımı yakan şey anne olma ihtimalimin artık kalmamasıydı. Kanser olduğumu öğrendiğimde bile bu kadar ağlamamıştım” dedi.

UYKUMDAN UYANIP AĞLARDIM

Hastanede tedavi gören kanser hastası çocuklara umut ve moral vermekten mutluluk duyduğunu dile getiren Yıldırım, “En hassas olduğum konu çocuklar. Evlatlık edinmeyi bile düşündük ama hastalığın tekrarlama riski olduğu için evlatlık edinme hakkı verilmiyor. Gece uykumdan uyanıp ‘bebek’ diye ağladığım zamanları biliyorum. O yüzden onkoloji servisindeki çocuklar benim için çok önemli. O çocukların elini tuttuğumda korktuklarını hissediyorum. Bütün arkadaşları sokakta oyun oynarken, okula giderken o çocukların en güzel yaşları hastane koridorlarında geçiyor. Ağızlarında maske ile hastane odasında yaşıyorlar. Orada onlarla beraber resim yapıyorum, müzik dinliyorum, çizgi film izliyorum. Sevgi dışında bir şey istemiyorlar ve onlara sevgi vermek bana çok iyi geliyor” dedi.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.