TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

İzmir’in ayakkabı çınarı

Kuruluşu Cumhuriyetin kurulmasından da öncelere dayanan ve İzmir’de ayakkabı denince akla ilk gelen mekanlardan bir tanesi olan Behlül Kundura’nın köklü tarihini sahibi Mustafa Güldallar ile konuştuk

Haber Giriş Tarihi: 13.10.2017 06:50
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
İzmir’in ayakkabı çınarı

YUSUF ÇAĞIRTEKİN / ÖZEL HABER

İzmir’de kundura ayakkabı sektörünün şüphesiz en köklü firmalarından bir tanesidir Behlül Kundura. Eskiler bunu çok daha iyi bilir zira birçoğumuzun dedesi, babası bu dükkandan muhakkak en az bir kez alışveriş etmiştir. Şık ve zarif tasarımlarının yanında, sağlam ve dayanıklı olması da eklenince, ayakkabı almak isteyenlerin bir numaralı tercih merkezi haline gelen Behlül Kundura, sanat camiasından birçok insanında tercih ettiği bir mekan olarak bilinir. İbrahim Tatlıses’den, Orhan Gencebay’a birçok ünlü ismin tercih ettiği Behlül ayakkabıları, eskiden İzmir’de yaşayan Külhanbeyleri tarafından da büyük ilgi görürmüş. Giyimine, kuşamına çok özen gösteren eski külhanbeylerine çok defa ayakkabı alırlar ve çok memnun kalırlarmış. Bugünlere kadar başarılı bir şekilde ulaşmalarının sebebinin verdikleri sözlere sadık olmalarından kaynaklandığını söyleyen mekanın üçüncü kuşak sahibi Mustafa Güldalar, “Dedemden ve babamdan hep bu öğüdü işittim. Yapamayacağın ayakkabının sözünü verme derlerdi. Onların bu sözü aklımdan çıkmaz. Bizi bugünlere getiren de odur. Yapamayacağımız şeyin sözünü vermeyiz” dedi.

MUBADELEDEN ÖNCE GELDİ

Behlül Kundura’nın kurucusu Behlül Güldallar’ın Girit Adası’ndan mübadeleden önce İzmir’e gelerek Behlül Kundura’yı kurduğunu söyleyen Mustafa Güldallar, “Atatürk Cumhuriyeti ilan ettiğinde, rahmetli dedem; dükkanımı fenerlerle, bayraklarla süsledim, Cumhuriyet eğlencelerine katıldım, diyordu. Cumhuriyet kurulalı 94 sene geçti. Cumhuriyet kurulmadan önce dedem dükkanını kurmuş. Tahminimce bir buçuk ya da iki sene önce kurmuş. Girit Adası’ndan mübadele oldu biliyorsunuz ama dedem mübadeleden de önce gelmiş. Hatta bir İtalyan gemisi ile kaçak olarak gelmiş. Burada Pasaport’a çıkmış. Kayın validesi ve kayın pederi İzmir’deymiş. Eskiden Ballıkuyu dediğimiz yerde oturuyorlarmış. Eskiden oralara ‘Abbas Tarlası’ diyorlarmış. Kayın validesi ve kayın pederi dedemden daha önce Girit’ten buraya gelmişler. Dedem ailesini Girit’te bırakıp buraya gelmek zorunda kalıyor. Buraya geldikten sonra kısa bir süre ‘recberlik’ yani bahçe işleriyle uğraşmış. Dedem Girit Adası’nda da ayakkabıcılık yapıyormuş. Bu sanatı İtalyanlardan ve Yunanlılardan öğrenmiş. Buraya geldiği zaman tahminen 20’li yaşlarındaymış” diye konuştu.

“ BAŞKA BİR İŞ BİLMEYİZ”

Dedesinin Girit’te asıl mesleğinin çizmecilik olduğunu söyleyen Mustafa Güldallar, dedesinin İzmir’e geldiği yıllarda polislerin, askerlerin, çiftçilerin hep çizme giydiklerini söyledi. Sonraları çizmeyle beraber iki tarafı lastikli çekme ‘potin’ yani bot yaptığını da ileten Güldallar, daha sonrada ‘iskarpin ayakkabı’ denen elbise altına giyilebilecek ayakkabı yapımına döndüğünü belirtti. Rahmetli dedesi ve babasıyla 20 yaşına kadar beraber çalışan Güldallar, “Rahmetli dedem 90 yaşına yakın vefat etti. Ben askere gittim. Tabi onun hayat felsefesini, sanat bilgilerini görmek nasip oldu. Benim babamda onun izinden gitti. Babam da İzmir’de doğmuş, ilkokul üçüncü sınıfta okulu bırakmış ve babasının yanında meslek öğrenmeye başlamış. O zaman okumak bu kadar çok sıkı tutulan bir şey değildi. Babam da 70 yılını bu mesleğe verdi ve 84 yaşında İzmir’de rahmetli oldu. Biz ayakkabıcılıktan başka bir iş bilmeyiz anlayacağınız. Bu isten başka hiçbir işle uğraşmadık. Dedem vefat ettikten sonra ben babamla çalıştım. Babam yaşlandıktan sonra kendisini emekliye çekti. Babamın emekliliğinden sonra aşağı yukarı 37 senedir aralıksız bu işi sürdürmekteyim” diyerek mesleğe nasıl başladığını anlattı.

ASIL İŞİMİZ SİPARİŞ AYAKKABI

İki evladı olduğunu ve ikisinin de başka alanlara yöneldiğini ifade eden Mustafa Güldallar, “Oğlum iç mimar oldu. Kendi mesleğini icra ediyor. Kızım ise Dokuz Eylül Üniversitesinde hem Fransızca Öğretmenliği bölümünü bitirdi hem de Türk Edebiyatı üzerine yüksek lisans yaptı ve şu an doktorasını yapıyor. Hatta ona bu sene görev verdiler birkaç derse girmeye başladı. Çocuklardan bu işi yapan yok. Kendi kayın biraderim ve yeğenlerimle bu işi sürdürüyoruz. Yanımızda çalışan çok tecrübeli kalfalarımız var. En az 30-35 senedir çalışan ustalarımız var. Onlarla hala devam ediyoruz. Eşrefpaşa’da Kocatepe Mahallesi’nde iki tane dükkanımız var. Bir de Karabağlar’da bir imalathanemiz var. Bütün ayakkabılarımızı burada yapmak gibi bir şansımız olamıyor. Ayakkabılarımız Karabağlar’da ki imalathanemizde kesilir ve sayaları dikilir. Bir kısmını orada yaparız bir kısmını da burada yaparız. Bizim asıl işimiz ise ‘sipariş ayakkabı’ yapmak. Ayak tarzına göre ayakkabı yaparız. Rahmetli dedemden beridir öyle gideriz. Müşterimizin ayak ölçüsünü alır, gün veririz. İsteğe göre ayakkabıyı yaparız çünkü kimi insan rugan ayakkabı ister, kimisi bağcıklı ister, kimisi ise yumurta topuk ya da alçak topuk ister. Seçenekleri çoğaltabiliriz. Biz de onun isteğine ve ayağının ölçüsüne göre ayakkabı yaparız. Eskiden ayakkabı mesleği sipariş üzerine daha çok yapılırdı. Hemen hemen bütün ayakkabıcılar bu şekilde çalışırlardı. Daha sonraları hazır ayakkabılar çıktı” dedi.

KÜLHANBEYLERİNE AYAKKABI YAPTIK

Eskiden Eşrefpaşa’da çok fazla külhanbeyi ve kabadayı denilen insanların yaşadığını ve onlarında en çok tercih ettiği yerlerden bir tanesi olduklarına dikkat çeken Mustafa Güldallar, “Kabadayı tarzında külhanvari birçok insana ayakkabı yaptığımıza bende şahit oldum. O insanlar giyimine, kuşamına çok dikkat ederlerdi. Yumuşak deri, yani genelde oğlak derisinden, sivri burun ve yumurta topuk ayakkabıyı severlerdi. Üzerlerinde yelek, bellerinde kuşak olurdu bu insanların ve giyimlerine çok dikkat ederlerdi. Beyaz çorap giyerlerdi ve ayakkabının çorabı boyamamasını isterlerdi. Bey efendilerdi, iş güç sahibi insanlardı ve temiz giyinmeyi gerçekten çok severlerdi. Pasaport’ta ‘İzmirlinin Kahvehanesi’ denen bir yer vardı. Kahvehanenin sahibi Girit kökenli Mustafa ağabeydi. Herkes tanırdı. Çok şık giyinmeye bayılırdı. Biz ona lacivert-beyaz, kahverengi-beyaz ayakkabılar yapardık çok hoşuna giderdi. Yakın zamanda vefat eden Menemen Ulucat’lı Behzat Bostancı ağabeyimiz vardı. Bu adama 55 yıl boyunca ayakkabı yaptık. Ona her ay bir çift ayakkabı yapardık. Basmane’de Merkez Kahvehanesi’nde kendisine ait taksileri ve minibüsleri olan bir ağabeyimizdi ve giyimine çok özen gösterirdi. Bunlar gerçekten İzmir’in ileri gelen insanlarıydı” dedi.

SANAT DÜNYASINDAN DA TALEP

Sanat dünyasından da çok önemli insanlara ayakkabı yaptıklarını söyleyen Mustafa Güldallar, “Orhan Gencebay’a, İbrahim Tatlıses’e, rahmetli Bilal İnci’ye, çok ayakkabılar yaptım. Daha eskilerden Türk Sanat Müziği’nde önemli bir bestekar olan Kadir Şençalar için İstanbul’a özel ayakkabılar yapar, gönderirdik. Mustafa Keser beyefendi de ayakkabılarını hep bizden giyinirdi. Hala da İstanbul’daki adresine ayakkabı gönderiyoruz” dedi. İnsanların ayaklarında yıllar içinde değişmeler meydana geldiğini ve ayakkabı yaparken bu değişimlere de dikkat ettiklerini belirten Güldallar, “Gençlikteki ayak yapısı ile yaşlılıktaki ayak yapısı bir olmuyor. İnsanların ayağında kemik çıkıntısı da olabiliyor. Bizde onlara çare buluyorduk. Kalıpları beslemek suretiyle ayakkabıları tasarlıyoruz. Böyle böyle bu günlere geldik. Hiç unutmuyorum bir gün kalıba çekilmiş körüklü bir çizme vardı. Dedem, ben ve babam dükkanda çalışıyorduk. Babam o kadar yetenekli olmasına rağmen kalıptan çizmeyi çıkaramamıştı. Dedemde babamı seyrediyordu. Ben 13-14 yaşlarındaydım. Sonra dedem babamdan çizmeyi kendisine vermesini istedi. Hiç görmediğim bir şey yaptı. Kocaman çizmeyi bir ayakkabı gibi yaptı. İçeriden dışarıya doğru çevirdi ve onu bir ayakkabı gibi kalıptan çıkardı. Bu babam ve bana dedemden edindiğimiz çok büyük bir tecrübe olmuştu” diye konuştu.

SÖZÜMÜZÜN ERİ OLDUK

Kendilerini bugüne taşıyan en önemli özelliğin verdikleri sözü kesinlikle tutmalarından kaynaklandığını ifade eden Mustafa Güldallar, “Gerek dedem gerekse babam sözlerinin eriydiler. Bana hep sakın yapamayacağın bir şeye söz verme, insanlar düğünü veya yurtdışına çıkma gibi önemli günlerinde sana güvenirler ve sende onlar teslim almaya geldiği zaman yapamadım dersen hayal kırıklığına uğratırsın. Yalancılıkla bu iş yürümez dediler bana en büyük katkıları bu ahlak anlayışı oldu. Belki de bana bıraktıkları en büyük miras bu oldu. Bir de malzeme alımında çok titiz olmamı söylediler. Çünkü malzeme iyi olursa, işçilik de iyi olursa herkes memnun kalır. Fakat ilk önce ahlak önemli diye düşünüyorum. Mesela bizim meslekte eskiden çok gevşek insanlar vardı. Bir ayakkabı sipariş ederdin, bir ayda alamazdın. Benim rahmetli dedem veya babam bu hafta aldığı işi bir sonraki haftanın sonunda teslim ederlerdi. O iş mutlaka teslim olacaktı. Yok deri bulamadım, usta gelmedi dikemedik diye bir yalancılık yoktu. Biz buradan çok bereket bulduk. Sözümüzün eri olarak ve düzgün çalışarak o bereket bulduk” diye konuştu.

KALİTEYİ HİÇ BOZMADIK

Günümüz koşullarında sanayileşmenin artmasıyla hazır ayakkabı sektörünün çok ilerlediğini faka bu zorlu koşullar altında varlıklarını sürdürmelerinin sebeplerini de anlatan Mustafa Güldallar, “Biz kurulduğumuz günden bugüne kaliteyi hiç bozmadık. Ayakkabı tarzını da hiç değiştirmedik. Kaliteyi bozmadık dediğim şey ise gerçek köseden yani hakiki köseleden hiç ayrılmadık. Mesela şimdi lastiklere bile kösele diyorlar ama köseyle alakası bile yok. Hepsi imitasyon. Bütün firmalarda bu düzene ayak uydurmaya çalıştılar ama biz kalitemizden ödün vermedik. Bizim ürünlerimiz rahmetli dedem zamanından beri hakiki deri, hakiki meşin ve hakiki köseleden oluşuyor. Suni herhangi bir şey bulamazsın. Eskisi gibi kalfa, işçi de bulmak zor oluyor. Kaliteyi bozmadık. Yani kısacası modellerimizden, kalıplarımızdan bir de kaliteden vazgeçmediğimiz için bugün ayakta durabiliyoruz. Bir de bizim ayakkabılarımızı sağ olsunlar Doğu bölgesinden insanlar daha çok tercih ediyor. O insanlarımız daha takım elbise tarzı giyindikleri için bizim ayakkabılarımızla tarzları uyuşuyor. Bizim ayakkabılarımız kumaş pantolon ve elbise ayakkabısı, sivri ya da kesik burun yani birazcık boyları uzun bizden Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Van bölgesinden çok fazla insan bizden ayakkabı çekiyor. Ayakkabılarını kaptan şoförlerin sayesinde gelip alıyorlar. Biz on senedir yeni bir sistem geliştirdik. Posta yoluyla da ayakkabı gönderiyoruz. Fiyatlarımızda uygun çünkü el değiştirmiyor. Sadece işçilik parası var. Alıp satsaydık en az bir buçuk misline satmamız gerekirdi. Kendimiz ürettiğimiz için sadece işçilik parası koyup satıyoruz” dedi.

AYNI ZAMANDA BİR OKUL

Son olarak kalifiye eleman bulmanın sıkıntısını çektiklerini de söyleyen Mustafa Güldallar, “Biz çıraklık eğitimine çok önem veririz. Ben okulun tatil olduğu dönemlerde buraya en az üç tane meslekle tanışması için çocuk alırım. Bu çocuklar, üniversiteden mezun oluncaya kadar her tatil döneminde yanımıza gelirler. Kendi yeğenlerim ve evladım bile bize çıraklık etmiştir. Örneğin burada bize çırak olmayan komşu çocuğu yoktur. Her okul tatilinde en az üç çocuk gelir. Onlar cumartesi günleri ve ara tatillerinde bile beni yalnız bırakmıyorlar. Buradan bir şeyler öğreniyorlar. Burası adeta bir okul onlar için. Buradan esnaflık ve meslek hayatını öğrenen yeğenlerim ve çocuğum olmak üzere bütün insanlar kendi mesleklerinde çok önemli yerlere geldiler. Ne zaman ziyaretime gelseler tohumlarının burada atıldığını söylerler. Çünkü bir altyapıları oluştu. Kendi evladıma da hem esnaflık hem de tahsil olduğu zaman insanlar daha başarılı olurlar diye söylemiştim. Bugün bu söylemimin ne kadar doğru olduğunu görebiliyorum” diye konuştu.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.