TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

İlişkileri şirkete dönüştürdük!

Prof.Dr. Mehmet Türkeri, eşlerin, ‘Ben bunlardan bunlardan taviz vermem, şunları şunları yaparım. Sen de buna hiç karışamazsın’ dediğinde bunun bir ilişkiden daha çok bir tür şirkete benzediğini söyledi

Haber Giriş Tarihi: 21.02.2017 06:47
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
İlişkileri şirkete dönüştürdük!

TANER UYANIKER - ÖZEL HABER

Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi olan Prof.Dr. Mehmet Türkeri ile “etik” üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Etik üzerine yaptığı araştırmalar ve yazdığı kitaplarla dikkat çeken Türkeri, etik açısından kurumlardan önce bireyin kendine yönelmesi gerektiğini ve karşısındakine değer vermesi gerektiğini söyledi. Yalan üzerinden örnek veren Türkeri, insanların yalan söylediklerini kabul ederek ve bunu devam ettirerek dürüstlük değerini değil yalancılık değerini ortaya koyduğunu belirtti.

Etik konusunda her kurumun yaya olduğunun altını çizen Türkeri, bu bilincin kavranmasının da zaman alacağını ifade etti. Kamu alanında etikle ilgili güzel örneklerinde olduğunu belirten Türkleri, “Kamu Kurumu Etik Kurulu var. Model almak için almak için yaptığı güzel çalışmalar var ama ben kurumlar olarak bunun algılanmasında sorunlar görüyorum. Genelge geliyor ve bu etik kurallarına uyacağız deniyor. Amir ne diye düşünecek. Çevre haftası kutlanacak dendiğinde ağaç dikilir dimi. Etik haftasında ne yapacağız? Etik önemlidir demekle etik anlaşılır mı? Bir örnek vererek konuyu açıklayayım. Bir okulda seminere gittim. Etik haftasıyla ilgili panoyu hazırlayan öğretmen seminerden sonra gelip şunu itiraf ederek, ‘Ben semineri dinledikten sonra kafamda etik yerli yerine oturdu’ dedi. Şimdi amir bunu bir tür yönetmelik gereği bir yazı olarak düşünürse bir etkinlik yapalım dediğinde bunu altına altı da bir altına buyuruyor. Bu kafa ve gönül değişmedikten sonra bir anlam taşımayacaktır bu tür etkinlikler. Etik bir tür mevzuat yaptırımı olarak algılanıyor. Temel sıkıntı burada. Yönetimi daha iyi yönetmek gibi algılanıyor. Asıl olan etik değer üretmektir. Dünya nüfusunun yüzde 5’i mutlak yoksul deniliyor. Temel gıdasını bile bulamıyor. Pek çok yolsuzluktan, sosyal adaletsizlikten, göçmen sorunlarından, bütün bu sorunlardan sonra bunları çözmek için ne gerekli?” dedi.

BİR ETİK VAR BİR DE YASA VAR!

Yaptığımız hangi iş olursa olsun onu etik açıdan doğru mu diye de düşünmemiz gerektiğini belirten Türkeri, “Bir kişi tüccar ve sadece parayı düşünüyorsa satmayacağı değeri yoktur. Eğer etiği dikkate alırsa kazanabileceği bir paranın sınırı vardır. Karşısındaki insanı kandırmaz ve araç olarak görmez. İnsan araç olarak görülemeyecek kadar bir değerdir. Biz bunu kaybettikten sonra farkına varıyoruz. Başarılı olda ne yaparsan yap anlayışı var. Temel bir sıkıntı var. O alandaki hukuki kurallara uyuyorsa hiç sorun yoktur diyoruz ama öyle mi? Bir milletvekilimiz ile ilgili iletişim harcamaları açısından sorun çıktı ve genel başkanı yasal ama etik değil demişti. Bir etik var bir de yasa var. Yasaya rağmen etiğe ihtiyacımız var. Kanuni olarak tüm yetkilileri verdiğimizde onun sorumluluğu ne olacak diye düşünülür. Bilmemiz lazım ki orada bir etik sorumluluk daha var. Bunların illaki yazılıp çizilmesine gerek yok ama yazılıp çizilmeye de başlandı” diye konuştu.

SUÇU BAŞKALARINA KESİYORUZ

Yalana çok fazla sarıldığımızı ama bunu yaparken de kendi payımıza haklılıklar çıkarttığımızı ifade eden Türkeri, “Dizilerimizde gerçek hayatımızda olsun yalanın bini bin para. 40 çeşidi var neredeyse. Pembe yalan gri yalan gibi. Kategorize etmişiz ve meşruda kılmışız. Fiilen kendimize şunu diyoruz, ‘Ben sıkışınca yalan söylüyorum’ aslında benim hayatım yalana dayalı diyorsun. Ama savunmamızda, ‘Ben her zaman söylemiyorum kritik anlarda söylüyorum’ diyoruz. İşte en kritik anlarda bile dürüstlüğe dayanman gerekirken yalana dayanıyorsun. Şimdi senin hayatında dürüstlük değeri mi var yalancılık, sahtekarlık değeri mi var? Fiilen yalancılık değeri var. Etik açıdan hangisi iyi? Biz etik açısından kafamız ters çalışır. Biz hep başkasını haksız buluruz. Bizde hiç hata yoktur. Genelde konuşurken, ‘İnsanoğlu hata eder eksiktir’ deriz. Ama yaşarken öyle yapmayız. Her faturayı tanıdığımıza, arkadaşımıza, sevdiğimize keseriz. Sanki bizde hiç hata yok gibi algılarız. Temel hatalardan biri bu. Kendimizi eksik bilerek gitmemiz gerekir etik bilinçte. Kendisini eksik görmeyen biri kendini geliştirme ihtiyacı duyar mı? O zaman faturayı başkasına kesiyorsun. Rahatsın” dedi.

İLİŞKİLERİ ŞİRKETE DÖNÜŞTÜRDÜK

Özel ilişkilerin etiğin pratik etik bölümünde yer aldığını söyleyen Türkeri, “İnsanın doğuştan getirdiği hakları vardır. Bunlar ayrımcılığa maruz kalamaz. Aynı zamanda değerleri de vardır. Biz insan ilişkilerini sadece eşler arasında demiyorum, haklar üzerine mi kuruyoruz yoksa değerler üzerine mi kuruyoruz? Biz sadece değerler üzerine kurduğumuzu sanıyoruz ama sadece haklar üzerine kuruyoruz. Eşlerden biri, ‘Ben bunlardan bunlardan taviz vermem, şunları şunları yaparım. Sen de buna hiç karışamazsın’ dediğinde bu hukuki bir hak belirlemesi mi yoksa değer midir? ‘Ben istediğim saatte gelirim. Sana da haber vermem’ derse eşlerden birisi burası hukuken mi tanımlanmıştır yoksa değer olarak mı kurulmuştur? Değer olan bölümü görülmüyor daha. ‘Benim kendimce haklarım var onu yapmak için sana görüş bile danışmam!’ diyoruz ama karşımızdaki sevdiğimiz bir varlık. Bir yere gidiyorsunuz sevdiğinize haber veriyorsunuz ‘aaa sen izin mi alıyorsun’ deniliyor. İzin alma olarak değerlendiriyoruz. Hayır öyle değil. Değer bağlantın var senin. Onu söylüyorsun, bildiriyorsun. Seviyorsan yapmayacağın fedakarlılığının olmaması lazım. Sen ne yapıyorsun özel ilişkilerde, ‘Ben şunları bekliyorum, şunları feda edemem. Sen de şunları bekliyorsun, şunları feda edemezsin’ diyorsun. Bu ilişkiden daha çok bir tür şirkete benzemiyor mu? Hakları var, karları zararları var. Zarar artmaya, kar azalmaya başlayınca o zaman aile dediğimiz şey ortadan kalkar. Boşanmalara bu şekilden bakmamız gerekir. Hukuken evlenmişler tamam. Orada hukuk var etikte var ama etik süreçte yok. Mecburluk aslında değeri öldürür. Ona karşılık bizim ne yaptığımız değer üretmeye yöneliktir. Biz ne yapıyoruz onu orada yok etmiş oluyoruz. Hukuken evlenmiş ama ahlaken evlenmemişse bunlar boşandığında ben onlar hakikaten evlenmişler miydi derim. ‘Ben yüksek okul mezunuyum benim şu kadar gelirim var’ filan deniliyor. Hala olayın ticari tarafında duruyorsun değer üretmiyorsun. Sevdiğin bir şey için sen hesap kitap yapar mısın? Aile bununla bağlantılı. Bununla ilgili bir sıkıntı var maalesef. Aynı sıkıntı dostlar arasında, meslektaşlar arasında vb. var. Bu ister istemez batıdan da bize geçti” ifadelerini kullandı.

MUTLAK ETİK SÖZ KONUSU DEĞİL

Kapitalizmle beraber etikten ziyade ahlaki değerler azalmaya başladığını belirten Türkeri, insanların egoiste dönüştüğünü söyledi. Türkleri şunları söyledi: “Hırs iyidir ahlak filan beni ilgilendirmez söylemi bir hayat felsefesine dönüştü. Gelişme için bu bir hayat felsefesi sunuldu. Sosyal darwinizm dendi, büyük balık küçük balığı yer dendi. Bir baktı ki insanlık bu gidilen yer, yer değil. Bu fark edildikten sonra etik değerlere başvurulmaya başlandı. Bunlar dışlandığı için bu noktaya gelindi. Bunun temelindeki insan anlayışımızı görmek gerekir. Rengi cinsiyeti ya da farklılığından ötürü onu küçültemem. Etik açısından iyi bir yönelimimiz oluşmaya başladı. Bu ilerde daha iyi bir yere gelecektir.”

İnsanın olduğu yerde mutlak etiğin olmasının söz konusu olmadığını belirten Türkeri, “İnsanoğlu iyiyi tercih edebileceği gibi kötüyü de tercih edebilir. İyiyi ortaya koyma zemini aynı zamanda kötüyü ortaya koyma zeminidir. Asıl aradığımızda mutlak etik değil. Genelin değersel anlamda bunu ortaya koyması lazımdır. Sokağa tükürenleri ne yapacağız. MOBESE mi koyalım her yere. Ya da o kişiyi dövelim mi? Yoksa senin de ona karşılık çevreye bir değer ilişkisi üretmen gerekecek? Yani sende yere tükürmeyerek bir değer üreteceksin ve çevren senden etkilenecek” dedi.

Hayatın Anlamı ve Ölümsüzlük kitabından!

Hayatın anlamı konusu, ölümün ve ölümsüzlüğün anlamı konularıyla bağlantılıdır. Zira ister bu dünyada isterse ölümden sonra olsun, yaşamaktan söz ediyorsak yaşamanın anlamı sorunu da her ikisini ilgilendiriyor demektir.

Ölüm, yaşamı kesen, bitiren bir şey olarak durmaktadır. Bu durumda ölümün anlamı yaşamın anlamını, ilk bakışta negatif olarak etkiler görünmektedir. Yaşamanın anlamı konusunda temel unsurları bulabilirsek, o zaman ölümün anlamı da farklılaşabilir.

Mehmet Türkeri, bu kitabında, meşhur Pakistanlı düşünür ve şair Muhammed İkbal’i de etkilemiş olan, Amerikalı filozof William Ernest Hocking’in (1873-1966) görüşlerini temel alarak yaşamanın anlamını soruşturmakta, aynı zamanda ölümden sonra yaşamanın anlamı konusunu da aydınlatma amacıyla düşünen zihinler için bir pencere açmaktadır.

Mehmet Türkeri kimdir?

1968 yılında Denizli’de doğdu. İlk ve orta öğretimi Denizli’de tamamladıktan sonra İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesini kazandı. Fakülteyi okurken felsefe grubu derslerine özel bir ilgi gösterdi. Fakültenin bitişiyle felsefe iktisadına başladı. Din felsefesi alanında okudu. Konu olarak yüksel lisans ve doktora tezlerimi ahlak felsefesi üzerine yazdı. Daha çok etik üzerine gerçekleştirdiği çalışmalar sonucunda doçent ve en son olarak da profesör oldu. Kitapları; Etik Değer, Etik Bilinç, Etik Kuramları, Hayatın Anlamı ve Ölümsüzlük, Elmalı’nın Ahlak Felsefesi ve Heidegger’in Din Felsefesi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.