TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Hayatın sırrı kazanmak değil tamamlamaktır

Gazeteci- Yazar Yunus Bekir Yurdakul yazarlık yolculuğunda 30 yılı geride bırakırken, hayatı sağlıklı ve mutlu yaşayabilmenin yolunun kazanmaktan değil, tamamlamaktan geçtiğini söyledi

Haber Giriş Tarihi: 22.02.2018 06:47
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Hayatın sırrı kazanmak değil tamamlamaktır

NİLGÜN TAZE-ÖZEL RÖPORTAJ

Asıl mesleği İngilizce öğretmenliği olan Gazeteci-Yazar Yunus Bekir Yurdakul 30 yılı aşkın yazın hayatında Çocuklardan Çaldığım Öyküler, Kanatlı Sözler Bahçesi, Noktam Eksik Olmasın, Ölmeden İyi İnsanlar ve Ne Varsa Dilimde gibi pek çok önemli eseri ile çocuk ve yetişkinlere ilham kaynağı oluyor. Yurdakul’a göre başarının sırrı ise kazanmaktan değil, tamamlamaktangeçen bakış açısında gizli.

İlk yazma ve gazetecilik sürecinizin nasıl başladığını, sizleri nelerin motive ettiğini anlatır mısınız?

Gazeteci olma kararım dedemin Kayseri’de ilk gazeteyi çıkaran insan olmasından kaynaklanıyor. Babam örneğin şeker fabrikası gibi birçok kurumun faaliyete geçmesinde yönetici pozisyonunda çalışıyorken hayatının bir evresinde kendisini derinden üzen bir nedenden dolayı sigortasını ve emekliliğini almadan bir köy evine çekilmiş. Köyün sorunlarını çözebilme yeteneği ile tanınan bir insandı babam ve büyük saygı görürdü. İlkokulu köyümde okudum. Ben çok şanslıydım çünkü doğal ortamda yetişmeyen hiçbir şeyi yemeden büyüdüm. Sadece ayda bir babam Kayseri’ye gittiğinde şehir ekmeği denilen ve oldukça lezzetli olan beyaz un ekmeğini getirirdi. Köyümüze baraj yapılmasına karar verilmesinden sonra Ankara’ya taşındık. Kurtuluş Lisesi, ardından Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdim. Ben 1978 kuşağındanım ve 78’lerin duygu ve ruhuna hala sahibim. Okul yıllarımda şiirle ve kitaplarla aram çok iyiydi çünkü köy enstitülü bir öğretmenim vardı.

İyi bir yazma yeteneğinizin olduğunu ilk kim fark etti ve size fark ettirdi?

Hala yazdıklarım çok beğenilir çünkü Süleyman Kılıç gibi üzerimde iz bırakmayı başarabilen bir öğretmenim vardı. Bugün dahi bana kattığı her güzellik için kendisine minnettarlık hissediyorum. Ben 17 yıl öğretmenlik yaptım ancak Süleyman Kılıç 24 saat öğretmenlik yapanlardandı ve bunu nasıl yapabildiğini eminim kendisi de bilmiyordu. Bazen sayısı yüzü geçen öğrencilerini adım adım takip eder ne hissettiklerine, neler yaptıklarına kadar bilirdi. Nerde hangi yaramazlığı ya da iyi bir şeyi yapmışsak anında bizimle paylaşarak bize gözetim altında olduğumuzu hissettirirdi. Gözlenmek güzel bir şey ancak günümüzde bu o kadar abartıldı ki her hareket ve eylemimiz takip altında. Bu gün internette bir ürünü incelediğinizde ertesi gün o ürünlerle ilgili aktarımlar yapılıyor sayfanıza. Çetin Altan’ın Büyük Gözaltı kitabında yazdığı gözlem tarzı dahi bugün çok gerilerde kaldı. O yıllarda sokaklarda kameralar dahi yoktu ancak bugün hangi illerde daha çok kamera olduğu hesaplanıyor. Bu adil gelir dağılımının çökmesi ile bir konu.

Öğretmen olma kararınız nasıl ve insan ilişkilerinizin bu kadar iyi olmasını nelere borçlusunuz?

Ankara yıllarımda lise birde iken İngilizce öğretmeni olmaya karar verdim. Oldum ve işimi çok da iyi yaptım. Aklımdan bir türlü çıkmayan gazeteciliğe 1992 yılında İzmir’de başladım. Burada beni tanıyan dostlarımın çoğu Milli Eğitim’e başvurduğumu duyunca çok şaşırdılar çünkü hiçbiri benim öğretmen olduğumu bilmeyip gazeteci olduğumu sanıyorlardı. İnsan hangi işi yaparsa yapsın eğer iyi yapıyorsa o insana büyük saygı duyarım. Bazı insanları cahil diye niteleriz. Okuma fırsatı bulamadığı için kasap olmuş ve işini çok iyi yapan bir kasap cahil değildir çünkü o eti nasıl işleyeceğini ve en güzel şekilde nasıl parçalara ayırması gerektiğini bilir. Biz o işi onun gibi yapabilir miyiz? Ben hangi alanda olursa olsun bir iş başındaki insandan bir şeyler öğrenmeye çalışırım. Sanırım bu nedenden dolayı beni herkes sever ve bende onları severim. Bugün gazeteci arkadaşlarımın hepsi ile aram çok iyidir.

Gazetecilik süreciniz ve bu süreçte yaşadığınız deneyimlerden bahseder misiniz?

Gazetecilikle ilgili çok araştırma yaptım. Haber nedir, haberin namusu nedir, haber nasıl yapılır, gazetecinin ve okurun hakları nelerdir? Tüm bunları bir gazetecinin iyi bilmesi gerekiyor. Haklı olduğum bir davada sorumlu müdür olduğum için 5 yıl ceza aldım. Bu cezaya rağmen öğretmenlik yapmaya devam ettim. Gazetecilik yaparken köşe yazılarımı dil üzerinde yazmaya başladım çünkü bu konuda duyarlılığa sahiptim. Köşe yazılarım bir kitaba dönüştü. Yazama yolculuğumda 30 yılı geride bıraktım. İlk yazım 6 Ocak 1987 de Ankara’nın Haymana Gazetesi’nde yayımlanmıştı. Ben kendimi yazarken buldum çünkü sürecim böyle gelişti. İyi yazdığımı fark eden tek öğretmenim Muzaffer Gürses’ti. Birkaç öğretmenimin dışında gerçekten öğretmenlik yapmak yerine maalesef sadece sınıfta bekçilik yapan öğretmenlerim oldu. 18’li yaşlarımda iken aldığım kararların birçoğunun arkasında durabildim. Aradan 45-50 yıl geçmiş olmasına rağmen öz disiplin ve kişisel yapımdan dolayı, iletişimim güçlü olmuş olabilir.

Başarılı olmanın ve hayatı sağlıklı ve mutlu yaşayabilmenin püf noktaları sizce nelerdir?

Bir şeyi hedeflemek, o şeyin nasıl yapılabileceğinin yollarını arayarak bulmak, araştırmak çok önemlidir. Örneğin ben gazetecilikte, yazma da, sunumda, seslendirme de, şiirde alaylıyım. Bunların bir kısmının okulu var bir kısmının ise okulu yok. Bu meslekte okul bitirmekte çok önemli olmuyor çünkü iletişim başlı başına özel bir yetenek. Burada güvenilir olmak ve ‘Ben halk için gazetecilik yapacağım’ demek çok önemlidir. İşimi bitireyim ve bir an önce eve gideyim mantığı var bizim insanlarımızın çoğunluğunda. Peki ne yapacaksın evde? Tek düze yaşamların içindeyiz. Evliler ‘bu insanı nereden buldum bulmaz olsaydım’, değilse ‘bir evlenemedim bile’ boşluğu ve tatminsizlik var insanların içinde. Siz yaptığınız işten, bulunduğunuz ortamdan, konumdan, yerden hoşnut değilseniz ve tüm bunları daha iyi bir hale getirebilmek için gayret sarf etmiyorsanız içinizdeki o boşluk hiçbir zaman dolmayacaktır.

Öyle ise asıl olan işi tamamlayabilmek…

‘Ben bunu yapamam’ insanın kendisine söylediği en büyük yalan ve mazerettir bence. Nerden biliyorsun? Bir geç bakalım işin başına. İnsan bir yarışı sonuncu geldiği için değil tamamlamadığı için kaybeder. Maçınızı, yaptığınız işi yarım bırakırsanız kaybedersiniz. Atletizm yarışmalarında biri yarım saatte turunu tamamlayabilirken biri diğeri bir saatte tamamlıyor. Şimdi sonuncuya, ‘Deli, kazanamayacağı belliydi neden koşuyor ki?’ diyemeyiz. Yarışçı deli falan değil. Onun tek bir önceliği ve hedefi var o da yarışı bitirebilmek. Derece almak en sonra gelen bir şey. Hayatımızda maalesef sadece kazanmak varsa bir işe girişiyor ve bu nedenle de süren keyfinden tamamen mahrum kalıyoruz. Hamdullah Köseoğlu Ekrem Güneşle birlikte Konya’dalar ve çocuklarla söyleşi yapıyorlar. Çocuklardan biri siz yazarak ne kazanıyorsunuz diye soruyor. Hamdullah abi dili döndüğünce çocuklara yazarların para kazanmak için yazmadıklarını yazmanın başka bir tür yolculuk olduğunu, insan mutluluk verdiğini, kendi sorun diye gördüğü veya başkasının yaşadığı acıyı yazarak hafiflettiğine dair açıklama yapıyor. Çocuğun verdiği cevap ise aynıdır. ‘Ben size bunları değil, ne kadar para kazandığınızı soruyorum’ Köseoğlu, yazar kitaplarından para kazanmaz oğlum dediğinde ise çocuk, ‘O zaman para kazanamadığınız bir işle neden uğraşıyorsunuz cevabını verir. 4’ünci sınıf öğrencisinin algısı sadece çıkar odaklı olarak öylesine derin işlenmiş ki Köseoğlu’nun anlatmak istediği ruhu algılayamamış.

ÖZGEÇMİŞ

1953’te, Kayseri’nin Sarımsaklı köyünde doğdu. İlkokulu aynı yerde tamamladı. Ankara Kurtuluş Lisesini ve Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümünü bitirdi. Erzincan, İstanbul ve İzmir’de öğretmenlik yaptı. 2003’te emekli oldu. Özel sektörde yönetici, eğitim uzmanı, basın danışmanı, yayın yönetmeni, düzeltmen, yayına hazırlayan olarak görev aldı. 1992’de İzmir’e yerleşti.

Gazetecilik yaptığı yıllarda Yeni Asır, Gazete Ege, Milliyet Ege, Haber Ekspres’te çalıştı. Kitap, edebiyat, kültür-sanat, çocuk sayfalarını hazırlayarak yönetti. Deneme, eleştiri, değini, anlatı ve söyleşileri çeşitli gazete ve dergilerde yayımlandı. “İzmir Kent Kültürü ve Sanat Dergisi’ne, kuruluş sürecinde önemli katkılarda bulundu. Anadili Dil ve Edebiyat Dergisi’nin yazı kurulunda çalıştı. “Ünlem Sanat” dergisini kuran ve hazırlayan kurullar içinde yer aldı. BatıSöz Kent ve Yayın Kültürü Dergisi’nin ilk beş sayısında genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Kitap yayıncılığına Prizma Yayınları’nda başladı. 

Seferihisar Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Koordinatörü; Karşıyaka, Konak, Narlıdere Belediyelerinde sanat danışmanı olarak görev aldı. Doğru ve etkili konuşmak ve yazmak, iletişim, dil sevgisi, dilde kirlenme, Türkçenin sorunları, dil ve iletişim vb. konularda söyleşilere katıldı, konuşmalar yaptı. TRT İzmir Radyosu için, dört yıl boyunca dil ve kültür-sanat izlenceleri; Batı Radyo’da, bir yıl süreyle “Şiirce” adlı şiir-söyleşi izlencesini hazırladı. Yine aynı kurumda haberleri seslendirdi. Milliyet Ege için hazırladığı çocuk sayfası “Arkadaş” ile “2000 Özel Ekin Lisesi Eğitim

 

20. yüzyıldan 107 şairin 361 şirini bir araya getirdiği“Kanatlı Sözler” Bahçesi/ Çocuklar İçin Şiir Kitabı adlı yapıtı, Mavibulut Yayınları arasından çıktı.

NOKTAM: EKSİK OLMASIN

Bir kentin tarihini, coğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, gecesini gündüzünü, yazını kışını, folklorunu, eğlence hayatını, daha bin türlü özelliğini, herkes kendince görür. Tarihçi başka, coğrafyacı başka, turizmci başka, asker başka, öğretmen bambaşka bir gözle görür ve kendi bakış açısıyla yazmak ister. Ama bir yazar-edebiyatçı, kendince bir duyarlıkla yaklaşır kentine. Çevresine gönül gözüyle bakar. Kendisini değişik insanların yerine koyar, onların yüreğiyle de hissetmeye çalışır, öylece yazar... Yazar yazdığı zaman, birçok kimse o yazıda kendi duygularını, düşünüp de söyleyemediklerini bulur. Kendisinden önce yazılmış olanları da anımsamak ister... Bu düşünceden yola çıkarak, İzmir’in kırk bir semti, İzmirli kırk bir farklı edebiyatçı-yazar tarafından kaleme alındı. Okurla buluşan kırk bir kitaplık dizi, hem İzmir için bir ilk olması, hem de İzmir’in köklü kent halk kültürüne bir armağan olması açısından yüksek değer taşımaktadır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.