TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Çağımızın hastalığı: “Kronik yorgunluk”

Uzm.Dr. Onur Oral dünyada sık görülen kronik yorgunluk sendromunun iş gücü kaybının en önemli sebeplerinden biri olduğunu belirterek, rahatsızlığın toplumda görülme oranının yüzde 55’lere kadar çıktığını söyledi

Haber Giriş Tarihi: 13.03.2018 10:24
Haber Güncellenme Tarihi:
Kaynak: Haber Merkezi
ilksesgazetesi.com
Çağımızın hastalığı: “Kronik yorgunluk”

ONURHAN ALPAGUT

Ege Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Uzm.Dr. Onur Oral strese ve ruhsal duruma bağlı olarak meydana gelen kronik yorgunluk sendromu hakkında bilgi verdi. Türkiye’de yapılan araştırmalar sonucunda yüzde 55 civarında bir kitlenin bu rahatsızlığa karşı mücadele verdiğini söyleyen Dr.Oral, “Sistem gereği kişinin mükemmel olması bekleniyor. Kişinin birçok alanda üretken olması isteniyor. Bununla beraber bireyin iş yükü artıyor. Kişi, zamanının büyük bir bölümünü işlerine harcasa dahi işlerini yetiştiremiyor. Bu durum zaman içerisinde bireyde yorgunluk hissiyatını geliştiriyor” dedi.

RAHATSIZLIĞA KARŞI MÜCADELE

Yorgunluk ve kronik yorgunluğun tamamı ile birbirinden farklı şeyler olduğuna dikkat çeken Oral, “Vücut yorgunluğu, dinlenerek atlatabileceğimiz bir durumken kronik yorgunluk belirli bir süre dinlenerek atlatabileceğimiz durum değildir. Kronik yorgunluk durumunda kişi kendini sürekli yorgun, bitkin halde hisseder. Bu durum olaya farklı bir boyut getirir. Sendrom yaşayan kişi dinlense, fizik aktivitesini azaltsa dahi yaşadığı yorgunluk hissini atlatamaz. Türkiye’de yapılan araştırmalar sonucunda yüzde 55 civarında bir kitlenin bu sendrom ile mücadele ettiği ortaya çıkmıştır. Kronik yorgunluğu etkileyen unsurlar arasında; kişinin içerisinde bulunduğu ortam, kaygılar, sosyal-ekonomik boyutlu endişeler başı çekmektedir. Bunun soncunda bireyin yaşam isteğinde azalma, mutsuzluk gibi durumlar gözlenir. Yapılan çalışmalarda rahatsızlıktan müzdarip olan kişilerin kendilerini tedavi etmek amacıyla dinlenmeye, beslenmeye özen gösterdiği görüyoruz. Ama bunların aşırı uygulanması sonucu başarıya ulaşılamadığı sonucu da ortaya çıkıyor” diye konuştu.

DİNLENMEK ÇÖZÜM DEĞİL

Kronik yorgunluk sendromunun ortaya çıkmasında bazı virüslerin de etken olabileceğini söyleyen Onur Oral, “Bununla birlikte, böbrek üstü adrenalin salgılayan bezlerin yeterli düzeyde görevini yapamaması. Vücutta adrenalin düşüklüğü, mutluluk sağlayan hormonlarda azalma ve bazı metabolik düzensizlikler gibi nedenler etken olmaktadır. Bireylerde ‘Kronik yorgunluk’ sendrom teşhisinin konulabilmesi için en az 6 ay boyunca bu hissi yaşaması gerekir. Bu noktada kişi hareketlerinde kısıtlamaya gitmesi, dinlenmesini artırması dahilin de bile kendisini yorgun hissettiği hissiyatı olabilir. Bu durumda kişinin yaşantısında kalite düşmektedir. Tedavisi; Avrupa’da bunu engellemek için birtakım ilaçlar var. Ancak ilk etapta ilaç kullanıma gidilmesi doğru değil. Kronik yorgunluğun sebebinin psikolojik etkenler olduğu düşünülüyor. Bunun yüzde 20’lik bölümü de metabolik. Çözüm hususunda olay psikolojik olarak ele alınmalıdır. En akılcı çözüm psikoterapidir. Fizik aktivite bir başka çözüm olarak uygulanabilir. Fizik aktivite sonucunda vücut harekete geçer ve hormon salınımı artar” dedi.

YETERLİ VE DENGELİ BESLENME İLE ENGELLENEBİLİYOR

Yeterli ve dengeli beslenme ile “Kronik yorgunluk” sendromunun önüne geçilebileceğini ifade eden Oral, “Gereken bütün lipitlerin alınması ve beraberinde vitamin, mineral desteğinin sağlanması rahatsızlığın azaltılmasında bize fayda sağlayacaktır. Bunun sonucunda vücutta direnç sistemi gelişecek ve sendrom engellenecektir. Bu bağlamda ‘Kronik yorgunluk’ sendromunda psikoterapik destek beraberinde iyi bir beslenme ve fizik aktivite ile rahatsızlıktan kurtulabilir. Eğer hala atlatılamazsa o zaman ilaç tedavisi düşünülebilir” diye konuştu.

CİDDİ BİR TEHDİT

“Kronik yorgunluk” sendromunun ekonomik düzeyi yüksek ve gelişmiş ülkelerde oldukça yaygın bir rahatsızlık olduğunu kaydeden Oral,”Sistem gereği kişinin mükemmel olması bekleniyor. Kişinin bir çok alanda üretken olması isteniyor. Bununla beraber bireyin iş yükü artıyor. Kişi, zamanının büyük bir bölümünü işlerine harcasa dahi işlerini yetiştiremiyor. Bu durum zaman içerisinde bireyde yorgunluk hissiyatını geliştiriyor. Sistem kişiyi tüketiyor. İncelendiğinde kadınların bu sendroma daha çok yakalandığı sonucu ile karşılaşıyoruz. Türkiye’de kadınların bu sendromu yaşama oranı yüzde 55. Kadınların bu toplumda yükü daha ağır. Kronik yorgunluk sendromunun devamında kadında sırt ağrıları, hormon dengesizlikleri ve anksiyete gibi rahatsızlıklar ortaya çıkıyor. Bu anlamda “Kronik yorgunluk” sendromu hayatımızda ciddi bir tehdit ve baş edilmesi gerekiyor.

İŞ HAYATINI OLUMSUZ ETKİLİYOR

Sendromun iş hayatını da olumsuz etkilediğini dile getiren Oral, “Ülkelerde ciddi iş gücü kayıpları ortaya çıkmaktadır. Kişi üretkenliğini kaybeder, bilişsel ve duyusal zekası geriler. Algı, kavrama eksikliği ortaya çıkar. Kişi, işinden soğur ve sonuç olarak işini bırakır. Kronik yorgunluğun en çok rastlandığı grup 30-60 yaş arasıdır. Üretme insanının yaş dönemidir. Sanıldığının aksine yaşlılarda bu sendroma daha az rastlanır. Orta yaş grubunun hastalığıdır” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.